Türkiye Kamu Sen “Kamu Personel Rejiminin Geleceği” Panelini Gerçekleştirdi
Genişletilmiş Şube Başkanları İstişare Toplantısı çerçevesinde Konfederasyonumuzun düzenlemiş olduğu “Cumhuriyetimizin İkinci Yüzyılında Kamu Personel Rejiminin Geleceği” panelimizi gerçekleştirdik.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Prof. Dr. Vedat Işıkhan’ın da katıldığı panelimizde Kamu Personel rejiminin aksayan yönleri aksayan yönlerini değiştirilmesi gerektiğine vurgu yapıldı.
ÖNDER KAHVECİ: PERSONEL REJİMİNİN 21. YÜZYILIN ŞARTLARINA UYGUN HALE GETİRİLMESİ BİR GEREKLİLİKTİR
Panelimizin açılış konuşmasını gerçekleştiren Türkiye Kamu-Sen Genel Başkanı Önder Kahveci, “Değişen zamana ve gelişen devlet ve kamu hizmeti anlayışına paralel olarak yeni bir kamu personel rejimine ihtiyaç duyulduğu açıktır” dedi.
Genel Başkanımız Önder Kahveci konuşmasında;
“Cumhuriyetimizin 100. Yaşını kutlamanın coşkusunu yaşadığımız bu günlerde, ikinci asrımız için büyük umutlarla doluyuz. Her alanda güçlü bir ülke idealinde, Türk ve Türkiye Yüzyılı hedefi, devletimizin görünen yüzü olan kamu çalışanlarının omuzlarında yükselecektir. Değişen zamana ve gelişen devlet ve kamu hizmeti anlayışına paralel olarak yeni bir kamu personel rejimine ihtiyaç duyulduğu açıktır. Türkiye Kamu-Sen olarak üstlendiğimiz çalışan, üreten ve yol gösteren sendikacılık misyonumuza uygun bir şekilde yine bir ilki gerçekleştiriyoruz.
Cumhuriyetimizin 2. Yüzyılında Kamu Personel Sisteminin geleceğine ilişkin son derece önemli sonuçlara ulaşacağımıza inandığımız panelimize hoş geldiniz, şeref verdiniz. Ülkemizde hem kamu hizmetinden faydalanan hem de bu hizmeti sunanların hoşnutsuzlukları olduğu bilinmektedir. Kabul edilmelidir ki hizmet alanların aldığı hizmetten memnun kalabilmesi, hizmet verenin çalışma memnuniyetiyle, çalışma koşullarıyla ve hizmet üretenin sahip olduğu niteliklerle doğrudan ilişkilidir. Kamu hizmetlerinin sunumunda yaşanan aksaklıkların büyük çoğunluğunda kamu hizmeti sunanların yaşadığı sorunlar ve olumsuz çalışma koşulları etkilidir. Tüm sektörlerde, çalışan ve hizmet, iç içe geçmiş iki önemli unsurdur.
Kamu yönetiminde hizmetleri düzenlerken, bu hizmeti sunan kamu görevlilerinin sorunlarını görmezden gelmek doğru değildir. Türk Kamu Personel Sisteminin temelini oluşturan 657 sayılı Kanun, 1965 yılında kabul edilmiş, mali hükümleri ise 1970 yılında yürürlüğe girmiştir. 60 yıla yakın süredir uygulanan bu sistem, değişen şartlara uyarlanmak zorundadır. Kamuda ücret sistemi karmaşık bir hal almış, kamu görevlileri mali haklarını dahi bilemez hale gelmişlerdir. Atama, sicil, yer değiştirme, terfi gibi birçok konuda ise ciddi sorunlar baş göstermiştir.
