Lider Eğitimci Yazarlar Derneği Toplu Sözleşme Çözüm Önerilerini Açıkladı

Lider Eğitimci Yazarlar Derneği Toplu Sözleşme Çözüm Önerilerini Açıkladı

Eğitim Konuları ile ilgili yazılar kaleme alan yazarların bir araya gelerek yakın bir zamanda kurduğu Lider Eğitimci Yazarlar Derneği 4.Toplu Sözleşme sürecine dair çözüm önerilerini kamuoyu ile paylaştı.

Eğitim Konuları ile ilgili yazılar kaleme alan yazarların bir araya gelerek yakın bir zamanda kurduğu Lider Eğitimci Yazarlar Derneği 4.Toplu Sözleşme sürecine dair çözüm önerilerini kamuoyu ile paylaştı.

Lider Eğitimci Yazarlar Derneği’nin çözüm önerileri şu şekilde sıraladı;

1. UYGULAMADA YAŞANAN SORUNLAR VE ÇÖZÜM ÖNERİLERİ

a) Okulların Hizmetli Sorunu

b) Tüm Okullara Ödenek Aktarılması

c) Destekleme ve Yetiştirme Kursları

d) Ortak Sınavlar ve Yarışmacı Anlayış Sorunu

e) Rehber Öğretmenlerin Derse Girmemesi Sorunu

f) Rapor ve Mazeret İzni Sorunu

2. OKUL YÖNETİCİLERİNİN MALİ VE ÖZLÜK HAKLARI

a) Mali Haklar

b) Yönetici Atama Sistemi

c) Yıllık İzinlerde Ekders Esintisi Sorunu

d) Okul Yöneticilerinin Aylık Karşılığı Derse Girme Zorunluluğu

e) İş Güvenliği Sorunu

f) Muhakkiklik Sorunu

3. ÖĞRETMENLERİN MALİ VE ÖZLÜK HAKLARI

a) Mali Haklar

b) Öğretmen Atamaları ve Mülakat

c) Sözleşmeli Öğretmenlerin Eş Durumu Ataması

d) Ücretli Öğretmenlerin Asgari Ücretin Altındaki Ücreti

e) Öğretmen Strateji Belgesi ve Kariyer Basamakları

f) Alan Değişikliği Hakkı

g) Öğrenim Özrü Yeniden Uygulanmalı

İşte Derneğin kamuoyu ile paylaştığı 4. Toplu Sözleşme Sürecine dair çözüm önerileri;

 

LİDER EĞİTİMCİ YAZARLAR DERNEĞİ

 

EĞİTİME VE EĞİTİM ÇALIŞANLARINA İLİŞKİN

 SORUNLAR VE ÇÖZÜM ÖNERİLERİ

RAPORU 2017

 

Lider Eğitimci Yazarlar Derneği olarak,  Ağustos 2017’de yapılacak olan 4. Toplu Sözleşme sürecinde çözümünü arzu ettiğimiz, yönetici ve öğretmenlerin mali ve özlük hakları ile ülkemizde eğitimin önündeki engellerin kaldırılması için tespit ettiğimiz uygulamada yaşanan sorunlar ve çözüm önerileri aşağıda sunulmuştur.

Saygıyla arz ederiz.

           Lider Eğitimci Yazarlar Derneği

 

1. UYGULAMADA YAŞANAN SORUNLAR VE ÇÖZÜM ÖNERİLERİ

a) Okulların Hizmetli Sorunu

b) Tüm Okullara Ödenek Aktarılması

c) Destekleme ve Yetiştirme Kursları

d) Ortak Sınavlar ve Yarışmacı Anlayış Sorunu

e) Rehber Öğretmenlerin Derse Girmemesi Sorunu

f) Rapor ve Mazeret İzni Sorunu

 

2. OKUL YÖNETİCİLERİNİN MALİ VE ÖZLÜK HAKLARI

a) Mali Haklar

b) Yönetici Atama Sistemi

c) Yıllık İzinlerde Ekders Esintisi Sorunu

d) Okul Yöneticilerinin Aylık Karşılığı Derse Girme Zorunluluğu

e) İş Güvenliği Sorunu

f) Muhakkiklik Sorunu

 

3. ÖĞRETMENLERİN MALİ VE ÖZLÜK HAKLARI

a) Mali Haklar

b) Öğretmen Atamaları ve Mülakat

c) Sözleşmeli Öğretmenlerin Eş Durumu Ataması

d) Ücretli Öğretmenlerin Asgari Ücretin Altındaki Ücreti

e) Öğretmen Strateji Belgesi ve Kariyer Basamakları

f) Alan Değişikliği Hakkı

g) Öğrenim Özrü Yeniden Uygulanmalı

1. UYGULAMADA YAŞANAN SORUNLAR VE ÇÖZÜM ÖNERİLERİ

a) Okulların Hizmetli Sorunu       

Bilindiği üzere okullarımıza yeni kadrolu hizmetli alımı çok sınırlı sayıda olup, okullarımızın tamamına yakınında hizmetli eksiği bulunmaktadır.  İş-Kur kapsamında alımlar olmakla beraber bu kurumun kriterleri ve planlaması gereği alımlar genellikle Ekim aynın yarısında olmaktadır. Hizmet alımı kapsamında il/ilçe milli eğitim müdürlükleri tarafından yapılan hizmetli çalıştırma işlemi ise yine eğitim öğretimin yarısında yapılmakta ve birkaç aylık süreyle çalıştırılmaktadır. Bu nedenle okulların en çok hizmetliye ihtiyaç duydukları zaman dilimi olan okulların açıldığı ilk bir ay neredeyse tüm okullarımızda hizmetli sorunu yaşanmaktadır.

