Abdullah Damar
Serbest Kıyafet Eylemi Değerlendirmeleri
Memur Sen ve Eğitim Bir Sen sendikaları tarafından, “kamuda serbest kıyafet” hedefi doğrultusunda, çeşitli eylemlilikler gündeme getirildi.
30.11.2012 tarihinde TBMM önünde gerçekleştirilen “başörtüsüne özgürlük” eylemi, İnsan Hakları Günü nedeniyle 10.12.2012 tarihinde ülke genelinde yapılan basın açıklamaları ve 02.01.2013 tarihinde yeni yılın ilk iş günü kamu hizmetinin serbest kıyafetle sunulması gibi eylemler yapıldı.
Kamu görevlilerine yönelik kılık-kıyafet dayatmalarının sona erdirilmesi için de aynı sendikalar öncülüğünde, 14 Ocak-14 Şubat 2013 tarihleri arasında “Özgürlük İçin 10 Milyon İmza” başlıklı kampanya düzenlenmiş, toplanan 12 milyon 300 bin imza Hükümete sunulmuştur.
18 Mart 2013 günü de bu eylemlerin devamı olarak, 18.03.2013 tarihinden itibaren yine Memur Sen ve Eğitim Bir Sen sendikaları tarafından, Kamu Kurum ve Kuruluşlarında Çalışan Personelin Kılık ve Kıyafetine Dair Yönetmeliğin 5’inci maddesindeki;
“a)Kadın kamu görevlilerine yönelik; ‘baş daima açık’, ‘ayakkabılar ve/veya çizmeler normal topuklu olması’ ve ‘kot ve benzeri pantolonlar’, ‘terlik tipi (sandalet) ayakkabı’ giyilmemesi,
b)Erkek Kamu görevlilerine yönelik; “sandalet ve atkılı ayakkabı giyilmemesi”, “kulak ortasından aşağı favori bırakılmaması”, “sakal bırakılmaması”, “saç uzatılmaması”, “bıyıkların üst dudak boyunu geçmemesi ve üstten alınmaması, yanlarının üst dudak, alt uçlarını dudak hizasından kesilmesi”, “kravat takılması” ve “balıkçı yaka ve benzeri süveter giyilmemesi” şeklindeki yasak ve sınırlamalara uymadan kamu hizmeti sunmaları, bu sınırlamaları dikkate almaksızın milletimizin değerlerine ve genel kabul görmüş kılık-kıyafet şekillerine uygun olmak, herkesin bu kapsamda tercihlerine azami saygı gösterilmesi kaydıyla inançları ve/veya tercihleri doğrultusunda belirleyecekleri kılık-kıyafetle göreve gitmeleri ve görev mahallinde bulunmaları, bu eylem sürecinin kamu görevlilerinin kılık-kıyafet özgürlüğünü teminat altına alan yasal ve yönetsel düzenleme yapılıncaya kadar devam ettirmeleri kararı alınmıştır.
Bu karar çerçevesinde, kadın ve erkek kamu görevlilerinin kılık-kıyafetlerini özgürce seçmelerine engel olan sınırlamalar dikkate alınmayacak ve söz konusu maddede belirtilen yasaklara bağlı kalınmadan kamu hizmeti sunulacaktır.” denilerek, 18 Mart tarihinden itibaren, kamu kurumlarına serbest kıyafetle gidileceği kamuoyuna deklare edilmiştir.
Eğitim Sen sendikası tarafından da, 14 Mart 2013 tarihinde, bu konu ile ilgili yapılan “Hedef, 12 Eylülden Kalma Anti-demokratik Kıyafet Yönetmeliğine Karşı Çıkmak Değil, Bu Kisve Altında Eğitime Dinsel Simgelerin Sokulmasıdır!” başlıklı açıklamada; “Eğitimde dayatmalara, antidemokratik uygulamalara hayır, 12 Eylül`den kalma kıyafet yönetmeliklerine hayır diyoruz. İnsanların dini inançlarının suistimal edilerek piyasacı, totaliter rejimin sacayağı edilmesine karşı çıkıyor; demokratik, özgürlükçü, çok sesli bir toplum için laik, bilimsel, anadilinde bir eğitim için mücadeleye devam ediyoruz.” denilerek, yapılacak olan eylem değerlendirilmiştir.
