Adanmış Bir Öğretmen, Yaşar Çıraklı

 

Tamam, öğretmen de bir devlet memurudur. Dolayısıyla onun da bir görev tanımı vardır. Yetkileri sınırlıdır, yükümlülükleri bellidir. Ancak öğretmenin iletişimini özellikle öğrenci velileriyle birebir ilişkiye girmesini engellemek eğitimle bağdaşmaz. Tam tersine muallimler halkla bütünleşme konusunda teşvik edilmelidirler.

Yaşar Çıraklı bu mesleğe başlamadan önceki meşguliyetim sırasında tanıştığım bir yağız Anadolu delikanlısı. Suretinde ve siyretinde muallim edası olan bir dost. Çok yönlü çalışmaları var. Enerjisi kabına sığmıyor. İzcilikle her daim meşgul. Kendini geliştirmek için muhtelif dallarda ha bire faaliyet içinde. Çıraklı'yı diğer meslektaşlarıma tanıtırken onun kendisinin geliştirdiği bir etkinlikten söz etmek istiyorum.

Örnek Öğretmen Yaşar Çıraklı’nın kendi ağzından dinleyelim: Bir gün yazılı kağıtlarını öğrencilerimize dağıtırken bir öğrencim (önceden, yüksek puan alanlara verdiğim hediyelerden hareketle) "Hocam, 100 alanlara bunda ne var?" diye sordu. Ben de "ne isterseniz var, yeter ki alın 100'ü..." dedim. "Yemek olsun" dedi, şakacı bir üslup ile... Ben de "Tamam, al sen 100'ü…Yemekler benden" dedim. Sınıf toptan "oleyyy" dedi.

Aynı gün ve hafta da diğer sınıfların da yazılısı var, malum. Onlarda "Hocam, falan sınıfı yemeğe götürüyor muşsunuz, doğru mu?" dediler. Ben de "Evet, siz alın sizi de götüreyim" dedim... Derken benzer muhabbet diğer sınıflarda da oldu. Sözümüz üzere:35 kişi 100 puan aldı. Evde hatun ile konuştuk ve durumu söyledim. Sağ olsun hanımefendi "hay hay" dedi, her zamanki gibi...Tüm 100 Alanları eve davet ettim, çoğu geldi. Hoş bir ortam oldu, memnun kaldılar. Öğretmen evine gelmek, yemek yemek, çay içmek... Her öğrencinin içinde olan bir özlemdir.

Sıra geldi, 2.yazılılara...

Soru aynı: "Hocam bu sefer ne var 100 alalara?

Yine yemek ama bu defa sizin evde dedim...

Sınıf yine "oleyy" çekti.

Baktım çok sevindiler…

ben de "kim 100 alırsa sınıf arkadaşları ile evlerine yemeğe gideceğiz, söz" dedim…

O günden beridir "100 alanların evine gitme" geleneğimiz devam ediyor.

Maksadımız "yemek-içmek" meselesi değil elbette..

"Gönül muhabbet ister, çay bahane" türü bir şey...

Anadolu’da hala öğretmenler "eve davet edilir, öğretmen ile çarşıda, pazarda, tarlada, cami de, halı saha da birlikte olmak" önemsenir, değer verilir.

Birlikte olunca aile ile tanışmak/kaynaşmak/dertleşmek...

Ailenin yaklaşımlarını öğrenmek ve ona göre yardım veya destek sağlamak...

Aileye değer vermek...

Öğrenciye değer vermek..

Dersi ilgi çekici hale getirmek..

Başarıyı artırmak...

***

Gelinen süreçte; her dönemin ilk yazılısında 100 alanları okula davet edip, ikram (çay-pasta vesaire)'da bulunuyoruz..

2. yazılılarda ise "şartları müsait ve davet etmek isteyen" velilerin evine gelmek isteyen sınıf arkadaşları ile gidiyoruz.

Bir kısmına eşim ile birlikte gittiğimiz için ailevi dostluklar da oluşuyor…

İkramı kabul ediyoruz, çayımızı içiyoruz…

Teşekkür ediyoruz aileye "çocuklarının başarısından dolayı"

Sofra duamızı yapıyor, kısa bir aşır ile kapatıyoruz programı...

***

Ailelerin yaklaşımı çok güzel..

Günlerce konuşuluyor, "bize de gelin" pazarlıkları yapılıyor...

Evi uzak olanları araç ile evlerine bırakıyoruz, en sonunda...

Hatıra resmi çektirerek, ayrılıyoruz…

***

Benim tüm eğitim camiasına örnek gösterdiğim Yaşar Çıraklı hocamın yaptığı etkinlik bu. Orijinal bir faaliyet. Bakanlığımızda faaliyet gösteren birimlerin dikkatine arz olunur. Bu metot geliştirilebilir ve zenginleştirilebilir.

Bahusus Sayın Bakanımızın dikkatlerini istirham ederim. Sahadan gelen elemanların programları daha kalıcı daha uygulana bilirdir. İçine yılların tecrübesi sinmiştir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.