Abdullah Damar
Dinsel Simge Takıntısı!
30 Eylül 2013 tarihinde Başbakan tarafından açıklanan “Demokratikleşme Paketi”nde dikkati çeken önemli konulardan biri de, kamu çalışanlarının kılık-kıyafetine ilişkin yapılması düşünülen değişikliklerdir.
Bu konuda kamuoyunda oluşan beklenti, kadın-erkek bütün kamu çalışanlarına yönelik serbest kıyafet uygulamasının getirilmesiydi. Bu beklentinin haklı nedenlerinden birisi, bu konuda 12 milyonu aşkın imza toplanması ile Eğitim Bir Sen ve Türk Eğitim Sen gibi iki büyük eğitim sendikasının, mart ayından bu yana “Serbest kıyafet” eylemi yapıyor olması ve bu eylemlere, kamu çalışanları tarafından geniş bir katılım gösterilmesiydi.
Ancak kamu çalışanlarına yönelik olarak açıklanan kılık-kıyafet yönetmeliği değişikliklerinin sadece başörtüsünü kapsaması, kamuoyunda haklı olarak AKP’nin kılık-kıyafet serbestisinden sadece “Başörtüsü”nü mü anladığı, sorusunu akıllara getirmiştir.
Kamuda kılık-kıyafet serbestisi eylemlerinin gündeme geldiği mart ayından bu yana bu konuda olumlu ya da olumsuz hiçbir karar almayan Eğitim Sen ise 5 Ekim 2013 tarihi itibarıyla, 7 Ekim 2013 tarihinden itibaren işyerlerine “Özgür kıyafet” ile gitme kararı almıştır.
Bu kararın alınmasını geç de olsa olumlu bir gelişme olarak değerlendiriyoruz.
Ancak Eğitim Sen’in bu kararının açıklandığı basın açıklamasına ve “Laik” kesimi temsil ettiğini düşündüğümüz, TMMOB İKK, DİSK Ankara Bölge Temsilciliği, Ankara Tabip Odası, KESK Ankara Şubeler Platformu gibi kurumlar tarafından 5 Ekim tarihinde yapılan basın açıklamasına bakıldığında; bu kurumların, kamuoyunda ve kendi tabanlarında oluşan kamuda serbest kıyafet baskısına dayanamayarak, bu kararı istemeyerek aldıkları, izlenimini veriyor.
Eğitim Sen Genel Merkezi tarafından 5 Ekim tarihinde yapılan basın açıklamasında;* “Kamuda başörtüsü yasağının TSK, Emniyet ve Adliyeler dışında hizmet sunan kamu görevlileri açısından kaldırılması, okullarda herkese eşit ve tarafsız olarak eğitim hizmeti sunması gereken öğretmenler ve laik bilimsel eğitim açısından yeni sorunları gündeme getirecektir. Kamuda başörtüsü yasağının kaldırılması, iddia edildiğinin aksine, kamuda kılık kıyafet özgürlüğü anlamına gelmemektedir. Bu, AKP`nin kendi siyasal tercihlerini toplumsallaştırmanın ve kendi tek tipini yaratmanın bir adımıdır. Ayrıca sorun sadece "başörtüsü serbestliğine" indirilemeyecek kadar derindir. Bugüne kadar okullarda önce eğitim programının (müfredatın) içeriğine dini öğelerin yerleştirilmesi ile başlayan, zorunlu din dersleri ve zorunlu seçmeli din dersleri ile derinleştirilen sonradan kılık-kıyafet tartışmaları ile devam eden tartışmalar, eğitim sisteminde yaşanan yoğun muhafazakârlaştırma hamlelerinin bir sonucudur. Kamu adına görev yapanların, görevini yerine getirirken hiç bir siyasi, dini simge taşımaması gerekmektedir. Kamuda "kılık kıyafete özgürlük getiriyoruz" diyerek yapılan propagandanın ardındaki gerçek, farklı inançları yok sayarak Türk İslam sentezini, suni-hanefi mezhebinin hegemonyasını güçlendirmek, kamu düzenini sınırları içerisinde farklı inançlar üzerinde baskı kurmanın bir aracıdır…” görüşleri dile getiriliyor.
