'Personel alımında torpil için kimse beni aramasın'
Ekrem İmamoğlu: Torpil olmadı. Bakın şöyle söyleyeyim. Bu bir siyasi alışkanlıktır. İsim gelebilir ama hiçbirini ne elime aldım ne de muhatap aldım. Ve şunu söyledim. Buraya 25 binin üzerinde insan 3-4 saat kuyrukta bekleyip dosyasını verdi.
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu Karar Gazetesi'ne konuştu. Gazetenin muhabirlerinin sorularına cevap veren İmamoğlu'nun açıklamalarından satır başları:
Yıldıray Oğur: İlk sorumuz güncel olsun. Üsküdar'dan Beşiktaş'a motorla kaç dakikada geçiyorsunuz?
Ekrem İmamoğlu (Gülerek): Ben aslında bu son altı ayda Belediye Başkanı olduktan sonra dört-beş defa Beşiktaş-Üsküdar motorunu kullandım. Beşiktaş-Üsküdar motorunu İstanbul'a geldiğim tarihten beri de kullanırım. Çok bir farklılık yok. Hatta hemen hemen aynı diyebilirim. Hatta bu son kullanılan teknelerin özel durumu gereği, çünkü hafif tekneler yakıt konusunda tasarruflu tekneler. Bunları Ulaştırma Bakanı bilmeyebilir. O yüzden detaylı anlatıyorum. Daha süratli hareket edebiliyorlar. Hızlı hareket edebiliyorlar. Artı manevra kabiliyetleri yüksek. Ve durağa yanaşma kabiliyetleri oldukça üst seviyede olduğundan ötürü daha seri ulaşım hizmeti veriyorlar. Yani yeğeni sandalla mı geçti bilmiyorum ama hele lodosta geçmeye kalkmışsa değil yarım saat bir günde geçemez. Bu işin esprisi tabi ama Kanal İstanbul akıl ve bilimden uzak tartışılıyor.
Elif Çakır: Peki nereden çıktı bu Kanal İstanbul tartışması? Gündemimizde yok gibiydi. İlk siz mi gündemimize soktunuz? Tartışma nasıl başladı?
Ekrem İmamoğlu: İlk biz gündeme sokmadık. Çünkü hatırlarsanız Kanal İstanbul'u başlatıyoruz diye ilk, yanlış olmasın Şehircilik Bakanı diye hatırlıyorum, Ulaştırma Bakanı da olabilir açıklama yaptıktan sonra biz ilk açıklamamızı yaptık. "Süreci başlatıyoruz yakında ihaleye çıkacağız" dedi ve biz ondan sonra gündeme taşıdık. Çünkü Kanal İstanbul bizim hep gündemimizde vardı. Seçimde de bizim gündemimizde vardı. Geniş bir dosyaydı. Ve tüm genişliğiyle ben buna çalışmış biriyim. Danışmanlarımız bu işe yıllarını vermiş insanlar. Benim kişisel ilgim ise çok eski. Yani ilk açıklandığı tarihten itibaren.
Yıldıray Oğur: O zaman nasıl karşılamıştınız?
Ekrem İmamoğlu: Partimin İlçe Başkanı'ydım ama bir iş adamı gözüyle analiz ettiğimde ne vahim bir iş olduğunu açıkçası görmüştüm. Hatta o zaman hatırlarsanız "Büyükçekmece mi Küçükçekmece mi" diye de tartışılmıştı. Hele Büyükçekmece tümüyle çok daha vahşi bir sonuç doğurabilirdi şehir açısından. Çünkü şehrin kurulu olduğu bir alandan geçişi söz konusu olabiliyordu. Bir çok sıkıntısı var. Küçükçekmece'de de keza benzer sorunlar var. Bütünüyle olumsuz karşılamıştım o zaman da. Seçim döneminde analizlerle aslında vahameti daha da içselleştirdim. Çünkü ilk defa depremle ilgili yorumlar, suyla ilgili analizler dinledim. Tabii bunlar zaman içinde büyüdü. Seçim döneminde televizyon kayıtlarında da vardır. Hani bazen diyorlar ki hiç gündeminde yoktu. Hayır gündemimde vardı bir iki defa televizyon programında söyledim. "Kanal İstanbul sorunu da var" dedim. Ama onu şöyle söyledim "Şu an gündemimiz değil. İstanbul'un gündeminde olmaması gereken de bir konu. Yoksa saatlerce olumsuzluğunu konuşabilirim" diye cevabım var o döneme ait. O bakımdan bizim için bugün ortaya çıkmış bir mesele değil. Ama ben herhalde vazgeçmişlerdir. Hiç akılcı tarafı yok diye düşünüyordum.
"TAPULARA ERİŞİMİMİZ ENGELLENDİ"
Oğur: Neden vazgeçmediler sizce?
Ekrem İmamoğlu: Nedenin cevabı çok net aslında. Oraya bir yatırım yapılmış. Yani devlet eliyle yapılan israfı söylemiyorum. Onlar çok önemli değil. Orada tespit ettik ki 30 milyon metre kareye yakın bir arazi alımı satımı yapılmış. Şöyle bakın olaya, vahameti daha iyi anlarsınız. Yani bir bakan çıkıyor diyor ki 2011'den beri burada tek bir metrekare arazi alımı- satımı yapılmamıştır. Ben bir gün sonra çıkıyorum "Ya bu nasıl bir söz. 30 milyon metre kare -ki çalışmalarımız hala bitmedi, arazi alım-satımı yapılmıştır" diyorum. Şimdi ben bir bakan olarak böyle bir söz etsem. Bir belediye başkanı da bunu yalanlasa ben çıkarım o belediye başkanını tekzip ederim. Yalanlamadı bizi. Hani yalanlarım derken, ben biliyorum doğru söylediğimi. Hatta eksik söylediğimi de biliyorum. Bunu siz nasıl söylersiniz ve bunu söyledikten sonra üçüncü aşama olarak da bizim tapu bilgilerine erişimimize kısıtlama getirdiler. Vahim bir durum.
Elif Çakır: Tapu Kadastro kısıtlama haberlerini yalanlayan bir açıklama yaptı?
Ekrem İmamoğlu: Engelledi, erişemiyoruz. Bu bütün belediyelerin entegre işinin bir parçasıdır. İlçe belediyeleri dahi tapu bilgilerine ulaşabilirdi. Bunu kapatmak tümüyle kasıttır. Tümüyle kamu kurumlarının işleyişine engel olmaktır. Belediyelerin tapuyla o kadar yoğun güncel ilişkileri var ki tümüyle belli ki bir ayıbın üstünü örtmektir. Çok talihsiz bir adım alarak görüyorum. Bence Cumhurbaşkanı bir talimat vermesi, Bakan'ın da bu yanlıştan dönmesi gerekir.
Yıldıray Oğur: Peki bu arsalar nasıl satıldı, kimler aldı?
