TESEV'den Ruhban Okulu toplantısı

TESEV'den Ruhban Okulu toplantısı

Emekli Büyükelçi Sönmez Köksal, Heybeliada Ruhban Okulu'nun açılmasıyla ilgili sorunun hukuki bir çerçevede ne kadar çabuk çözülürse o kadar iyi olacağını, bunun Türk dış politikasına da olumlu katkı yapacağını söyledi.


Türkiye Ekonomik ve Sosyal Etüdler Vakfı (TESEV) tarafından yayımlanan ''Heybeliada Ruhban Okulu'nun Geleceği Üzerine Tartışmalar ve Öneriler'' başlıklı kitabın tanıtımı amacıyla Sabancı Üniversitesi İletişim Merkezi'nde basın toplantısı ve panel düzenledi.

Toplantının açılışında konuşan TESEV Dış Politika Programı Danışmanı Doç. Dr. Mansur Akgün, Lozan Antlaşması'nın 40. maddesiyle ruhban okulunun statüsünün garanti altına alındığını belirterek, ''ruhban okulu sorununu dış politika sorunu değil, gasp edilmiş bir hak ihlali olarak gördüklerini'' söyledi.

Emekli Büyükelçi Sönmez Köksal tarafından yönetilen panelde konuşan Yıldız Teknik Üniversitesi (YTÜ) İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü öğretim üyesi Doç. Dr. Elçin Macar, geçen yıl hayatını kaybeden Mehmet Ali Gökaçtı ile birlikte yazdıkları kitabın 2006 yılında TESEV tarafından yayımlandığını, ancak kitaba olan talebin artması nedeniyle bir değişiklik yapmadan ikinci baskısının yeniden yayımlandığını kaydetti.

Macar, 1844 yılında kurulan okulun 1951'de çıkarılan yönetmeliğe dayanarak Milli Eğitim Bakanlığı'nın emri ile 4 yıl teoloji ihtisası vermesine karşın bir yıl sayılarak yüksek okul sınıfına sokulmadığını, 1965 yılında çıkarılan 625 Sayılı Özel Öğretim Kurumları Kanunu'nun 1. maddesinin Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmesiyle de okulun 1971 yılında kapatıldığını anlattı.

Lozan Antlaşması'na göre ruhban okulunun 625 sayılı kanun kapsamında olmadığını belirten Macar, Rum Patrikhanesi'nin ruhban okulunun 1971'de sahip olduğu statüyle yeniden açılmasını talep ettiğini, Ermeni Patrikhanesi'nin ise bir devlet üniversitesi çatısı altında 2 gayrimüslim grubun dil ve kültürünü yapabileceği, belli kontenjanlarla ruhban adaylarının da yetiştirilebileceği yönünde görüşü olduğunu kaydetti.


Lozan antlaşmasının sağladığı hak

Macar, Lozan Antlaşması'nın 40 ve 42. maddelerinin azınlıkların dinsel kurumlarının varlığını ve aynı zamanda yeni dinsel kurumlar yaratma hakkını içerdiğini belirterek, ''Bugün gelinen noktada Türkiye bu konuda dışardan baskılarla karşı karşıya. Türkiye'nin bir formül bularak meseleyi Ankara'da bir an önce çözmesi gerekiyor'' dedi.

Galatasaray Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Emre Öktem de 40. maddenin pozitif haklar kapsamında olduğunu, Türkiye'nin okulun açılmasına karşı çıkmasının ''laiklik ilkesi ve Tevhid-i Tedrisat Kanunu'na aykırı olduğu'' görüşünden kaynaklandığını söyledi.

Basın mensuplarının sorularını da yanıtlayan Öktem, YÖK'ün ''dini eğitim veren kurumların açılmasına izin verilmesi halinde tarikat ve cemaatler tarafından da bu tür eğitim kurumları kurulmasının önünün açılacağı'' görüşünü dile getirdiğini, oysa ruhban okulunun diğerleriyle aynı kefeye konulamayacağını, bunun Lozan Antlaşması ile garanti altına alanın bir hak olduğunu kaydetti.


Laiklik endişesi

Öktem, bu konunun Türkiye ile AB arasındaki binlerce konudan birisi olduğunu, ilerleme raporunda her yıl yer aldığını ve Türkiye'nin iç problemleriyle, laiklik problemiyle örtüştüğünü ifade etti.

Macar da, gerçek anlamda laiklikten söz edebilmek için devletin dinle ilişkisini gerçekten kesmesi gerektiğini savundu.

Patrikhaneye bir seminer düzenlemesi önerisinde bulunduğunu belirten Macar, bu konunun din eğitimi çerçevesinde değil, ruhban yetiştirilmesi çerçevesinde bakılması gerektiğini kaydetti.

Emekli Büyükelçi Sönmez Köksal da, bu konunun Türkiye'nin çözmesi gereken konulardan biri olduğunu, ancak AB müzakere sürecinde bu konunun tali bir konu olarak kalacağını söyledi.

Köksal, ''Güçlü hukuki argümanlar oluşturularak bu sorun çözülmeli. Siyasi otorite istese bu mesele çözülür. Tarikatların okul isteyemeyeceği bir hukuki zemin hazırlanmalı. Öyle görünüyor ki çözüm Strasbourg'dan gelecek'' diye konuştu.

Sorunların zamanında çözülmemesinin birçok sorunun iç içe geçerek çözümünü güçleştirmesine neden olduğunu dile getiren Köksal, şunları kaydetti:

''Bartholomeos öldüğünde yerine geçecek patriğin Türk vatandaşı olması lazım. Türkiye'nin böyle bir durumda 24 saat içinde bulunacak bir metropolitin Türk vatandaşlığına geçirileceği bir durumla karşı karşıya kalmaması lazım. AB ve dış güçlerin Türkiye üzerinde başlattığı tazyik, Türk kamuoyunda başka çağrışımlar yapıyor. Yunanistan 29 yıldan beri AB üyesi. AB'nin kendi üyelerinin azınlık haklarına karşı lakayt tutumuna karşı aday ülke Türkiye üzerinde gösterdiği baskı dengesiz. Türk kamuoyundaki yansıması bu. Bu sorunu hukuki bir çerçeve içinde ne kadar çabuk çözersek, o kadar iyi. Türk dış siyasetine de olumlu bir katkı yapacaktır.''

(aa)


HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.