Mesut Kaymakçı

Mesut Kaymakçı

Okullar Açılırken

3 aylık bir yaz tatilinden sonra okulların kapıları açılıyor. Okulların kapıları açılırken birçok sorunun da kapısı otomatik olarak açılmış oluyor.  Geçen dönemden kalan serbest kıyafet, alan değişikliği, 4+4+4 ten kalan sorunlar ve bunun gibi birçok sorun geçen seneden bu döneme miras kaldı. Her ne kadar bu sorunlar çözülmese de eğitim ağır aksak da olsa devam etti. Muhtemelen bu sene de bu ve benzeri sorunlar devam edecek. Tabii eğitim de devam edecek. Gerek eğitimciler, gerek veliler ve gerekse öğrenciler bu şekilde bir eğitim sistemine alışmış durumdalar.

 Eğitim farklı noktalarındaki farklı rollerde bulunan herkes kendine göre bu durum göre yol haritası çizmiş durumda. Bu noktada en telaşlı kesim bu işin hem maddi hem manevi yükünü çeken kesim velilerdir. Öğrencilerinin bir nevi doğal danışmanı durumunda olan veliler her değişiklikte biraz daha fazla kafa karışıklığı yaşamaktadırlar. Bir nevi sorunların eve yansıyan yüzü ile veliler muhatap olmak zorunda kalıyorlar. Acaba, kıyafet serbestisi geldi mi? Geldiyse ne yapmalıyım gelmediyse ne yapmalıyım? Çocuğumu hangi okula kaydetmeliyim? Falanca okula kaydedebilir miyim? Çocuğumun kayıt yaşı geldi mi? gibi birçok soru velilerin kafasında zikzak çizerken öte taraftan eğitim alanındaki hızlı değişimler ve yenilikler velilerin kafasını türbülansa girmiş uçak gibi çalkalamaktadır.  Ayrıca, bu işin maddi boyutundaki sorunları da çözmekten sorumlu kişi olarak onları eğitimin camiasının en aktif elemanı durumuna getirmektedir.

Okullar açılırken yaşanan en büyük tartışmalardan birisi de  “zorunlu bağış” klasiğidir. Klasik diyorum çünkü her sene MEB’den üst düzey yetkililer “ Bu sene kesinlikle bağış alınmayacak.” şeklinde açıklama yaparlar. Fakat,  “Acaba bu sene bakalım değişiklik olacak mı?” ümidiyle okula giden veliler bu açıklamanın her sene MEB’in üst düzey yetkilileri tarafından söylenmesi gereken bir ritüel olduğunu zorunlu bağışı(!) verdikten sonra anlarlar. Bu noktada okul müdürlerini suçlamak kolaycılığa kaçmak olur. Okul müdürlerinin çalışma yöntemlerini, sorunlarını ve durumlarını bildiğim için onları hedef göstermeyi  şık bulmuyorum. Okul müdürleri MEB ile veli arasında köprü vazifesi görürler ve çoğu zaman da arada kalır, sıkışırlar. Bir anlamda sorun yumağının düğüm noktasında müdürler bulunmaktadır. Okullardaki temizlik, güvenlik, tamirat-bakım ve bunun gibi sorunlarda MEB’in yetersiz kaynak aktarımı müdürleri zor durumda bırakmaktadır.  Onlar da sorunları çözmek için velilere başvurmak zorunda kalmaktadırlar.  Bu duruma bir nevi “Tavşan kaç tazı tut.” taktiği diyebiliriz.

Altını çizmiş bulunduğumuz bu sorunlar zaten herkes tarafından bilinen gerçekler.  Her ne kadar sorunlu bir eğitim sistemimiz varsa da yine biz bu eğitimle devam etmek durumundayız. Sorunlarla yaşamayı öğrenmeliyiz ve aynı zamanda çözüm aramalıyız. Dünyada her şey güllük gülistanlık değil. Her yerde sorunlar vardır ve olacaktır. Örneğin : Ülkemizde, eğitim sistemimizde hatta evimizde bile sorunlar olmaktadır. Sorunların olması, konuşulması altının çizilmesi bize zarar vermez. Aksine sorunları konuşmamak bize zarar verir. Sorunun gerçek anlamda tespit edilmesi çözümün yarısı demektir. Önemli olan sorunun çıkması değil bizim o soruna karşı aldığımız tavırdır. Sorundan kaçıyor muyuz yoksa onu çözmeye mi çalışıyoruz? Önemli olan budur. “Düşmek suç değildir, düşüp kalmak suçtur.”