Ekrem İmamoğlu: Üç-dört yıl öncesinde Arap ülkelerinde emlak tanıtım filmleri niçin döndürülmüştür? Bunlar soruldukça bu sorular büyür. Ama tekrar söyleyeyim dediğiniz gibi kim almıştır niçin almıştır? Orada bire elli, bire yüz kazanmanın bu kadar insanları cezbetmesi ve bu şekilde insanların oraya yönlendirilmesi, Türkiye'de tek bir ilan yokken Arap ülkelerinde bu reklam filmlerinin dönmesi neye işarettir? Önemli sorulardır. Fakat inanın benim için hani Kanal İstanbul'la ilgili 15 madde içinde bu 14'cüdür, 13'üncüdür. Çünkü İstanbul'u mahvediyoruz. Doğa olarak mahvediyoruz. İSKİ'nin raporları var. Aynı zamanda açık söylüyorum, ben minnet duyuyorum, Devlet Su İşleri'ne teşekkür ediyorum. DSİ'nin çalışmaları var, Üstelik ÇED Raporu'nda var. Hem Sazlıdere Barajı'nın hem Terkos Baraj Gölü'nün tuzlanma riskini anlatıyor, sondajlarla çatlak vesaireyi tespit etmeye çalışsanız da bunlar zaman içinde farklı şekilde hareket edebilir, hiç beklediğiniz boyutta büyüyebilir diyor. Aynı zamanda bu kanalla ortaya çıkacak yeni adayla, kıtanın da biçimini değiştiriyorsunuz çünkü, İstanbul'un tümüyle kuraklaşabileceği, çoraklaşabileceği yönünde işaretler de var diyor. O bakımdan inanın o kadar trajik sorunlar hayati meseleler var ki. Toprağın verimsizleşmesi, susuzlaşması, İstanbul'un tümüyle susuz hale gelmesi...
Dediğim gibi arazi alımı satımı, kim almış, Arap şeyhi almış, ilk iki sırada Arap firmaları var, bunlar benim için 14'üncü 13'üncü sırada gelen meseleler.
"BU PROJEDEN PARA KAZANILMASI MÜMKÜN DEĞİL"
Elif Çakır: Ya Kanal, ya İstanbul dediniz. Durum gerçekten bu kadar kötü mü? Kanal İstanbul şöyle yapılabilir gibi bir alternatif seçenek, bu işin bir oluru yok mu?
Ekrem İmamoğlu: Hep şöyle söylüyorlar ya. CHP istemezük partisi. Külliyen yalan. Evet bir iki hususta CHP yanlış yapmış olabilir. Eksik söz etmiş olabilir. Ama neyin söylendiğine tam bakmak lazım. Yani ben Birinci Köprü'yü hatırlamam. Birinci Köprü yapılırken benim dedem Adalet Parti'liydi. İkinci Köprü yapılırken de benim babam Anavatan Parti'liydi.
Yıldıray Oğur: Peki Üçüncü Köprü yapılırken?
Ekrem İmamoğlu (Gülerek) Üçüncü Köprü yapılırken de ben CHP'liydim. Yani bunu niye söylüyorum. Şimdi bu böyle zihniyet mihniyet meselesi değil. İkinci köprü yapılırken lise, üniversite dönemimdi. Babam Anavatan Partisi'nde siyaset yapıyordu. O zaman "Bu hat yapılırsa şehri büyütürsünüz, bundan önce metroya ağırlık verilmeli. Raylı sisteme ağırlık verilmeli" şeklinde öneriler yazıldığını hatırlıyorum.
Boğazaltı geçişine ki biliyorsunuz Marmaray eski bir projedir. Bu siyasi dönemin projesi değildir. Bu işin ilk kararını alan kredilendirmesi ile ilgili önünü açan rahmetli Ecevit'tir. İlk sözleşmeyi Japonlarla müşterek hale getiren Ecevit'tir. Ama mesela "Üçüncü Köprü'nün yapılması İstanbul'a ihanettir" diyen kim? Sayın Recep Tayyip Erdoğan. "Doğaya ihanettir. Kuzey ormanlarını yok eder" diyen kendisi. Dolayısıyla hani bizi oraya sıkıştırmaya kalkmasınlar. Akılla bilimle konuşursak bu CHP'liymiş, Ak Parti'liymiş MHP'liymiş İYİ Parti'liymiş hiç fark etmez. Bence hepimizi bir yerde buluşturur. Kanal İstanbul'a ben tümüyle akılla ve bilimle hayır diyorum. Yani ben hayır diyorum diye milletin de hayır demesini beklemiyorum. Birileri ben evet diyorum diye millet de evet desin diye düşünebilir ama ben öyle beklemiyorum. Ben akılı ve bilimi servis etmeye çalışıyorum. Her yerde anlatmaya çalışıyorum. Bu konuda çalıştay da yapacağız.
Biz siyasi olarak Kanal İstanbul'a hayır diyormuşuz. Anlattığım tek bir siyasi sebep önüme koyun. Ben 15 madde sıralıyorum. Anlattığım tek bir siyasi madde, anlattığım tek bir bilim dışı cümle önüme koyun. Ama karşı argümanlara bakıyorum, önüme ne koyuyorlar. İşte Sayın Bakanın yeğeninin yarım saatte geçmesini. Ya da "sükse" diye bir kelime önümüze çıkıyor. "Uluslararası alanda sükse yapacağız" deniyor. Benim önüme koyulan şeyler bu. "Asrın projesi." Asrın projesi herkese göre değişir. Bana göre asrın projesi faklı. Ne deniyor? Boğaz'ı tehdit eden unsurlar, deniyor. Ne deniyor "para kazanacağız" deniyor. "Biz buradan büyük paralar kazanacağız." Daha ötesi Montrö deniyor. Denen şeyleri anlatıyorum. Ya kardeşim bütün bilimsel verilere bakıyoruz, para kazanılması mümkün değil. Mecburen buradan geçiş yapamıyorsun Montrö yüzünden. Montrö'yü iptal etmeye kalkıştığında başına açılacak belaları sıralasak. Her türlü güvenlik tehdidi var. Bir de Çanakkale var, Montrö, "Boğazlar Antlaşmasıdır" tek başına İstanbul Boğazlar Antlaşması değildir.
Başka bir şeyi söyleyeyim. Diyorlar ya önemli bir konu. Boğazların güvenliği sorun, işte tanker geçişleri var, işte az daha şu gemi çarpıyordu, ya bu tanker olsaydı? 30 yıl önceki tanker yangınları gösteriliyor..
"GELİN SAMSUN-CEYHAN BORU HATTINI YAPIN"
Yıldıray Oğur: Evet, en son tam bu tartışmalar sırasında bir yük gemisinin kıyıya çarparak durması toplumda yaygın komplo teorilerine neden oldu, siz bu kazayı araştırdınız mı?
Ekrem İmamoğlu: İhtiyaç duymadım araştırılmasına. Bir ülkenin yöneticisine ya da bakanına böyle bir komployu yönetmenin yakışmayacağını düşünerek hiç zihnimi o tarafa yormadım. Böyle şeyler yazıldı çizildi. Tesadüf olabilir, mümkündür. Ben gözlerimle gördüm öyle bir kazayı.1986 senesinde. Babamla bir İstanbul gezisindeydim. Yine böyle bir kuru yük gemisiydi. Baltalimanı civarına dokunuşunu gözlerimizle izledik. Bunlar olabiliyor. Olmuştur da. Ama olmaması için metotlar var. Sayısı bellidir. Yani bu risk midir, evet risktir. Ama kanaldaki risk, o çaptaki büyük gemiler için bunun yüz katıdır mesela.
