Mısırda Darbecilerin Geleceği Olmayacak

Mısırda Darbecilerin Geleceği Olmayacak

Tahrir meydanında başlayan halk direnişi Mursi’nin seçimle işbaşına gelmesiyle tamamlanmıştı.

 Mısır, diktatörün devrilmesiyle yeni bir dönemece gelmişti. Yarım asırlık diktatörlük kültürü ve yapılanmasından halk iradesinin hakim olduğu, özgür bir devlet toplum modeline evirilecekti. Bu sürecin kolay olmayacağı aşikar ama ümit vericiydi. Müslüman Kardeşler liderlerinden Mursi büyük çoğunluğun oyunu alarak iktidara gelmişti. Ancak kişinin, yönetime nasıl geldiğinden çok kimliği yine önem kazandı.

 Hatırlanacağı gibi Cezayir’de İslami Selamet Cephesi Abbas Medeni’nin öncülüğünde seçimlerden galip çıkmıştı. Dünyaya kendilerini demokrasinin havarileri olarak tanıtan ülkeler (AB-ABD) devreye girerek içerdeki cuntacı laik azınlıkla beraber meşru seçimleri iptal etti. Ardından Cezayir’i bir iç çatışmanın içine çekerek Cezayir halkının özgür iradesini kendi çıkarları lehine baskı ve şiddetle sindirdiler. Türkiye’de Refah Partisinin iktidarı benzer akamete 28 Şubat darbesiyle uğratıldı. Yine Filistin’de dünyanın belki de en şeffaf seçimi BM gözetiminde gerçekleşti. İslami Hamas seçimden ezici bir çoğunlukla başarıyla çıktı. Filistin halkı özgür iradesiyle Filistin yönetimini Hamasa emanet etti. Ancak yine “demokrasi havarileri” devreye girerek sandıkta çıkan sonucu baskı ve dayatmalarla yok saydılar.

Mısır’da oynanan oyun Cezayir. Türkiye ve Filistin’den farklı değil. İktidar aktörlerinin İslami kimlikleri söz konusu olunca demokrasi, seçim, insan hakları, hukukun üstünlüğü kavramları buharlaşıveriyor. Darbe meşru siyasal bir müdahale aracına dönüşüveriyor.

Haklı olarak Müslüman zihinlerde hem batının kirli ve ahlaksız yüzünü hem de demokrasi, insan hakları, hukukun üstünlüğü kavramlarını sorguluyorlar. Bu kavramları kendi siyasi-politik iktidarlarını küresel düzeyde yaymanın maskeleri olarak okuyorlar. Bu maskelerse İslam’la yüzleştiğinde şeffaflaşıveriyor ve arkasındaki çirkin yüzü saklayamıyor.

İslam’la, batının hesaplaşması işbirlikçi diktatörlerinde devreye girmesiyle devam ediyor. Her ne kadar hesaplaşma demokrasi kavramı üzerinden yapılsa da bu sahte bir adlandırma ve merkezleştirmedir. Mesele İslam ve demokrasi meselesi değildir. Mesele Müslüman ülkelerde batı yandaşı iktidarların sürekliliğinin sağlanması dayatmasıdır. Amin MAALOUF Romanya’da “hiçbir diktatör bu kıtada barınamaz” duvar yazısını atıfta bulunarak ‘ama Akdenizin öte yakasındaki tüm diktatörlerin bu kıtanın beslemesi ve koruması altında’ olduğunu söylüyordu. Batı kültürünü, batı siyasetini ve batının ürettiği emtianın tüketicisi ve koruyucusu olması esastı, batı açısından. Yönetimlerin niteliği onlar içinde fark etmiyordu. Hatta diktatörlüğün hakim olması Batının daha bir işine geliyordu. Çünkü diktatörler meşruiyetleri olmayan rejimlerdir. Dayanakları ve varlıklarını korumaları emperyalist güçlerle olan uşaklık ilişkileriyle sürdürülebilir. Buda batı için o ülkeleri kendine bağımlı ve sömürge haline getirmenin en kolay ve garantili yoluydu. Demokrasi kavramı Batı için bir müdahale aracından başka bir anlama maalesef gelmiyor. Demokrasi getireceğim bahanesiyle Afganistan’a, ardından Irak’a yapılan saldırıları ve katliamları unutmayalım. Cezayir, Türkiye, Filistin seçimlerinin sonuçlarını unutmayalım.

Müslüman halklar sandıktan Batının beğenmediği sonuçları çıkartınca Batı için sandığın anlamı olmadığı gibi demokrasinin de anlamı olmuyor. Onlar bizim içimizden ancak kendilerine benzeyenlere razı oluyorlar velev ki darbeci olsunlar. Biliyorlar ki halkların iradeleri milli çıkarlarını korur. Ekonomik çıkarlarını korur. Dış siyasette Batının hazırladığı oyunların figüranı olarak yer almazlar. Onun için Batı Müslüman ülkelerde halkların iradesine karşıdır. Onun için Batı Müslüman ülkelerde sandık sonuçlarına karşıdır. Onun için Batı Müslüman ülkelerde demokrasinin işlemesine karşıdır. İradesi kendi elinde olan bir halkı sömüremezsiniz. Kendi oyunlarınıza alet edemezsiniz.

İslami kesimin özünde sandıkla, demokrasiyle bir sorunu yok. Sandığın ve demokrasinin işleyen sonuçları zaten İslami kesimlerin iktidarına çıkıyor. Sandıkla ve demokrasiyle sorunu olanlar halkların inancını, güvenini kazanamamış, halklarına açlık, yoksulluk, işkence ve baskıdan başka bir şey vermemiş olan Batıcılar ve Batının kendisidir. Mısır bu durumun son örneğidir.

Ülkemizdeki kimi Batı seviciler Mısır’ı Ak Parti iktidarına ve Cumhurbaşkanına örnek gösterip tehdit ediyorlar. Bu kesimlere sözümüz artık tek yol var ve bunu hazmetmeyi öğreneceksiniz. Sandığın sonuçlarına saygı duymayı, halkın iradesi sizlere öğretecek. Halklarını dışarıdan güdümlü, kendi geleceğine ve kendisini kimin yöneteceğine karar veremez zavallılar olarak görüp bir yandan sandık, demokrasi, hukukun üstünlüğü kavramlarını maske olarak kullananlar, şunu biliniz ki o maskeniz şeffaf ve yüzünüzün çirkinliğini herkes görüyor. Milletin ordusunu tankını, tüfeğini milletin üzerine sürme devrini bu halkın iradesi bitirmiştir. Söz milletindir ve Mısır Halkı’da son sözünü söyleyecektir.

                                                                                 Yusuf TANRIVERDİ

                                                                                ÖZGÜR EĞİTİM-SEN

                                                                                 GENEL BAŞKANI

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.