Eğitim Sen sendikası yaptığı değerlendirmede; “12 Eylülden kalma kıyafet yönetmeliğinin savunulacak bir yanının bulunmadığı açıktır. Biz de bu yönetmeliğe karşı defalarca eleştirilerimizi dile getirdik, kampanyalar düzenledik. Ancak Eğitim Bir Sen`in özgürlük adı altında ve mağduriyet söylemi ile yürüttüğü bu kampanyanın sorgulanması gerektiğini düşünüyoruz. Eğitimde dinsel muhafazarkarlaşmaya yönelik her gün yeni bir adımın atıldığı bu dönemde, böylesi bir sorgulamayı zorunlu görüyoruz…
AKP`nin on yılına ilişkin yaptığımız kapsamlı değerlendirmede de dile getirdiğimiz bu sorunları özetlemek gerekirse;
Eğitim hakkının hiçe sayılmasına, işsiz öğretmenler sorununa, kariyer basamakları meselesine, eğitimin alt yapı sorunlarına, eğitimde cinsiyet eşitsizliğine, 4+4+4 dayatmasının yol açtığı sorunlara, eğitimin ticarileştirilmesine, 657 iş güvencesinin kaldırılmasına, çocukların sınavlarla yarış atına dönüştürülmesine, siyasal iktidarın antidemokratik-baskıcı uygulamalarına karşı; Neler düşündüğünüzü, ne tür kampanyalar örgütlemeyi, hangi faaliyetleri yürütmeyi planladığınızı kamuoyu öğrenmek istiyor. Bu konularda bir sözünüz olmamasına karşın, kılık kıyafet noktasındaki duyarlılığınızı (!) anlamamızın ölçütü yukarıda sıraladığımız sorulara vereceğiniz mücadele yanıtında aranacaktır.
Biz de bir eğitim sendikası olarak, anlamsız, antidemokratik kıyafet yönetmeliklerine, eğitimde tek tipleşmeye karşıyız. Bunu sadece bugün değil, kurulduğumuz günden itibaren dile getirmekteyiz. Ancak eğitimdeki tek sorunun bu olmadığının da çok iyi farkındayız. Kaldı ki, laikliğin, eğitim hakkının önemli bir güvencesi olduğuna inanıyoruz. Dolayısıyla özgürlük kisvesi altında eğitimdeki her türlü dinsel muhafazakârlaşma girişimine, 12 Eylül ürünü din derslerine karşı tavrımızı net olarak ortaya koyuyoruz. İnsanların inanç özgürlüklerinin, iktidarların piyasacı ve totaliter rejim politikalarını meşrulaştırmak üzere politik argüman yapılması doğru değildir. Devletin kimin neye nasıl inanacağına karışma hakkı yoktur; dinsel, mezhepsel, etnik, cinsel ayrım yapamaz. İktidarların kendi siyasi ideolojileri doğrultusunda muhafazakâr, dindar vb. insan yetiştirmeye yönelerek eğitim kurumlarını da kendi siyasal ikballerinin arka bahçesi olarak görmeye hakları yoktur. İktidar ya da yandaşları ne dinin ne de dinsizliğin propagandasını yapamaz. İnanç, bireysel ve vicdanidir. Eğitimin tek dayanağı ise evrensel olan bilim ve insani değerlerdir. Demokratik, özgürlükçü, çok sesli bir toplum için laik ve bilimsel eğitim olmazsa olmazdır. Toplumda farklı inanç, mezhep ve kültürlere özgürlükler getirmeyen bu düzenleme belli bir kesime özgürlük getirmeye yöneliktir. Uluslararası sözleşmeler zorunlu din dersi uygulamaları ortada dururken bu düzenleme istismardır ve bizler açısından kabulü mümkün değildir.” denilerek de bulunularak da; yapılacak eylemin hedefinin, 12 Eylülden kalma anti-demokratik kıyafet yönetmeliğine karşı çıkmak değil, bu kisve altında eğitime dinsel simgelerin sokulmasıdır” tespitinde bulunmuştur.
Eğitim İş sendikası, 15.03.2013 tarihli “MEB’i Kılık-Kıyafet Konusunda Uyarıyoruz” başlıklı açıklamada; “Eğitim ve Bilim İşkolu’nda faaliyet gösteren ve siyasal iktidardan güç alan bir sendika, 18 Mart 2013 tarihinden itibaren valiliklerin uygulanması konusunda gereken idari tedbirleri almakla yükümlü olduğu kılık kıyafet mevzuatının bağlayıcı hükümlerini tanımayacağını ilan etmiştir. Eğitim-İş olarak Milli Eğitim Bakanlığı'na gönderdiğimiz yazıyla, kaos arayışını demokratik talep olarak sunmaya çalışan yapının örgütlediği gruba göz yumulması halinde, başta Milli Eğitim Bakanı ve Bakanlık bürokratları olmak üzere, idari tedbirleri almayan tüm valiler, kaymakamlar, il ve ilçe milli eğitim müdürleri hakkında ceza davası sürecinin başlatılacağını bildirdik.” diyerek, konuyu adli sürece taşıyacağını açıklamıştır.
Üç eğitim sendikasının yaptığı açıklamalar dikkatle incelendiğinde, her bir sendikanın kendi ilke ve amaçları doğrultusunda değerlendirmeler yaptığı açıktır. (Yazıyı kaleme aldığım sırada, bu konu ile ilgili olarak yaptığım araştırmada, Türk Eğitim Sen sendikasının bir değerlendirmesine ulaşamadım.)
Her üç sendika da, hedefledikleri çalışma yaşamı ve toplumsal yapı doğrultusunda değerlendirmeler yapmıştır.
Objektif bir gözle bakıldığında, Eğitim Bir Sen sendikasının serbest kıyafet talebinin gerekçesinde yer alan, şu tespit doğrudur; “ Gerek 657 sayılı Kanun’da, gerekse diğer kanunlarda, kamu görevlilerinin kılık-kıyafetlerine yönelik hiçbir düzenleme mevcut değildir. Anayasa’nın 13. maddesindeki “temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir”
Eğitim Bir Sen sendikası, kamuda serbest kıyafet eylemini, her ne kadar bütün özgürlükler adına yaptığını açıklasa da, bu eylemin başörtüsüne özgürlük temelinde yapıldığı açıktır. Ancak böyle olsa bile, 12 Eylül askeri darbesinin bir kalıntısı olan kılık-kıyafet yönetmeliğinin, bu eylemle çöpe atılacak olması umut vericidir.
Eğitim Sen’in, yaptığı değerlendirmede, Kılık-Kıyafet Yönetmeliğine hayır vurgusunu yapması ve Eğitim Bir Sen’in serbest kıyafet eylemini kendi bakış açısından değerlendirmesi, özellikle bu sendika tarafından, öğrencilere serbest kıyafet tartışmalarıyla eş zamanlı gündeme getirilen “eşofman giyme eylemi” gibi garipliklerin geride bırakılması anlamında olumlu olmuştur.
Eğitim Sen’in, son on yılda çalışma yaşamında ve eğitimde gelinen nokta açısından yaptığı tespitler de tamamıyla doğru tespitlerdir.
Ancak Eğitim Sen, her sendikanın kendi tabanı açısından önemli bulduğu konuları kamuoyu gündemine getirmesinin bir demokrasi ilkesi ve sendikanın varlık nedeni olduğunu, sendikaların ancak bu şekilde yaşayabileceğini unutmamalıdır.
Her dönemde, her sendika kendi tabanının ve üye profilinin talepleri doğrultusunda eylemler geliştirir. Geçmiş sendikal sürece bakıldığında, sendikaların zaman zaman maaş ve ek ödemeler, atamalar, yer değiştirmeler gibi ekonomik ve özlük hakları ile ilgili talepleri; zaman zaman da yeni anayasa, örgütlenme, siyaset yapma hakkı, pantolon giyme serbestisi, anadilde eğitim, barış, kılık-kıyafet serbestisi gibi siyasal talepleri ön plana çıkararak mücadele yürüttükleri ortadadır.
Gelinen aşamada, başta kadınlar olmak üzere, kamu görevlilerinin nasıl giyineceklerine karar vermek ne siyasi iktidarların, ne de sendikaların haddi olmamalıdır. Eğitim sendikalarının kılık-kıyafet serbestisi konusunda izleyecekleri en doğru politika, özgürlükleri genişletme doğrultusunda olmalıdır. Bu da, 12 Eylül askeri darbesi kalıntısı kılık-kıyafet yönetmeliğinin yürürlükte kalmasıyla sağlanamaz.