Yine 5 Ekim tarihinde Ankara’da bu konuda görüş açıklayan kurumların açıklamasına bakıldığında**; “Kamusal alanda kıyafet özgürlüğü diye sunulan düzenlemeler, dinsel ve siyasal simgelerin serbestliğine imkan tanıyarak aslında laikliği zedelemektedir. Oysa laiklik, insan haklarının da demokrasinin de temelidir. Laiklik olmadan demokrasi olmaz, Laiklik olmadan akılcılık, eleştirellik, özgür düşünce, bilimsellik, yani gelişme ve modernleşme olmaz. Türbanın bütün kamu alanına yayılması, dinci iktidarların önemli bir projesi iken, bu düzenleme demokratikleşme ile çelişir. Olsa olsa AKP’nin ‘ileri demokrasi’ diye topluma yutturduğu projelerin bir parçası olabilir. Diğer taraftan bu düzenleme, Anayasa Mahkemesi’nin değişik tarihlerdeki sınırlayıcı içtihatlarına da, AİHM'in eğitim alanında öğretmenlerin, öğrencilerin dini semboller taşımalarına verdiği ihlal kararlarına da aykırıdır. Kıyafette serbestliğe, özgürlüğe evet derken, kamusal hizmetin dinsel, siyasal simgelerle verilmesine hayır diyoruz.” görüşleri karşımıza çıkıyor.
Her iki açıklamada da dikkati çeken husus, kadın kamu çalışanlarına getirilen başörtüsü serbestisinin, “Dinsel simge” olarak değerlendirilmesi ve bu bakış açısından hareketle, getirilen kıyafet serbestisine karşı çıkılmasıdır. İlginç bir şekilde de, “Kıyafette serbestliğe, özgürlüğe evet derken, kamusal hizmetin dinsel, siyasal simgelerle verilmesine hayır” ve “Kamu adına görev yapanların, görevini yerine getirirken hiç bir siyasi, dini simge taşımaması gerekmektedir.” şeklinde özetlenebilecek taleplerle; çifte standartlı bir yaklaşım sergilenmesidir. Pakette, sadece başörtüsüne getirilen serbestlik mantığıyla; bu kurumların açıklamasında yer bulan, serbest kıyafete evet, başörtüsüne hayır, mantığının, ne farkı var?
Yapılan açıklamalarda dikkati çeken bir başka husus da; Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarının , dinsel simgelerin, eğitim kurumlarında kullanılmaması, yönünde olduğu iddiasıdır.
Bu iddia tartışılmaya muhtaçtır.
Anayasa Mahkemesinin başörtüsünün kullanılmaması konusunda birçok kararı olduğu doğrudur. 2008 yılında, üniversitelerde öğrenim gören öğrencilerin başörtüsü sorununu çözmek amacıyla yapılan anayasa değişikliğinin, CHP milletvekili ve arkadaşları tarafından, maddenin iptali ve yürürlüğünün durdurulması istemiyle açılan dava sonunda; Anayasa Mahkemesi, yapılan değişikliği iptal etmiştir. Bu kararın anlamı, üniversite öğrencilerinin başörtüsüyle derslere giremeyeceğidir.
