Hüseyin ÖZKAN
GELECEĞİN İNSANI
GELECEĞİN İNSANI
Gelecekteki insanın vizyonu bilim ve sanatın kesişim noktasıdır. B kesişim S kümesi bize geleceğin insanının vizyonunun odak noktasını belirler. Bu vizyonu oluşturmanın en önemli yolu ise hayal kurmaktır. Albert EİNSTEİN'a göre "hayal kurmak bilgiden daha önemlidir". Hayal kuran ve yaratıcı insan geleceğin insanıdır.
Her türlü gelişmelerin tarihine baktığımızda da görüleceği gibi yaratıcılık, geleceğin insanının en önemli özelliği olmaya devam edecek. Aslına bakarsanız bu özellik, her çocuğun doğuştan merakla birlikte sahip olduğu bir özelliktir. Yeni doğmuş bir bebeğin, pisikomotor gelişiminin henüz başında ağzıyla nesnelerin ne olduğunu, nasıl olduğunu, tadını, kokusunu öğrenme çabası bu özelliğinin varlığının bir göstergesidir. Pablo PİCASSO "tüm çocuklar sanatçı doğar; zorluk büyüdükçe sanatçı kalabilmeyi başarabilmektir" der. Geleceğin insanında bu günden yarına bırakabileceğimiz en önemli miras doğuştan var olan merak ve yaratıcılıklarıdır. Dolayısıyla Bu özelliklerini korumak ve geliştirmesini sağlamak önemi bir görevdir. "Onda var olan bu özelliği korumak ve ona miras bırakabilmek" ironik bir cümle olsa da maalesef mücadelesini vermemiz gereken bir husustur ve bir gerçektir.
Ne kadar doğuştan var olan bir özellik olsa da merak ve yaratıcılık beslenmeye muhtaçtır. Yaratıcılık merakla gelişir, bilgiyle şekillenir, üretimle sonuçlanır. Bu sürecin en önemli getirisi ise sonuçlandığı yerden yeniden yeni süreçlere filizlenmesidir.
Geleceğin insanını bir önceki kuşağın kültürünün üzerine şekillenmek durumundadır. Ancak kendi kültürünü oluşturmasına olanak sağlamak bir önceki kuşağın en önemli sorunu ve sorumluluğudur. bunun için de istekli ve açık olmalıdır. Zira günümüzde kuşaklar arası çatışma daha bir sert geçmektedir. Anti parantez kısaca bu konuyu da ifade ettikten sonra, zihinsel bir projeksiyon yapmak açısından kuşakların sınıflandırılmasına bir bakalım. Kesin ve net bir ayrım olmasa da X kuşağının (1965-1981), Y kuşağının ( 1982- 1994/2000), Z kuşağının ise ( 1995-2005) tarihlerinde doğanlar olarak isimlendirilebilir. X kuşağı göçmendir, Y kuşağı yerli, Z kuşağı milenyum, sonraki yıllarda doğanlar ise bambaşka ve kendine özgü bir kültüre sahip olan dijital yerli kuşaktır.
O halde geleceğin insanına bir özellik daha ekleyebiliriz; "dijital kültürü özümsemiş olmak".
Şimdi bu özellikleri hafızamızı şekillendirmek açısından yeniden sıralayalım; merak eden, hayal kuran, eleştirel düşünebilen, yaratıcı ve dijital kültüre sahip olan...
Geleceğin insanını yetiştirmek ne demektir? Bu neden çok önemlidir? Bu sorular, okuyucunun konuyla ilgili ön bilgi ve düşüncesini zihninde şöyle bir toparlaması için sorulmuştur. Verilen yanıtlar ise insana, ekonomik sistemlere ve tümüyle geleceğe bakış açınızı göstermektedir. Şimdi şöyle bir hipotez sunalım; Sanayi devrimi kurum ve kuruluşları ve ekonomik sistemleri ile artık yıkılmaktadır. Yaşanan bilimsel ve teknolojik ilerlemeler yeni üretim araçlarının gelişmesine neden olmuştur. dijital alanda olan gelişmeler, nesnelerin interneti, sanayi 4.0 devrimini gündeme getirmiş ve artık dünya, yeni üretim ilişkileri ağını yeniden oluşturmanın arifesine gelmiştir. Dolayısıyla bu gelişmelere koşut olarak ilerleyen tüketim ilişkileri de yeniden dizayn etme gereği ortaya çıkmıştır. Belki de bunca çalkantılar, bunca huzursuzluklar, bunca savaşlar bunun içindir. Belki de bu çatışmalar, bireysel veya toplumsal olarak yeni oluşturulmak istenen dünyaya entegrasyon ve o dünyaya dahil olabilme mücadelesidir. Ya da karanlık dehlizlere savrulmamak için yeni dünyaya tutunma çabasıdır.
Peki; yeni gelişen dünyaya ve onun getireceği ekonomi sistemine dahil olmalı mıyız? Bu da başka bir bakış açısı. Ancak, bilginin dolaşımının ülke sınırlarını tanımadığı ve engellenemediği bir çağda dünyadan kopmak mümkün değildir. Kaldı ki; dünyanın bir ucunda yaşanan huzursuzluk öteki ucundakinin yaşam standartlarını etkiliyorsa, kopmaktan değil o dünyanın güçlü bir üyesi olmaktan başka çare yoktur. Bu bağlamda yukarıdaki soruyu kendimize tekrar sormalıyız. O halde ne yapmalıyız? Sözü fazla uzatmadan söyleyecek olursak, öncelikle geleceğin insanını ve geleceğin toplumunu yetiştirmeliyiz. Yani, merak eden, hayalleri olan, eleştirel düşünebilen, karmaşık problemleri çözebilen, yaratıcı ve dijital kültüre sahip insanlardan oluşan toplumu yetiştirmeliyiz.
Bunun için eğitimcilere ve ailelere düşen görevler vardır elbette. Bunların başlıcaları şunlar olabilir; evde ve okulda eğitim ortamlarının yaratıcılığı geliştiren özellikte olması, eğitim müfredatlarının bilimsel olması ve dijital kültürün gelişmesine olanak sağlaması, eğitim ortamlarının ve müfredatın çocuğun meraklarını tetikleyici içerikte olması, oyuna bol zaman ayırma, oyunla öğrenme ve beynin işleyişine uygun öğretim modellerinin geliştirilmesi ve yaşamla bütünleşik öğrenmenin sağlanması, eğitimde buluş ve üretime önem verme, bilginin daha çok yaşamla örtüştüğü yerlerini irdeleme, bilginin yaşamsal kılınması ve canlı tutulması, teknolojinin verimli ve üretime yönelik olarak kullanılması ve bir çok konu... Elbette bu başlıkların ayrıntıları başka bir yazının başlı başına konusu olabilecek kadar önemlidir ve detaylandırılabilir.
Geleceğin insanından bahsetmeye çalıştığımız yarı makine, portatif ve protez insan değildir elbette. Dolayısıyla eğitim süreçleri ve yukarıda saydıklarımız da çok önemlidir. Ancak asıl önemli olan bir şey var ki o da zamandır. Endüstri 4.0 çağını yakalayabilmiş insanlardan oluşan bir toplumu oluşturmak için zaman henüz geçmiş değildir. Takdir edilecektir ki; psikososyal bir varlık olarak insanın gerçek mutluluğu içinde bulunduğu çağı anlamak ve yaşamaktan geçmektedir.
Hüseyin Özkan
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.