Ortaya çıkan sorunların bir kısmının uygulamadan kaynaklı aksaklıklar olduğunu göz ardı etmeksizin, bu sistemin düzenlenmesi ve içinde bulunduğumuz 21. yüzyılın şartlarına uygun hale getirilmesi bir gereklilik haline gelmiştir. Yeni bir çağa adım atarken eskinin aksayan ve köhnemiş mantığıyla değil yeni, geleceğe uygun ve etkili bir sistem ile büyük ülke idealine ulaşabileceğimize inanıyoruz. Ülkemizi geleceğe taşıyacak, yapay zekâ, otonom sistemler, nesnelerin interneti gibi unsurlarla iç içe çalışmaya uygun bir yapı, zaman kaybetmeksizin oluşturulmalıdır. Biz, Türk Yüzyılına uygun bir kamu yönetimini oluşturacak, nitelikli bir kamu istihdamı ve Türk Yüzyılını omuzlarında yükseltecek, geleceğinden umut var olan bir kamu çalışanı için, Cumhuriyetimizin ikinci yüzyılı hedeflerine uygun bir zihniyet değişimi istiyoruz.
Hizmet sınıflarına ilişkin sorunlar, personel istihdam biçimlerinde ortaya çıkan çoklu yapı, ödeme kalemlerindeki adaletsizlikler ve sosyal yardımların yetersizliği nedeniyle kamu çalışanları bütün fedakarlıklarına rağmen ülkenin en düşük maaş alan kesimi haline gelmiş, çalışma barışı büyük yara almıştır.
Sosyal güvenlik sistemindeki yanlış uygulamalar sebebiyle emeklilerimiz de çalışırken aldıkları maaşlara oranla son derece düşük maaşla yüz yüze kalmakta ve geleceğe dair umutlarını kaybetmektedirler. Yıllarını devlete hizmet etmekle geçirmiş emeklilerimizin, çalışma hayatı sonrasında da kendisi ve ailesine yetecek düzeyde bir emekli maaşına kavuşturulması için sosyal güvenlik sisteminde gerekli düzenlemeler yapılmalıdır. Emeklilik memurların kabusu olmaktan çıkarılmalı, kamu çalışanlarına yapılan bütün ödemeler emekli maaşı ve emekli ikramiyesinde değerlendirilmelidir.5510 sayılı Kanunla kamu çalışanlarının hakları ikiye bölünmüştür.
1 Ekim 2008 öncesi ve sonrasında göreve başlayanlar açısından emekli aylığı uygulaması büyük farklılıklar göstermektedir. Bu tarihten önce kamuda görev yapan memurların emekli aylığı bağlama oranları yüksek, emekli keseneğine tabi ödemeleri düşük iken 1 Ekim 2008 sonrasında göreve başlayanların emekli keseneğine tabi ödemeleri daha fazla ama aylık bağlama oranları daha düşüktür. Öncelikle ortaya çıkan bu ikili yapı bir standarda bağlanmalı ardından da memurların görev aylıkları ile emekli aylıkları arasındaki fark makul ölçülere çekilmelidir. Benzer bir sorun 1 Ekim 2008 öncesinde kamuda sözleşmeli pozisyonlarında istihdam edilmekteyken kadroya geçirilen personel için de söz konusudur.
Anılan personelin derece ve kademe ilerlemesi kamuda ilk işe başladığı tarihe göre yapılmaktayken emeklilik hakları kadroya geçtikleri tarih baz alınarak belirlenmektedir. Geçmişi 60 yıla uzanan Devlet Memurları Kanunu’nun eskiyen ve yetersiz kalan hükümleri değiştirilerek günün gereklerine, geleceğin çalışma yaşamına uygun bir kamu personel rejimi oluşturulmalıdır. Özellikle 7433 sayılı Kanunla kalıcı bir hale getirilen 3+1 yıl süreli sözleşmeli istihdamı, kamunun asıl biçiminin atama düzeyinde sözleşmeli personele dayandırılmasına neden olmuştur. Bir bakıma sözleşmeli personel çalıştırma kamunun asıl istihdam politikası haline getirilmiştir. Bu kapsamda öncelikli olarak kamuda güvencesiz istihdam kaldırılmalı, devletin asli ve sürekli görevlerinin güvenceli ve kadrolu personel eliyle gördürülmesi sağlanmalıdır.
