Genel Başkan Koncuk Çanakkale'de

Genel Başkan Koncuk Çanakkale'de

GENEL BAŞKAN İSMAİL KONCUK ÇANAKKALE’DE

Çanakkale On Sekiz Mart Üniversitesi’nin 25-26 Ekim 2013 tarihleri arasında düzenlediği “Yeni Anayasa Süreci ve STK’ların Rolü” konulu sempozyuma konuşmacı olarak davet edilen Türkiye Kamu Sen ve Türk Eğitim-Sen Genel Başkanı İsmail KONCUK, sempozyum öncesi Türkiye Kamu Sen’e bağlı şubelerin yönetim kurulu üyeleri ve işyeri temsilcileri ile biraraya geldi. Çanakkale Öğretmenevi’nde düzenlenen toplantıya, Genel Dış İlişkiler ve Basın Sekreteri Sami ÖZDEMİR ile Türk Hukuk Enstitüsü Derneği Genel Başkanı ve Kırıkkale Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ali AKYILDIZ da katıldı. Türkiye Kamu Sen Temsilcisi Ülfettin Yalın’ın açılış konuşmasının ardından Türkiye Kamu-Sen ve Türk Eğitim-Sen Genel Başkanı İsmail Koncuk önemli açıklamalar yaptı.

Anayasalar her zaman yenilenebilir ama ‘yeni Anayasa’ ifadesine katılmıyoruz. Çünkü yeni bir devlet kurmuyoruz. Bizler için Anayasanın ilk 3 maddesi son derece önemlidir.

Genel Başkan Koncuk ‘yeni Anayasa’ ifadesine karşı çıktıklarını belirterek, “Anayasalar her zaman yenilenebilir ama ‘yeni Anayasa’ ifadesine katılmıyoruz. Çünkü yeni bir devlet kurmuyoruz. Türkiye Kamu-Sen olarak Anayasa ile ilgili görüşlerimiz ortadadır. Bizler için Anayasanın ilk 3 maddesi son derece önemlidir. Anayasanın ilk 3 maddesi, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kuruluşu ile ilgili maddelerdir. Anayasa’da bayrağımızın ay yıldızlı al bayrak, Türkçenin resmi dil, eğitim dilinin Türkçe, devletimizin de laik sosyal bir Cumhuriyet olması ve Atatürk vurgusu son derece önemlidir” dedi.

Demokratikleşme adı verilen pakette yer alan hususlar milletimizin birlik ve beraberliğini bozacaktır.

Demokratikleşme paketinde yer alan hususları eleştiren Genel Başkan Koncuk, “Bildiğiniz gibi demokratikleşme paketi adı altında bir paket çıkarıldı ve özel okullarda ana dilde eğitimin kapısı aralandı. Eğitim dilinin Türkçe olmasını sağından, solundan delmeye çalışıyorlar. Oysa Anayasanın 42. Maddesi, eğitim dilinin Türkçe olduğu şeklinde düzenlenmiştir. Sözde demokratikleşme adı verilen pakette yer alan hususlar, milletimizin birlik ve beraberliğini bozacaktır” diye konuştu.

Bu milletin adı -etnik kökeni ne olursa olsun- Türk milletidir. Kim rahatsız olursa olsun, bu böyle olmak zorundadır.

Üst kimliğimizin Türk olduğunu kaydeden Koncuk, “Bizim farklı etnik kökenden insanlara her zaman saygımız vardır, bundan şeref de duyarız ama bizim üst kimliğimiz Türk’tür. Bu coğrafyada yaşayan insanların ortak adının olması gerekir. Başbakan, ‘Tek millet, tek devlet, tek bayrak’ diyor. Başbakana sormak lazım: ‘Bu milletin bir de adının olması lazım. Sayın Başbakan bu milletin adı nedir?’ Bu milletin adı -etnik kökeni ne olursa olsun- Türk milletidir. Kim rahatsız olursa olsun; bu, böyle olmak zorundadır” dedi.

 

Andımızı kaldırmayı, sadece okullarda sabahları öğrencilere okuttuğumuz metni kaldırmak olarak algılayanlar büyük bir yanılgı içindedir.

Öğrenci Andının kaldırılmasına da şiddetle karşı çıkan Koncuk şunları kaydetti: “Bakınız Öğrenci Andını kaldırdılar. Andımızı kaldırmayı, sadece okullarda sabahları öğrencilere okuttuğumuz metni kaldırmak olarak algılayanlar büyük bir yanılgı içindedir. Öğrenci Andında Türk kimliğine vurgu yapılmaktadır ve bundan rahatsız olan çevreler –bilhassa PKK- öteden beri bunun kaldırılmasını istemiştir. Hatırlarsanız bazı bölücü kuruluşlar, Diyarbakır’da billboardlara Öğrenci Andını ti’ye alan afişler asmıştı. Bununla ilgili suç duyurusunda bulunmuştuk. Bu, kimliğimizle dalga geçmektir.

