Hüseyin ÖZKAN

Hüseyin ÖZKAN

Biliyoruz...

Aslında Bilmediğimiz Şey Değil

Geçenlerde bir arkadaşım aradı. “Bu sene 2. sınıfı okutuyorum. Sınıfımda “üstün zekalı” tanısı almış bir öğrenci var. Ona normal müfredatın yanında ek olarak, 3.sınıf düzeyinde problemler çözdürüyorum. 3. Sınıf derslerinden destek eğitim veriyorum. Doğru mu yapıyorum? Ya da ne yapmamı önerirsin?” dedi. Öncelikle öğrencilerine karşı olan sorumluluk duygusu ve duyarlılığından dolayı teşekkür ettim. Öğretmenliğin büyük ölçüde idealizm ve adanmışlık gerektirdiğinden, günümüzde toplumsal yanından sıyrılarak sadece bir meslek olarak görülme eğiliminin geliştiğinden filan bahsettik. Sonra, bana öğrencisiyle ilgili bazı gözlemlerini aktarmaya devam etti. Ancak dedi, çocuk fazladan ek ders yapmaktan, problem çözmekten de sıkılmaya ve isteksiz davranmaya başladı. Ben de, farklı ne yapabilirim arayışlarına girdim.” diyerek konuşmaya ve gözlemlerini anlatmaya devam etti.

Aslında bilmediğimiz bir şey değildir. İnsanlığın zihninin gelişim tarihine baktığımızda, aletleri kullanmak suretiyle yaptığı teknolojik gelişmeler, gelinen uygarlık düzeyi ve bu aşamaların zihinsel süreçlerine yansımalarını görürüz. Eğitim sistemimizin bu gününe ve yakın geçmişine baktığımızda ise sürekli bir ezbercilik eleştiri ve yakınmalarından söz edildiğini görebiliriz. Buna çözüm olarak da yaparak yaşayarak öğrenme gerekliliğinden, Montessori, Waldorf, Doğacı Eğitim Yaklaşımları gibi yabancı isimlerle tanınan ve hepsinin temelinde aslında el ve duyu organları kullanarak kalıcı öğrenme sağlanmaya çalışılan çeşitli yöntemlerden söz edilir.

Öğretimin sağlıklı olabilmesi için en temel ihtiyaç konuya olan merak önkoşulu ve öğrenilecek konunun duygularımızla ilintilendirilmesidir. Merak, çocukların doğuştan getirdikleri temel bir duygudur. Merakları sayesinde ve duyu organları aracılığı ile çevrelerini tanırlar ve öğrenirler. Uzmanlar, 0-6 yaş döneminde çevrelerinde ne kadar tanınacak materyal bulunursa, ne kadar çok materyalle uğraşıp yeni ürünler elde edebilirlerse zihinleri o kadar sağlıklı gelişir demektedirler. Ancak öğrenme sürecinin “merak” ön koşulu bu dönemle sınırlı değildir. İlk gençlik, ergenlik, yetişkinlik ve daha ileriki yaşlarda da merak, öğrenmenin temel unsuru olmaya devam eder. Hangi yaşta olursanız olun, merak ettiğiniz bir konuyu öğrenmek için çaba sarf edersiniz.

Günümüz eğitim sisteminin temel sorunsalı öğrenciyi merak ettiği konulara yönlendirip yönlendiremediğidir. Ya da eğitim sistemimiz ve müfredat ve uygulamaları öğrenci için ilgi çekicimidir, öğrencide olumlu bir yönlendirme yapabilmekte midir? Yeterince merak uyandırabilmekte midir? Okullar neden çocukların meraklarını giderebildikleri, yeni meraklar edinebildikleri yerler olamamaktadır? Ya da günümüzde okullar, öğrenciler için ilgiyle, merakla ve heyecanla gidilen yerler midir? Tüm bu soruları cevaplarını yukarıda bahsettiğim arkadaşımın öğrencisi için verdiğim cevapla örtüştürmek istiyorum.

Cevap çok tanıdık aslında. Hepimiz çocukluğumuzda tahtadan arabalar, kâğıttan gemiler kağıttan uçaklar, telden arabalar, yapmışızdır. Hepimiz bir kalem pil ile elektrik devresi yapıp ampulün yanmasını sağlamışızdır. Soğan zarını mikroskopla incelemişizdir. Ya da bir canlı beslemişizdir. Çiçek yetiştirmiş, çimlenme deneyleri yapmışızdır. Ya da bir araştırma yapmışızdır. Bir röportaj yapmışızdır. Ya da bir kompozisyon, bir şiir yazmışızdır. Okul gazetesinde çalışmışızdır, gazeteye yazılar yazıp, fotoğraflar çekmişizdir. Kimimiz doğa fotoğrafları çekmişizdir, kimimiz çiçek fotoğrafları ya da sosyal içerikli fotoğraflar çekmişizdir. Öyküler yazıp kendi çapımızda kitaplaştırmışızdır. Fen deneyleri yapmışızdır, yabancı dil öğrenmeye çalışmışızdır, uzayı merak edip çeşitli araştırmalar gözlemler yapmışızdır. Tarihe merak salmış, nereden geldiğimizi, nasılları, nedenleri sormuşuzdur ve cevap aramışızdır. Bunun için çeşitli etkinlikler, hazırlıklar, uygulamalar, raporlamalar yapmışızdır. Ve daha akla gelmeyen bir çok etkinlikler vardır eğitim geçmişimizde…

Bu yaptığımız faaliyetler hafızamızdan hiç silinmemiştir. Silinmemesinin nedeni ise severek isteyerek ve merakımızı gidermek istediğimiz için yaptığımız etkinlikler olduğu içindir. Yıllarca da unutmayız. Hatta kimileri oradan temellendirdiği birçok yetenek geliştirmişlerdir ve günümüzde bile bu alanlara ilgileri hala sürmektedir. Bunun yanında ezberlediğimiz bilgiler çoktan unutulup gitmiştir.

Üstün zekâlı ve yetenekli çocukların eğitimi konusunu çok fazla gözümüzde büyütmeden, bildiğimiz yaşadığımız bu tür yöntemlerle ve daha ileri etkinliklerle zenginleştirebiliriz. Bu da her okulda yapılabilecek ve her öğretmenin yapabileceği faaliyetlerdir. Yeter ki öğretmen teşvik edilsin, ne yapması gerektiği konusunda başlangıç yol haritası verilsin ve konuyla ilgili bir planlama yapılsın. Hepsi bu…

Bu alanda ülkemizde ve dünyada uygulanan yöntem de bu zaten. Kimi ülkelerde bu biraz daha sistemli ve planlı hale getirilmiş, amaç ve hedefler belirlenmiş, kimileri ise henüz başlangıç aşamasında. İstenirse, eğitim tarihimize bakıldığında bize yol gösterecek birçok uygulamanın olduğunu görülecektir. Öyle ismiyle, etiketiyle çocukları baskılanma altına alacak süslü, kocaman kocaman kelimelere, yabancı isimlere filan hiç de gerek yok. Yeni bir yöntem bulunana kadar, şimdilik her işin başı etkinlik.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum