Fuat ÖZGEN
Bir Varmış Bir Yokmuş
Bir varmış, bir yokmuş. Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, zalimlerin elit diye adlandırıldığı, mazlumların ise ya görmezden gelindiği ya da çoğu zaman sırf “Müslüman” oldukları için öldürüldüğü bir dünya varmış. Amerika’sı, İngiltere’si, İtalya’sı, Fransa’sı, Çin’i, Rusya’sı, İsrail’i, Almanya’sı dünyaya “Barış” adı altında “Zulüm” pazarlıyorlarmış. Ne de olsa ne kadar zulüm o kadar silah ve neticesinde de o kadar “Para” demekmiş. Ne umuda iltica ederken Cennete uçmuş “Aylan Bebek” ne de katlettikleri milyonlarca masum, bu ülkelerin yöneticilerinin vicdanlarında bir “Vah”lık boşluk dahi etmezmiş. Açtıkları “Ölüm” kuyuları, “Petrol” kuyularının karanlığında kaybolur; “Zenginlik”, “Zulüm” ile var olurmuş. İpi bu dünyanın “Elit Zalimleri”nin elinde olan Ortadoğu’nun Zengin Ülkelerinin Tasmalı Yöneticileri ise şaşaalı partiler ve toplantılarda kendi halklarının ölümüne kanlı kadehler tokuştururlarmış.
Zulüm böyle sürüp giderken bu zulme başkaldıran tek bir ülke varmış :Türkiye! Asırlar boyunca 3 kıtada birden hakimiyet gösteren Osmanlı Devleti’nin varisi bu ülke; yıllarca gerek harici gerek ipi dışarda dahili düşmanlarla uğraşmış olsa da kabuğunu kırmayı başarmış ve Filistin’den Suriye’ye, Myanmar’dan Somali’ye dünya üzerinde ne kadar mazlum varsa hepsinin sığınağı olmuş. Zaman gelmiş, yıllarca Suriyeli 4 milyon muhacire “Ensar” olmuş.
Bu dünyada yıllar yılları, bir kötülük bir başka kötülüğü kovalarken bir gün gelmiş, Suriyeli 3 yaşındaki bir çocuk şehit olmadan hemen önce “Her şeyi Allah’a anlatacağım!” demiş. Çok geçmemiş 2020 yılına gelindiğinde o ekonomileri ve teknolojileri ile övünen ülkeleri korkunç bir çaresizliğe sürükleyen bir canlı türeyivermiş. Adına “Coronavirus” denilen, mikroskopla ancak görülebilen bu canlı ile ne ürettikleri “Atom Bombası” ne de “Dev Ekonomileri” ile böbürlenen ülkeler baş edebilir olmuşlar. Öldüre öldüre büyüyen o ülkeler biner biner ölmeye başlamışlar bu kez. Medeniyetleri “Üst Akıl” diye tabir edilen “Elit Zalimler”ce parlatılan bu ülkelerin parıltılarının aslında bir yanılsama, zenginliklerinin ise bir halüsinasyon olduğu gerçeği görünür olmaya başlamış yavaş yavaş. Batı’da, Avrupa’da, Amerika’da o filmlerinde gördüğümüz meşhur “Teksas” kuralları işlemeye başlamış. Amerika, bir şirketin Çin’de üretip Almanya’ya sattığı 400 bin maskenin yarısına Bangkok Havalimanı’nda el koymuş örneğin. Bir başka gün yine Amerika, Fransa’nın Çin’de bulunan bir şirketten sipariş ettiği maskeleri Fransa’ya gitmek üzereyken “Peşin Para” verip satın almış. Fransa ise İsveç Şirketi Mölnlycke’nin İspanya ve İtalya’ya göndermek üzere Çin’den sipariş ettiği maskelere el koymuş. Huzurevleri “Ölüm Evlerine” dönmüş, o büyük ülkelerin sözde yetkilileri “İnsan” mefhumunu sayılarla ifade edilen “Ölüm Skorları”nın basit birer öznesi kılmışlar, duyarsızca.
Türkiye ise köklerine sımsıkı sarılan koca bir çınar gibi, cüssesinden büyük bir “Kucak” ile sarılmış dünyaya. 2020 Mayıs itibariyle kendi insanına sahip çıkmasının yanında, 135 ülkeye el uzatmış. 81 ülkenin bazısını “Hibe”, bazısını ise “Satın Alma” olarak karşılayarak sadece bir imparatorluğun değil, insanlığın “Payitaht”ı olduğunu tüm dünyaya göstermiş. İnsan hayatına “Para” denilen kağıt parçası ile değer biçildiği “Modern(!)” ülkelere inat; teşhisi, tedavisi, ilacı ile insana karşılıksız “Paye” veren asil ruhlu bir ülkeymiş bu. Paçasından asılan dahili ve harici hasımlarına rağmen o köklü asalet yeniden dirilmiş bir kere ve bu asalet buram buram kıtalara uzanır olmuş.
Yukarıdaki senin, benim, bizim hikayemiz değerli okuyucularım ve gerçek! Görmeyi bilirsek en büyük yalanları yırtacak, en kuvvetli şerleri yerle yeksan edecek kadar gerçek hem de! Silkelenelim ve gurur duyalım zira hikâye yeni başlıyor!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.