Bu konuda okul müdürleri bireysel çabalarıyla geçici çözüm bulmaya çalışmakla birlikte ya geleceğe dönük borçlanarak okulların diğer ihtiyaçları ihmal edilmekte ya da yasal zorluklarla karşılaşılmaktadır. Okulların hizmetli sorunu devletin çözmesi gereken en önemli sorunlardan birisi olup, okul müdürlerine havale edilerek görmezden gelinmesi devlet ciddiyetiyle bağdaşmadığı gibi eğitime de ciddi zarar vermektedir.

      

Çözüm Önerisi:

Okullarda çalışan hizmetlilerin çoğunluğunun ücretleri İş-Kur ve Hizmet alımı yoluyla İl/İlçe Milli Eğitim Müdürlükleri tarafından ödendiği dikkate alındığında her durumda bu çalışanların ücretinin devlet bütçesinden ödendiği görülmektedir. Ayrıca İş-Kur tarafından diğer kurumlarda istihdam edilen çalışanların ihtiyaç dışı ve israf boyutunda olduğu görülmektedir. Dolayısıyla zaten devlet bütçesinden ödenen bu paranın daha rasyonel ve verimli kullanılması adına tek kalemde toplanması ve tüm okullarda bu para ile hizmetli çalıştırılması hem okulların hizmetli sorununu çözecek hem de devlet bütçesine ait olan paranın daha verimli değerlendirilmesini sağlamış olacaktır.

        Ayrıca devletimizin istihdam politikası, çalışmak isteyen dar gelirli kadınların okullarda hizmetli olarak istihdamı ve işsizliğin en aza indirilmesi hususları birlikte düşünülerek 1 Eylül-15 Haziran tarihlerini kapsayacak şekilde on dersliğe bir hizmetli düşecek şekilde her yıl düzenli olarak devlet tarafından yapılmasını önermekteyiz.

b) Tüm Okullara Ödenek Aktarılması

Okullarımızın temel ihtiyaçları asgari düzeyde karşılanmadan en ideal düzeyle hazırlanan program ve düzenlemelerin bile başarıya ulaşamayacağı gerçeğinden hareketle öncelikle devletin temel ve zorunlu görevi olan fiziki alandaki ihtiyaçların karşılanması gerektiğini düşünmekteyiz.

Bilindiği üzere okullarımızın bakım onarımları için il/ilçe milli eğitimlerin emrine bütçe ayrılmaktadır. Ancak ne yazık ki her yıl birkaç okula bakım onarım yapılmakta ve geri kalan okulların çoğunluğu bu ödenekten yararlanamamaktadır. Ayrıca Liselere cüzi miktarda kırtasiye ve temizlik ödeneği ayrılmakta, ilköğretim düzeyindeki okulların temizlik ve kırtasiye ödenekleri ise ilçe milli eğitimlerin emrine verilmektedir. Bu ödenekler çok cüzi miktarda olup, okulların ihtiyacını karşılamaktan çok uzaktır. Ayrıca yeni binalarda jeneratör, paratoner, asansör vb. donanımlar yapılmakta olup, rutin bakımları için ödenek bulunmadığı için birçoğu kullanılamamaktadır. Dolayısıyla iş güvenliği gereği yapılması gereken onarımlar, yıllık bakım onarımlar, rutin bakımlar ve yıl içerisinde okulun sair ihtiyaçları devlet tarafından ihmal edilmektedir. Bir başka ifadeyle maddi imkan gerektiren bazı uygulamalar genellikle olmayan “yerel imkanlara” havale edilerek deyim yerindeyse okul müdürlerinin mucize yaratması beklenmektedir. Dahası birçok il ve ilçede okulların fiziki ihtiyaçları ve yıl içindeki sair ihtiyaçları bakımından belediyelere fiilen terk edilmiş olduğunu söylemek mümkündür.

Çözüm önerisi:

Öncelikle il/ilçe milli eğitim müdürlükleri emrine verilen bakım onarım ödenekleri, temizlik ve kırtasiye ödenekleri birleştirilerek Anaokulu, İlkokul, Ortaokul ve lise olmak üzere okulların öğrenci sayısı oranında tüm okullara aktarılmasının daha rasyonel ve verimli olacağı ve okulların bakım onarımlarını bu para ile kendilerinin yapmalarının mümkün olacağı düşünülmektedir. Bu sayede bu ödeneklerden yararlanmayan okul kalmamış olacaktır.

Ayrıca okulların yıl içerisindeki sair ihtiyaçlarını karşılamak üzere öğrenci başına 50 TL den az olmamak üzere tüm okullara ödenek ayrılmasını önermekteyiz.

c) Destekleme ve Yetiştirme Kursları             

            Örgün ve Yaygın Eğitim Kurumlarında uygulanmakta olan Destekleme ve Yetiştirme Kurslarının dershanelerin kapatılma sürecinde uygulanmış olmasının özellikle FETÖ Terör Örgütüne mensup dershaneler açısından isabetli bir karar olduğu anlaşılmaktadır. Dolayısıyla dershanelere hiç ihtiyaç kalmadığı toplumda anlaşılıncaya kadar bu sürecin devam etmesi gerektiği açıktır.

         Ancak günlük zorunlu ders sayısının zaten fazla olması, seçmeli derslerin varlığı ve kurslar birlikte düşünüldüğünde öğrenciler açısından günlük ders sayısının bir hayli fazla olduğu görülmektedir. Buna bağlı olarak da kursların yeterince verimli olmadığı, amacına ulaşmadığı, israfa dönüştüğü görülmektedir. Bu nedenle zorunlu ders sayısını, seçmeli dersleri ve kursları bir bütün olarak düşünerek yeniden bir düzenlemeye ihtiyaç duyulduğu kanısındayız.          

