Sırada Ne Var?

Tamam, Gezi Parkı eylemleri tam bir fiyasko.

Sadece bazı özel mülkiyetler ile kamu malına zarar verdiler.

Onlarca (118 tane, 99 tanesi İETT’ye ait) belediye otobüsünü, polis aracını, şirket araçlarını kullanılamaz hale getirdiler.

Sokaklardaki kaldırımları tarumar ettiler.

Kendilerine durun yapmayın, düşmanların aleti olmayın, hükümeti istemiyorsanız sandıkta hesap sorun diyenlere ana-avrat düz gittiler, iğrenç hakaretlerde bulundular.

Ama sonuç alamadılar.

Bazılarının şimdi kulakları çekiliyor, Tayfun Talipoğlu’ndan bismillah denmiş bile.

Şükür ki memleket sahipsiz değil, her şeyin hesabı soruluyor/sorulacak, gittiği yere kadar.

***

İki farklı yazar bu konuyu işlemiş.

Usta kalem Ahmet Turan Alkan, 19 Temmuz 2013 günlü köşe yazısında şunları yazmış.

“Diren Gezi’ sloganı, artık bir tarihî yanılgıdır. İlk safhada sempatik kalmayı başaran az sayıdaki göstericinin topladığı sempati, hınçlı gayrı memnunlar tarafından hovardaca tüketildi ve bariz bir nişane olarak ulusalcı basının tirajı düşmeye başladı. ‘Gezi ruhu’ kendini tazeleyemedi, Ulusalcı-solcu şiddet yanlıları tarafından esir alındı ve kötüye kullanılarak tüketildi. Bu espri doğru anlaşılsa ve barışçı bir yaklaşımla kendini tazeleyebilse, öfke sıkışmasına uğramış gayrı memnun kitle için demokratik bir varoluş sahası şekline girebilirdi.

Evet, girebilirdi ama basiretsizlerin elinde yönlendirildiği için mi yoksa niyetlerinin halis olmamasından dolayı mı bilinmez demokratik bir açılım sahası olamadı.

Hal böyle olunca “Gezi Parkı Hadisatı” en çok AK PARTİ’ye yaradı.

Ortak kanaat şu ki, bu vukuatlardan evvel İstanbul’u kaybetme noktasına gelmiş olan iktidar partisi çok başarılı bir organizasyonla milyonları meydanlara çekerek kendini kurtardı hatta kazançlı duruma yükseldi.

***

Şimdi de “çapulcu” takımına destek veren bir yazardan, Murat Belge’den alıntı yapalım.

Belge köşe yazısına bir tespitle başlamış.

Türkiye’nin yakın tarihinde, üç önemli kitlesel eylem olduğunu düşünüyorum: bunlar, ciddi bir kitlesel destek ve katılım sağlamış olmaları çerçevesinde “başarılı” olarak nitelenebilir eylemler. Birincisi “Aydınlık için Bir Dakika Karanlık”. İkincisi Hrant Dink’in öldürülmesinin ardından gelen büyük yürüyüş. Üçüncüsü ise Gezi Protestosu.

Devam ettiğimizde farklı kaziyeler serd ediyor üstad.

“Aydınlık için Bir Dakika Karanlık” eylemi, iyi düşünülmüş, katılmak isteyeni de zorlamayan, etkili bir eylemdi. Böyle olduğu için onu uzatmak isteyenler oldu. Daha sonra, çeşitli olaylarda, onu tekrarlamak isteyenler de oldu. Birkaç kere tekrarlandı. Ama bunların hiçbiri, ilk eylemin yanına yaklaşamadı.

Yaklaşamazdı. Bu bir kuraldır. Bir kere olur. Herakleitos’un nehri gibi, aynı eylemin içine de, iki kere giremezsiniz.

Çünkü burada bir birikim sözkonusudur. Hrant Dink öldürüldüğü zaman, bunu yapanın Ogün Samast falan değil, yıllardan beri bu devletin ve toplumun da bir bölümünün kromozomlarına, DNA’sına sinmiş bir zihniyet olduğunun herkes farkındaydı.

Ve tabii o zihniyetin son kurbanı, çok kişinin tanıdığı, insan olarak sevdiği, çabasına saygı duyduğu bir insandı. Olayı öğrenen herkeste “orada olmak” ihtiyacı doğdu.

Önemli olan bu zaten: “orada olmak”! Bu ihtiyaç kimsenin talimatıyla ortaya çıkmaz. “Yer” bildirmek dışında, davet de gerektirmez. İnsan, şuna buna bağlı değil, kendisine karşı bir görevi yerine getirmek üzere, kalkar ve “orada” olur.

Tayyip Erdoğan hayatımızı kendi ölçülerine ve normlarına uydurma çabasında ipin ucunu kaçırınca, gene aynı duygu oluştu. Hem bu sefer, “orada olma”nın azımsanmaz riskleri vardı. Buna rağmen insanlar dalga dalga, gittikçe artan niceliklerle Taksim’e aktılar ve orada oldular.

Tabii “insan psikolojisi” diye bir şey var. Bir tepkinin boşalması, bir duygusal yoğunluğun gevşemesi vb. Gezi Protestosu bu açılardan kendi miadını doldurdu. Öbür taraftan, İstanbul hayatını durduran etkileriyle “sokaktaki adam”da uyandırdığı tepkiler de, sınırına dayandı.

“Bir Dakika Karanlık” eylemi gibi, bunu da artık zorlamamak gerek. Yoksa şimdiye kadar yarattığı olumlu sonuçlar, etkiler, olumsuza dönüşmeye başlar ve eylem kendi başarısını kendi eliyle bozar.”

Görüldüğü gibi Belge de artık yeter, fazla uzatmanın anlamı yok derken zımnen başka bir şey söylüyor satır aralarında.

Game Over.

Yani yeni bir senaryo oluşturulmalı, farklı yöntemler devreye sokulmalı diyor.

Peki diğer oyun nedir, ne olabilir?

İki bayram arası düğün olmaz diyen bu millet eylem olmaz demiyor.

Şimdi bunu düşünmenin zamanıdır.

Ha bir şey daha, sayın Alkan’ın dediği gibi şimdi gayrı memnunların CHP ve ulusalcı huysuz takımından başka melcei kalmadı.

Akıbet hayr ola.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.