Tanker konusunda hep bunu söylüyorlar ya. Cumhuriyet Halk Partili olarak, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olarak diyorum ki; Ya kardeşim Samsun-Ceyhan boru hattı yapılacaktı, niçin yapılmadı? Bakın hem Hazar petrollerini Samsun-Ceyhan boru hattıyla beraber Ceyhan'a taşınması söz konusuydu, Rusya bu konuya çok sıcak bakıyordu. Rusya'yla ilgili anlaşma zeminleri oluşmuştu. Gazetelerde yazıldı hatırlarsanız. Tahmin ediyorum 2 milyar doların üzerinde bir maliyeti söz konusuydu. Bunun ciddi bir bölümü istimlakla ilgili bir bütçeydi. 2.5 milyar dolarda olabilir. Gelin Samsun-Ceyhan Boru Hattı'nı yapalım! Hatta Anadolu'nun ortasından geçsin. Anadolu'nun ortasından geçerken belki 1.5 milyar dolara yakın istimlak olan bu bütçeyle oradaki insanların köyündeki merasından geçerken meraya, köye yatırımlar yapılsın, istimlak parası oradaki insanları kalkındırsın. Ve kalıcı bir şekilde kuzeyden güneye bir petrol boru hattı yaparak geçişi sağlayalım. Tanker ihtiyacı da olmasın, azalsın. Öneriyse öneri. Bakın bu çok değerli bir projeydi, niçin yapılmadı? Rusya ile ilişkileri de sayın Cumhurbaşkanı'nın oldukça iyi. Sayın Putin ile bu görüşmeler tekrardan olgunlaştırılabilir yapılabilir. Buna kimse de karşı çıkmaz. Niçin yapılmadı bu verimli proje?
Yıldıray Oğur: Peki toplum, İstanbullular nasıl bakıyor Kanal İstanbul'a, bu konuda anket yaptırdınız mı hiç?
Ekrem İmamoğlu: Toplum olumsuz bakıyor. İnsanların bilgilendikçe nasıl olumsuz baktığını görüyoruz. Biz süreci her anıyla ölçtürüyoruz. İnsanlar ne düşünüyor. Çünkü bilmem lazım. Ben İstanbul halkının fikrini çok önemseyen bir belediye başkanıyım. Ama fikrini ortaya koyarken bilgi sahibi olmasını da sağlamak lazım. Çok acı bir şey söyleyeyim, ilk yaptığımız ölçümlerde İstanbul halkının yüzde 90'ının bu konuda hiçbir bilgisinin olmadığını gördük.
Düşünsenize 2011'de proje açıklayacaksınız, bugüne geleceksiniz ama milletin bilgisi yok. Biz bu tartışmayı açtıktan sonra bazı gazeteciler sanırsanız uzmanmış gibi çıkıp konuştular TV'lerde. Tahmin ediyorum bizim sayemizde birkaç sayfa okuyup bilgi sahibi olup TV'lerde konuştular. Ne acıdır ki yüzde 95 gazeteciler veya siyasiler konuştu. Halbuki her ikisi de arka sıralarda kalmalıydı. Orada bilim insanları konuşmalıydı. Fatih Altaylı "Buraya çıkacak, Kanal İstanbul'u savunacak bilim adamı bulamadık" dedi bir programda. Şöyle düşünün suyu onlarca yıldır ölçen ODTÜ'de çok uzman bir kürsü var. Suyu, deniz suyunu ölçen. İstanbul Teknik Üniversitesi'nde var. Ama bir ÇED raporu düzenleyeceksiniz ve ÇED raporunda akademisyenler diyeceksiniz ama onların içinde tek bir profesör olmayacak. Yani bu ülkenin tek bir profesörü o ÇED raporunu imzalamıyorsa bu düşündürücüdür.
"İSTANBUL BU COĞRAFYANIN İNCİSİ, DOKUNMAYIN"
Elif Çakır: Kanal İstanbul, Ekrem İmamoğlu ve Erdoğan arasında inatlaşmaya dönüştü sanki. Cumhurbaşkanı diyor ki "İsteseniz de istemeseniz de yapacağız" Siz de diyorsunuz ki "Görüşme imkanım olsa ben kendisini ikna ederim." Nasıl ikna edeceksiniz, ne diyeceksiniz mesela?
Ekrem İmamoğlu: Böyle inatlaşan birisi bu talepte bulunmaz. Benim ne haddime niye inatlaşacağım. Ben İstanbul Büyükşehir Belediye başkanıyım. Devlet işinde inatlaşma olur mu? Bu millete hizmet noktasında inatlaşma olur mu? Yani ne "istemezük" demek doğrudur, ne de "isteriz" demek doğrudur. "İsteseniz de istemeseniz de yaparım" demek inatlaşmadır ama ben inatlaşmam. Yani ne dedim, 'koşa koşa giderim' dedim sayın Cumhurbaşkanı'na. İkna edeceğimi biliyorum. Çünkü gerekçelerim çok sağlam.
Şimdi bana bir gerekçe olarak şu sunulacaksa, "Biz kanal yapacağız, buradan biz para kazanacağız tankerler ve gemiler buradan geçecek, daha ötesini söyleyelim mi sayın İmamoğlu, etrafında milyonlarca metre karelik yeni şehir kuracağız. 1.2 milyon nüfusu olacak."
Bu arada önce 1.2 milyondu, biz biraz bağırıp çağırınca 500 bin oldu. 70-80 katlı binalara "ne kadar güzel görüntüler, baksanıza" dendi. Bir hafta sonra sadece 3-4 katlı binalar gördük.
"Ve biz orada yüzbinlerce konut satacağız, ticari alan satacağız" denecekse bana yani bu olmaz, İstanbul ve Türkiye'nin yanlış yönetilen bir inşaat sektörü yüzünden çok büyük sıkıntı çektiğinin farkında değil miyiz?
Niçin bu ülkede 7-8 milyon işsiz var? Yani niçin 7-8 milyon işsiz varın tek cevabı üretim yok çünkü.
Üretim olmamasının sebebi ne? Yatırım yapılmaması. İnşaat sektörü ihtiyaca dönük yapılıyorsa çok verimlidir. Ama ihtiyacın üstünde yapılıyorsa tümüyle göz boyamadır. Bunun sıkıntısı bir kaç yıl içinde ödersiniz. Bunu 70 yıllık inşaat işiyle uğraşan bir ailenin üçüncü nesil iş sahibi biri olarak binlerce konut ve iş yeri yapmış birisi olarak söylüyorum. İhtiyaç fazlası bir iş üretiyorsanız inşaat sektöründe, gözünüzde o binalar erir, siz de erir bitersiniz. Böyle kötü bir ekonomi varken, bana bunu anlatacaklarsa şimdiden o proje ekonomik olarak sınıfta kaldı demektir.
Ben bunları anlatmayacağım. Ben şöyle anlatacağım. Ben Trabzon'un Akçaabat ilçesinin Cevizli köyündenim. Benim köyümün doğasına, suyuna, havasına yeşiline biri dokunsa kıyameti koparırım. Eminim ki sayın Cumhurbaşkanı da Güneysu Köyü'nden, onun köyüne dokunulsa böyle bir tahribat yapılsa kıyameti koparır. İstanbul kimin? Ya Allah aşkına İstanbul hepimizin. Sayın Erdoğan'ın, benim. Daha ötesini söyleyeyim sayın Erdoğan'ın çocuklarının, torunlarının, benim çocuklarımın, benim torunlarımın. Daha da ötesini söyleyeyim mi?
Allah lütfetmiş, 1453'te Fatih Sultan Mehmet bu kenti fethetmiş ve yüzyıllardır bize emanet edilmiş bir coğrafyayı yönetiyoruz. Ve bunun incisi İstanbul. Dokunmayın. Buna dokunmayın. Fatih Sultan Mehmet "Benim ormanımdan bir dal kesenin boynunu keserim" derken, bence bu kadar sert konuşmasının sebebi İstanbul'un çevresindeki o güzel doğaydı, tahmin ediyorum, nerede söylediğini bilmeyerek söylüyorum. Ben bütün bunları anlatırken hissettiklerimi anlatıyorum. Her zaman maneviyatı, milliliği ön planda tutan bir anlayışı ifade eden sayın Cumhurbaşkanı benim sözlerimle ikna olur. Daha ötesi var. Bu işin evrensel boyutu da var. İklim değişikliği, dünyanın kuraklaşması, susuzluk. Aynı zamanda dünyanın özel coğrafyalarının dokunulmazlığı, tarihi kalıntılara ya da eserlere, sit alanlarına dünya çapındaki duyarlılık, bütün bunlara baktığınız da bizim aynı zamanda evrensel sorumluluğumuz var İstanbul yönetiminde.