           Çözüm Önerisi:

           Öncelikle hafta içi yedi saatin sonunda akşamüzeri yapılan kursların verimliği ve amacına ulaşıp ulaşmadığı tartışma konusudur. Bu nedenle verimliliği esas alan bir yaklaşımla kursların hafta sonu yapılmasının daha doğru olacağını düşünmekteyiz. Kursların 5. Sınıflardan itibaren “Ortak Sınav” odaklı yapıldığı gerçeği ise öğrencilerin henüz ortaokulun başından itibaren sınav stresi yaşamalarına, dolayısıyla psikolojik açıdan zarar görmelerine neden olmaktadır. Bu nedenle sınav odaklı akademik kursların 7. Sınıftan itibaren açılmasının daha doğru olacağını ve israfı engelleyeceğini düşünmekteyiz. Anaokullarında ve İlkokullarda oyun ve fiziki etkinlikler, sanat, spor ve dil kurslarının olmaması ise bize göre bir eksikliktir. Zira çocukların sanal ortamda fazla vakit geçirdiği, sanat ve spora zaman ayırmadığı gerçeğinden hareketle özel okullar ve çeşitli kurslar tarafından verilen bu eğitimlere toplumun rağbet gösterdiği ve birçok öğrencinin zaten bu kurslara ücretli olarak gittiği bilinmektedir. Bu nedenle bu kapsamda kurs açma imkânının bu okullara da tanınmasının doğru olacağını düşünmekteyiz.

d) Ortak Sınavlar ve Yarışmacı Anlayış Sorunu

Milli Eğitim Bakanlığı Müsteşarlık Makamının 16.01.2017 tarihli ve 72847249-125.02-E.592246 sayılı yazısında  “Bakanlığımız sınav odaklı ve yarışmacı bir eğitim anlayışı yerine, öğrencilerimizin ilgi ve yeteneklerini de keşfeden bilimsel ölçütlere dayalı, çağdaşları ile rekabet edebilecek becerilerle donanmış, problem çözebilen, akıl yürüten, üreten, milli ve manevi değerlerine sahip bireyler yetiştirme anlayışını benimsemiştir.” Şeklinde belirtilmiş olmasına rağmen, bu anlayışın aksine il ve ilçe milli eğitim müdürlükleri tarafından ortak sınavlarla ilgili alanda amansız bir yarış ortamı yaratılarak “reklam kokan”  istatistik yarışları yapılmaktadır.

Oysa eğitimin karmaşık ve girift bir yapıya sahip olmasından kaynaklı çok fazla etken tarafından etkilendiği, salt rakamsal istatistiklerle izah edilemeyeceği, dolayısıyla yapılan istatistiklerin gerçekçi ve bilimsel bir anlamının olmadığı bilinmektedir.  Tüm bunlara rağmen yanlışta ısrar edilerek okul idarelerinin, öğretmenlerin ve öğrencilerin yarış ortamına çekilmesi çocuklarımıza ve eğitim sistemine ciddi zarar vermektedir.

Çözüm Önerisi:

Bakanlığın yukarıda belirtilen ve resmi yazı ile tüm okullara gönderilmiş olan yaklaşımının daha güçlü bir şekilde tüm okullara ve kamuoyuna açıklanması, bilimsel gerçeklerle desteklenerek izah edilmesi ve bu konuyu istismar ederek reklam malzemesi yapan il ve ilçe milli eğitimlerin uyarılması önerilmektedir.

f) Rehber Öğretmenlerin Derse Girmemesi Sorunu

Bilindiği üzere rehberlik alanındaki bilimsel gelişmeler ışığında, artık rehberliğin “Önleyici Rehberlik” şeklinde yapılması gerektiği belirtilmektedir. Bir başka ifadeyle, sorun odaklı, klinik psikoloji faaliyeti olarak rehberlik servisi odalarında görüşme şeklinde yapılan rehberliğin artık yerini sorun çıkmadan önce onu engelleyecek nitelikte süreç odaklı rehberlik yapılması gerektiği ifade edilmektedir.

Ancak okullarımızca ne yazık ki hala sorun odaklı, rehberlik servisi odasında, kapalı kapılar ardında öğrenci ile rehber öğretmen arasında yapılan gizli görüşmelerle rehberlik yapılmaktadır. Bir başka ifadeyle Rehber Öğretmenler Psikolog gibi çalışmakta, rehberlik servisleri ise öğrenciler tarafından Psikoloji Kliniği olarak algılanmaktadır. Oysa Rehber öğretmenlerin Psikolog sıfatlarının olmadığı, psikoloji eğitimi almadıkları, psikolojik yardım alması gereken öğrencileri Psikologa yönlendirmeleri gerektiği bilinmektedir.

Bu yanlış uygulamaya bağlı olarak rehber öğretmenleri yalnızca okulun sorunlu öğrencilerini tanımakta, onlara yönelik görev yapmakta, diğer öğrencileri yeterli derecede tanımamaktadır. Bu nedenle de öğrenciler tarafından rehberlik faaliyeti olumsuz olarak algılanmakta ve amacına ulaşmamaktadır. Eğitsel rehberlik ve mesleki rehberlik faaliyetleri ise Rehber Öğretmenler öğrencilerin akademik yönünü ve eğitsel yönünü tanımadığı için verimli yapılamamaktadır.

Ayrıca tüm sınıflara yönelik eğitsel rehberlik kapsamında grup rehberliği yapılması durumunda diğer derslerin olduğu saatlerde derse girmek zorunda kalındığı için eğitim öğretim aksamaktadır.

En önemlisi ise yürürlükteki yönetmelik ve diğer düzenlemeler gereği rehber öğretmenler derse girmemekte, nöbet tutmamakta, sınavlarda görev almamakta, deyim yerindeyse öğrencinin olduğu yerde bulunmamaktadır.  Oysa Rehber öğretmen rehberlik faaliyetini yapabilmesi için tüm öğrencileri iyi tanımalıdır. Bu tanıma ise sorun odaklı değil, öğrencileri eğitim süreçleri içinde ve okul ortamlarında olmalıdır.

