Adil Gülmez
Ne Yapacağız Kopyacı Öğrencileri?
Geçen yıl dershanelerin kapatılacağını duyunca iki yönden çok sevinmiştim.
Özeli bana kalsın, genelini sizinle paylaşayım.
Her şeyden önce dershanelerin kapatılamaması maarif sistemimizin sorunlarının devam etmesi demek.
Eğitimde varlığına son verilemeyen sorunların birisi de maalesef öğrencilerimizin "kopya" çekmeyi alışkanlık haline getirmeleridir.
Eskiden de kopya çekilirdi ama kesinlikle bu boyutta ve bu çeşitlilikte değildi.
Öğrenci şimdi kopya çekmeyi çok sıradan bir davranış olarak algılıyor.
Neden bir sınıfın içinde kopya çeken öğrencilerin sayısal oranı % doksanlara fırladı?
Halbuki çok değil 30 yıl önce "kopyacı"ların sayısı bir elin parmaklarını geçmeyecek kadar azdı.
Dershanelerin bu işte parmağı var dersem şaşırmayınız.
Sistem her gelen tarafından sürekli değiştirildiği halde notun sisitem içindeki değeri hiç eksilmedi, aksine mütemadiyen arttı.
Maarif sisteminde başarı eşittir not diye algılandığı için karşımıza sınav endeksli bir yapı çıktı.
Her programı pratiğe dökmekte Milli Eğitim'den daha başarılı olan dershaneler bu konuda da devreye girdiler.
Nasıl daha başarılı olunur, dolayısıyla en yüksek not nasıl alınırın eğitimini verdiler.
Veliler bu gelişmeden hoşnut oldukları için onlarda dershanelere göndermede birbirileriyle yarıştılar.
Sonuçta 35-40 sene adeta birer özel hobi kulübü halindeki özel dershaneler yurdun her köşesinde mantar gibi çoğaldılar.
Şunu kimse inkâr edemez.
Eğitim sistemindeki laçkalaşma ve öğrencilerde görülen yozlaşma bu ülkedeki dershanelerin sayısının artmasıyla doğru orantılı olarak arttı.
Sürecin doğal sonucu olsa gerek "kopyacı" öğrenci sayısı da benzer biçimde artış gösterdi.
Kopyacılık nasıl önlenir?
Üç yolu var.
1-Maarif sistemini "sınav" odaklı olmaktan kurtararak.
2-Sistemde başarının tek ölçüsünün "not" olmasını kaldırarak.
3-Velileri eğitip onlara "not"un tek kıstas olmadığını benimseterek.
Sitemi kurtaramadık, onu dershanelere kurban verdik.
Şimdiye kadar sistemin zaaflarından yararlanarak kendine yer bulabilen dershaneler, bu vartayı atlattıklarında yani varlıklarını devam ettirdiklerinde artık sistemin bir parçası olacaklardır.
Artık "Dershaneler olmadan eğitim olmaz" nakaratlarını bol bol dinleye biliriz.
Zaten böyle bir iddiaları var, terörün bile panzehri onlarmış.
Bir taraftan talebeye erdemli davranışları öğüt verirken diğer taraftan not vermede bu konuya hiçbir değer atfetmemek ne yaman bir çelişkidir.
Öğretmene önce inisiyatif verilmeli, hoca gerekçesini yazılı olarak izhar etmek şartıyla ahlaki davranışları düzgün öğrenciye geçiş sınavlarında geçerliliği olan tavsiye mektupları verebilmelidir.
Öğretmen, öğrencisini kendisine emanet edilmiş değerli bir varlık olarak görmeli.
Alman eğitimcinin davranışı tüm meslektaşlarıma örnek olmalı.
Almanya’da bir lise müdürü, her eğitim öğretim yılı başında öğretmenlerine şu mektubu gönderirmiş.
“Bir toplama kampından sağ kurtulanlardan biriyim.
Gözlerim hiçbir insanın görmemesi gereken şeyleri gördü.
İyi eğitilmiş ve yetiştirilmiş mühendislerin inşa ettiği gaz odaları, iyi yetiştirilmiş doktorların zehirlediği çocuklar, işini iyi bilen hemşirelerin vurduğu iğnelerle ölen bebekler, lise ve
Üniversite mezunlarının vurup yaktığı insanlar.
Eğitimden bu nedenle kuşku duyuyorum. Sizlerden isteğim şudur. Öğrencilerinizin insan olması için çaba harcayın.
Çabalarınız bilgili canavarlar ve becerikli psikopatlar üretmesin. Okuma yazma, matematik, çocuklarınızın daha fazla insan olmasına yardımcı olursa ancak o zaman önem taşır.”
Veli çocuğunu bir “yarış atı” olarak görmemeli.
Seni bana yüce Mevla bir insan olarak verdi, dönüşün ona yine insanca olmalı demelidir.
Veli, çocuğunun yüksek not almasını değil evrensel insani değerlerle mücehhez olmasının peşine düşmelidir.
Kopya çektikleri için çocukları suçlamak sanırım işin kolayına kaçmak olacaktır.
Fakat birden çok etken öğrenciyi kopya çekmeğe yönlendiriyorsa bunun nedenlerini ortadan kaldırmak çocukların değil büyüklerin işidir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.