Lale Devri bitti devlet kapitalizmi kapıda

Lale Devri bitti devlet kapitalizmi kapıda

Amerikan Türk Ticaret Odası (ATKOM) Yönetim Kurulu Üyesi Osman Kılıç, ekonomik krizin devlet kapitalizmine kapı aralayacağına, bunun da aşırı sağcı politikaları beraberinde getirebileceğine dikkat çekiyor.

Küresel dünyamız II. Dünya Savaşı'ndan sonra yaşadığı en büyük buhran ile karşı karşıya. Bu krizi diğerlerinden farklı kılan krizin gelişmiş, kapitalizmin doruk noktasındaki ülkelerde (ABD, İngiltere) başlamasıdır. Kriz bu ülkelerden, küresellikle birbirine çok sıkı bir şekilde bağlanan finansal sistemin her tarafına yayılmıştır. Daha önceki krizlerin çoğunlukla gelişmekte olan ülkelerde başlaması ve bu ülkelerin Batı ülkelerinin, verilecek borç para karşılığında (IMF), yaptığı baskı sonucu ekonomilerini daha çok liberal hale getirmesi ile sona ermiştir. Peki, aynı reçeteler, şimdi kapitalizmin en yüksek seviyesini yaşayan ülkelere uygulanabilir mi? Bu soruya cevap verebilmemiz için bu krizin sebeplerini çok iyi anlamamız gerekmektedir.

Krizin temeli yanlış liberizasyon

Krizi tetikleyen şey, ABD'deki bankaların, hiçbir garanti ve peşinat istemeden verdiği ev kredilerinin geriye ödenmemesi oldu. Yani subprime denilen bu olay büyük krizin tetikleyicisi oldu. 2007'nin yaz aylarında ABD Merkez Bankası Başkanı Prof. Bernanke kongrede kendisine bu konuda sorulan soruya verdiği cevapta subprime kredilerinin ekonomiye yaklaşık 100 milyar dolar civarında bir sıkıntıya sokacağını söylemiştir. Fakat şu an geldiğimiz nokta, subprime kredilerinin buz dağının sadece görünen kısmı olduğunu gösteriyor. Şu an kredi piyasalarında yaşanan büyük güvensizlik, şirketlerin hatta devletlerin kredi bulmasında yaşanan sıkıntıyı ciddi bir şekilde arttırmıştır.

Kapitalist sistemin ana dayanaklarından birisi kredinin ucuza ve bol şekilde serbest piyasa dinamiklerinde bulunabilmesidir. Fakat şu anda kapitalist sistemin ana dayanağı olan bu yapı işlememektedir. Finansal piyasaların küresel ekonomide birbirine ve ekonomik dinamiklere sıkı bağlantısı bu krizin etkisini dünyanın her tarafında ağır bir şekilde hissedilmesine sebep olmuştur. Subprime kredileri krizin tetikleyicisiydi fakat ana sebep ne? Sebeplerden birisi 1980'den itibaren başlayan ve 90'ların ortasından itibaren hızla yayılan liberizasyon politikalarında yapılan yanlışlıklardır.

Sebeplerden bir diğeri özellikle ABD Merkez Bankası'nın son 25 yılda her yaşanan krizde bildikleri tek şey olan faizleri düşürüp piyasayı daha fazla para ile boğmasıdır. Bu yöntem küçük dalgalar halinde 1980 yılların sonundan itibaren yoklayan krizi kökten çözecek yöntemler yerine kısa vadeli yamalama yapmış ve krizin şu andaki konuma gelmesine sebebiyet vermiştir. Başka bir sebep de Türkiye'ye her zaman akıl vermeye çalışan kredi kuruluşlarının (S&P, Moodys and Fitch gibi) işlerini layığı ile yapmamasıdır. Krizin ana sebeplerinden biri de kanun koyucu hükmündeki devlet kuruluşlarından kaynaklanmaktadır. Sebepler arttırılabilir. Ama bana göre bu kriz, kapitalist sistemin oyuncularından ziyade sistemin kendisi ile alakalı problemlerden kaynaklanmıştır. Kapitalist sistemin çocuğu olan liberizasyon doğru kullanıldığı zaman ülke ekonomilerine katkısı çok büyüktür. Fakat problem kapitalist sistemin insanın yapısında olan açgözlülük duygusunu depreştirmesi ve bunu arttırmasıdır.