Çözüm önerisi:

Milli Eğitim Bakanlığı Rehberlik ve Psikolojik Danışma Hizmetleri Yönetmeliği ve Haftalık Ders Çizelgeleri değiştirilerek, Rehber öğretmenlerin her sınıfa haftada en az bir saat derse girmelerini zorunlu kılacak şekilde gerekli değişiklik yapılmalıdır. Hâlihazırda 8. Sınıflara uygulanan Kariyer ve Planlama dersi gibi rehberlik dersinin tüm sınıflara düzenlenmesini ve bu derslerin tamamına Rehber Öğretmenlerinin girmesini önermekteyiz.

Rehber öğretmenler tarafından okulların risk haritası çıkarılarak muhtemel sorunların önlenmesi için gerekli çalışmaların yapılmasını da içeren düzenlemeye yönetmelikte yer verilmesini önermekteyiz.

Ayrıca rehber öğretmenlerin maddi kaybına da neden olan ve öğrencileri yakından tanımalarını sağlayacak olan nöbet görevi ve sınav görevlerinin de verilmesini önermekteyiz.

f) Rapor ve Mazeret izni sorunu

Bilindiği üzere öğretmenlerin zorunlu mazeret izinlerinin dışındaki 10 günlük mazeret izinlerini verme yetkisi okul müdürlerine verilmediği için öğretmenler zorunlu durumlarda sıkça rapor alma yoluna başvurmaktadırlar. Bu durumu kötüye kullanan çok sık rapor kullanan öğretmenlerin varlığı okullarımızda eğitim öğretimi aksatmakta, öğrencilerimizin eğitim hakkını ise ihlal etmektedir. Oysa 15 Temmuz sonrası OHAL sürecinde Sağlık Bakanlığı tarafından rapor verilmesi zorlaştırıldığı için geçici olarak sorunun çözüldüğü görülmüştür. OHAL sürecindeki tecrübe rapor konusunun kötüye kullanıldığını, istenmesi halinde çözülebileceğini göstermiştir.

Ancak 657 Sayılı Devlet Memurları Kanununda ve Milli Eğitim Bakanlığı İzin Yönergesinde belirtilen izinlerin dışında akraba ya da komşu cenazesine katılmak gibi insani açıdan toplumsal görevler ve beklenmedik diğer durumlarda öğretmenlerin isteğe bağlı mazeret izinlerini kullanamamalarının öğretmenleri rapor almaya sevk ettiği de bilinmektedir. Bir başka ifadeyle zorunlu durumlarda öğretmenler, kendi amirleri yerine izinlerini doktorlardan almaktadır.  Bu durum ise hem sağlık kurumlarının gereksiz iş yükü ile meşgul edilmesi ve bekleyen hastaların haklarını ihlal etme durumuna sebep olmakta hem de sağlık raporlarının kötüye kullanılmasına neden olmaktadır. 

Çözüm önerisi:

Milli Eğitim Bakanlığı İzin Yönergesinde değişiklik yapılarak amirin takdirine bağlı olarak verilen 10 günlük mazeret izinlerinin okul müdürü tarafından verilmesinin sağlanmasını önermekteyiz. Bu değişiklikle öğretmenlerin çok zorunlu durumlarda rapor almak yerine okul müdürünün vereceği mazeret izinlerini kullanacakları düşünülmektedir.

 

2. OKUL MÜDÜRLERİ İLE İLGİLİ SORUNLAR VE ÇÖZÜM ÖNERİLERİ

 

a) Okul Müdürlerinin mali hakları

 

Bilindiği üzere eğitim yönetimi literatüründe yer etmiş olan “ Okul, müdürü kadardır.  Okulu müdür yönetir. vb.” klişeleşmiş söylemler okul müdürlerinin eğitim sistemindeki kilit rolünü göstermesi bakımından önemlidir. Nitekim tüm yasal düzenlemelerin okul müdürünün elinde hayat bulduğu, uygulamaya geçirildiği bilinmektedir. Bu nedenle kağıt üzerinde düzenlemeler ne kadar ideal düzeyde olursa olsun okul müdürü arzulu ve istekli olarak herhangi bir engelle karşılaşmadan bu düzenlemeleri uygulamaya geçirmediği sürece sistemin başarıya ulaşması mümkün değildir.

Bu gerçekten hareketle, kilit konumda olan okul müdürlerinin mali haklar konusunda öğretmenden daha düşük durumu düştüğü ve özlük hakları bakımından dezavantajlı durumu düştükleri için ideal düzeyde yapılan düzenlemelerin uygulamada başarıya ulaşmadığını söylemek mümkündür. Ayrıca okulun her türlü sorumluluğu kendisine verilen okul yöneticilerinin yaptıkları iş ile aldıkları ücret arasından olması gereken denge bulunmamaktadır. Bu nedenle mevcut okul yöneticileri arasından bilhassa genç yaşta olanların bu görevi bırakarak öğretmenliğe dönenlerin sayısında her geçen gün artış gözlenmekte olup, mali haklar konusunda ciddi bir iyileştirme yapılmaz ise bir süre sonra okullara yönetici bulmakta sorun yaşanacağı öngörülmektedir.

 

Çözüm önerisi:

1.Okul yöneticilerinin 657 Sayılı kanunda yer alan “Genel İdare Hizmetleri” sınıfına alınarak ek gösterge rakamlarının en az 600 puan artırılmasını, dolayısıyla 3600 olmasını önermekteyiz. Ayrıca okul müdürlerine makam tazminatı ödenmesini önermekteyiz.

2. Okul Yöneticilerinin eline geçen net tutarın maiyeti altında olan öğretmenlerden daha fazla olmasını sağlayacak şekilde müdürlerde haftada en az 35 saat, müdür yardımcılarında ise 30 saat olacak şekilde iyileştirme yapılmasını önermekteyiz.

