Kamu yönetimindeki hastalıkların analizi ve 'tövbe'
Zaman değişse de toplum ve devlet yapısındaki sorunlar isimler dışında çok fazla değişmemektedir. Bazen sorunlara ağdalı ve cafcaflı isimler verilerek sorunların tanımlanması sorunların özünü değiştirmemektedir.
Ahmet Ünlü
* Yönetimdeki uyumsuzluk ya da dehşet dengesi
Sadece kamu kesimi değil aynı zamanda özel sektördeki yönetsel uyumsuzluklar dahi sistemsel çöküşe sebep olmaktadır. Düşünün ki büyük bir holdingde uyumsuz bir yönetim var ve birinin ak dediğine diğeri kara diyorsa bu holdingin başarıyı yakalaması ve ayakta kalması imkansızdır.
Aynı durumu bir bakanlık için uyarladığımızda, bakanın istemediği müsteşarla veya müsteşarın istemediği ve anlaşamadığı yardımcılarıyla ve genel müdürlerle çalışmak zorunda olduğu bir bakanlıkta işlerin iyi gitmesini beklemek tam bir hayaldir. Alt kademelerde görev yapanlar ise bu gerilimde kim güçlüyse o makama yanaşmakta ve kendiliğinden bir kutuplaşma oluşmaktadır. Ak Parti'nin başarısız olduğu birçok alanda bu sorun net olarak görülmektedir.
İşte bu bakanlıklarda tam bir dehşet dengesi oluşmuştur. Çünkü, her birinin farklı bir dengeyi temsil ettiğini söylemek kehanet değildir. Bu kurumlarda işten başka şeylerin konuşulması ve zamanın kavgalarla harcanması kaçınılmazdır. Böyle bir kurumda iyi yönetim ve yönetişimin olduğunu kim iddia edebilir. Bu kurumlarda rutinin dışına çıkılamaz ve iyi işler sadece gariban memurların gayretlerinin ötesine geçemez. Kötü yönetimlerde holdingler batar, ancak kötü yönetilen bakanlıklarda ise fatura vatandaşa çıkar, tek fark bu olsa gerektir.
* Liyakatsiz atamalar ya da işportacı yöneticiler sistemi çürütüyor
Kamudaki en temel sorunlardan birisi liyakatsiz atamalardır. Kamu yönetiminde liyakatin yerini işportacı yönetici tarzının aldığını bu köşede yazıp duruyoruz. Günümüzün devlet yapısını kemiren bu hastalığı Koçi Bey yıllar önce dile getirmişti. Liyakat yönetimin vazgeçme lüksünün olamayacağı en temel ilkesidir. Nitekim 657 sayılı Kanun'un üç temel ilkesinden birisi de liyakattir. Ancak, devlet yönetimindeki en temel unsur olan liyakat giderek istisna haline gelmeye başlamıştır. Herkesin ısrarla liyakat demesine rağmen bu ilkenin niçin bu kadar yerlerde süründüğünün analizinin yapılması gerekmektedir.
Özellikle işportacı yönetici atamalarıyla yönetimde liyakat giderek büyük darbe almaya başlamıştır. Bir kurumun başına getirdiğiniz liyakatli bir yönetici, kurumu zirveye taşırken liyakatsiz bir yönetici ise oluşan birikimi yerle bir edebilmektedir. Maalesef bu tür yöneticilerin arttığını üzülerek gözlemliyoruz.
* Doğruları söyleyen bürokratların sesinin kısık çıkması
Tepe yöneticilerindeki nitelik zafiyeti her geçen gün bürokrasi kazanını kaynatıyor. Zayıf idareciler genel olarak kendilerine rakip olamayacaklarla çalışma eğilimine giriyor ve niteliklileri harcama yöntemi geliştiriyorlar. Maalesef haklı gerekçelerle itiraz eden bir amirin, yerini muhafaza etme şansı çok zayıflamıştır. Bunlardan boşalan meydanın yağcı ve dalkavuklara kalması ise kaçınılmaz hale gelmiştir. Yani, doğru yanlış demeden her talimatı yerine getirenler yerlerini muhafaza ederken, işini layıkıyla yerine getirmeye çalışanlar diken üstünde olmaktadırlar. Bunun sonucunda kural tanımayan bir idare anlayışı ortaya çıkmaktadır. İşi bilenler ve kısa vadeli çözümlerden ziyade uzun vadeli ve kalıcı çözümler getirmeye çalışanlar adeta takoz muamelesi görmektedirler. Hele hele maaşından başka geliri olmayan bir idarecinin görevine veya idareciliğine son verilme şıkkı karşısında doğruları savunması giderek zorlaşmaktadır.