"O 25 MİLYAR TL İLE METRO YAPARIZ, 50 BİN ÇÜRÜK BİNAYI ÇÖZERİZ"
Yıldıray Oğur: Siz daha önce imzalanmış protokolden çekildiniz. Protokol'de belediyeye nasıl bir görev verilmişti, içeriğinde ne vardı? Yani belediye olmadan Kanal İstanbul projesi yapılabilir mi?
Ekrem İmamoğlu: Birincisi şu yetkisiz bir yetki kullanılamaz. Örnek veriyorum, örneğin Anadolu'da bir ilçeyle koca İstanbul kardeş şehir ilişkisi kuracağız. Karar verdik manevi bir bağ var. Yapamam meclisten yetki almam lazım. Önce yetkiyi alacağım ondan sonra imza atacağım. Bütün protokoller oraya sunulur. Ne yapılmış? Sayın Mevlüt Uysal önce protokolü imzalamış, 2.5 ay sonra da Meclis'ten yetki verilmiş. Biz bir kere buna idari olarak karşıyız. O bakımdan bizim protokolü iptal etmemizdeki gerekçemiz bu. Elbette belediye başkanı olarak ve yönetim kadrosu olarak bu projeye karşıyız. Protokolde ne deniyor? İBB'ye ait kurum ve kuruluşların iştiraklerin üzerine düşen vazifeleri yapması gibi şeyler. Belediyenin terk edeceği yer varsa terk edecek. Barajdaki yetkisi varsa bırakacak. Yollarını değiştirecek. Bütün o eski altyapı yarımlarını değiştirmek zorunda.
Yıldıray Oğur: Bu protokol yerine getirilirse, Kanal İstanbul projesi belediyeye ne kadarlık bir maliyet yüklüyor?
Ekrem İmamoğlu: 25 milyar TL'ye yakın. İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin sadece bütçesizlikten duran sadece metro projesi 12.5 milyar TL civarında. Siz diyorsunuz ki İBB'ye hızlıca 25 milyarlık yatırım yapacaksın, bunun içinde varlıklarını da devretmen gerekiyor. Ama metroyu yapmayacaksın. Bugün İstanbul'da 50 bin yapı çürük, çürük. Bunu söyleyen hem AFAD hem İBB'nin araştırmaları. 50 bin yapı, dikkat edin daire demiyorum Elif Hanım, 100 binlerce insanın canının tehdit altında olduğu anlamına gelir. Böyle bir tehdit varken, milyarlarca liralık fona ihtiyacınız var ve buna sermaye sağlayamadığınız için bu işi çözemiyorken.. Bu iş nedir, insanları deprem riskinden korumak işi. İstanbul'un önceliği. Ya biz onu çözelim. Hayır buraya para harcayacağız. Onun için protokol bize bu 25 milyarlık yükü getiriyorken biz bu yükün altına zaten giremeyiz.
Elif Çakır: Çevre ve Şehircilik bakanı Murat Kurum, belediyenin bu protokolden tek taraflı çekilme hakkı yoktur dedi. Belediyenin buna hakkı var mı yok mu?
Ekrem İmamoğlu: Vardır. Şehirle ilgili bir karar. O zaman siz şehrin yöneticisini, belediye başkanını yok sayıyorsunuz. 16 milyon insanın oy verdiği bir insanı, onu yaptığı araştırmaları yok sayıyorsunuz. 16 milyon insan adına ben konuşuyorum. Diyebilirler ki Meclis'te de biz çoğunluğuz. Bakın bu bir meclis çoğunluğu meselesi de değildir. Bu belediye başkanı meselesi de değil. Bu bir memleket meselesi.
"BELEDİYESİZ BU PROJE HUKUK ZORLANMADAN YAPILAMAZ"
Yıldıray Oğur: Tekrar sorayım, belediye olmadan bu proje yapılabilir mi?
Ekrem İmamoğlu: Hukuku sıkıntıya uğratmadıkları taktirde yapamazlar. Başka bir şey daha. İhale yapacağız diyorlar. Belediyeyle ilgili meseleleri çözdünüz mü? Kamulaştırmaları yaptınız mı? Kamulaştırmayla ilgili fonunuz ne kadar? Kamulaştırma bu proje açıklanmadan kaç liraydı, şimdi kaç lira? Sadece bu 6-7 senede kaç liralık, lira diyemiyorum katrilyonluk kamu zararı oldu bu ülkeye? Bunları yapmadan bir ihaleyi nasıl yaparsınız. Ben yol yapacağım diyorsunuz yolun güzergahı size ait değil. Yapmanız için sizin araziniz için kamulaştırmayı halletmesi lazım. Ve kamulaştırma kanunu eskisi gibi de değil. Yani eskiden daha farklı hareket edilebiliyordu. Önden gidiyordu, sonradan arkadan anlaşma geliyordu. Hayır, şimdi vatandaşla kurumlarla kuruluşlarla yeni yasaya göre anlaşmak zorundasın. Uzlaşmak zorundasınız. Kaç liraya anlaşılacak. Metrekaresi kaç liraya alınacak? Bütün bu mevzular İstanbul'un ortadan kaldıracağınız, yok edeceğiniz, milyonlarca metreküplük rezerve sahip, bugün 5 milyon gelecekte 7.5 milyon insanın su ihtiyacını karşılayan Sazlıdere Barajının yerine ne koyacaksınız? Nerede hangi projeyi planladınız? Bunları koydunuz mu yok. Bunlar olmadan, İBB buna evet demeden, İstanbul halkı evet demeden, kamulaştırmaları çözmeden niye ihaleye çıkarıyorsunuz? Ben bu koşturmacayı anlamış değilim.
Aslında kocaman bir soru da sormak istiyorum. Vatandaşlarımız şunu düşünsünler bir an için. 2011'de proje açıklandı. 2011'den bu yana 8 sene hatta 9sene geçti. Peki, 8 senedir vatandaşına bu projeyle ilgili devletin kurumları ne anlattı? Bir düşünsünler. İmamoğlu olmasaydı bu süreci açmamış olsaydı ne öğreneceklerdi? Niçin anlatılmadı? Niçin vatandaşlar bilgi sahibi yapılmadı? Sorum bu.
"DİĞER BAŞKANLARA 'OTUR İŞİNE BAK' DENİNCE OTURMUŞLAR"
Elif Çakır: Su demişken Melen Barajı var. İstanbul'un su konusunda geleceğini ilgilendiriyor. Siz bir resim gösterdiniz. Barajda çatlaklar olan bir fotoğraf. Melen Barajının akıbeti ne olacak?