3.Destekleme ve Yetiştirme Kurslarının amacına ulaşabilmesi, okul müdürünün kurslara liderlik ederek öğretmenleri motive edici çalışmaları yapması ve kursların hafta sonu açılarak daha verimli yapılabilmesi için öğretmenlerin eline geçen maksimum ücretten daha az olmayacak şekilde okul müdürüne ekders ödenmesi şeklinde düzenleme yapılması gerekmektedir. Bunun için de hafta içi ve hafta sonu ayrımı yapılmaksızın okulda açılan her kurs için ekders ücreti ödenecek şekilde bu sorunun çözülmesini önermekteyiz.

4.Okulun tüm sorumluluğu kendisine verilen okul müdürüne bir önceki 3. Toplu Sözleşmede nöbet ücreti verilmemiş olması izahı mümkün olmayan hata olmuştur. Bu nedenle bu sorunun 4. Toplu Sözleşmede haftada en az 5 saat olacak şekilde çözülmesini önermekteyiz.

 

b) Yönetici Atama Sistemi

 

Yönetici atama sistemi mülakatla 4 yıllığına görevlendirme ve dört yılın sonunda yeniden mülakata girme zorunluluğu, ikinci dört yılın sonunda ise başka bir okula yönetici olma ya da sınıfa dönme zorunluluğunu getiren sistem belirsizliğe neden olmuş, yöneticiliğin cazibesini ortadan kaldırarak iğreti bir görev niteliği kazandırmış ve öğretmenlerin yönetici olma isteklerini kırmıştır.

Çözüm Önerisi: Yapılacak kanun ve yönetmelik değişikliği ile belirsizliğin ortadan kaldırılması ve bir nevi iş güvencesi anlamına gelen okul yöneticiliğinin yazılı sınavla kalıcı bir atama şeklinde düzenlenmesi, ancak okullarımız için ise taze kan ve dinamizm anlamına gelen  rotasyon uygulanmasının  4 yılda bir yapılmasını önermekteyiz.

 

c) Yıllık İzinlerde Ekders Kesintisi Sorunu

 

Okul yöneticilerinin yıllık izinlerinde ekderslerinin kesilmekte olması nedeniyle yorucu, yoğun ve stresli bir görev ifa etmelerine rağmen birçoğunun izin hakkını kullanamadıkları bilinmetedir. Bu durum ise mental yorgunluk nedeniyle başarısızlığa neden olmaktadır. Ancak Anayasada yıllık izinlerin ücretli olması gerektiği hüküm altına alındığı halde, 222 sayılı kanunda da öğretmenlerden farklı olarak diğer memurların yıllık izinleri gibi düzenlendiği ve uygulamada da tıpkı diğer memurlar gibi izin kullandıkları halde diğer memurlardan farklı olarak okul yöneticilerinin yıllık izin kullandıkları sürelerde ekdersleri kesilmektedir.

Çözüm Önerisi:

Bilindiği üzere yıllık izin hakkı Anayasanın 50. Maddesinde “Dinlenmek, çalışanların hakkıdır. Ücretli hafta ve bayram tatili ile ücretli yıllık izin hakları ve şartları kanunla düzenlenir.” Şeklinde düzenlenmiştir. Dolayısıyla görüldüğü üzere yıllık izinlerin ücretsiz değil ücretli olacağı hüküm altına alınmıştır. Bu maddeye uygun olarak okul yöneticilerinin yıllık izinlerinde ekdersleri kesilmeyecek şekilde toplu sözleşmede düzeltme yapılmasını önermekteyiz.

 

 

c) Okul yöneticilerinin aylık karşılığı derse girme zorunluluğu

 

Bilindiği üzere 439 sayılı Milli Eğitim Bakanlığına Bağlı Yüksek ve Orta Dereceli Okullar Öğretmenleri ile İlkokul Öğretmenlerinin Haftalık Ders Saatleri İle Ek Ders Ücretleri Hakkında Kanunun 6. Maddesi gereği okul yöneticileri haftada 6 saat ders okutmakla yükümlüdür. Yine bilindiği üze 23.08.2015 tarihli Resmi Gazete'de yayımlanan 3. Dönem Kamu Görevlileri Toplu Sözleşmesi yalnızca müdür ve müdür başyardımcıları için "2 saatten az olmamak üzere 6 saate kadar" şeklinde uygulanır.” şeklinde uygulama öngörürken, müdür yardımcıları için herhangi bir düzenlemeye yer vermemiş, dolayısıyla 6 saat girmeleri zorunludur.

Ancak Kanun, Bakanlar Kurulu Kararı ve Toplu Sözleşme Kararları kesin hüküm ifade ettiği halde, Milli Eğitim Bakanlığı tarafından 2007/19 sayılı Genelge, 11.12.2007 tarihli ve 77315 sayılı yazı ve en son 09.10.2009 tarihli ve 2499/82019 sayılı yazısında özetle;  yöneticilerin 6 saat aylık karşılığı derse girmelerinin zorunlu olduğu, ancak okulların özelliği gereği bazı istisnaların bulunduğu, ilkokul ve okulöncesinde ders bütünlüğü dikkate alınarak bu okullarda yöneticilik yapanların derse girmelerine gerek olmadığı, ama diğer okullarda yani ortaokul ve liselerde görev yapan yöneticilerin aylık karşılığı derse girmelerinin zorunlu olduğu açıklayıcı “görüş!” olarak belirtilmiştir.

Özetle görüldüğü üzere gerek yasal düzenlemeler gerekse uygulama açısından bu konuda ciddi bir tutarsızlık ve karmaşa yaşanmaktadır. Bu karmaşa nedeniyle de uygulamada bu düzenlemelerin bir karşılığı bulunmamaktadır. Nitekim yöneticilerin çoğunluğu derse girememekte, yöneticilerin girdiği derslerin çoğunluğu ise iş yoğunluğu nedeniyle boş geçmektedir. Nihayet bu uygulamadan en çok eğitim ve öğrenciler zarar görmektedir. Dahası okul yöneticileri arasında eşitsiz bir duruma neden olduğu için hakkaniyet duygularını da zedelemektedir. Bu nedenle bu sorun bir an önce eğitimin ve öğrencilerin lehine olacak şekilde çözüme kavuşturulmalıdır.

