Öğretmenlerin Yaptığı Grev, Grev Değil!

Öğretmenlerin Yaptığı Grev, Grev Değil!

Memur Öğretmenin Yapacağı Grev Değil Nümayiştir!

 

Her gelen hükümet gibi, AK Parti hükümeti de çalışanların sosyal haklarını sistemli bir biçimde tırpanlayan düzenlemeler yapmakta maharetli olduğunu sergilemekten geri durmadı. Hem de yaptığı bu düzenlemeleri, kendi ayaklarına kurşun sıktırırcasına, toplumun büyük bir çoğunluğuna, onlardan aldığı oyla onaylatmayı başardı.

657’ye tabi tüm devlet memurları, kendilerini diğer ücretli çalışanlara göre ayrıcalıklı görürken, sıra memurlara da gelmiş olmalı ki,  hükümet ilgili kanunda düzenlemeye girişirken, onun sağladığı “iş güvencesi”ne de el attı. Aslında 657’ye ilişkin değişiklik ve düzenleme çalışmalarının başlangıcı daha eskiye dayanmaktadır. Ama, hikmetinden sual olunmaz ya… Takdir-i ilahi işte! AK Parti hükümetine kısmet oldu.

657’deki, “iş güvencesi”ni de ortadan kaldırabilecek olan düzenleme ve değişikliklerin meclis gündemine getirilme süreci hızlandıkça, özellikle memur sendikaları da haklı olarak seslerini daha çok yükseltmeye başlayacak, protesto eylemlerine girişeceklerdir ki buna tepki veren sendikalardan biri olan Eğitim-Sen, daha şimdiden, 5 Haziran’da grev yapacağını ilan etti.  

Peki; memurlar, memur öğretmenler grev yapabilir mi? Memur sendikalarından herhangi biri kurulduğu zamandan beri bir tek grev yaptı mı? Ne grevi… Durduk yere güldürmeyin insanı…

Kimse kimseyi kandırmasın! Hatta en başta da kendini kandırmasın! Bugünkü hali, mevcut örgütlenme durumu ve mücadele anlayışıyla memur grev mrev yapamaz. Yapmaya çalıştığına da “grev” denmez. Bir eyleme “grev” denmekle de o eylem “grev” niteliği kazanmaz.

Ne var ki, memleketim insanının düşünüş ve söyleyiş biçimi, egemen bir zihinsel hal olarak, siyasetçilerinden bürokrasinin en alt kademelerine kadar sindiğinden dolayı, memurundan, memur öğretmen ve sendika yöneticisine dek aynı minval üzre kelam eylemektedirler. Bu egemen zihinsel hal, bir kavramı telaffuz etmekle onu gerçeklik sanma yanılsamasıdır. Ya da bir nesneye, bir eyleme bir kavramı atfetmekle onu o şey sanma yanılsaması… Örneğin; masaya sandalye demekle, masa masalığını yitirip sandalye vasfı kazanmaz. Ya da bir başka örnek; “Tek boynuzlu at” kavramını telaffuz etmekle, o at gerçeklikte var olmaz.

Bir kavramı telaffuz etmekle, onu gerçeklik sanma yanılsaması, nominalist bir anlayıştır. İşte sevgili öğretmenler, memurlar da iş yerlerine gitmeme (sevkli-sevksiz) ya da öğle arası işyerlerinden çıkıp gösteriye katılma hallerine “grev” demekle, yaptıklarının gerçekten “grev” olduğu yanılsamasını yaşamaktadırlar. Bunu yapmakla yalnızca başkalarını değil, aynı zamanda ve esas olarak kendilerini kandırmaktadırlar. Çünkü yaptıkları sadece bir nümayiştir.

Grev; işe gitmeyerek, alınan sevkler ya da öğle arasını fırsat bilerek, iş yerlerini terk edip kent merkezlerinde veya mülki idarenin bir biçimde toplanılmasına göz yumduğu alanlarda bir araya gelerek gösteri yapmak değildir. Çünkü grevin birinci kuralı işyerini terk etmek değil, aksine işi, işyerinde bırakmak ve orada kalmaktır. Buna bağlı olarak ikinci kuralı, orada bulunarak iş yapmamaktır. Konumuz memurlar ve memur öğretmenler olduğuna göre, vergi toplamaktan ders işlemeye dek hiçbir resmi işi hiçbir koşulda yapmamak.

İşyerini terk ederek, hatta hiç gitmeyerek “grev” yaptığını ileri sürmek doğru değildir. Bunun yanı sıra eyleme katılıp katılmama ikilemini yaşayan iş arkadaşlarını kendi başlarına bırakmak, bir başka deyişle onları da terk etmektir. Onları taraf olma noktasında yüreklendirmemek, kararsızlıklarıyla baş başa bırakmaktır. Önemli ve büyük bir iş yaptığı yanılsamasıyla, aslında kendi gücünü bölmektir. İşyerinde kalan insanları hayırhah bir tutumla işverenin yanına itmektir.

Geçmişten günümüze “GREV! GREV!” diyerek işyerlerini boşaltıp kent merkezlerinde üyelerini ve çalışanları toplamaya çalışan tüm sendikalar yanlış yapmaktadır. Kent merkezlerinde toplanıp üç beş slogan, üç beş türkü, davul zurna eşliğinde halaya durup, ardı sıra hamasi nutuklarla vaziyeti idare eden gösteriler yapmak kolaydır. Ki aslında bu bir yasak savmadır. Zor olan ve asıl yapılması gereken, “GREV” adını ve sözünü hak edebilecek yegâne eylemi, yani işi, işyerini terk etmeden, işyerinde bırakabilmektir. Yoksa, “grev” yanılsaması yaratarak nümayiş yapmak değil… 

Eeee… Hal böyle olunca… Sonuçta amirler amirinin sana takdiri de bu kadarcık olur! Gün gelir yüzde buçukluk zamla oyalar, gün gelir iş güvencene göz diker. Çünkü hem tüm çalışanların iş güvencesi için hem de işsizliğe karşı topyekûn bir mücadeleye girişmeyenin, dahası memurluktan kurtulmaya cüret etmeyenin, “düzenin duvarındaki tuğla” olmaktan gocunmayan öğretmenin hal-i pür melali budur. Boşuna da atıp tutmayın baylar bayanlar…

Kazanmak istiyorsanız önce kelimenin gerçek anlamında “GREV” yapın! Hem de hep birlikte yapalım! Ama salt nümayiş değil… Çünkü her grev, aynı zamanda bir biçimiyle nümayiş özelliği taşısa da her nümayiş grev değildir. Haa… Bir de şu var: Şunun bunun eliyle, nüfuzuyla yetki alıp caka satan, üye aidatlarını bile işverenin elinden alan, bürokraside koltuk ve makam pazarlıkları yapan ‘tüccar, iş takipçisi’ ‘sendikacı’lar ve onların tahakkümündeki sendikalardandan da kurtulun/kurtulalım önce… Bakın o zaman nasıl gelir gerisi…

Peki; 5 Haziran’da ne mi olacak? Sözün özü; yine eski tas eski hamam… Yine meydanlarda nümayiş, yine davul zurna, yine hamaset… Grev mi? Yılını bilmem ama, o şimdilik bambaşka bir bahara… Belki de zemheri ayazına…

Atalay GİRGİN*



* Felsefe Öğretmeni; http://atalaygirgin.blogspot.com

 

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.