Adı, soyu, sopu belli olmayan bir toplumun bu coğrafyada tutunabilmesi mümkün değildir. Hür yaşamak istiyorsak, adımıza sahip çıkacağız. Biz, milli kimliğimizle varız.

Adımızdan rahatsız olan ve bu millet ile tarihi hesaplaşma derdinde olan çevrelerle  problem yaşıyorduk. Peki bunların bizimle problemi var diye adımızdan mı vazgeçeceğiz? Adımızı, milli ve manevi değerlerimizi savunmak zorundayız. Bu coğrafyayı vatan yaptık. Adımıza sahip çıkamadığımız sürece, bu coğrafyada tutunamayız. Adı, soyu, sopu belli olmayan bir toplumun bu coğrafyada tutunabilmesi mümkün değildir. Hür yaşamak istiyorsak, adımıza sahip çıkacağız. Biz, milli kimliğimizle varız. Milli kimliğimiz olmazsa, bu coğrafyada nasıl tutunacağız? Adımızı kullanma irademizi ortaya koymamız kadar tabi bir hak olamaz.

‘Ne mutlu Türk olana’ demiyoruz, ‘Ne Mutlu Türküm Diyene’ diyoruz. Bu şuurda olmak lazım. Türklüğü hiçbir zaman kanda aramadık. Andımıza tabi ki sahip çıkacağız ve bu mücadeleden asla vazgeçmeyeceğiz. Önümüzdeki günlerde sokaklarda halkımıza Andımızı dağıtacağız. Andımızı evlerimize asacağız. Bunu yapmazsak, ‘kaybettik’ demektir.”

Genel Başkan Koncuk sözlerini şöyle sürdürdü: “Milli ve dini kimliğimizi de çocuklarımıza öğreteceğiz. Biz, İslam ve Türklüğü etle tırnak gibi görüyoruz. Son zamanlarda siyasal İslamcılar türedi. Milliyetsizliği maharet zanneden, İslam’ın emri olarak addeden insanlar türedi. Peygamberimiz, ‘Kişi kavmini sevmekle suçlanamaz’ diyor. Milliyetçilik budur ve İslam’ın emridir. Ama siyasal İslamcı akımlar gençlerin beyinlerine ‘Türküm’ demeyi, dinsizlik olarak empoze ediyor. Bunun İslam’la uzaktan yakından alakası yoktur. Ne yazık ki; öz be öz Türk çocukları, Türküm demekten utanır hale geldi.”

Etnik mikrop Türkiye’de her insanın gönlüne ekilirse, o zaman paramparça oluruz.

Irak ve Suriye’nin millet olamamanın bedelini ödediğini söyleyen Koncuk, “Biz de böyle devam edersek, etnik mikrop Türkiye’de her insanın gönlüne ekilirse, o zaman paramparça oluruz. Bakınız; Türkiye’de 500-600 bin Suriyeli var. Bu insanlar vatanından edilmiş. Yarın, bizlerin bu duruma düşmeyeceği ne malum? Böyle giderse, onların durumuna biz de düşeriz. Bu nedenle birliğimizi savunmak zorundayız. Sizin gibi aydın insanların en başta gelen görevi de budur.  Bunu birlikte yapabiliriz” dedi.

       

PKK terör örgütü şu anda iktidarın başına silah dayamış durumda.

PKK terör örgütünün şu anda iktidarın başına silah dayamış durumda olduğunu ifade eden  Koncuk, “Teslim alınmış bir iktidar anlayışı var” dedi.  Koncuk şunları söyledi: “Şunu da belirtmeliyim ki; teröristbaşı, sözde demokratikleşme paketini de beğenmiyor. ‘Daha derin ve anlamlı müzakereler yapmak zorundasınız’ diyor. Bu ne anlama gelmektedir? Bu parçalanmış bir Türkiye demektir, federatif bir yapı demektir. PKK’nın kendi güvenlik örgütünü kurduğu, kendi yargısını oluşturduğu, devlet içinde devlet olduğu bir idari yapılanmadır. Bundan başka hiçbir şey bunları kesmez. Bunları dahi verseniz, yarın ‘tam bağımsız devlet olacağım’ diyecekler. Tüm bunları görmeyen bir insan olabilir mi? Ama dualarla olmuyor, insanları uyandırmamız lazım. Bu ülke, kimsenin siyasi ihtiraslarına kurban edilemez. Ülkemizi biz ucuza bulmadık; bu ülke, bize kimseden miras da kalmadı. Topraklarımız ecdadımızın kanlarıyla bulandı. Bu nedenle ülkemize sahip çıkmak zorundayız. Menfaat ise; vatanımıza sahip çıkmak en büyük menfaattir.”

