Adil Gülmez
Doğru ama eksik bir savunma
Önce Sayın Hakan Albayrağ’ın Karar gazetesindeki köşe yazısını Suriye politikamıza ilişkin bölümünü iktibas edelim ve sonra da yazmamız gereken yorumlarımızı serdedelim.
Suriye’de nerede hata yaptık?
Son zamanlarda Türkiye’nin Suriye siyasetini yargılayıp mahkûm etmek moda oldu. Türkiye öyle davranmasaymış işler bu raddeye gelmezmiş!
Nasıl davranmıştı ki Türkiye? Nerede hata yapmıştı ki? Devrim hareketi başladıktan aylar sonra hâlâ Esed’e ‘Yapma, etme, halkını vurma, yangının üstüne körükle gitme! 10 sene evvel vaat ettiğin reformları tez elden yaparsan Suriye selamete çıkar ve sen halkın kahramanı olursun.’ Deyip duruken mi? İran’a, Esed’i şiddetten uzak durmaya ve halkın taleplerini yerine getirmeye ikna etmesi için yalvarırken mi? Telkin ve tavsiyeleri kâr etmeyip Esed rejiminin zulmünün ve Suriye Devrimi’nin geri dönülmez bir yola girmesinden sonra tavrını açıkça devrimden yana koyarken mi? Öyle davranmasaydı devrimciler devrimden vaz mı geçeceklerdi? Esed de onları ‘af’ edip bağrına mı basacaktı? Suriye’ye huzur mu gelecekti?
Evet, devrimciler Türkiye’den medet umdular ve umuyorlar, ama onları devrime sevk eden de devrimde ısrar etmelerini sağlayan da Türkiye değil; Esed ve destekçileri. Başta İran yönetimi.
Her şeyi yerli yerine koyalım: 2001’in mart ayında Dera şehrinde halk, bir grup çocuğa yapılan işkenceleri protesto etmek için sokağa döküldü. Esed’in polisi-askeri onlara ateş açtı, masum sivilleri öldürdü. Bunun üzerine protestolar büyüdü ve ülkenin başka yerlerine sıçradı. Şam’ın Duma ilçesinde de protestocular katliamdan geçirildi. Başlarda, Esed’in ta 2001’de vaat ettiği demokratik reformlardan ümidi bütünüyle kesmedikleri için “Eşşaab yurîd ıslah’an nizam” (Halk, düzenin ıslahını talep ediyor) diye slogan atan protestocu kalabalıklar, olaylar üzerine yaptığı ilk konuşmada halkın mesajını aldığına dair hiçbir işaret vermeyip İsrail’in provokasyonlarından filan dem vuran Esed’in “Bugünden yarına reform olmaz” diye kestirip atması üzerine “Eşşaab yurîd ıskat’an nizam” (Halk, düzenin yıkılmasını talep ediyor) diye haykırmaya başladı. Nümayişler büyüdü. Katliamlar birbirini kovaladı. Halkı katliamdan korumak isteyen gençler milis grupları oluşturmaya başladı. Halka ateş açmak istemeyen vicdanlı askerler isyan bayrağını çekti. Cisrişuğur’da ‘vicdani retçi’ askerlerle Esed’e sadık askerler arasında çatışma çıktı ve devrim hareketi silahlı bir mücadeleye evrildi. Tekrar: Bu sürecin tamamında Türkiye, Esed rejimi ve İran yönetimi arasında gidip gelerek ‘Yapmayın, etmeyin’ demekle meşguldü. Bir de, devrimcileri silahtan uzak durmaya çağırmakla. O süreçte Türkiye’de toplantılar düzenleyen Esed muhaliflerinin, hiç şüphesiz Türkiye’nin de isteği doğrultusunda, muhalefetin barışçıl olduğunu ve öyle kalacağını taahhüt ettiklerini hatırlatmak isterim. Ne var ki Esed’in gittikçe artan zulmü buna imkân bırakmadı.
Sonrası malum. Topyekûn savaş ve zamanla Bağdadi Grubu’nun, Lübnanlı İrancı milislerin, uluslararası İrancı tugayların, İran ordusunun, Rusya’nın, PYD’nin, ABD’nin devreye girmesiyle topyekûn kaos.
