Eğitimcileri sorumsuz sendikalar mağdur ediyor

Eğitimcileri sorumsuz sendikalar mağdur ediyor

Türkiye’de birçok konuda olduğu gibi sendikal örgütlenme konusunda da o derece politize olundu ki; yalan yanlış bilgiler, algı amaçlı iddia ve haberlerle kamu görevlilerinin gerçeği görmesi imkânsız hale geldi.

Eğitimcileri sorumsuz sendikalar mağdur ediyor

Yunus Özdemir¹

Türkiye’de birçok konuda olduğu gibi sendikal örgütlenme konusunda da o derece politize olundu ki; yalan yanlış bilgiler, algı amaçlı iddia ve haberlerle kamu görevlilerinin gerçeği görmesi imkânsız hale geldi. Hâl böyle olunca, çalışma hayatındaki sorunların çözümü için çalışan, üreten, destek veren ve teşvik eden bir sendikal anlayış yerine, rakiplerini düşman belleyen, ideolojik saplantılarıyla iftira, hakaret, yalan ve ithamı misyon edinen çarpık bir sendikal anlayış hâlâ kendine maalesef hayat alanı bulabiliyor.

Türkiye için yeni sayılan bir alan olarak memurların sendikal örgütlenmelerinin niceliği ve niteliği ile ilgili değerlendirmelere ilişkin söylenecek çok şey var. Ancak bizim bu konudaki düşüncelerimizden ziyade, kamu görevlilerinin sendikalara üye olarak bir nevi iradeleriyle kendilerini temsil yetkisine layık sendikanın hangisi olduğu yönündeki tercihleri önemlidir. Memurların sendika üyeliğinin yasal hale geldiği 2002 yılından 2005 yılına kadar 4 yıl Eğitim-Sen ve 2006 yılından 2010 yılına kadar 5 yıl Türk Eğitim-Sen yetkili sendika olarak eğitim çalışanlarını temsil etti. 2011 yılından itibaren ise yetkili sendika Eğitim-Bir-Sen.  

Geçen günlerde açıklanan 2016 üye sayılarına göre diğer sendikalar erimeye devam ederken yetkili sendika farkı açarak büyümeye devam ediyor. Küçülen sendikalar özeleştiri yaparak, erimenin gerçek nedenlerine yönelmek yerine büyüyen sendikayı itham ederek, ona üye olanları mevki makam beklentisine ram olmak, korkaklık gibi birçok tahkir edici sözle yaftalayarak, hasılı kendileri dışında herkesi suçlayarak var olmaya çalışıyorlar. Kendileriyle yüzleşemedikleri, kine ve iftiraya dayalı bir dil kullandıkları, alandaki hiçbir soruna çözüm bulamadıkları, çalışanlar adına sadra şifa olabilecek bir faaliyetin altında imzalarının bulunmadığı, bazen de “mış” gibi yapıp rol çalmaya girdikleri için çalışanlar nezdinde hiç ikna edici bulunmuyorlar. Ülke gündemiyle paralel olarak sadece olayları ve durumları ideolojik soslara bandırarak zahmetsiz dilbaz sendikacılık yapıyorlar. Alanda zahmet çekmek yerine mahkemeye dilekçe yazmayı; inşayı değil, iftirayı; hizmeti değil, ideolojiyi önceledikleri için de gidişat, bu büyüme ve erimenin artarak devam edeceğine işaret ediyor.

Bu erime ve yok olma hikâyesinin yeni kahramanı elbette Türk Eğitim-Sen. Son iki yıl içerisinde gittikçe üye kaybeden bir sendikanın hikâyesi sizce de dikkate değer değil mi? Türk Eğitim-Sen’in bu erimesinin birçok sebebi var. Bu sebeplerin başında tutarsızlıkları, beceriksizlikleri, yalan, iftira ve hakaretten ibaret bir söylemle adeta çamur sendikacılık yapmayı huy edinmeleri gelmektedir. Bu zevat sendikayı bitirme noktasına getirdiler de şapkayı önlerine alıp düşünmek yerine istifa eden üyelerine hakaret ederek, onları sendikal aforozun hışmından geçiriyorlar. Bu yolla istifayı düşünenlere de sizin de sonunuz böyle olur, “ya benimsin ya kara toprağın” misali mesaj veriyorlar. Kendinden olmayanı hain ilan eden bu saplantılı anlayış zaten yok olmaya mahkûmdur; hizmet, diğerkâmlık gibi hasetler karşısında zaten uzun süre yaşayamaz.

Bundan önce de evlere şenlik örneklerine şahit olduğumuz Türk Eğitim-Sen yöneticilerinin son aymazlığı, müdür yardımcılığı sınavının iptali üzerine yaşanan gelişmelerde görüldü. Eğitim kurumlarına yönetici seçilmesi konusundaki bitmez tükenmez tartışmalar, yazılı sınavla yöneticilerin seçilmesi kararıyla hitama erdi derken, saplantıyla şaşılık, bir de emek düşmanlığı bir araya gelince yeniden hortladı. Sınav yapılacağı açıklanınca kendi üyelerine “hadi aslanlarım, cenk var, çalışın şu sınava dünyayı dar edin bizden olmayana, makamları kendinize ram edin” edasıyla gaz veren başkan, üyeleri kendine göre yeterince çalışmamış olacak ki çark etti, mahkemeye gitti. Kendine göre sayısı az da olsa yüksek puan alan üyelerini ve gece gündüz emek vererek çalışan binlerce eğitimcinin emeğini heba etti.