Ekrem İmamoğlu: Otur işine bak felsefesinin tam tersi. Yani muhtemelen daha önce otur işine bak dediklerinde belediye başkanları oturuyorlardı. Biz oturmayıp iş yapan belediye olduğumuz için Melen'le ilgili durumu gördük. 2016'da bitmesi gereken projenin tam üç yıl sonra hayal bitmediğini bırakın bitmeyi yapılan teknik sıkıntıdan dolayı da ciddi bir yatırıma ihtiyaç duyulduğunu ortaya çıkardık. Yaklaşık 600-700 milyon arası bir yatırım. Projelerini inceledim, DSİ tarafından çözülmesi gerektiğini biliyoruz. Arkadaşlarım DSİ ile irtibata geçti. Bakın bunları basınla paylaşmadım. Ne zaman paylaştım? Ne zaman ki hem "Biz İstanbul'un su sorununu 2040'a kadar çözdük" deyip hem de "Bak İstanbul susuz kaldı" deyip bizi suçlamaya kalkınca Meclis'te konuyu açtık. Yaradan öyle vermiş diyeceğiz inancımıza göre, bu sene az yağmur yağıyor. Biz bu konuyu gündeme taşıyınca tartışma açıldı, muhtemelen sayın Cumhurbaşkanı hesap sordu. Önce 2020 ödeme planına konmamıştı. Ama en son birkaç gazetede okuduğum habere göre de sayın Cumhurbaşkanı bunu çözmeleri için talimat vermiş. Teşekkür ederiz. Ben bunu en başta Cumhurbaşkanına demiştim, kolaylaşacak işiniz, diye. Yani sizi millet tercih etti siz Cumhurbaşkanısınız, biz de İBB belediye başkanıyız. Sizin hizmet etmeniz kolaylaşacak. Biz eksikleri bulacağız, biz daha iyi hizmet etmek için yarış yapacağız. İstanbul bundan fayda görecek.
"İSKİ YÖNETİM KURULUMUZ HALA BAKANLIKTA İMZA BEKLİYOR"
Yıldıray Oğur: Başkanlıkta altı ayınızı doldurdunuz. Bir basın toplantısı yaptınız bununla ilgili. AK Parti iktidarının ilk dönemlerinde sık sık kullanılan bir söz vardı. İktidar olduk ama muktedir olamadık diye. Siz belediyede muktedir oldunuz mu?
Ekrem İmamoğlu: 100 bine yakın dolaylı ve direk çalışanı olan bir sisteme her şeyiyle hakim olduk demek 6 ayda çok inandırıcı olmaz. Ama 6 ayda bu kadar sürece hakim olunan bir başka dönemi İstanbul yaşamış mıdır, emin değilim. Biz çok hakimiz. İyi bir yönetici kadromuz oluştu. Burada tümüyle liyakata dayalı bir sitemle hareket ettiğimiz için de memnunum. Elbette her atadığımız insan her çalıştığımız insan Türkiye'nin en iyisi değil. Türkiye kabiliyetli bir ülke. Bu şehrin insanları çok kabiliyetli. Dolayısıyla her çalışma arkadaşımızın yerine farklı alternatifler vardır bu ülkede. Ama biz bulabildiğimiz görüşme yapabildiğimiz ikna edebildiğimiz en yetenekli insanlarla yolumuza devam ettik. Çok çalışıyoruz. Evet bürokratik sorunlar var. Düşünsenize biz belediye başkanlığını kazandık, meclis çoğunluğumuz yok. Meclis'te birçok konu engellenecek dendi. Ama biz mesela mecliste yarattığımız şeffalık duygusuyla kafalarda olan sorunları çözdüğümüzü düşünüyorum. Çünkü biz esas çoğunluğu sürece kattık. Mecliste 330-340 kişiyiz. Esas çoğunluğu 16 milyon insan oldu. Milyonlarca insanın bizi seyrettiğini gören herkes iktidarı muhalefeti fark etmiyor daha dikkatli daha itinalı davranmaya, konuşmaya, oy kullanmaya çaba gösteriyor. Beni en çok üzen ise basit imzalar. Örneğin İSKİ yönetim kuruluna insanlar öneriyoruz, hala imzada bekliyor bakanlıkta. Birkaç aydır. Ya da genel müdür öneriyoruz, 3 aydır bekliyor. Çünkü kanuna göre bunun yetkisi bakanda. O da imzalayacak ve görevine öyle başlayacak. Bir başka husus örneğin iştiraklerin genel kurulları meselesi. Evet bir ara çözüm bulduk bazı istifa edenlerin yerine yönetici atayıp hızlıca orada bazı yöneticileri belirledik. Ancak genel kurul yapıp şirketin yönetim kurullarının tümünü hala atayamıyoruz. Kanuna aykırı bir genelge var çünkü. Yerel mahkemelerde kazanmışız ama hala Danıştay'da bekliyor. Bunun gibi yönetimi köşeye sıkıştıran siyasi hamleler yok mu, var. Ama biz vatandaşı içine kattığımız için muktedir olmamamızı isteyen bazı siyasi kafalar bence ters köşe oldular. Şu anda biz bir çok süreci yönetiyoruz. Kaldı ki başkan yetkisinin ve bazı iştiraklerin hareket kabiliyetlerinin de çözümlerimize ciddi katkısı oldu.
Elif Çakır: 2012'de AK Parti belediye başkanlarına, belediye meclislerine karşı o yetkileri vermişti. Şimdi o sizin de işinize yaradı.
Ekrem İmamoğlu: Evet. Biraz öyle. Onun da faydası var.
Elif Çakır: Peki merkezi yönetimin AK Partili belediyelere tavrıyla size karşı tavrı arasında siyasal farklıklar var mı?
Ekrem İmamoğlu: Ben tabi İstanbul'un dışındaki büyük şehirleri takip edemiyorum. Ama CHP'li belediyelerle bir araya geldiğimizde oralarda hissettiğim özellikle CHP'li belediyelere birçok konuda engelleyici hamlelerin olduğu yönünde.
Yıldıray Oğur: Yani size eşit davranıyorlar.
Ekrem İmamoğlu: Ben şikayet etmeyi sevmediğim için belki biraz daha yumuşak geçiyorum ama mesela girersek kamu bankalarının bize tümüyle kredi musluklarını kapatması var.
"DEVLET BANKALARI BİZE SİYASİ BİR TALİMATLA KREDİ VERMİYOR"
Yıldıray Oğur: Mesela ne gerekçe gösteriyorlar red ederken? Finansal açıdan bankaların büyükşehir belediyelerine kredi vermek istemesi lazım.
Ekrem İmamoğlu: Yok ki gerekçe. Tümüyle siyasi bir talimat olduğunu düşünüyorum. Oradaki yöneticilerin de profesyonellerin de yönetim kurulu üyelerinin, genel müdürlerin de acz içinde olduklarını düşünüyorum. Profesyonelce karar vermediklerini düşünüyorum. Tümüyle siyasi talimatları yerine getiren insanlar oldukları kanaatindeyim.
Elif Çakır: Bu sizin psikolojinizi nasıl etkiliyor?
Ekrem İmamoğlu: Üzülüyorum tabii. Ülkem adına üzülüyorum ama beni kamçılıyor. Bunu yaşadım ben. Beş yıl Beylikdüzü Belediye Başkanlığı yaptım. Ben belediye katkılarıyla cami yaptım diye siyasi parti ilçe başkanı ve müftü işbirliğiyle camiye imam verilmedi. Niye CHP'li bir belediye cami yaptı diye. Ben bunları yaşadım. Taziye evi yapıyorum, İBB bunu engellemek, yaptırmamak için taziye evi inşaatının yanına 250 zabıta yolladı. Ben bunları biliyorum ama her birisi ben kamçıladı. Bir taziye evini yaptırmayalım dediler ben de 9 tane yaptım. Ben de o anlamda onları aşacak formül var. Orada da tümüyle vatandaşı işin içine katarak yaptım. Çünkü yaptığım iş faydalı bir işti.