Kimileri öğretmen olmuş ama kendini satmaya hazır. Bu insan, öğretmen olsa, müdür olsa, il müdürü olsa, vali olsa ne yazar? Satılık adamdan bir halt olur mu?

Koncuk sözlerini şöyle sürdürdü: “Kimileri öğretmen olmuş ama kendini satmaya hazır. Bu insan, öğretmen olsa, müdür olsa, il müdürü olsa, vali olsa ne yazar? Satılık adamdan bir halt olur mu? Her zaman söylüyorum, kimseyi ezerek, korkutarak üye yapmayın. Bu milletin kendine güven duyan insanlara ihtiyacı var. Bunu sağladığımız anda farkımızı ortaya koyarız. Bunu sağlayamazsak, sayımız 1 milyon, 2 milyon olmuş, hiçbir anlam ifade etmez. Dolayısıyla teşkilatlarımızın verdiği mücadele çok önemlidir.”

Bizi satanlara pirim vermeye devam edersek, önümüzdeki toplu sözleşmede yine bizi satarlar.

Toplu sözleşme sürecinde memurların masada satıldığını kaydeden Koncuk, “Bizi satanlara pirim vermeye devam edersek, önümüzdeki toplu sözleşmede yine bizi satarlar” dedi. Koncuk şunları söyledi: “Toplu sözleşme süreci yaşadık. Malum sendika ‘tarihi başarı elde ettik’ diyor. 30 günlük toplu sözleşme sürecinin henüz başında, Ramazan bayramından hemen önce toplu sözleşme metnini imzaladılar. 123 TL’ye memuru pazarladılar, sonra da tarihi başarı elde ettiklerini söylüyorlar. Ek ders ücretlerine zam yapılmayacak, sadece 123 TL verilecek. Yazık değil mi? 365 günümüzü kaybettik. 2015 yılında da yüzde 3 artı 3 zam alacağız. Memurların, kendilerini bu duruma düşürenlere hesap sorması gerekir. 1500 TL ek ödeme alanlar varken, öğretmenlere 75+75 TL ek ödeme verilmesinin nesiyle övüyorsun? Dolayısıyla devlet memurlarının kendilerini satanlara dikkat etmesi gerekir. Toplu sözleşmede 1150 tane talep getirdiler ancak sadece 40 tanesi toplu sözleşme metnine girebildi. Bu metne giren maddelerin zaten büyük çoğunluğu hava civa.

Bakınız; kamu işçisine, 40 yıl çalışıp emekli olduğunda emeklilik maaşı da, ikramiyesi de 40 yıl üzerinden veriliyor. Ama devlet memurlarında sadece 30 yıl değerlendirmeye alınıyor. Üstelik emeklilik yaşı da 65’e çıkarılmış. 23 yaşında çalışmaya başladığımız düşünülürse, emekli olmak için 42 yıl çalışmak gerekecek. Buna rağmen 12 yılımız hesaba katılmıyor. Yani hem emeklilik yaşı artırılıyor hem de düzenleme yapılmıyor. İşte tüm bu konuları toplu sözleşme masasında konuşabilirdik. Ama fırsat verilmedi. Eylem yapmamıza bile fırsat verilmedi. Birilerine ‘imza atacaksın’ denildi ve bayramdan önce koşar adım imza attılar. Bunu tüm kamu görevlilerinin bilmesi lazım. Bizi satanlara pirim vermeye devam edersek, önümüzdeki toplu sözleşmede yine bizi satarlar.”

Bizi satan sendikalar, bu ülkede yetkili olduğu sürece, devlet memurluğu kavramı kaldırılır. Onlar, itiraz eder gibi görünüyor ama otur dediklerinde otururlar. Sarı sendika olan bir yapı asla mücadele edemez, bu nedenle memurlar iş güvencesine sahip çıkmak adına sendikal tercihlerini doğru ortaya koymalıdır.

Memurların iş güvencesinin ellerinden alınmak istendiğine dikkat çeken Genel Başkan Koncuk, sözlerini şöyle sürdürdü: “Buradan tüm arkadaşlarımı uyarmak istiyorum: Geçenlerde Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nda Çalışma Meclisi toplantısı yapıldı. Başbakan burada yaptığı konuşmada, ‘Devlet memuru ile işçi arasındaki farkı kaldıralım. Yeni bir istihdam şekli ortaya koyalım’ dedi. Başbakanın bu ifadesi yeni değil. Yıllardır iktidarın kafasında iş güvencesiz bir çalışan modeli var. Bilindiği gibi memur ile işçi arasındaki en önemli fark memurların iş güvencesine sahip olmasıdır. İşte bu durum, iktidarı rahatsız etmektedir. İktidar, ‘memurların iş güvencesi olmasın ki, başlarında Demokles’in kılıcı gibi duralım’ istiyor. Şayet devlet memurları, iş güvencelerini kaybederse, o zaman çok kötü bir tablo ile karşı karşıya kalırız.