Kamu istihdamı, kadrolu memurlar ve daimî işçiler şeklinde iki ana esas üzerinde şekillendirilmelidir. Atama, görevde yükselme, tayin ve terfilerde liyakat esaslı bir yapıya geçilmeli, adam kayırmanın ve haksızlığın aracı olan mülakat sistemi kaldırılmalı, yazılı sınava öncelik verilmelidir. Kamu hizmetlerinin çeşitliliğinin artması, mesleki gereklilik ve personelin niteliklerinin yükselmesine paralel olarak yeni hizmet sınıfı ihdasına gidilmelidir. Yıllardır sorunlarına çözüm bekleyen yardımcı hizmetler sınıfı personeli genel idare hizmetleri sınıfına geçirilmelidir. Ücret sistemi sadeleştirilmeli, ücret adaletsizliğine neden olan ödeme unsurları ortadan kaldırılmalı, kamuda tüm personelin görevlerine, eğitim durumlarına ve niteliklerine uygun adil bir ücret almaları sağlanmalıdır. Özellikle belirtmek isterim ki, eşitlik adalet demek değildir.
666 sayılı KHK ile bütün kurumlardaki aynı unvanlı maaşlar eşitlenmiş ama adalet bozulmuştur. Birçok kurum ve kuruluşta iş yüküne ve yapılan işin niteliğine göre belirlenmiş olan tazminat, ödeme, fazla mesai gibi unsurlar kaldırılmış, ücrette belirleyici tek unsur unvan haline getirilmiştir. Bu durum ücret adaletini düzeltmek yerine daha da bozan bir etki oluşturmuştur. Bunun için kamu çalışanlarını yoksulluk sınırının altında maaş almaktan kurtaracak temel ücret düzenlemesine geçilmeli; temel ücret, yoksulluk sınırı olarak belirlenecek şekilde her personelin buna ek olarak görevinin gerektirdiği eğitim durumu ve sahip olduğu yetkinlik nispetinde tazminattan ve durumuna uygun sosyal yardım sisteminden faydalanması sağlanmalıdır.
ÖNDER KAHVECİ: ÇALIŞANLARA REFAH PAYI VERİLMESİ KONUSUNDA ISRARCIYIZ
Hepimizin bildiği gibi geçtiğimiz gün enflasyon rakamları açıklandı. Buna göre 2023 yılı enflasyonu %64.77 oldu.
Kamu çalışanlarına ve emeklilere %29.8 oranında bir enflasyon farkı ödemesi yapılması söz konusu.
Bunun üzerine %15’lik 2024 yılı ilk 6 ay zammı eklenecek.
Ancak kamuoyunda memur ve emeklilere %50 zam yapılacağı yönünde haberler var.
Bu gerçeği yansıtmamaktadır.
Memurlara ve emeklilere 2024 yılı için yapılacak zam %15’ten ibarettir.
Kalan kısım 2023 yılının alacağıdır.
Her zaman ifade ettiğimiz gibi enflasyon farkı bir zam demek değildir.
Enflasyon farkı maaşlardaki yaşanan erimenin gecikmiş bir telafisidir.
Yıl içinde verilen zamdan daha fazla maaşlar eriyorsa, bu işte bir sorun var demektir. Aynı durum 2024 ve 2025 yılları için de geçerli olacaktır. Merkez Bankası’nın 2024 için enflasyon tahmini %36’ya çıkarılmışken kamu çalışanlarına reva görülen %25’lik zammın ne anlama geldiğini vicdanlara bırakıyorum. Özellikle TCMB’nin enflasyon beklentisini sürekli yukarı yönlü güncellemesi, önümüzdeki dönemde de yüksek enflasyonun devam edeceğinin işaretidir. Türkiye Kamu-Sen olarak daima kamu çalışanlarına ve emeklilerine piyasa gerçekleriyle örtüşen maaş zammı yapılması gerektiğini ifade etmekteyiz. Kamu görevlilerimizin alım gücünün yükseltilmesi için gerçek enflasyonun üzerinde bir artış yapılması ve buna ek olarak refah payı verilmesinin zorunlu olduğunu vurgulamaktayız.
TÜİK’in açıkladığı tenzilatlı rakamlar bile ekonomik öngörülerimizin yerinde olduğunu ortaya koymaktadır. Buna bağlı olarak taleplerimizin de haklılığı ve sağlam temellere dayandığı görülmektedir. Toplu sözleşme görüşmeleri kamu çalışanlarının beklentilerine çözüm üretememiştir. Önemli olan maaşların hangi oranda yükseldiği değil alım gücünün hangi oranda arttığıdır. Son yıllarda maaşlara yapılan oransal artışlar yüksek gibi görünse de gerçekleşen enflasyon, yapılan artışları aştığı için maaşlar sürekli erimekte, alım gücü sürekli düşmektedir. Bu bakımdan bu erimenin mutlak surette durdurulması gerekmektedir. Bunu sağlamanın tek yolu da kamu çalışanlarına refah payı verilmesinden geçmektedir.
