İslam Coğrafyasında Şiddet ve Terör Nasıl Üretiliyor?
Diyanet İşleri Başkanlığı Müşaviri Doç. Dr. Enver Arpa, Eğitim-Bir-Sen’in düzenlediği ‘Kültür Sohbetleri’ programında ‘Politik Selefizm ve Temel İdeoloji’ konulu bir sunum yaptı.
Diyanet İşleri Başkanlığı Müşaviri Doç. Dr. Enver Arpa, Eğitim-Bir-Sen’in düzenlediği ‘Kültür Sohbetleri’ programında ‘Politik Selefizm ve Temel İdeoloji’ konulu bir sunum yaptı.
Programda konuşan Enver Arpa, kelime anlamı ‘geçti, önceden oldu’ gibi anlamlara gelen Selefîliğin, ‘Ehl-i Rey’ önderi olarak kabul edilen Ebu Hanife tarafından temsil edilen dini nasların anlaşılmasında yorumu ve uygulamayı daha çok dikkate alan anlayışa karşı olarak ortaya çıktığını belirterek, “Selefîlik, İbn Teymiyye ve talebeleri tarafından sistematize edilmiş ve teorisi oluşturulmuştur” dedi.
19. yüzyıla gelindiğinde Sünnilik içinde ilk defa siyasi ve itikadî derin bir bölünmenin gerçekleştiğini ifade eden Arpa, şunları söyledi: “Hicaz bölgesinde bir devlet kurmak için zuhur eden Vehhabilik, bölgede taban bulmak ve Şiî İran ile Hanefi ağırlıklı Osmanlı’ya karşı ikna edici gerekçeler üretmek üzere yeni bir dini anlayış ileri sürmüştür. Muhammed b. Abdulvahhab liderliğindeki Vehhabi isyanı Sünniliği tasfiye ederek İslam’ın hicri ikinci asrında doğan Selef yöntemini benimsediğini ilan etmiştir. Vehhabilik, İslam’ın ilk döneminde Hz. Ali ile Muaviye arasındaki kavgayı yeniden dirilterek Muaviye’nin Şam Emevi Devleti’ni diriltmeyi kendisine hedef edinmiştir. 1802’de Kerbela’yı basan Vehhabiler, Şii hacıları kılıçtan geçirmiş ve kadınlarla çocuklarını esir almışlardır. Hz. Ali ile Muaviye arasındaki mücadele nasıl siyasi bir karaktere sahipse Vehhabilik de benzer bir anlayışa sahiptir. Osmanlı uleması bu anlayışı Sünniliğin dışında görerek, onu kurucusundan dolayı Vehhabilik adıyla isimlendirmiştir. Vehhabiler, Peygamber sonrasındaki üç nesil sonrasında yaşanan ve ortaya çıkan tüm mezhep ve geleneği İslam’dan uzaklaşma olarak kabul etmiş, Osmanlı da dâhil olmak üzere bu üç nesilden sonra gelişen tüm geleneği sapma ve bid’at olarak tanımlayarak reddetmişlerdir. Mevlid, kandil, türbe gibi uygulamaları şirk; tasavvuf, kelam gibi ilimleri ise küfür saymışlardır. Bugün adına Siyasi Selefilik dediğimiz anlayış bu şekilde zuhur etmiş ve kendine Suud devletiyle bir kimlik edinmiştir. Siyasi Selefilik, günümüzde, İslam’ı en sade ve otantik haliyle anlama ve yaşama çabası olarak nitelenebilecek olan tarihi Selefilikten ayrılarak şiddet ve tedhişi esas alan politik bir ‘Selefizm’e dönüşmüştür.”
Batı’nın işgal politikası siyasi Selefiliğin güçlenmesine neden olmuştur
Politik Selefiliğin yayılmasını besleyen birçok nedenin olduğunu vurgulayan Arpa, “Fıkhî mezhepler daha çok ibadet alanları ile sınırlı hale gelmiş bulunmaktadır. Müslümanların karşı karşıya kaldığı siyasi meydan okumalar karşısında tavır geliştirme ihtiyacı insanları siyasal davranışları önceleyen Selefiliğe yöneltmiştir. İslam dünyasında yaşanan işgaller Selefiliğe taze kan oldu. 1979’da Sovyetlerin Afganistan’ı işgal etmesiyle varlığı daha güçlü hissedilmeye başlayan Politik Selefilik, işgallerin doğurduğu mağduriyeti arkasına alarak daha da güçlenmeye başlamıştır. ABD’nin, 11 Eylül saldırısının ardından Irak’ta uyguladığı, alt kimlikleri, dini inanç gruplarını göz ardı eden ayrımcı politikalardır, Selefi akımlara sempati beslenmesinde önemli bir sebep olmuştur. Bu öfkeyle motive olan pek çok kişi öfkesini en rahat tepkiye dönüştürebileceği DAİŞ vb. örgütlerin şemsiyesinin altına geçmekte tereddüt etmemiştir” ifadelerini kullandı.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.