Bu süreçte başkanlık sistemi de gündeme geldi. Başkanlık sistemine dayanan bir çalışma hayatının dizayn edilmesini istiyorlar. Başkanlık sistemi, eyalet sistemini öngörüyor. Eyalet siteminde ise iş güvenceli devlet memurlarının yeri yok; part-time, esnek istihdamla çalışan insanlar var. Bu nedenle onlara göre devlet memurluğu kavramı kaldırılmalı. AKP iktidarının milletvekilleri, Anayasanın 128. Maddesinin ‘Devletin asli ve sürekli işleri çalışanlar eliyle görülür’ şeklinde değiştirilmesini teklif etti. Anayasanın 128. Maddesi bu şekilde değiştirildiği anda devlet memurluğu kavramı ortadan kalkar. Bu nedenle tüm devlet memurlarının, bu sıfatı kaybetmemek adına gerekli mücadeleyi göstermesi gerekmektedir.

Bizi satan sendikalar, bu ülkede yetkili olursa, devlet memurluğu kavramı kaldırılır. Onlar, itiraz eder gibi görünüyor ama ‘otur’ denildiğinde otururlar. Sarı sendika olan bir yapı asla mücadele edemez, dolayısıyla memurlar iş güvencesine sahip çıkmak adına sendikal tercihlerini doğru ortaya koymalıdır. Küçük menfaatlerle ve sadece günü yaşayarak bu mücadeleyi yapamayacağımız bilinmelidir. Türkiye Kamu-Sen olarak her yerde varız. Gücümüz yettiğince bu mücadeleyi yapıyoruz. Kimseye eyvallahımız yok. Üyelerimizden başka kimseye diyet borcumuz yok. Yeter ki bize destek verin. Türkiye’de kamu çalışanlarını temsil etme hakkına sahip olalım. Masaya yumruğu vurmayı da biliriz.”

Türk Hukuk Enstitüsü Derneği Genel Başkanı ve Kırıkkale Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ali Akyıldız da şöyle konuştu: “Korkmayın demek isterdim ama maalesef benim endişelerim de en az sizin kadar. Ortadoğu coğrafyasında yaşıyoruz ve kapitalist zırha bürünmüş bir haçlı operasyonuyla karşı karşıyayız. Başbakan daha önceleri ‘Büyük Ortadoğu Projesinin eş başkanıyım’ diyordu ama şimdi bu ifadeyi kullanmaktan vazgeçti. Çünkü bu ifadenin ne kadar yanlış olduğu görüldü. Şu anda komşularımızda operasyonlar yapılıyor. En sıcak operasyon Suriye’de vuku bulmaktadır. Bu coğrafyada, dünyayı algılayıp, ne yapmamız gerektiğini bilemezsek huzur bulamayız. Anayasa konusunu önümüze koydular. Anayasa her zaman tartışılabilir, değişebilir ama bu projeyle, Anayasa değişikliğinin ilişkili olup olmadığı endişe konusudur. Bu nedenle her şeye çok iyi niyetli bakamayız.”

Öğrenci Andının kaldırılmasının Türklüğe savaş açmak anlamına geldiğini kaydeden Akyıldız, “Andımızı kaldırmak, Türk düşmanlığını ortaya koymaktır” dedi.

Büyükşehir Yasasıyla bölgesel yönetimlerin alt yapılarının oluşturulduğunu belirten Akyıldız, “Başkanlık meselesi de aslında tamamen federatif yapıya doğru giden bir siyasal sistemin daha üst perdeden dile getirilmesiydi. Halktan destek bulunamayınca bundan vazgeçilmiş görünüyor” diye konuştu.

Memur yerine çalışan kavramının getirilmek istenmesine de dikkat çeken Akyıldız, “Ne işçilerin ne de memurların sendikal haklarında iyileşmeler var. Memur kavramının yerine çalışan kavramı ikame edilmeye çalışılıyor. Birtakım yasalarda bunu çoktan yaptılar. Mesela İş Güvenliği Yasası. Bu terim üzerinde hukuki düzenlemeleri yaptılar. Hukuk aleminde de çalışan kavramını dahil etmek istiyorlar. Anayasa’da devlet memuru yerine çalışan kavramını ikame etmeye çalışıyorlar. Böyle bir süreç içindeyiz. Dertlerimiz müşterektir” dedi.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.