Dolayısıyla gerçekleşen enflasyon ve TCMB’nin enflasyon beklentileri ve %58 olarak belirlenen yeniden değerleme oranı da dikkate alınarak memur maaşları mutlak surette güncellenmelidir. Uygun bir maaş zammının üzerine %10 refah payı verilmesi ile enflasyon farkının da ortaya çıktığı ay itibarı ile maaşlara yansıtılması sağlanmalıdır. Nimette ve külfette adalet ilkesinden yola çıkarak her vatandaşın geliriyle orantılı vergi ödemesi için çalışanlarımız lehine yeni vergi düzenlemeleri hayata geçirilmelidir.
İnsanların tek tek ihtiyaçları yanında birlikte yaşamaktan doğan, toplumsal düzeyde olan ihtiyaçları olduğu bilinen bir gerçektir. Bunlar kamusal ihtiyaçlar olup genele hitap etmektedir. Güvenlik, adalet, sağlık, eğitim, haberleşme, enerji, ulaşım gibi ihtiyaçlar, özelliği gereği geniş bir teşkilatlanma ve büyük bir yatırıma ihtiyaç göstermektedir. Bu ihtiyaçların karşılanmasında kâr, amaç olmayıp, toplumun genel menfaati esas alınmaktadır. Bu ihtiyaçların karşılanış biçimi, teşkilatlanışı, kamu hizmeti kavramını karşımıza çıkarmaktadır. Anayasanın 128. maddesi, “Devletin, kamu iktisadî teşebbüsleri ve diğer kamu tüzelkişilerinin genel idare esaslarına göre yürütmekle yükümlü oldukları kamu hizmetlerinin gerektirdiği aslî ve sürekli görevler, memurlar ve diğer kamu görevlileri eliyle görülür.” demektedir.
Bu bakımdan kamu hizmetleri mutlak suretle iş güvencesi olan, ücretleri sadeleştirilmiş, tayin, atama, terfi gibi özlük hakları, sosyal hakları günün koşullarına uygun hale getirilmiş insanca yaşayabileceği ücreti alan memurlar eliyle gördürülmek zorundadır. Bu bakımdan kamu çalışanlarının iş güvencesinden taviz verilmeden, bütüncül bir yaklaşımla kamu personel sisteminin sorunlarının çözülmesi en büyük arzumuzdur. Çalışanların kazanılmış haklarının; özellikle bir çalışanın sahip olabileceği en büyük ve önemli kazanımı olan iş güvencesinin korunması için alabileceği en etkili tedbir, hiç şüphesiz örgütlenme ve örgütlü mücadeledir.
ÖNDER KAHVECİ: SONUÇ ÜRETMEYEN TOPLU SÖZLEŞME DÜZENİ MUTLAK SURETTE DEĞİŞTİRİLMELİDİR
Bu noktada kamu çalışanlarının haklarını korumak için bağımsız, kararlı ve cesur mücadeleyi ortaya koyan sendikal yapılara destek verilmelidir. Çalışanlarımızın maaşlarının artırılmasını, alım güçlerinin yükseltilmesini, üretilen milli gelirden herkesin adil bir biçimde hak ettiği payı almasını sağlayacak en önemli unsurların başında toplu sözleşme sistemi gelmektedir. 2012 yılından beri yaşadığımız tecrübelerimiz, bu sistemin sendika üyesi memurları pazarlık masasına taşımakta etkisiz, maaşların alım gücünü korumakta kifayetsiz, reel geliri artırmakta çaresiz kaldığını ortaya koymaktadır.