Bu kaosun faturasını Türkiye’nin Suriye siyasetine çıkaranlara “Peki sizce Türkiye tam olarak ne yapmalıydı?” diye sorduğunuzda ya hiç cevap alamıyoruz veya “İran’la konuşup halledebilirdi” gibi Polyannacı saçmalıklara maruz kalıyoruz. 2012’de–Adem Özköse ve Hamit Coşkun’un Suriye’deki esareti münasebetiyle- Tahran’da İranlı üst düzey yetkililerle bir araya gelip Suriye meselesini enine boyuna konuşup tartışmış bir kardeşiniz olarak sizi temin ederim bu zevat Suriye’de bir anlaşmanın a’sını, uzlaşmanın u’sunu bile duymak istemiyordu. “O çapulcuların” (Devrimcilerin) canına okumaktan başka dertleri yoktu ve içinde yüzdükleri kibir deryasında Türkiye’nin görüşleri, teklifleri, işbirliği arayışları vız gelip tırıs gidiyordu.
***
Türkiye, Esed rejimini ve İran’ı itidale çağırmakla doğru olanı yapmıştı. Bunun kâr etmediği yerde devrimcilerden yana tavır koymakla ve milyonlarca Suriyeli mülteciyi bağrına basmakla da doğru olanı yaptı. Başından beri doğru, hakkaniyetli ve asil davrandı.
Türkiye’nin Suriye siyasetinde bir kusur bulacaksak, o kusur şu olmalıdır: Yukarıda mezkûr aktörler sahayı kaplamadan evvel devrimcileri adam gibi silahlandırıp Şam yoluna sevk etmemek.
Sayın Albayrağ’ın makalesi bir savunma yazısı. Bu günlerde farklı cenahlar tarafından dillendirilen “Suriye politikamız bir hataydı. Şimdi bu yanlıştan dönüyoruz. Hatalı dış politikamızın mimarı eski başbakan Davutoğlu’ydu. Müstafi olması faturanın ona kesilmesine sebep olacak.” Türlü tezvirata bir cevap teşkil etmesi için kaleme alınmış bir yazı. Ancak maksadı ne olursa olsun Albayrağ’ın savunduğu tezler haklıdır.
Konu sadedinde bir şeyler söylemek gerekirse savunulan fikirlerin altını imzalamaktan öte bir şeyler serdetmek isterim.
1-Daha önce Hama kıyamında Suriyeli Müslümanları yalnız bırakan Mezhepçi İran Devrimi bu sefer hatasını katmerlendirerek ihanet boyutuna taşımış ve Suriye’de yıllardır süren Müslüman kıyımın baş faili olmuştur. Devrim Muhafızlayla birlikte Lübnan Hizbullahı’nın ve devşirme Şii milislerin kıyımdaki rolleri göz önüne alınırsa ‘ihanetin Katmerlenmesi’nden ne kastettiğimiz kendiliğinden tebarüz edecektir.
2-Biz kıyam edeceğiz, bize destek olan Suriyeli Müslümanlara Türkiye’nin mutedil olun, protestolarınız barışçı sınırlarda kalsın, şiddete meyletmeyin tavsiyesi doğru ve söylenmesi gereken bir politik tavırdır. Her şeye rağmen kıyama kalkan Suriyeli Müslümanlara insani destek de doğrudur. Ancak Sayın Albayrağ’ın söylemek istediği “devrimci Müslümanları donatıp hazırladıktan sonra cepheye sürmek” önceki doğrular mesabesinde bir doğru davranış değildir.
3-Suriye halkının kıyamından sonra bir kaos ortamına sürüklenen komşu ülkeye karşı doğru politika İslam İşbirliği Teşkilatı şemsiyesi altında Türk Ordusu odaklı İslam ülkelerinin silahlı güçlerinin, barışı tesis etme amaçlı silahlı müdahalesi olmalıydı. Yıllar sonra gecikmeli de olsa kurulan İslam Ordusu Suriye’ye müdahale için hala neyi beklemektedir, anlaşılır gibi değil.
Özetlemek gerekirse Sayın Albayrağ’ın tespitleri doğru ama eksiktir. Günümüz için dahi en doğru politika Müslüman bir silahlı gücün kaosu durdurmak adına Suriye’ye müdahale etmesidir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.