* Yöneticilerin göreve devamında başarı belirleyici olmuyor
Yöneticilerin kolayca görevden alınması, onları itaatkar hale getirmektedir. Bu durum ise doğruyu yapma ve adil davranma yerine dalkavukluk yapmayı tercih edilir kılmaktadır. Üst düzey yöneticiler, görevlerinden kolayca ve sıkça alınmamalıdır. Aynı hükümette bakan değişikliği dahi bazen köklü bürokrat değişimini beraberinde getirmektedir. Elbette liyakat özelinde gerekli değişiklikler yapılmalıdır. Ancak, konu benim bürokratım ya da onun bürokratına indirgenirse tecrübe ve birikim heba edilmiş olur. Oturduğu koltuğa yük olmayan ve koltuğa güç veren yöneticilerin değiştirilmesi uzun vadede ciddi sorunlar oluşturacaktır. Osmanlıda uzun süre görev yapan vezirlerin başarılı icraatları unutulmamalıdır.
* Rüşvet ve benzeri yöntemlerin devletin tüm kademelerinde yaygınlaşması
Yıllar önce hazırlanan raporların üzerinde durduğu önemli bir bozulma nedeni de rüşvetin kamu yönetiminde yaygınlaşmasıdır. Hz. Peygamber'in (S.A.V.); "Rüşvet alan da, veren de cehennemdedir" sözleri rüşvetin durumunu göstermektedir. Bu çerçevede rüşvet vb. kamusal hastalıklar dün sorundu, bugün de sorun, yarın da sorun olacaktır. Şu an kamu yönetiminin en önemli sorunlarının başında gelmektedir. Bu nedenle olaya çok yönlü bakmakta fayda vardır.
Yine yönetimde sıklıkla karşılaşılan bir diğer bozulma kaynağı ise irtikabdır. Görevinin sağladığı nüfuzu kötüye kullanmak suretiyle kendisine veya başkasına yarar sağlanmasına veya bu yolda vaatte bulunulmasına bir kimseyi icbar etmeye sıklıkla karşılaşılabilmektedir.
Maalesef günümüzde rüşvetin ve irtikabın değişik versiyonları tedavülde yerini bulmaktadır. Örneğin denetim elemanı, denetim yaptığı özel bir şirketi sıkıştırarak bu şirketin her türlü fedakarlığı gönüllü olarak yapmasını sağlayabilmektedir. Eğer bu iş bir de organize halde yapılıyorsa şirket her şeyini teslim eder hale gelebilmektedir. Bir şirketin her türlü mahrem bilgisine rahatça ulaşabilen bir denetim elemanının öğrendiği gizli bilgileri nasıl kullanacağını tahmin dahi edemezsiniz. Bu bağlamda mahrem bilgilerin "Himmet" adı altında paralel yapıya finans kaynağı olarak kullanıldığına sıklıkla şahit olunmaktadır. "Himmet" adı altında Paralel Yapı'nın kamu yönetimine zerkettiği modern irtikap ve rüşvet yöntemleri kolay bertaraf edilecek gibi görülmüyor.
* İftiralar veya algı yönetimiyle başarılı yöneticilerin yıpratılması
Başarılı yöneticilerin isnat ve iftiralarla itibarsızlaştırılarak görevi bırakmak zorunda bırakılmasıdır. Bu yöntemi kamu yönetiminde "Paralel Yapı" belası sistematik hale getirmiştir. Bu yapı, örgütlenemediği kamu kurumlarında engel olarak gördükleri yöneticileri itibarsızlaştırarak bertaraf ettirmişlerdir.
Her geçen gün, bu yapının kamu yönetimine yaptığı kötülükler birer birer ortaya çıkmaktadır. Önce yönetici dinlemeye başlanıyor, bilahare de tespit edilen sıkıntıların bazı bölümleri kırpılarak basında ifşa edilmek suretiyle itibar suikastıyla görevi bıraktırılması sağlanıyordu ya da istediklerini yapar hale getiriliyordu. Şükür ki bu yönteme başvurmak bundan sonrası için oldukça zorlaşmıştır. Ancak, denenmeyeceği anlamı çıkarılmamalıdır.
Sonuç olarak bu hastalıkların hiçbirisinin bize yakışmadığını ifade ederek böyle geldi ama böyle gitmez diyor ve kamu kesimindeki hastalıkların tedavisi için tövbe zamanının geldiğini belirtmek istiyoruz.
YeniŞafak
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.