Bu nedenle 4688 sayılı Kanunun değiştirilerek, toplu pazarlık masasında yer alan tüm sendika ve konfederasyonların söz, imza ve itiraz yetkisinin bulunduğu, kamu görevlilerinin geneline yönelik toplu pazarlıklar ile hizmet kollarına ait pazarlıkların farklı zaman ve zeminde gerçekleştirildiği, katılımcı ve sonuç alıcı bir sendikal yapı oluşturulmalıdır. 4688 sayılı Kanun, toplu sözleşme görüşmelerini yalnızca mali ve sosyal haklarla sınırlayarak memurlarımızın yer değiştirme, atama, yükselme, disiplin, unvan değişikliği gibi sorunlarını yok saymakta; memur meselelerini adeta masa dışına atmaktadır.
Genel toplu sözleşme ile hizmet kolu toplu sözleşmelerinin birlikte yapılmasından dolayı süreç bir keşmekeşe dönüşmekte, hiçbir konu yeterince tartışılamadan toplu sözleşmelerin sonuna gelinmektedir. Bu nedenle genel toplu sözleşme ile hizmet kolu toplu sözleşmelerin birbirinden ayrılarak farklı zaman ve zeminlerde gerçekleştirilmesinin gerekliliğine, toplu sözleşme sisteminin ancak bu şekilde etkili ve verimli sonuç üreteceğine inanıyoruz. Türkiye Kamu-Sen olarak, en önemli talebimiz, kamu görevlilerinin hakkı olan toplu sözleşmenin, grev ve siyasete katılma ile birlikte kullanılabilmesi ve gerçek anlamda eşit temsile dayanan, ILO normlarına uygun bir toplu sözleşme sistemine geçilmesi yönündedir.
Mevcut düzende toplu sözleşmeyi imzalamaya veya Kamu Görevlileri Hakem Kurulu’na başvurmaya yetkili yegâne merci çalışanlar adına Kamu Görevlileri Sendikaları Heyet Başkanı olarak belirlenmiştir.
Bu hükmün, sendikal örgütlenme ve toplu pazarlık hakkına nasıl bir darbe vurduğu geçtiğimiz toplu sözleşme dönemlerinde açıkça görülmüş, memur ve emekliler bir tek kişinin keyfi kararı nedeniyle büyük zarara uğratılmıştır.
Kanuna göre, bir sendikaya üye olan kamu görevlileri hakkında toplu sözleşme yapma yetkisi, bir başka sendikaya devredilmektedir ki, böyle bir durum ne örgütlenme özgürlüğü ne de kişilerin tercih haklarına saygı sınırları içinde değerlendirilemez. Kaldı ki, Kanun toplu sözleşmeyi bağıtlama hakkı elinden alınan sendika ve konfederasyonlara Kamu Görevlileri Hakem Kurulu’na başvuru hakkı da tanımamaktadır. Böyle bir uygulamanın uluslararası sözleşmelere aykırı olduğu açıktır. Bu amaçla; 4688 sayılı Kanun gereği toplu sözleşme görüşmesine katılmaya hak kazanan her bir konfederasyonun Kamu Görevlileri Hakem Kurulu’na başvurabilmesini sağlayacak bir düzenleme yapılmalıdır. Kurulun yapısı Hükümetten bağımsız karar verebilecek bir şekilde belirlenmeli, sonuç üretmeyen toplu sözleşme düzeni mutlak surette değiştirilmelidir.
Türkiye Kamu-Sen olarak genel hatları ile ilke ve kırmızıçizgilerimizi ifade ettiğim kamu personel rejiminin devletimizi ve kamu hizmetlerini geleceğe uyarlayacak önemli bir unsur olduğuna inanıyoruz. Bugün her biri alanında otorite olan akademisyenlerimizin ve Konfederasyon temsilcimizin katkılarıyla Cumhuriyetimizin 2. Yüzyılına nasıl bir kamu personel sistemi ile girmemiz gerektiği üzerinde önemli tartışmalar gerçekleştireceğiz. Buradan elde edilecek çıktıların önümüzü aydınlatacağına inanıyor, panelde emeği geçen herkese teşekkür ediyorum.
Türkiye Kamu-Sen olarak tüm sorunlarının çözüldüğü, refah içinde yaşayan, mutlu bir kamu çalışanı; yol gösteren, çığır açan, çağdaş ve demokratik bir ülke vizyonumuzu gerçekleştirme konusunda kararlıyız ve mutlaka kazanacağız. Nihai hedefimiz mutlu çalışan, mutlu Türkiye’dir. Hepinize saygılar sunuyorum” diyerek sözlerini noktaladı.