Eğitim sürecinde velilere büyük iş düşmektedir. Özellikle ülkemizde öğrenci okutmak bir sevda işi duruma gelmiştir. Eğer, veli bu noktada bilinçli, idealist ve azimli ise bu öğrencinin hem eğitim hayatına hem de günlük hayatına yansımaktadır.  Bu yüzden öğrencisinin daha iyi eğitim alması için veliler büyük bir özveri göstermelidirler. Eğer, bu süreçte bir gevşeklik gösterirlerse öğrencinin gerek notlarında gerek davranışlarında ve gerekse hayata bakış açısında yansımasını hissedebileceklerdir.

Nasıl ki bir çiçek ya da fidan ektiğimizde onun gelişim evrelerini takip ediyorsak çocuğumuzun da eğitim evrelerini takip etmemiz gerekir. Çocuklarımız hangi derslerde, hangi konularda ne kadar başarılı, okuldaki özgüven seviyesi, arkadaş ortamlarına uyumu, öğretmenleri ile diyalogu hangi düzeyde bilmemiz gerekir. Bir öğrencinin başarısında üç öğe sacayağı görevindedir: Okul, aile ve öğrenci. Bunların biri olmazsa diğerlerinin bir işlevi kalmaz. Okul – aile diyalogunu geliştirmesi için yapılan veli toplantıları sadece görüntüden ibarettir. . Bir şeyi göstermelik yapmak kadar aslına zarar veren bir şey yoktur. Yılda iki kez yapılan veli toplantıları ihtiyaca tam cevap verememektedir. Veli toplantılarının sayısı artırmak gerekir ya da velilerin - münferiden de olabilir- belli periyotlarla okula gelmelerini sağlamak gerekir. Bilgisayarın eğitimde yaygınlaşmasından önce toplantılarda birinci ya da ikinci sınav notları okunur, vakit kalırsa öğrenci durumları ile ilgili genel bir görüşme yapılırdı. Vakit kalırsa sınıf düzenini bozan, derse motive olamayan ya da problemli öğrenciler hakkında da kısa değerlendirmeler yapmak imkânı olurdu. Bilgisayar eğitim dünyasına girdikten sonra velilere artık A4 kâğıdına bütün notların yazılmış olduğu bir “ara karne” verilir oldu. Vakitten tasarruf edilmiş oldu; fakat öğrencilerin özel durumları ile ilgili görüşme varsa problemleri üzerinde durma, bu sorunlara çözümler getirmeye dönük çalışmalar yetersiz kaldı.

Çocuklarımızın huzurlu ve mutlu olmasını istiyorsak onlarla göz, kalp ve ruh iletişimini koparmamalıyız. Huzurlu mutlu olamayan insanlar hayatta başarılı olamazlar. Her ne kadar günlük işler bizi yorsa da biz hayatımızda her anında çocuklarımızı düşünmeliyiz. Onlarla bir şeyler paylaşmanın yollarını aramalıyız. Mutluluğu bizimle değil de başkaları ile bulmaya başlarlarsa bizim büyüklüğümüz aktif olarak biter ve kâğıt üzerinde kalır. Daha sonra çok büyük sıkıntılara girebiliriz. Yıllarca emek verdiğimiz, kazandığımız çoğu şeyi çocuklarımızla ilgilenmememiz yüzünden kaybedebiliriz. Hepimizin duyduğu, bildiği kötü işlere karışan yüz kızartıcı işleri yapanlar uzaydan gelmedi, onlar da bizim çocuklarımız. H'olbach’in çok güzel bir sözü var beni çok düşündürdü umarım siz de düşünürsünüz. "Eğer kötülük mutlu ederse, insan onu sever."

 

 

Mesut Kaymakçı

Eğitimci – Yazar

Görüş ve önerileriniz için

[email protected]

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.