Mesut Kaymakçı
Kaynaştırma Öğrencileri
Bütün çocuklar güzeldir ve hepsi dünyamıza güzellik katarlar. Çocukların her biri güzelliğin, saflığın temizliğin kaynağıdır. Öyle ki düşmanımızın çocuğu bile olsa gözümüze hoş gelir. Herkesin anayurdu çocukluğudur. Hepimiz çocukluk dönemimizdeki acıklı, kötü olayları bile mutlulukla neşeyle anarız.
Fakat her çocuk eşit şartlarda doğmuyor. Kimisi gül bahçesinde doğarken kimisi bir kavganın ortasında doğabiliyor. Kimisi çok zengin bir ailede büyürken kimisi zaruri ihtiyaçlarını bile karşılamayacak derecede fakir bir ailede doğabiliyor. Kimisi çok güzel imkânlarla eğitim alabilirken kimisi için de ilkokulu bitirmek hayal gibi görünebiliyor. Kimi çocuklar her türlü vücut azaları ile doğarken kimisi dezavantajlı olarak doğabiliyor.
Dezavantajlı olarak doğan yani zekâ, işitme, görme veya ortopedik açıdan farklılığı bulunan çocukların yetiştirilmesi ve eğitilmesi çok büyük sorumluluk istiyor. Çünkü bu çocukların yaşıtlarından farklılığı olan yönlerini geliştirme, insan ilişkileri kurma ve kendini taşıyabilme noktalarında takviye edilmesi için ekstra bir çalışma gerekiyor. Kalıcı ve açık bir dille yazılmış yönetmeliğinin olamaması bu extra çalışmanın büyük bir bölümü hatta tamamına yakını aileye yüklenmiş oluyor.
Dezavantajlı olan çocukların normal hayata adaptasyonu anlamına gelen kaynaştırma eğitimini teknik olarak şu şekilde tanımlayabiliriz. Kaynaştırma eğitimi herhangi bir nedenle yaşıtlarıyla benzer gelişim gösteremeyen çocuklarla, beklenen normal gelişimi gösteren çocukların aynı sınıfları ve okulları paylaşmasıdır.
Kaynaştırma öğrencilerinin toplumun ilk adımı olan sınıftaki arkadaşları ile uyum sağlama noktasında en büyük görev öğretmenlere düşmektedir. Bu çocukların farklı yönlerine uygun olarak farklı hassasiyetler göstermek gerekiyor. Bu hassasiyet onara ayrıcalık tanımak değildir. Burada hedeflenen diğer çocuklarla onları biraz olsun eşitlemeye çalışmaktır. Bedensel farklılıklarından kaynaklanan dezavantajlarının oluşturduğu açıklarını kapatmaya çalışmaktır. Ve en önemlisi hakları olan sağlıklı, gelişimleri normal olan yaşıtları ile aynı ortamda olmayı, sosyal ilişki kurmayı sağlamaktır.
Evrensel beyannamelerle kabul edilmiş bu program MEB, okullar ve öğretmenler tarafından yeterince önem verildiği söylenemez. Bugün bu çocukların dersine giren öğretmenler bile bu konuda yeterli bilgiye sahip değildir. Yeterli bilgi olmayınca da dolayısı ile birtakım aksaklıklar ortaya çıkmaktadır. Çünkü derse giren öğretmenlerin (sınıf yada branş) öğrencilerin bireysel farklılıklarına uygun eğitim programı yapması ve bu programa göre değerlendirme yapması gerekir. Özel Eğitim Hizmetleri Yönetmeliği 23. Madde ’nde detaylı olarak açıklandığı üzere BEP’e ( Bireyselleştirilmiş eğitim programı) göre bu çocuklara ayrı bir ders programı ve sınav metodu uygulanması gerekmektedir. Yine Özel Eğitim Hizmetleri Yönetmeliği 24. Madde ’sinde bu çocukların yasal hakları garanti altına alınmaktadır.
Özel Eğitim Hizmetleri Yönetmeliği’ne bağlı kalarak akranlarından farklı olan bu çocuklara uygun BEP ( Bireyselleştirilmiş eğitim programı) uygulayan okullarımız ve öğretmenlerimiz vardır ve başarılı olmaktadırlar. Ancak. Bazı okullar bu yönetmeliği ihmal etmektedirler. Örneğin, kılık kıyafet yönetmeliğine gösterdikleri hassasiyeti bu konularda göstermemektedirler. Sonuçta ikisi de MEB’in uygulanmasını istediği kriterlerdir ve uygulanması zorunludur. Kılık kıyafet yönetmeliğine nasıl hassasiyet gösteriliyorsa BEP programlarına da gösterilmesi gerekir. Bu noktada MEB’in idari kadrolarına iş düşmektedir.