YAŞAR YILDIRIM: TÜRKİYE KAMU-SEN SENDİKACILIKTAKİ FARKINI HER ZAMAN ORTAYA KOYMUŞTUR
Türkiye Kamu-Sen konfederasyonunun bilgi birikim ve deneyimiyle fark yarattığının altını çizen MHP Genel Başkan Yardımcısı Yaşar Yıldırım, “Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanımız sayın Işıkhan’a hoş geldiniz diyerek sözlerime başlamak isterim.
Bu panel, Türk Yüzyılında Kamu Personel Rejiminin tartışılmasını, kanun, görüş ve kanaatleri ortaya çıkaracaktır.
Türkiye Kamu-Sen sendikacılık alanında 30 yılı aşkın bilgi birikim ve donanımıyla farkını her zaman ortaya koymuştur.
Türkiye Kamu-Sen devleti ebet müddet bilmiştir ve her daim bu zihniyettedir. Gerçek bir Atatürkçü sendikadır.
Her meslek grubunun derdiyle dertlenen Türkiye Kamu-Sen son dönemde mühendislere de sahip çıkmıştır. Destek verdikleri Türk Mühendisler Derneği inanıyoruz ki her meslek dalında olduğu gibi bu alanda da yaşanan boşluğu kapatacak sorunların çözümü için mücadele edeceklerdir.
Gerçekleştirilen bu panelin çalışma hayatına ve kamu görevlilerine hayırlı ve uğurlu olmasını diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum” dedi.
VEDAT IŞIKHAN: PANELİN KAMU GÖREVLİLERİNE VE ÇALIŞMA HAYATINA HAYIRLI OLMASINI DİLİYORUM
Protokol konuşmaları çerçevesinde katılımcılara hitap eden Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Prof. Dr. Vedat Işıkhan yaptığı konuşmada, “Devletimizle milletimiz arasındaki organik bağ olan kamu personelimizin değerli temsilcileriyle bir arada bulunmaktan memnuniyet duyuyorum.
Artık hafta itibariyle 2023 yılını geride bırakmış bulunuyoruz.
Her ne kadar yılın son günlerini yüreğimizi yakan acı haberlerle geçirmiş olsak da Türkiye olarak yeni yılın, yeni umutlar, yeni başarılar, yeni hayırlar getireceğine olan inancımız tamdır.
Bu vesileyle hain teröristlerce şehit edilen 12 canımıza, evladımıza bir kez daha Rabbimden rahmet diliyorum.
Kıymetli ailelerine ve aziz milletimize başsağlığı ve sabır diliyorum.
Şunun altını özellikle çizmek isterim ki, Türkiye Cumhuriyeti bu topraklarda hüküm sürdükçe, biz bu topraklarda yaşadıkça, gerek sınırlarımız içerisinde gerekse sınırlarımız dışında teröre, teröriste ve hıyanete geçit verilmeyecektir.
Buna teşebbüs eden herkes er ya da geç bunun bedelini ödeyecektir, bundan kimsenin şüphesi olmasın.
Terörle ve ona destek olan odaklarla mücadelemiz, tümünün kökünü kurutana kadar azimle ve kararlılıkla devam edecektir.
Malum olduğu üzere, her yeni dönem, geçmişin muhasebesini yapmak ve aynı zamanda geleceği planlamak demektir.
Hamdolsun ki ülkemiz, özellikle son yıllarda atlattığımız badireler, yaşadığımız olağanüstü zamanlara ve tüm kayıplarımıza rağmen, her geçen yılı, her geçen zamanı büyüme ve kalkınma yolunda hanesine bir başarı olarak yazdırdı.
Elbette bu kalkınma süreci, çalışma hayatının tüm bileşenlerine de olumlu şekilde yansıdı.
Biliyorsunuz geçtiğimiz hafta 2024 yılından geçerli olacak yeni asgari ücret miktarımızı da karara bağlamış olduk.
Enflasyon karşısında çalışanlarımızın yanında olma kararlılığımızı koruyarak yeni miktarı 11 bin 402 liradan, 17 bin liraya yükselttik.