 

Çözüm önerisi:

Açıklanan tüm bu sorunların kaynağı, 1964 yılında çıkarılmış olan ve sonraki yıllarda üzerinde yapılan değişikliklere rağmen günümüz gerçekleri ve diğer yasal düzenlemelerle çelişmekte olan 439 sayılı Milli Eğitim Bakanlığına Bağlı Yüksek ve Orta Dereceli Okullar Öğretmenleri ile İlkokul Öğretmenlerinin Haftalık Ders Saatleri İle Ek Ders Ücretleri Hakkında Kanundur. Toplu sözleşme kararı ve görüş yazılarıyla daha da karmaşık hal alan ve uygulamada ciddi sorunlara yol açan bu kanunun ilgili maddesinin mümkünse TBMM tarafından değiştirilmesini mümkün değilse, toplu sözleşme ile uygulamada hiçbir yöneticinin derse girmeyeceği şekilde düzeltilmesini önermekteyiz.

 

e) İş Güvenliği Sorunu

 

Okul Müdürlerinin iş sağlığı ve güvenliği mevzuatı kapsamında işveren/işveren vekili olarak belirlenmesi okul müdürlerinin kaldıramayacağı bir yük olduğu gibi, buna karşın iş güvenliğine ilişkin gerekli ihtiyaçları yapmak için herhangi bir ödenek ayrılmayarak okul müdürünün yerel imkanlarla yapmasının beklenmesi hakkaniyetli olmadığı gibi realiteden uzak ve hukuk devletine yakışmayan bir durumdur.

Çözüm Önerisi:

Eğitim kurumları yöneticileri iş sağlığı ve güvenliği mevzuatı kapsamında işveren/işveren vekili olarak belirlenmemeli; bu konuda sorumluluk elinde harcama yetkisi ve ödeneği bulunan il ya da ilçe milli eğitim müdürlüklerine verilmelidir.  Ayrıca mali sorumluluğun ise eğitim ku­rumlarına tahsis edilen bütçe ile sınırlı tutulması gerekmektedir.

f) Muhakkiklik Sorunu

Bilindiği üzere 2010 yılına kadar disiplin amirlerinin doğrudan soruşturma açarak delilleri toplayıp savunmayı aldıktan sonra ceza vermeleri şeklinde yürürken, bu uygulama şeklinin dava konusu edilmesi üzerine Danıştay “okul müdürlerinin hem soruşturma yapıp hem de ceza vermelerinin hukuka uygun olmadığına, disiplin amirinin doğrudan ceza vermesinin tarafsızlık ilkesini zedelediğine ve usulüne uygun bir soruşturma açılmaksızın ceza verilemeyeceğine” kararlar vermiş olup, bu kararların gereği olarak artık “usulüne uygun soruşturma, yani muhakkiklik” uygulamadaki yerini almıştır. Ancak muhakkiklik görevinin kim tarafından yapılacağına ilişkin herhangi bir yasal düzenleme bulunmadığı için Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun’un “Ön inceleme” başlıklı 5. Maddesine kıyaslama yapılarak “mümkünse üst konumdaki memurlar, değilse en azından aynı düzeydeki memurlar” tarafından kıyasen yapılmaktadır. Nitekim Milli Eğitim Bakanlığında bu görevi yapmakla asli görevli olan müfettişler bulunmakla beraber, sayıları bir hayli azaldığı için halihazırda yeni alımlar da olmadığı için, muhakkiklik görevi okul müdürleri tarafından yapılmaya çalışılmaktadır.

            Özetle muhakkiklik konusu, disiplin amiri oldukları için kanun gereği bizzat kendileri ceza verme yetkisini haiz olan okul müdürlerinin yetkilerini gasp ederek hukuksuz bir duruma neden olduğu gibi, daha önce müfettişler tarafından maaş, yolluk ve yevmiye karşılığı yapılan şimdi ise okul müdürleri tarafından her hangi bir ücret almadan ek görev olarak yapılan bu görev, Anayasanın 18. Maddesinde yer alan “Angarya” kapsamına girmektedir.

         Çözüm Önerisi:

Bu konuda açıklanan tüm bu belirsizliği ortadan kaldırmanın yolu öncelikle bu konuda bir yönetmelik çıkarmaktır. Bu görevi müfettişlerin yapması isteniyorsa yeni müfettiş alımı yapılmalıdır. Müfettiş alımı yapılmayacaksa ilçe milli eğitim müdürlükleri bünyesinde her yıl görevlendirilen en az iki okul müdürü tarafından yolluk ve yevmiye de ödenmesi koşuluyla yapılması ikinci seçenek olarak düşünülebilir. Bu seçenekler de yapılmaz ise bu görevin bir angarya olmaktan çıkarılması için muhakkiklik görevi yapanlara her dosya için en az 20 saat ekders ödenmesini önermekteyiz.

3. ÖĞRETMENLERİN MALİ VE ÖZLÜK HAKLARI

a) Mali hakları

Bilindiği üzere 1739 Sayılı Temel Kanunu’nun 43. Maddesinde öğretmenlik “Özel bir ihtisas mesleği”    olarak tanımlanmış olmasına rağmen bu tanıma uygun bir düzeyde olmadığı, mali hakları ve gelir düzeyi bakımından emsali birçok mesleğin gerisinde kaldığı bilinmektedir. Ayrıca kamudaki birçok meslek aylık ve ücretlerin belirlenmesinde esas alınan 3600 ek gösterge rakamı ile maaş alırken öğretmenlerin 3000  ek gösterge rakamı ile maaş alması, maaşlarda olduğu gibi emeklilik maaşını da düşürmektedir. Bu nedenle ülkenin geleceğini şekillendirmesi yönüyle en önemli ve en kritik mesleklerden biri olan öğretmenlik mesleğinin ülkemizin gelişmesinden hak ettikleri payı alamadıkları, dolayısıyla da diğer mesleklere göre gelir düzeyi açısından düşük oldukları bilinmektedir.

