MEB, Neden Şube Müdürü Görevlendirmesi Yapıyor?

 

Milli Eğitim Bakanlığı İnsan Kaynakları Genel Müdürlüğü, “şube müdürü” görevlendirmeleriyle ilgili, 18/12/2012 tarih, 2012/44 nolu bir genelge yayınlayarak, özetle; “Milli Eğitim Bakanlığı Personeli Görevde Yükselme ve Unvan Değişikliği Yönetmeliğine” göre, asaleten şube müdürlüğüne atanma şartlarını taşıyanların sırasıyla; öncelikle öğretmen dışı personel, ikinci olarak eğitim kurumu müdürleri ve müdür yardımcıları ve son olarak öğretmenlerin 5442 sayılı İl İdaresi Kanunu çerçevesinde valiliklerce şube müdürlüklerine görevlendirilmesi, ilçe milli eğitim müdürlüklerinde Valilik Oluru ile görevlendirmeyle şube müdürü olarak çalışanlardan yeni şube müdürü kadro sayısı nedeniyle norm üstü kalanların görevlendirmelerinin sona erdirilmesi; ilçe milli eğitim müdürlüklerinde yeniden belirlenen şube müdürü kadro sayısı nedeniyle norm üstü kalan asaleten atanmış şube müdürlerinin il içinde en çok 3 yere yer değişikliği taleplerinin alınarak Bakanlığa gönderilmesi, norm dâhilinde çalışmakta olan idareciler içinse, yer değişikliği teklifi yapılmaması; Bakanlık onayı ile iller arasında norm kadro sayısı dâhilinde görevlendirmeyle çalışmakta olan idarecilerin görevlendirmelerinin 28/06/2013 tarihi itibarıyla uzatılamayacağı keyfiyetinin ilgililere duyurulmasını” istedi.

 

MEB, daha önce de 2012/43 sayılı genelgeyi yayınlayarak, il ve ilçelere sayısı 950 olan şube müdürlüğü kadrosu tahsis etmişti.

Gelinen aşamada, bu iki genelgeyle, 950 kadronun ve daha önce de boş bulunan yaklaşık 800 civarındaki boş kadronun, görevlendirme yoluyla doldurulacağı görülüyor.

 

Peki, MEB boş bulunan 1750 civarındaki şube müdürlüğü kadrosuna neden asaleten atama yapmak yerine; ne görevlendirilenlerin, ne de görev yaptığı yerlerdeki çalışanların hoşnut olmayacağı ve çalışma barışını bozabilecek bir uygulama olan görevlendirme yolunu seçiyor?

 

Kanaatime göre bunun iki nedeni var?

 

Birincisi, yürürlükteki atama mevzuatı.

MEB’de şube müdürlüğü görevine atanabilmek için öncelikle, Kamu Kurum ve Kuruluşlarında Görevde Yükselme ve Unvan Değişikliği Esaslarına Dair Genel Yönetmeliğin, 6.maddesinde yer alan hizmet süresinin doldurulması, 8.maddesinde yer alan görevde yükselme eğitiminin tamamlaması gerekiyor.

 

MEB, bu çerçeve yönetmeliğe dayanarak 2008 yılında “Milli Eğitim Bakanlığı Personeli Görevde Yükselme ve Unvan Değişikliği Yönetmeliği” çıkardı. Ancak o tarihten bu yana, bu yönetmeliğe göre ne bir görevde yükselme sınavı yaptı, ne de yönetici ataması.

 

Daha gerilere gidecek olursak, AKP’nin iktidara geldiği 2002 yılından bu yana MEB merkez ve taşra teşkilatı şube müdürlüğü kadroları için hiçi sınav yapmadı ve hiçbir zaman asaleten atama yapmadı.

 

Aslına bakılırsa, 2000 yılında yapılan şube müdürlüğü sınavını kazanan ve görevde yükselme eğitimini tamamlayarak asaleten atanan şube müdürlerini istifa ettirmek için her türlü yolu denedi. Mobbing uyguladı.