Bu rakamla net asgari ücrete önceki döneme göre %49, önceki yıla göre de kümülatif olarak %100 oranında artırmış olduk.
2002 yılıyla kıyasladığımızda ise reel olarak 3 buçuk kat artış sağlamış olduk.
3 Ocak tarihinde açıklanan Aralık ayı enflasyon oranıyla birlikte memurlara ve memur emeklilerimize de %49,25 oranında artış yapılacak.
Ben buradan bir kez de sizler aracılığıyla bu süreçte bize liderlik eden Sayın Cumhurbaşkanımız olmak üzere, sürece destek veren, katkı sağlayan tüm işçi ve işveren sendikalarımıza, kurumlarımıza şükranlarımı sunuyorum.
Bu vesileyle ortak akıl ve istişare anlayışımızı da pekiştirmiş olduk.
Hükümet olarak, göreve geldiğimiz günden bu yana, konu ne olursa olsun her zaman ilgili taraflarla istişareden yana olduk, sosyal diyalog mekanizmalarını hassasiyetle işleten bir yönetim anlayışını benimsedik.
Vatandaşlarımıza hizmet bilinciyle hareket ederken, her alanda paydaşlarımızla birlikte hareket etmeyi, onların öneri ve eleştirilerini dikkate alarak yol almayı kendimize düstur edindik.
Bugün burada bir arada bulunmamız bu anlayışın açık bir tezahürüdür.
Sendikacılık, sosyal dayanışmanın en büyük itici gücüdür.
Memur sendikalarımız ise hiç kuşkusuz çalışma hayatımızın en önemli temsillerinden birisidir.
Kamu personel yönetimi alanında en önemli paydaşlarımız, önemli emekleri bulunan kamu görevlileri sendika ve konfederasyonlarıdır.
Bu sebeple Bakanlık olarak her fırsatta sosyal paydaşlarımızla bir araya geliyor, istişare ve diyalog mekanizmalarımızı canlı tutuyoruz.
Bu anlayışla istişare mekanizmamızın olmazsa olmazı olarak gördüğümüz Üçlü Danışma Kurulumuzu uzun bir aradan sonra 20 Ekim’de yeniden topladık.
Kamu Personeli Danışma Kurulumuzu yakın zamanda toplayarak kamu görevlilerimizle ilgili hususları görüştük.
Ülkemizde kamu görevlileri sendikacılığı yakın bir geçmişe sahip olmasına rağmen bu konuda önemli adımlar atıldı.
Bildiğiniz gibi kamu çalışanlarımıza sendika kurma hakkı 1995 yılında Anayasa değişikliği ile tanınmış, bu hakkın kullanımını düzenleyen yasa ise 2001 yılında yürürlüğe girmişti.
Böylece memur sendikacılığı yasal bir zemine oturmuş oldu.
O tarihten itibaren özellikle hükümetlerimiz döneminde kamu görevlileri sendikacılığında sendikalaşma oranı hep artan bir seyir izledi.
Hükümet olarak elbette en büyük temennimiz, bu oranların çok daha yüksek seviyelere çıkması ve tüm kamu çalışanlarımızın sendikalaşması yönünde!
Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın liderliğinde AK Parti’nin iktidara geldiği 2002 yılından bu yana özellikle kamu görevlileri sendikacılığında son derece önemli değişiklikleri hayata geçirildi.
Bunlardan en önemlisi şüphesiz kamu görevlilerinin mali ve sosyal hakları için toplu sözleşme imkânı sunan 2010 Anayasa referandumudur.
Kamu görevlilerine mali ve sosyal haklarının belirlenmesi sürecinde masaya oturarak taraf olma hakkı veren bu değişiklik, hem istişare kültürümüz hem de kamu sendikacılığı alanında oldukça önemli bir dönüm noktası oldu.
2012 yılında yürürlüğe giren yasa doğrultusunda toplam yedi toplu sözleşme gerçekleştirdik.
Geçtiğimiz Ağustos ayında ise bildiğiniz gibi 2024 ve 2025 yıllarını kapsayan kamu görevlilerimizin mali ve sosyal haklarını içeren 7. Dönem Sözleşme Görüşmelerini gerçekleştirdik.