"BEN KAZANINCA CUMHURBAŞKANI DA KAZANACAK DEMİŞTİM"
Elif Çakır: Tayyip Bey geçen gün yine tekrarladı. "İstanbul'da biz kazandık" diyor, meclis çoğunluğunu kastederek. Ne düşünüyorsunuz bunu duyduğunuzda?
Ekrem İmamoğlu: Tabii ki meclis çoğunluğu önemli. Her meclis üyesi önemli bir kent için. Ama "biz kazandık" tanımı Sayın Erdoğan'ın daha önceki tanımlarıyla çok örtüşmüyor. Bence o da kimin kazandığının farkında. Ha belki Sayın Cumhurbaşkanı kendi bakışıyla, bizin içine 16 milyon İstanbulluyu katarak, beni de katarak böyle bir şey ifade etmişse onu da bilmem tabi. 1994 yılında ilk döneminde sayın Erdoğan'ın da belediye meclisinde partisinin çoğunluğu yoktu. Ama dediğim gibi vatandaş kimin kazandığını biliyor. İstanbul tarihinin en büyük oranıyla bizi seçti. 806 bin oy farkıyla. Bunu kendileri de çok iyi biliyor. Kaldı ki ben aslında ben kazanınca sayın Cumhurbaşkanı da kazanacak demiştim. Çünkü İstanbul'a ben iyi hizmet ediyorum. Dolayısıyla İstanbullu olarak sevinmesi gerektiğini düşünüyorum.
Elif Çakır: Altı ayda somut olarak neleri yaptık diyebilirsiniz. İlk aklınıza gelenler neler?
Ekrem İmamoğlu: Büyük idari devrim yapıyoruz. Bu idari devrim içinde zihniyet değişimi var. Liyakat süreci var. Ortak akıl süreci var. Bizim masamız çok geniş. Bütün çalışma arkadaşlarıma masanızı genişletin diyorum. Bakın ben İBB nasıl yönetildiğini geçmiş beş yılda çok iyi biliyorum. Şu anda bütün ilçe belediye başkanı arkadaşlarımı geziyorum. Siyasi partilerine bakmaksızın ilçeleri analiz ediyoruz. Beraber düşünüp beraber iş önceliği planlaması yapmaya çalışıyoruz.
Yıldıray Oğur: AK Partili ilçe belediyeleriyle ilişkileriniz nasıl?
Ekrem İmamoğlu: Önce tabi çok mesafeli davrandılar. İlk meclis toplantımıza katılmadılar. Ama şu anda bence bu sürecin keyfini onlar da yaşıyor. Ben bunu iddia etmiştim. Kendi partilerine ait dönemlerdeki İBB başkanlarından olmadığı kadar benden ilgi görecekler demiştim. Hiç başkalaştırmıyorum. Çünkü getireceğimiz hizmetlerin millete mal olacağını biliyorum. CHP ya da AK Parti değil millete mal etmek lazım. Bu idari bir değişim aslında. Liyakata dayalı insan çalıştırmak, kadını öncelemek. İki kadın genel sekreter yardımcısı var. Tarihinde bir ilktir. Son insan kaynakları değişiminde personel alımında yüzde 35'ine yakınında kadın tercihinde bulunuldu. Tasarrufu önceledik. Tabii ki ekonomini zorlaştığı günlerde sosyal dengeyi oluşturmak adına daha doğrusu öğrenci kartlarındaki indirim. Sudaki indirim aynı şekilde, örneğin 100 bine yakın aileye çocukları için süt dağıtıldı. Bir çok konu var 24 saat ulaşıma açtığımız toplu taşıma hizmetlerimiz var. Yatırım konusunda artık biz bir yılını görebiliyoruz İstanbul'un. Artı şimdi çok hızlı beş yılı çalışıyoruz. Göreceksiniz bu yıl içinde 5+5 yılı İstanbul'a anlatacağız. Şu tarihte şuna başlayacağız, şu tarihte bitireceğiz diye anlatacağız. 60 milyarı aşan bir yükümlülüğü eritmek zorundayız.
"ATATÜRK HAVALİMANI'NI KAPATMAYIN, İKİ HAVALİMANINI METROYLA BİRBİRİNE BAĞLAYALIM"
Yıldıray Oğur: Peki ne kadar bir borç yüküyle teslim aldınız İstanbul'u?
Ekrem İmamoğlu: Yaklaşık 30 milyar liraya yakın bir borç yükü vardı, 27 milyar civarında şuanda. Ama toplam yükümlük, yani bundan kastım ihalesini yapmışsınız iş devam ediyor yapılmamış kısmı henüz olduğu için onun tamamı yükümlülüğünüzde gözükmüyor. Bunları kattığınızda 60 milyar liraya yakın bir toplam yükümlülüğe sahip İstanbul. Çok büyük rakam bu. Ve bunların büyük bir kısmı özellikle yakın zaman diliminde karşı ödenmesi gereken işler olduğu için de can yakıyor. Bu hesapsızlığı, bu tertipsizliği ortadan kaldırmak adına ilk defa İstanbul birçok konuyla yüzleşiyor. İşte Kanal İstanbul gibi. Atatürk Havalimanı gibi. Bu da ana bir konu. Atatürk Havalimanı niye kapatıldı?
Yıldıray Oğur: Sizin teziniz, öneriniz ne?
Ekrem İmamoğlu: Tezimiz şu: İstanbul Havalimanı'nda yapılacak olan ikinci etabın, üç pist artı terminal binası şeklinde yapılacak olan etabın 4.7 milyar Euro maliyeti var. Atatürk Havalimanı'nın şu anki mevcut hali ona eşdeğer. Yani bu üçüncü etaba eş değer. Orada altında metro hattı olan bir havalimanı olarak çalışmadığı için çöpe gidecek teçhizatın ederi de 3.5 milyar Euro. Bir de orada Atatürk Havalimanı var diye etrafına yapılmış 60'ın üzerinde beş yıldızlı ve dört yıldızlı otel var. Bütün bunlar büyük zararda. Bütün bu ekosistemi işin içine kattığımızda yaptığımız hesaplara göre 10 milyar Euro'ya yakın ülkenin kaynağı heba ediliyor. Biz de diyoruz ki; burayı kapatma. Dünyada 4-5 havalimanı olan büyük şehirler var. Kaldı ki biz bir öneri daha yapıyoruz. Halkalı'dan kısa bir ilaveyle İstanbul Havalimanı'na 28 dakikada erişebilecek şekilde metroyu devreye sokabiliyoruz. Yani bu üç havalimanı birbiriyle entegre olarak çalışabilir. Daha da öteye gidiyorum İstanbul Havalimanı'nı işleten firma ile yapmış olduğunuz protokol sizi bağlıyorsa, lazım değil Atatürk Havalimanı'nı yine o firma işletsin. Ama o masrafı yapmadığı için ek bir sözleşme ile işletebilir. Yani bütünüyle bu sürecin böyle yönetilmesini öneriyoruz. Bunu bile söylüyorum. Bu ve bunun gibi projelere duyarlı bir yönetim olduk. Her hususu araştırıyoruz, eleştiriyoruz. Yapmadığımız Silahtarağa projesinin bu şehre maliyeti 1.5 milyar lira olacaktı. Artık gereksiz, çevre tahribatı 1.5 milyar lira. Yani Ankara'dan biri talimat verdi, yap. Dur bir dakika kardeşim. Akıl ve bilim ne diyor?