Mustafa Kemal Atatürk’ü emellerinin maskesi olarak görmeyi geçim kaynağı haline getiren klinik vaka Eğitim-İş, müdür yardımcılığı sınavında Atatürkçülük konularının olmayışını, “insan başını bağlayınca şeriat gelir/dekolte artarsa uzay çağına merhaba/çocuk Kur’an okursa ülke Arabistan olur/Onuncu Yıl Marşı söylersek savunma sanayi güçlenir” anlayışı gereği bu durumu rejimi tehlikeye düşüren bir durum olarak gördü ve dava açtı. Ancak orta çağda görülebilecek dogmatik bir tavırla, her şeyin içinde bir şeyi arayan mantığıyla; yapılmış, sonucu açıklanmış ve atama sürecine temel teşkil eden sınavı, verilmiş emekleri hiçe sayarak mahkemeye verdi. Geri dönerek emeğe saygısını telafi etmesi çağrımıza da kin dolu bir dille ve bilindik rejim yaveleriyle cevap verdi. Yürütmenin durdurulması eğitimin kaosu, eğitimcinin emeğinin yok oluşu anlamına gelirken Türk-Eğitim-Sen ve ikizi Eğitim-İş için zafer şeklinde gündeme çıktı. Yürütmenin durdurulmasının gerekçesi ise her vatandaşın öğrenim hayatı boyunca her sınıfta okuduğu bir dersin konularının sorulmamasının, Türk Milli Eğitim Sistemi’nin yöneticilerinin bu konuda bilgi sahibi olmamalarına neden olacağı ve bu durumun da mahsurlu sonuçlar doğuracağı yönünde.

Güler misin, ağlar mısın?

Bu komik ve tuhaf gerekçenin ardından Eğitim-Bir-Sen, sınavla yönetici atama sistemine yönelik bu sabotaja tepki gösteren bir açıklamayla, açılan davanın sebep olacağı kaosa işaret etti ve bu davayı açanların sorumsuzluğuna dikkat çekerek sorumluluğa davet etti. Sürecin tam bu aşamasında, en az bu davayı açan sendika kadar komik, garip ve tuhaf bir yaklaşımla Türk Eğitim-Sen, fırsat kolluyor olacak ki hemen sahneye çıktı. Türk Eğitim-Sen, Eğitim-Bir-Sen’in Eğitim-İşe yönelik eleştirilerini, sanki bu sendikanın avukatıymış gibi kendinden geçmişçesine savunurken yine bir sürü yalan yanlış ve çelişkiyle kamu görevlilerini yanıltma çabası içine girdi. Türk Eğitim-Sen’in Eğitim-İş’in yedek sendikası gibi davranması ise herkesi şaşırttı. Birçok yerde bu durumun mutabakat sonuçlarının sendikanın kimyasını biraz daha bozduğu, makul işler yerine duygusal tezviratla üyeyi tahkim etme kurnazlığına bir kez daha müracaat ettiği şeklinde yorumlandı.

Türk Eğitim-Sen’in, Eğitim-İş’in hamiliğine soyunduğu bu süreç, adeta Türk Eğitim-Sen’in erimesinin şifresi niteliğinde... Türk Eğitim-Sen, alanda yedekli çalıştığı, bazen kişileri ve konuları ödünç alıp verdiği, Eğitim-İşe yönelik eleştirilere, “Yargı hakkını kullanmasının sorumsuzluk olarak değerlendirilemeyeceği; bunun eğitim çalışanlarının haklarına sahip çıkılması, atama ve görevlendirilmelerde liyakat ve fırsat eşitliğinin korunması amacıyla yargı hakkının kullanılması yönünde bir çaba olduğu; millet olmanın ruhunu teşkil eden temel ilkelerin ideolojik hezeyan olarak değerlendirilemeyeceği” şeklinde cevap verdi.

Sendikanın resmi web sitesindeki uzun açıklamada, cevap vermeye değmez deli saçması birçok fasarya var. Ancak bu açıklama Türk Eğitim-Sen’in mevcut psikolojisini, açmazlarını ve giderek ahlaktan yoksunlaşan dilini anlamaya ilişkin ipuçlarını içermesi açısından önemlidir.

Ne mutlu Eğitim-İş’e ki, Türk Eğitim-Sen’i kuyruğuna takmış, kendisine avukatlık yaptırıyor. Yazık Türk Eğitim-Sen’e gönül veren muhafazakar eğitim çalışanlarına ki, sendikal varlıklarını, ne idüğü belli bir avuç marjinal solcunun ayakları altına almış, ağızlarından köpükler saçarcasına onların avukatlığını yaptıklarına şahit olmak durumunda kalıyorlar.

İLKSAN seçimleri ve memurlara toplu sözleşme hakkı veren referandum başta olmak üzere, birçok kritik dönemde vesayetin varisi maneviyat düşmanı solcularla kol kola giren, darbe hazırlığı yapan paşalara ev sahipliği yapan Türk Eğitim-Sen’in savrulduğu yer, son zamanlarda illerde paralel bir uzantıyla en sağdan en sola dörtlü halaya durduklarından beri ülkücü şehitlerin kemiklerini sızlatmaya kadar vardı. Bu duruma düşmüş bir sendikanın Eğitim-İş’in yedeğine girmesine şaşırmaya gerek var mı?

Türk Eğitim-Sen yöneticilerine tavsiyemiz, her yıl biraz daha küçülen ve eriyen bir sendikanın başarısız yöneticileri olmanın psikolojisiyle sağa sola sataşmak yerine, (nasihat sevmezler biliyoruz, zaten biz de nasihati anlayana ediyoruz da) her geçen gün büyüyen ve güçlenen sendikaların başarısını inceleyerek onlardan ders almaları bundan sonrası için sendikacılık adına ahlaki, kendileri adına daha doğru olacaktır. 

¹Eğitim-Bir-Sen Karaman Şube Başkanı 

Etiketler :
HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.