Görüşmeler neticesinde alt hizmet kollarına yönelik ve Kamu Görevlileri Hakem Kurulu kararlarıyla kamu görevlilerinin geneline yönelik çok sayıda kazanım elde edildi.
Bir kez daha tüm kamu camiamız adına hayırlı olmasını diliyorum.
Cumhuriyetimizin bir asrını geride bıraktığımız şu zaman diliminde şöyle bir geriye dönüp baktığımızda, tüm engellemelere rağmen ulaşılamaz olarak görülen hedeflerimize bir bir ulaştığımızı görüyoruz.
Özellikle hükümetlerimiz dönemini kapsayan son 21 yıl; hemen her alanda olduğu gibi kamu personel yönetiminde de, özellikle geçmişin çözülemez denilen sorunlarını sosyal paydaşlarımızla birlikte çözüme kavuşturduğumuz bir dönem oldu, hamdolsun.
Bu süreçte hükümetimiz, insan odaklı hizmet anlayışıyla ülkemizde kamu dahil tüm hak ve özgürlüklerin teminatı; sorun odaklı değil, çözüm odaklı kamu politikalarının uygulayıcısı olmuştur.
Söz değil, icraat üreten bir yönetim anlayışının temsilcisi olarak kısaca şunu ifade etmek isterim ki, kamu çalışanlarımız için gelecekte yapacağımız hizmetlerin en sağlam teminatı, geçmişte yapmış olduğumuz reformlardır.
Cumhuriyetimizin ilk yüzyılını bir hazırlık süreci olarak değerlendirirsek, inanıyorum ki Cumhuriyetimizin 2. asrı kamu personel rejimi başta olmak üzere ülkemizi ve milletimizi ilgilendiren her alanda yükseliş dönemimiz olacaktır.
Hiç kuşkusuz bu süreci, Sayın Cumhurbaşkanımız tarafından ortaya konulmuş olan Türkiye Yüzyılı vizyonuna yakışır şekilde, emeğin, çalışmanın ve üretimin yüzyılı yapmak bizim elimizdedir.
Biz bugünlere; işçisi, işvereni, memuru, yatırımcısı, üretimcisi ve girişimcisiyle, tıpkı bir cephede yardımlaşır gibi dayanışma, birlik ve beraberlik şuuru içerisinde hep birlikte geldik.
İstikbalde de aynı ruhu korur, küresel arenada her bakımdan daha büyük ve daha güçlü Türkiye hedefi istikametindeki yürüyüşümüzü aynı kararlılıkla ve azimle sürdürürsek, Allah’ın izniyle dahili ve harici anlamda aşamayacağımıza hiçbir engelimiz olamaz.
Ben bu hususta özellikle Türkiye’nin çalışma hayatının, siz kıymetli paydaşlarımızın her daim ülkemiz ve aziz milletimizden yana duruşuna güvenerek emin ellerde olduğuna inanıyorum.
İnşallah azim ve çalışmayla geçen bir asrın, ikincisini de yine sizlerle birlikte inşa edeceğiz.
Çalışma hayatımız ve sosyal devlet anlayışımızın en önemli unsuru olan sendikal hayatımız için çok verimli olacağını düşündüğüm bu panelin başta kamu personel yönetimimiz ve ülkemiz adına hayırlara vesile olmasını diliyorum.
Başta organizasyon sahibi Türkiye Kamu-Sen’in değerli başkanı ve yönetimi olmak üzere, panele bilgi ve tecrübeleriyle kıymetli katkılar sağlayacak tüm konuşmacılara ve siz değerli katılımcılara şükranlarımı sunuyor, başarılar diliyorum” dedi.
Protokol konuşmalarının ardından başlayan panelimizde;
Oturum Başkanı Hacı Bayram Veli Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Yücel Uyanık
Ankara Sosyal Bilimler Üniversitesi Siyasal Bilgiler fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Onur Ender Aslan,
Süleyman Demirel Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Yakup Altan,
Türkiye Kamu-Sen Toplu Sözleşmeden Sorumlu Genel Başkan Yardımcımız ve Türk Büro-Sen Genel Başkanı Türkeş Güney, Cumhuriyetimizin ikinci yüzyılında nasıl bir kamu personeli rejiminin olması gerektiği yönünde görüş ve düşüncelerini katılımcılarımızla paylaştılar.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.