"BELEDİYE PERSONEL ALIMLARINDA TORPİL İÇİN KİMSE BENİ ARAMASIN"
Elif Çakır: Ben daha önce yapıldı mı hatırlamıyorum. Belediye ilanla personel aldı. Türkiye'nin en büyük sorunlarından biri bu. İş alımlarında ehliyet, liyakat dışında torpil ve referansa bakılması. Sizin mülakatlarınızda torpil oldu mu? CHP yönetiminden isim geldi mi şunu alın diye?
Ekrem İmamoğlu: Torpil olmadı. Bakın şöyle söyleyeyim. Bu bir siyasi alışkanlıktır. İsim gelebilir ama hiçbirini ne elime aldım ne de muhatap aldım. Ve şunu söyledim. Buraya 25 binin üzerinde insan 3-4 saat kuyrukta bekleyip dosyasını verdi. Ve çoğunun yüzünde umut vardı. O ne umuduydu biliyor musunuz, güven umuduydu. Yani bize güveniyordu. Ben "giremesem bile hak eden biri girmiştir diye düşünecek o insanlar" dedim. Onun için hiç kimse beni bu hususta aramasın diye set vurdum. Sağ olsun genel başkanımız bu sürece en üst seviyede destek verdi. Mülakatta kurayla sorular çekilip, soruldu. Aslında tümüyle kamuda bir şeffaf süreç yönetiminin örneğidir bu. Biz bundan sonra bunu yapacağız. Orada bir adalet dağıtıyorsun. Toplum vicdanını rahatlatıyor. Bu kuruma olan güveni artıracak. İBB benim diyecek. Biz zaten İstanbul senin diyoruz. Bu anlayış İstanbul'a olan aidiyet duygusunu büyütecek. Sorumluğu büyütecek. O zaman işte bu kente hiç kimse kolay kolay ihanet edemeyecek.
"YAPTIĞIM EN BÜYÜK PR SEÇİMİN İPTAL EDİLMESİ"
Yıldıray Oğur: Sizinle ilgili şöyle bir eleştiri var, duymuşsunuzdur mutlaka. Çok fazla PR yaptığınız ve çok fazla genel siyasete oynadığınız, 2023 seçimlerine doğru hazırlık yaptığınız ve bu yüzden belediyeye çok fazla konsantre olmadığınız yönünde. Ne diyorsunuz buna?
Ekrem İmamoğlu: PR yaptığımız konusunda bunu söyleyen özellikle AK partililer haklı. Ama en büyük PR 6 Mayıs'ta seçimi iptal etmeleridir. Toplum haklılığımızı, becerilerimizi ve de iletişim gücümüzü daha çok hissetmiştir. 6 Mayıs ile 23 Haziran arası, bu ülkenin demokrasi değerleri adına kınadığım bu süreç aslında bir nevi bizim lehimize dönmüştür. PR bir tek orda vardır. Seçildiğim an itibariyle tümüyle İstanbul konularıyla ilgileniyorum. Bu eleştiriyi yapan herkesi de şöyle keyifle iyi bir İstanbul Belediye Başkanı izlemeye davet ediyorum. Başka bir derdimiz yok.
Yıldıray Oğur: Bununla bağlantılı bir soru daha. Size seçimlerde bir koalisyon destek verdi. Bunu yönetmek ve bir arada tutmak kolay değil. Belediyeyi duayla açtınız, eleştirildiniz. Kayyum atamalarına tepki olarak Diyarbakır'a, Batman'a gittiniz, eleştirildiniz. Orada başkanlara Atatürk tablosu verdiniz, eleştirildiniz. Muhafazakarlar genel olarak sizi eleştiriyor. Türkiye'nin zor dengeleri bunlar. Herkesi memnun etmek kolay değil. Bu dengeyi korumakta zorlanıyor musunuz?
Ekrem İmamoğlu: Aslında merak ettiğiniz şeyi net bir şekilde cevaplayayım. Asla denge korumak için yapılmış hareket yok tavırlarımda. İzledikleri şey Ekrem İmamoğlu. Yani ben bütün değerlerimle hareket ediyorum. Adaletsizlik varsa adaletsizliğe karşıyım. Kime yapılırsa yapılsın. Milli değerlerimi temsil etme veya konuşmaksa her yerde konuşurum. Benim dilim Diyarbakır'da başka Trabzon'da başka İstanbul'da başka olmaz. Her yerde aynı konuşurum. HDP'liye yapınca doğrudur, başkasına yapınca hukuksuzluk yok öyle bir şey. İzledikleri şey İmamoğlu. Ve bu değişmeyecek. Yani bir manipülasyon, bir popülizm yok içinde. Duruma göre kabuk değiştirme, renk değiştirme, bukalemun gibi hareket etme yok içinde. Ben becerebilirsem Kürtçe konuşurum. Selamlarım. Beceremiyorsam uğraşmam. Ama Kürtçe konuşan ve öğrenmek isteyen bir insanın da Kürtçe öğrenmesine destek sunarım.
Elif Çakır: İSMEK'te Kürtçe ne zaman başlayacak?
Ekrem İmamoğlu: Başladı. Eğitimcilerimizi aldık. Süreç başladı.
"MİLYONLARCA İNSANIN İBADETHANESİNİ TARTIŞMAK AYIP"
Elif Çakır: Cemevlerine hukuki statü vereceğiz demiştiniz. Bunu nasıl yapacaksınız?
Ekrem İmamoğlu: Bu ülkede milyonlarca insanın ibadethanesini tartışmak kadar kötü bir şey olabilir mi? Biz İstanbul'da cemevlerinin ibadethane olarak karşılık görmesini ve kurumsal olarak da onlara hizmet etmek istiyoruz. Benim artık Mezarlıklar Müdürlüğü'nde dede var, mele de var, papaz da var, haham da var. Bunu şunun için söylüyorum. Her inancı temsil eden bir şehirsek, bu güzel şehrin bundan 150-160 yıl önce en çok beğendiğimiz camilerini yapan Ermeni bir mimar ailesi varsa, bu kadar hoşgörü tarihi eskiyse, bu kentte bugün bunların tartışılması kadar ayıp bir şey olamaz. Valide Sultan Camii'nde cuma hutbelerinin başında özellikle müezzin o camiye katkı sunanlara güzel bir dua okuyarak başlar. Orayı yapan Balyan Ailesi. Bir Ermeni aile. Ona da dua ediyoruz. Geri mi alacak insanlar o duayı. O bakımdan ben bu kadar hoşgörü derinliği olan bir kente hizmet ederken bu hoşgörüyü temsil eden bir Müslüman olarak gurur duyuyorum.
"ŞEHİR ÜNİVERSİTESİ'NDE UMARIM YANLIŞTAN DÖNÜLÜR"
Yıldıray Oğur: Haydarpaşa ve Sirkeci Garları'yla ilgili bazı binaların bir şirkete verilmesiyle ilgili bir tartışma yaşandı. Mahkemeye gittiniz. O ne aşamada?