Öğretmenlerimiz BEP programının uygulanmasında bilgi ve beceri ile donatılmadıkları için bu çocuklara nasıl davranacaklarını bilememektedirler. Bu çocukların dersine girmekten çekinmektedirler. Ailelerin ve çocukların çektiği sıkıntıları gören çoğu öğretmen bu çocukların eğitim almalarının gereksiz olduğunu düşünüyor. Ayrıca, sınıfların kalabalık olması bu programın uygulanmasında öğretmenlerin işini zorlaştırıyor. Çünkü derse giren öğretmenlerin(sınıf yada branş) kaynaştırma uygulamasının okuldaki en önemli öğesidir.
Bu çocukların diğer öğrencilerle aynı sınıfta eğitim almasına karşı çıkan veli ve öğretmen sayısı az değil. Kendi çocuklarının eğitimine zarar verdiğini düşünen veliler bile var. Kendi çocuklarını savunurken kaynaştırma öğrencilerinin haklarını da yok sayabiliyorlar. Kaynaştırma öğrencilerinin yasal haklarını bilmeyen kimi ailelerin bir kısmı haklarını bu konuda araştırma yapmadıkları için çocuklarını eğitimden mahrum bırakıyor.
Kaynaştırma öğrencilerinin bireysel farklılıklarından dolayı kendi eğitimlerinin yavaş ilerlediği söylenebilir. Fakat sınıftaki ders ortamına zarar verdiği söylenemez. Çünkü onlar bazı konuları yavaş algılarken diğer öğrenciler hem tekrar yapmış olur hem de az anladıkları konuyu tekrar etme şansı bulabilirler. Çünkü, kaynaştırma öğrencisi olmadığı halde konuyu anlamadığı halde öğretmenine soru sormaktan, konunun tekrar edilmesini istemekten çekinen bir sürü öğrenci var. Aslında sınıfta ders ortamını sekteye uğratan asıl öğrenciler “haylaz öğrenciler”dir. Haylaz bir öğrenci bazen tek başına dersin 5 veya 10 dakikasını meşgul edebiliyor. Hatta dersin tamamını işlevsiz hale getirebiliyor. Haylaz diye tabir ettiğimiz bu öğrenciler gerek sınıf içinde gerek okulun diğer ortamlarında olumsuz etki bırakabiliyorlar. Hatta kimi zaman okul çapında birleşerek “çete”leşme sürecine girebiliyorlar. Bu çeteleşmenin eğitim ortamında ne gibi zararlar verebileceğini hepimiz tahmin edebiliriz.
MEB’in bu noktada açık net tavır alması gerekir. Bu konuda yasal prosedürü belki de sadece rehber bilgi eksikliği bulunmaktadır. Bu konuda ilgili görevli müdür yardımcısı organize öğretmenlerine düzenli toplantı yapılmasını sağlamalıdır. Ayrıca, ilgili müdür yardımcısı gerek okulla gerek rehabilitasyon merkezi ile süreci takip etmesi gerekmektedir. Bu konu Özel Eğitim Hizmetleri Yönetmeliği 72. Madde ’sinde detaylı bir şekilde açıklanmıştır. Eğer,
• Eğer ilgili müdür yardımcısı bu toplantılarla ilgili süreci iyi takip ederse
• Öğretmenlerin bu konuda birbirleriyle etkileşimi sağlanırsa
• Rehber öğretmenler branş öğretmenlerine özür türleri konusunda ve bu duruma bağlı olarak nerede ve nasıl davranacakları konusunda bilgi verilirse
MEB’in, velilerin ve toplumun kaynaştırma öğrencilerinden bekledikleri başarı kaçınılmaz olacaktır.
Özel eğitime ihtiyacı olan bu çocukların bir eğitim imkânına kavuşturularak akranlarıyla sosyal bütünleşmesi sağlanacak aynı zamanda kendini kabul etmesinin ve çevresinden kabul görmesinin sürecini yönetme fırsatı yakalayabilecektir
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.