-Asaleten atanmış şube müdürlerinin üstüne hiçbir atanma şartı tutmayan milli eğitim müdürleri görevlendirdi.

-Şube müdürlerinin özlük haklarını, ileriye götüreceğine, yerinde saydırdı, hatta kimi uygulamalarla geriye bile götürdü.

-Görev yapılan yerlerde, siyasi baskılarla yüz yüze bıraktı, sahip çıkmadı.

-Yer değiştirme ve görevde yükselme haklarını ellerinden aldı.

-Kendisi gibi düşünmeyen şube müdürlerine il ve ilçe milli eğitim müdürlüklerindeki görev dağılımlarında pasif görevler vererek saf dışı etti.

 

Açıkçası, AKP’li Milli Eğitim Bakanları, 10 yıldan bu yana asaleten atamayı değil, geçici görevlendirme yolunu, geçerli yol olarak seçti.

 

İkinci neden ise MEB’in, Bakanlığın her kademesinde, kendi kadroları ile birlikte çalışma isteği.

 

Bu istek iktidara gelen her Hükümetin arzu ettiği bir istek.

Çok abartmamak gerekir.

Ancak, bu isteği yerine getirirken, çalışma barışını bozabilecek uygulamalardan kaçınmak gerekir.

Yürürlükte, genel ve MEB’e özel görevde yükselme ve unvan değişikliği yönetmelikleri dururken, çalışanların gözünün içine baka baka “ben bu yönetmelikleri uygulamayacağım, istediğim kişileri kariyer ve liyakatına bakmaksızın, istediğim yerlere atayacağım” demek, doğru olmasa gerektir.

 

Eğer böyle yapılacaksa, Hükümetsiniz, kaldırırsınız bu yönetmelikleri olur-biter.

Çalışanlar arasında ayrım yaparak, yönetmeliğin 1.maddesinde yer alan “Bu Yönetmeliğin amacı, Millî Eğitim Bakanlığı merkez ve taşra teşkilatına ait kadrolara görevin gerekleri ile liyakat ve kariyer ilkeleri çerçevesinde, hizmet gerekleri ve personel planlaması esas alınarak atanacaklarda aranacak nitelikler, bunların atanma, görevde yükselme, unvan değişikliği ve görevler arası geçişlerde uygulanacak esas ve usulleri belirlemektir.”gibi bir hüküm ortada dururken, geçici görevlendirme yoluna  giderek,  insanları güldürmezsiniz.

 

Son genelgeyle, “asaleten şube müdürlüğüne atanma şartlarını taşıyanlar” arasından görevlendirme yapılmak istenmesi daha da komik bir durumdur. Yönetmeliğe uygun olarak duyuru yaparak, görevde yükselme eğitimini gerçekleştirmek ve yönetmeliğe uygun atama yapmak çok zor bir iş midir?

 

Yoksa görevde yükselme eğitimi yapıldığında, istenilen sonuçların ortaya çıkmayacağı ihtimali, Bakanlığı düşündürmekte midir?

 

Asaleten atama yapmak yerine görevlendirme yapmak siyasi iktidarlar açısından, görevlendirilen kişilerin istenildiği zaman görevden alınması anlamında çok elverişli bir durum gibi görünmektedir.

 

Ancak unutulmasın ki; geçici olarak görevlendirilenler, yaptıkları işlere de geçici gözüyle bakarlar. Gelecekte ne olacağını bilemeyen yöneticiler, işlerine de her an görevden alınacaklarmış gibi yaklaşırlar.

 

Yasal düzenlemelerde, eğitimle ilgili projelerde ve uygulamalarında katılımcılıktan uzak ve benmerkezci davranan, bu uygulamalarla çalışma barışını bozabilecek siyasilere, Platon’un “Devlet işleri içten gelen bir sevgi, edep ve kâmil akıl ile yürütülmezse onun sonu çöküş ve yok oluştur.” sözünü hatırlatmak isterim. 

Önceki ve Sonraki Yazılar