Ancak, 4+4+4 eğitim yasasının bazı maddelerinin iptali istemiyle açılan davada ise aynı Anayasa Mahkemesi, başörtüsü konusunda değil ama laikliğin daha geniş anlamda yorumlanması konusunda farklı bir karar almıştır. Bu kararda; Laikliğin özgürlükçü yorumunun, dinin, bireysel ve kollektif kimliğin önemli bir unsuru olduğu, toplumsal görünürlüğüne imkân tanıması gerektiği belirtilmektedir. Anayasanın, devlete dini ihtiyaçların karşılanması ödevi yüklediği, aynı şekilde, laik devletin tarafsız ama toplumun dini ihtiyaçlarının karşılanmasına kayıtsız olmadığı, Anayasanın, çoğunluk dininin inanç, ibadet ve eğitim ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik resmi mekanizmalar öngördüğü kayıt altına alınmıştır. Niyet belirleme anlamında değil ama bugün başörtüsü konusunda Anayasa Mahkemesinin önüne bir dava geldiğinde, 2008 yılındaki şekliyle bir kararın çıkacağını düşünmek ve beklemek, saflık olacaktır. Çünkü laikliği, Kemalist ideolojinin dar bakış açısına göre yorumlamaktan, daha özgürlükçü anlamıyla yorumlamaya yönelen bir Anayasa Mahkemesi söz konusudur.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin de, çok bilinen, üniversitelerde başörtüsünü yasağını onaylayan Leyla Şahin kararı dışında, dinsel simge konusunda eğitim kurumlarını ilgilendiren “Lautsi kararı”*** vardır.
Bu kararın özeti şöyledir; İtalyan devlet okullarının binalarında ve sınıflarında (kimi Hz. İsa figürlerini de içeren) değişik büyüklükte bulunan haç işaretleri, Lautsi ve diğer bazı veliler tarafından, çocuklarının din özgürlüğünü engellediği gerekçesiyle yargıya taşınmıştı. İç hukukta reddedilen dava AİHM taşındı. AİHM'nin yedi hâkimden oluşan bir kurulu 2009'da şikâyete konu olan haç'ların din veya dinsizlik özgürlüğünü kısıtlayarak Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ni ihlal ettiğine oy birliğiyle karar vermişti. İtalyan hükümetinin temyize gitmesi sonucunda ise 18 Mart 2011'de AİHM'nin büyük kurulu ikiye karşı on beş oyla okullarda haç işaretleri bulunması konusunun İtalyan devletinin karar vereceği bir iş olduğuna ve bunun din ve eğitim özgürlüklerini ihlal etmediğine hükmederek bir önceki kararı bozdu.
Bu kararla, okullarda devlet tarafından sınıf duvarlarına asılan haç sembolünün, öğrencilerin ve öğretmenlerin din özgürlüklerini engellemeyeceği, AİHM tarafından hüküm altına alınmıştır. Dinsel simge konusunda AİHM’in bu kararı, ülkemizdeki kamu çalışanlarının başörtüsü serbestisi konusuna, fazlasıyla teşmil edilebilecek bir örnektir. Çünkü devletin dinsel simge kabul edilebilecek haç sembollerini sınıf duvarlarına asması, öğrencilerin din ve eğitim özgürlüklerini ihlal etmezken; ülkemizde, öğretmenlerin ve kamu çalışanlarının, dinsel simge olarak kabul edilse bile, görevleri sırasında başörtüsünü takması, öğrencilerin, din ve eğitim özgürlüklerini hiç ihlal etmez, diye düşünüyoruz.
Bu nedenlerle, başta Eğitim Sen olmak üzere; , TMMOB İKK, DİSK Ankara Bölge Temsilciliği, Ankara Tabip Odası, KESK Ankara Şubeler Platformu gibi kurumların, verdikleri emek ve demokrasi mücadelesinin doğru bir rotaya oturması için “Laikliği” yeniden düşünmeleri ve yorumlamaları gerekmektedir.
* http://www.egitimsen.org.tr/genel/bizden_detay.php?kod=20276&sube=0#.UlEOqhdrPIU
** http://www.haberfx.net/demokrasi-cikacagini-beklemek-zaten-bir-hayaldi-haber-1130152/
*** http://www.ihb.gov.tr/dosyagoster.ashx?id=318