            Çözüm Önerisi:

Öncelikle maaş ve emeklilik maaşlarındaki temel sorunun çözümü için öğretmenlerin ek gösterge rakamlarının 3600’e çıkarılması gerekli ve tüm öğretmen camiasının da beklentisidir.

Eğitim çalışanları yılın ikinci yarısından itibaren ikinci vergi dilimi­ne girmekte ve yapılan artışlardan fiilen yararlanamamaktadır. Bu nedenle öğretmenlerde gelir vergisi belli bir oranda sabitlenerek bu sorun çözülmelidir.

Öğretmenlere yılda iki defa maaşları tutarında ikramiye ödenmelidir.

Doğu ve Güneydoğu illerinde görev yapanlara ve köylerde birleştirilmiş sınıf öğretmenliği yapanlara teşvik amaçlı ücret artırımı yağılmalıdır.

Ekders birim ücretleri en az % 50 oranında artırılmalıdır.

Ekderslerde yapılacak olan iyileştirmeler konusunda da öğretmenler arasındaki farklar giderilerek eşitlenmelidir. Örneğin okulöncesi ve sınıf öğretmenleri maaş karşılığı girmesi gereken ders sayısı on sekizden 15’e düşürülmeli ve kişilik hizmetleri için haftada iki saat ekders bunlara da ödenmelidir. Kurslardan yine okulöncesi ve sınıf öğretmenlerinin de yararlanması sağlanmalıdır.

Birden fazla nöbete de ücret ödenmelidir.

b) Öğretmen Atamaları ve Mülakat       

Bilindiği üzere son yıllarda öğretmen atamaları KPSS puan üstünlüğü sıralamasına göre boş kontenjan sayısının üç katı aday mülakata alınmakta ve mülakat sonuçlarına göre atama yapılmaktadır. Mülakat sınavı doğası gereği öznel değerlendirmeleri içermekte olup ülkemizde uygulamada yanlı uygulamaları içerdiği düşüncesinden hareketle kamu vicdanını rahatsız etmektedir. Dahası ülkemizde öteden beri süregelen teamüller ve yanlı uygulamalar sebebiyle mülakata girecek olan adayları farklı arayışlara sürekleyerek hukuk devleti ve devletin tarafsızlığı ilkesiyle bağdaşmayacak bir kültürü de yeşertmek suretiyle hukuk devleti anlayışının yerleşmesine engel olmaktadır.

Çözüm önerisi:

Ülkemizin içinden geçtiği süreç dikkate alınarak gevenlik araştırmasının en detaylı olacak şekilde yapılmasını ancak atamaların daha önce olduğu gibi yalnızca KPSS sonuçlarına göre puan üstünlüğü esasıyla yapılmasını önermekteyiz.                                                                       

c) Sözleşmeli Öğretmenlerin Eş Durumu Ataması

Sözleşmeli olarak atanan öğretmenlerin 6 yıl doğu ve güneydoğu illerinde kalmak zorunda olduğu dikkate alındığında bölgenin şartları, aile bütünlüğü, genç öğretmenlerin yuva karacak olması gibi etkenler birlikte düşünüldüğünde bu sürenin çok uzun olduğu değerlendirilmektedir. Eşlerin aynı doğu ve güneydoğu ilinde birleştirilmesi şeklinde bir esneklik sağlanmış olmakla birlikte eşi batı illerinde çalışan evli öğretmenler için sorun devam etmektedir.

Çözüm önerisi:

İlk atandığı okulda zorunlu çalışma süresinin makul süre olan üç yıl olması ve bu sürenin sonunda en azından zorunlu görev kapsamında olan diğer illerdeki okullara eş durumundan tayin istenmesine olanak verilmesini önermekteyiz.

d) Ücretli öğretmenlerin asgari ücretin altındaki ücreti

Ülkemizde iş hayatını düzenlemek için devlet tarafından yapılan en önemli düzenlemelerden biri de hiç şüphesiz asgari ücret uygulamasıdır. Bu düzenleme ile ülkede çalışanlara ödenecek en düşük ücret sınırlaması belli edildiği halde ve de vasıfsız işçiler dahil hiçbir çalışana bu sınırın altında ücret ödenemeyeceği 4857 sayılı İş Kanunun 39. Maddesi gereği yasal kural olduğu halde, kadrolu öğretmenlerle aynı işi yaptıkları halde ve de aynı yasal sorumluluğa sahip oldukları halde ne yazık ki asgari ücretin altında çalıştırılan ücretli öğretmenler bulunmaktadır. Nitekim Ekders Kararı gereği haftada en fazla 30 saat ekders alan bir ücretli öğretmenin aylık 120 saat ekdersi net 11,32 TL olan ekders fiyatı ile çarpıldığında toplamda aylık eline geçen net ücret 1358,4 TL olmaktadır. Görüldüğü üzere bu rakam 2017 yılı asgari ücret rakamı olan net 1404 TL’nin altındadır.

Mevcut ekders kararı gereği bu öğretmenlere bu sayının üzerinde ekders verilmesi de yasaktır. Kadrolu öğretmenlere haftada üç saat ödenen nöbet ücreti de ne yazık ki bu öğretmenlere ödenmemektedir. Dahası kurs ücretleri kadrolu öğretmenlere iki katı tutarında ödenmekte iken aynı kursu yapan ücretli öğretmenler normal ücret üzerinden yani kadrolu öğretmenin yarısı kadar almaktadır.

            Nitekim kadrolu öğretmenlerin yaptığı işin aynısını, hatta bazen çok daha fazlasını bu öğretmenlerin de yaptığını, belki işini kaybetme endişesiyle daha yüksek performansla çalıştıklarını, eğitime en az kadrolu öğretmenler kadar katkı sağladıklarını, kadrolu öğretmenin taşıdığı tüm yasal sorumlulukları taşıdıklarını ve tüm bunları ise kadrolu öğretmenlerden üçte bir oranında düşük ücretle yaptıklarını ve özetle bu öğretmenler asgari ücretin üstüne bir türlü çıkamadıklarını üzülerek söylemek zorundayız.