Ekrem İmamoğlu: Süreci acı ve ibretle takip ediyorum. Çünkü bir hukuksal sürecin bu kadar uzamasını garipsiyorum. Biz hukuk talep ettik. Hukuk taleplerimiz gerekçelerimiz de çok somut. Biz orada devre dışı bırakılmak istendik. Hatta dün bir dergide Haydarpaşa ile ilgili yapılan kazıda çıkarılan tarihi eserleri, kalıntıları gördüm. Kat kat tarih diye bir tanım yapılmış. Bizans dönemi, üstünde Osmanlı dönemine ait kalıntılar var orada. Ve bu kiralanmak istenen alan aslında oradaki kazı alanının içi. Yani kim olduğunu bilmediğimiz gevrek gevrek gülen, komik bir iş yaptığını zanneden bir kişiye emanet edilme çabasına yorum bile yapamıyorum. Bu konuda sayın bakanlara mesaj verdim. Sayın Cumhurbaşkanı'ndan yardım istedim. Hala yardım istiyorum, yanlıştan dönülmesi adına. Şimdi mesele yargıda. Yargı sürecinin bitmiş, kararın açıklanmış olması lazım. Bekliyoruz, kararın açıklanmasını. Hukukun Türkiye'nin manevi değerlerini İstanbul'un manevi değerlerini korumasını istiyorum. Umarım bu duygularımızı törpüleyen ve kötüleştiren bir karar çıkmaz. Ben hukuka yön verecek kişi değilim. Hukuktan yardım isteyecek bir kişiyim. Umuyorum yargı doğru bir karar verir.
Yıldıray Oğur: Sizin belediye başkanlığınızla bir ilgisi yok ama sizin yönettiğiniz şehirde adı da Şehir Üniversitesi olan, herkesin iyi bir üniversite olduğu konusunda birleştiği bir üniversiteye, siyasi olduğu konusunda da geniş bir kanaat olan bir sürecin ardından el kondu. Siz bu süreci nasıl takip ettiniz?
Ekrem İmamoğlu: Dedim ya hukuksuzluk hukuksuzluktur. Bu benim çok sevdiğim bir kuruma yapılınca hukuksuzluk, bir başkasına yapılınca beni ilgilendirmez diyen duyarsız damarları gelişmiş bir adam değilim ben. O bakımdan bu hukuksuzluk ya da bu acımasızlık ya da bu toleranssızlık bir kuruma yapılırken başka kurumların kamu tarafından ne şekilde desteklendiğini görmek işte tamamen orada bütün adalet duygularımı incitiyor elbette. O zaman başka bir vakfın milyarlarca liralık kamu binalarıyla bedelsiz desteklenmesini kime nasıl anlatabilirsiniz? Hem de arada kan bağı varsa. Bunları üzüntüyle takip ediyoruz. Umarım düzeltilir, yanlıştan geri dönülür.
Elif Çakır: Cumhurbaşkanından bir randevu talebiniz vardı.
Ekrem İmamoğlu: Hala var, sizin vasıtanızla yineleyelim isterseniz.
Yıldıray Oğur: İyi bir vasıta olur mu emin değilim. (Gülüşmeler)
Elif Çakır: Yakın zamanda Cuma Namazı'nda da karşılaştınız, bu talebinizi yüz yüze yeniden ilettiniz mi?
Ekrem İmamoğlu: Cuma Namazı'nda karşılaştık evet, orada talebimi ilettim yeniden. Şunu da söyledim. Hatırlarsanız biz Eylül ayında 30 belediye olarak davet edilmiştik. Davet edildiğimiz o toplantıda da bir karar verildi. Kanunla ilgili çalışmalara çağrılacaksınız denildi. Bu benim talebimdi. Bunu kabul etti. Teşekkür de ettim kendisine.. Bizim CHP belediye başkanları olarak da üç ismi de kendisi sıraladı. Biz vermedik isimleri. Mansur Yavaş, Yılmaz Büyükerşen ve Ekrem İmamoğlu diye kendisi ifade etti. Ben camide hem onu sordum hem de bu toplantının gerçekleşmediğini ifade ettim.
Elif Çakır: Cevabı ne oldu?
Ekrem İmamoğlu: Toplantıyla ilgili bu hafta dönecekler size, bu hafta arayacaklar sizi dedi. Ama o bir hafta gelmedi henüz. Yani bu Cuma, kaç oldu bilmiyorum ama henüz o bir hafta gelmedi. Randevu konusuna hiçbir şey söylemedi.
Yıldıray Oğur: Vakıflara, cemaatlere, şahıslara giden paralar kesilecek gibi bir sözünüz olmuştu
Ekrem İmamoğlu: O söze bir ilave yapmak isterim yanlış anlaşılmak istemem. Sanki İmamoğlu bütün vakıflara karşıymış gibi yansıtıldı. Bu mümkün mü? Ben eşitlikten bahsediyorum. Koca İstanbul'da 3 tane vakfı öne çıkarıp, bir çok konuyu onların üzerinden yapma çabası niçin? Bu şehir vakıflar şehridir. Hala o vakıf kültürü devam ediyor. Bu şehirde çok faydalı vakıflar vardır. Sanat alanında, kültür alanında, yardımlaşma anlamında, onlarla ortak iş geliştirme, iyi işler yapma konusunda çok iyi niyetliyim. Ama benim iki üç vakfa kilitlenmemi kimse beklemesin. Ben, akrabaların, yakın bağların olduğu insanların yönetici haline geldiği vakıflarla üst seviyede ilişki kurup onlarla sürekli iş yapma konusunda, kamuda etik anlayışına saygı duyan birisi olarak karşıyım.
Mesela İHH ile çok iş birliği yaptım daha önce. Galiba bu son zamanda standını ziyaret ettim bir yerde. Beylikdüzü Belediye Başkanlığımda en çok işbirliği yaptığım kurumlardan biri İHH'ydı. Ben dedim diye umarım İHH'ya bir sıkıntı vermezler. Üzülmesinler ülkede iyi iş yapan herkes uzun vadeli ayakta kalır.
Yıldıray Oğur: Artık belediyenin imkanlarını, şehrin sorunlarını daha net görüyorsunuz. Kendinize beş yıl sonra belediye başkanlığında şöyle bir iz bırakmak isterim diye bir hedef koydunuz mu?
Ekrem İmamoğlu: Birinci mesele şu Ekrem İmamoğlu demokrat bir insandı. Herkese eşit davrandı. Hiç kimseyi ayırt etmedi. Bu benim için en üst seviyedeki performans notudur. İkincisi fiziki olarak elbette ulaşım vesaire ama "Ya İmamoğlu döneminde yeşil alanlar öyle büyüdü, insanlar İstanbul'u yeşil alanlarda yaşadı" dedirtebilmek. 30 milyon metrekareyi hedefliyoruz. Ama yani inanın İstanbul'da ulaşılacak o kadar hedef var ki. Ama günün sonunda demokrat, en demokrat belediye başkanıydı demeleri.
"CUMHURİYET KADINI YA DA ERKEĞİ GİYİMLE, KUŞAMLA OLMAZ"
Elif Çakır: Son olarak bir yerde kendinizi Cumhuriyet erkeği olarak tanımladınız. Bunu altını çizmeye gerek var mıydı?
Ekrem İmamoğlu: Yok şöyle Cumhuriyet kadını yakıştırmasına esprili bir yaklaşımdı o. Cumhuriyet kadını diye yapılan paylaşımlar ne bileyim haddini aşar bir hale gelince, sadece görüntüyle ya da giyimle, kuşamla eşleştirilince, ben buna karşıyım dedim. Bu doğru değil, eşim de bundan rahatsız dedim. Ben de cumhuriyet erkeğim dedim. Cumhuriyetin yetiştirdiği insan olmak güzel bir şey. Ama bunun sadece giyimle, kuşamla anılması, aktarılması biçimine karşıyız, bu hoş değil. Bu bir zihniyet meselesi. Cumhuriyet ve demokrasiyi yaşamak bir zihniyet meselesidir. Giyim kuşam meselesi değildir. Bunu ifade etmek adına orada bu cümleyi kurdum.
O cumhuriyet kadını ben de cumhuriyet erkeğiyim dedim, espri olarak.
Karar
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.