Kapitalizm azgınlaştırır!

Yani kısaca her şeyin fazlasına sahip olmanın her yönden doğru olduğu düşüncesi problem yaratmaktadır. Özellikle 2003'ten sonra hızla artan bu dengesizlik yaşadığımız krizin bana göre ana sebebidir. Her şeye sahip olma duygusu düşük faizli kredinin herkese ulaşabilmesi ile dünyanın her yerine yayılmıştır. Bu Amerika'da subprime kredisi olduğu gibi gelişmekte olan ülkelerde ise hem devlet hem şirket hem de şahıs bazında krediler şeklinde olmuştur. Büyük çoğunluk bu lale devrinin sonsuza kadar gideceği düşüncesi ile rehavete kapılmıştı. Fakat şu an yaşadığımız gerçekler küresel dünyamızın bu şaşalı dönemi daha uzun bir süre göremeyeceğini hepimize göstermektedir.

Bu kriz ile birlikte hepimiz devletin piyasalardaki rolünün ne kadar önemli olduğunu anladık. Krizden önce herkes, daha fazla liberizasyon diye bağırarak devletin zaten azalan rolünün sıfıra düşmesini isterken şu anda devletin her bir sektör ve piyasada geçici de olsa ana oyunculardan birisi olmasını istemektedir. Yani her şey güllük gülistanlıkken devletin elini piyasalarda istemiyorduk şimdi iise devletin bizi zarardan kurtarmasını bekliyoruz. Artık devletin bütün piyasalarda ana oyunculardan birisi olacağı kapitalist sistemin yeni bir şekline, devlet kapitalizmine doğru hızla yol alıyoruz. Bu geçiş süreci maalesef çok sıkıntılı olacak.

'Gölge etme' devri geride kaldı

Bu süreçte yaşanabilecek en büyük sıkıntılardan birisi, devletlerin korumacılık duygusunu ateşleyerek aşırı milliyetçiliğe doğru giden yanlış adımlara yol vermesi olabilir. Yakın zamanda özellikle gelişmiş olan ülkelerin politikacılardan gelen korumacılığın arttırılması yönündeki konuşmalar, bu yönde atılacak adımların habercisidir. Fransız Cumhurbaşkanı Sarkozy'nin otomobil sektörüne yapılan yardımın sadece Fransız işçileri için geçerli olduğu yönünde yaptığı açıklamalar, İngiliz Başbakanı Brown'ın 'İngiliz işleri İngilizlerindir' sözleri ve Amerika kongresinden geçen devlet harcamalarını artıran kanundaki sadece Amerikan mali alma yönünde konulan ekler ve bunlara özellikle Avrupa Ekonomik Topluluğu'na sonradan katılmış olan Doğu ve Orta Avrupa ülkelerinden gösterilen tepkiler sorunun ne kadar büyük olduğunu göstermektedir. Şu an geldiğimiz noktada Avrupa Birliği acil toplantılar yaparak bu konuda ortak bir karar almaya çalışıyor. Şu ana kadar bırakın korumacılık konusunda alınabilecek ortak bir kararı, çok büyük finansal ve ekonomik sıkıntıda olan topluluk üyesi Doğu ve Orta Avrupa ülkelerine nasıl yardım edecekleri konusunda dahi anlaşamıyorlar. Orta vadede bildiğimiz anlamdaki Avrupa Ekonomik Topluluğu'nun dağılışına sebep olma riskine rağmen bir anlaşmaya varamıyorlar.

Peki, ne yapılmalı? Öncelikle gelişmiş olan ülkeler artık dünyanın değiştiğini ve geleceğin halen gelişmesini tamamlamamış olan ülkelerde olacağını kabul ederek bu yeni oyuncuları dünya politikalarının içine çekmeliler. Artık finansal sektörün sanal olarak yarattığı zenginliğin gerçek olmadığı ve dünyayı derin bir krize sürüklediği kabul edilerek finansal sektördeki kanunların ve uygulamalarının uluslararası yeni bir standarda göre yeniden tanzim edilmesi gerekmektedir. Ayrıca riski giderek artan korumacılığın önüne geçmek için ülkelerin koordineli bir şekilde ortak çalışması gerekmektedir. Bu olası yenidünya düzeninde ülkemizin ne yapması gerektiğini ise ayrı bir yazı konusudur.

Stargazete


HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.