Adil Gülmez
Benzemeyen, Benzetme
Bu ülkede siyasetçi olmanın dayanılmaz bir ağırlığı olduğuna inanmıyorum.
Eğer öyle olsaydı yüz binlerce insan, politikacı kadrolarını doldurmak adına varını- yoğunu harcamak ister miydi?
Tam aksine günümüzde iktidarda veya muhalefette bir sandalye ele geçirmenin dayanılmaz bir hafifliğinden söz edebiliriz.
Aslında “ele geçirme” tabirini yanlış kullandım.
Onun yerine “Liderin takdir buyurduğu” demeliydim.
Zira siyasi partilerin iç işlerinde tam bir “lider Sultası”nın hâkim olduğunu meseleye uzaktan yakından alakası olan herkes çok net olarak biliyor.
Sizin o sahada müktesebatınızın olup-olmadığı çok ta önemli değil.
Tek mühim nokta patronun sizi tensip buyurması veya uygun görmemesi.
Liderin okeyinden geçen ismi, parti organlarının benimseme zorunluluğu var.
Mesela falanca makama atanan bir isme, bir partili yetkilinin parti toplantılarında “efendim falanca kişiyi bu makama atadınız ama filanca kişinin birikimleri itibariyle bu işe daha layık olduğunu düşünüyorum” deme imkân ve ihtimaliniz yok.
Hayır, ben doğru bildiğimi her ortamda dile getiririm derseniz o zaman size dilinizin ceremesine katlanmak düşer.
4 Mayıs 2009’da Milli Eğitim Bakanlığı koltuğuna oturan o zamanki adıyla Nimet Çubukçu (şimdi Nimet Baş) bir benzetme yapmış ama sanıyorum maksadını tam ifade edememiş.
Zira ülkenin en önemli bakanlığının başına geçmenin tır direksiyonuna oturmakla uzaktan yakından alakası yoktur.
Belki, bir nebze işin ağırlığını ifade edebilir ama asla o makamın mesuliyetini, şerefini ifade etmez.
Siz,”Milli Eğitim Bakanı iken tır kullanıyor gibiydim” derseniz, birileri de bakanlıktan alınmanız çok isabetli olmuş der.
Zira bu benzetme bırakın bakanlığı, ilçe milli eğitim müdürlüğü ve hatta okul müdürlüğü için bile yapılamaz.
Ve hem siz ne bilirsiniz “tır şoförlüğünü” ki o yüce makamı ona benzetiyorsunuz.
Yakışmadı, Sayın Nimet Baş.
***
1965 Karaman doğumlusunuz. Nimet Baş, ülkesi için nasıl bir nimetti de Milli Eğitim Bakanı yapıldı doğrusu bilemiyorum.
Aileden sorumlu Devlet Bakanımızdı, ama maalesef ailesi dağıldı, özelini bilmek ve araştırmak bize düşmez deyip geçiyoruz.
İsterseniz Sayın Nimet Baş’ın Hülya Okur’a verdiği söyleşide sarf ettiği sözlerine bir göz gezdirelim.
Siyaset, kamuoyunun taktiri veya teveccühü ile sürdürülebilen bir şeydir, inşallah o dönemlere ait güzel bir iz bırakmışımdır. Bana verilen işleri, yarım zamanlı ve yarım tabanlı yapmadım. Bütün hayatımı o işe adayacak şekilde yaptım, dolayısıyla emaneti o anlamda dikkatle koruduğumu düşünüyorum, umarım bıraktığım iz de öyle olmuştur.
Mili Eğitim Bakanlığı sorumluluk açısından, hitap ettiği kitleler açısından, toplumsal etkileşim açısından en yoğun bakanlık
Bir aylık Mili Eğitim Bakanı iken, Ardahan’da bir kız öğrenci yurdunu ziyaret ettim, kız çocuklarına ne olmak istiyorsunuz sorusu soruluyordu, bir tanesi şöyle dedi: “Önce hukuk okumak istiyorum, sonra da Milli Eğitim Bakanı olacağım” Ben de hukuk mezunuyum, deyince, “Evet biliyorum, sizin öz geçmişinize baktım” dedi (Bizde Milli Eğitim Bakanı öğretmenler arasından çıksın diye boşuna konuşuyoruz. Baksanıza bir kızımız Hukuk Fakültesi bitirip Milli Eğitim Bakanı olmak istiyormuş.)
“Ne benim ne ekibimin zaafı oldu. İhale derdi, rant derdi, para derdi, hırsızlık, namussuzluk bilmedik. Eş, kardeş, akraba, çocuk, hısım ne Bakanlıkta cirit attı ne de ihale işlerine bulaştı. Makamlara şerefle geldim, aynı onurla da ayrıldım.”
Yaklaşık 7 yıl, Bakanlık yaptım, cumhuriyet tarihinin en uzun dönemli bakanlığını yaptım, ilk kadın Milli Eğitim Bakanı oldum, eğer siyasette bir kadının onore edilmesi ise, en yüksek düzeyde Ak Partide ben onore edildim. Dönüp de, böyle bir takdirde bulunan Sayın Başbakana karşı “Niye öyle oldu?”yu sormayı büyük bir haksızlık olarak görürüm. Ben minnettarım ve güzel bir şekilde helalleşerek ve iyi bir iz bırakarak ayrılmaktır önemli olan.
Bakan olduğum zaman da, “Şu yönünüzle mi?” diyorlardı, Bakan oldum çünkü şu şu becerilerim var gibi cümleleri de kurmadım o zaman. Bunu da çok yakışıksız bulurum, onu da. İstediğiniz kadar başarılı olun, istediğiniz kadar çalışın, bu tür makamlar çalışılarak gelinecek makamlar değil, nasip olursa gelirsiniz, Allah size nasip ederse olur, etmezse olmaz.
Hüseyin bey döneminde de çok yapısal, ciddi değişiklikler yapıldı, bir çok çalışma benim dönemimde devam ettirilmiştir, benden sonra Ömer Dinçer bey döneminde de devam eden projelere baktığınız zaman sınav sistemi üzerinde Türkiye’nin yürüttüğü tartışmalar sistemin sürekli değişiklik yaptığı konusunda bir yanlış algıya sahip, aslında eğitim çok sık değişiyor, eğitim politikaları çok sık değişiyor konusuna çok kapsamlı cevap verdiğimde nasıl öyle olmadığını anlatabilirim. Eski bir milli eğitim bakanı olarak eğitim politikaları konusunda uzmanlık alanımmış gibi konuşmayı doğru bulmuyorum. Burası bir temsil makamıydı, ben yaptım ve bitti.
. Bu kadar öğrenci sayısı olan bir ülkede, üzerinde taşıyabileceğinden çok daha fazla yük olan bir tırı kullanıyormuş gibiydim. Süratinizi ayarlayamazsanız, viraja hızlı girerseniz bütün yükü devirirsiniz, o yüzden çok daha temkinli olmak zorundasınız, onlarca kez teyit ettirirsiniz, yüzlerce kez üzerinde duruyorsunuz, yap-boz gibi hemen geldim oturdum, şu kararı verdim şeklinde olmuyor.
Sayın Bakanımız Nimet Baş’ın anlattıkları elbette buun kadar değil.
Söyleşi tam bir Hülya Okur klasiği olmuş, tamamını okumak isteyenlere ilgili siteyi tavsiye ederim.
haberx
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.