Çözüm Önerisi:

Kurs ücretlerinde olduğu gibi ücretli öğretmenlere ödenen ekderslerin tamamının yüzde yüz artırımlı ödenmesi bu sorunu çözecektir. Nitemin bu uygulama ile 30 saat derse giren bir öğretmenin eline net 2716,8 TL ücret geçeceği için kadrolu öğretmenin eline yaklaşık 4000 TL geçtiği düşünüldüğünde bu ücretin makul bir ücret olduğu söylenebilir. Ayrıca bu öğretmenlere ayrıca nöbet ücreti de verilmelidir. Zira bazı okullarda kadrolu öğretmen sayısı yetersiz olduğu için ücretli öğretmenlere ücretin ödenmediği halde nöbet tutturulmaktadır.

e) Öğretmen Strateji Belgesi ve Kariyer Basamakları

Bilindiği üzere 9 Haziran 2017 tarihinde resmi gazetede yayımlanarak resmiyet kazanan “Öğretmen Strateji Belgesi” öğretmenler için önemli değişiklikler içeren ciddi bir strateji planıdır. Söz konusu Öğretmen Strateji Belgesi’nin “Kariyer Basamakları sistemini hayata geçirecek olması, lisans eğitimi sürecinde iyileştirmeler yaparak yüksek nitelikli, iyi yetişmiş ve mesleğe uygun bireylerin öğretmen olarak istihdamını sağlamak, öğretmenlerin kişisel ve mesleki gelişimini sürekli kılmak ve öğretmenlik mesleğine yönelik algıyı iyileştirmek ve mesleğin statüsünü güçlendirmek” gibi önemli hedefleri olumlu karşılanmıştır. Ancak bu önemli hedeflerin yanında öğretmen camiası ve eğitim sendikaları tarafından tartışma konusu edilen “dört yılda bir sınav yapılacağı ve öğretmenleri veli ve öğrencilerin de değerlendirmesini öngören çoklu değerlendirme sistemi” eğitim camiasını huzursuz etmiştir. Nitekim öğretmenin veli ve öğrenciler tarafından değerlendirilmesi birçok sorunu beraberinde getireceği gibi mesleğin saygınlığına da zarar verecektir. Ayrıca dört yılda bir herkesin zorunlu olarak sınava tabi tutulması öğretmenleri strese sokan bir uygulama olacaktır.

Çözüm Önerisi:

Kariyer basamaklarının hayata geçirilmesi önemli ve gereklidir. Bu nedenle yazılı sınavın dört yılda bir kariyer basamakları için yapılması ve ücret farkı ile isteyen öğretmeleri özendirmesi daha doğru bir uygulama olacaktır. Ayrıca öğretmenlerin güncel bilgi düzeyleri ve eğitim ihtiyaçları da bu sonuçlardan elde edilerek bakanlığın diğer amaçları da gerçekleşmiş olacaktır.

f) Alan Değişikliği Hakkı

Bilindiği üzere uzun süredir alan değişikliği yapılmadığı için öğretmenler arasında bu yöndeki beklentiler her geçen gün artmaktadır.  Branş alanlarında farklı fakülte bitirip de geçmişte sınıf öğretmeni olarak atanmış olup, kendi branşına geçmek isteyen veya görev yaparken ikinci fakülte bitirmiş olup, alan değişikliği hakkını bekleyen öğretmenlerin sayısı az değildir. Bu durumda olan öğretmenlerin beklentilerinin karşılanması öğretmenlerimizi mutlu edeceği gibi eğitime de pozitif yansıması olacaktır. Kaldı ki bu öğretmenler zaten halihazırda bakanlık bünyesinde kadrolu olarak görev yaptıkları için devlete ek bir maliyet de getirmeyeceklerdir.

Çözüm Önerimiz:

Eğitim öğretim başlamadan, atama alanı değil bitirdiği fakültenin diploması esas alınarak tüm öğretmenlere alan değişikliği hakkının verilmesini önermekteyiz. Ayrıca tezli yüksek lisans diplomasını esas alan branş değişikliğini de önermekteyiz. Örneğin atama alanı sınıf öğretmenliği olan ancak lisans diploması fizik olup, yüksek lisansını Fen Bilimleri Öğretmenliği alanında yapmış olan birisi, Fen Bilimleri Öğretmeni olarak alan değiştirebilmelidir. Çünkü Fizik ve Fen Bilimleri yakın alan olduğu için bir bütün olarak değerlendirilmelidir. 

g) Öğrenim Özrü Yeniden Uygulanmalı

Bilindiği üzere daha önce yüksek lisans yapmakta olan öğretmenler öğrenim özrü gerekçesiyle özür grubundan iller arası tayin istemekteydi. Kötüye kullanıldığı gerekçesiyle bu uygulama kaldırılmıştır. Ancak devletin gerekli tedbirleri almadığı her uygulamanın kötüye kullanılabileceği dikkate alındığında bu tür bir gerekçe ile doğru olan adımların atılmaması yanlış bir yaklaşım olacaktır. Zira günümüzde lisans öğreniminin bile yetersiz kaldığı dikkate alındığında, öğretmenleri yüksek lisans yapmaya teşvik ederek eğitime pozitif katkı sağlamanın daha doğru olacağı açıktır.

Çözüm Önerisi:

Eğitimin kalitesini yükselteceği düşüncesiyle yalnızca devlet üniversitelerinde ve tezli yüksek lisans yapmakta olan öğretmenlere öğrenim özrü hakkının verilmesini önermekteyiz.

                        Lider Eğitimci Yazarlar Derneği

Etiketler :
HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.