"Çocuğum hayatta kalsın diye kitap yazdım"

"Çocuğum hayatta kalsın diye kitap yazdım"

Özesmi: "Hadi diyelim Serengeti'de koşturan filler, And dağlarında uçan kondorlar, Birecik'teki Kelaynaklar umurunuzda değil peki kendi çocuğunuzun hayatta kalıp kalmayacağı da mı önemli değil? Bazı öngörülü kişiler çocuklarını hayatta kalma ve silah kull

Greenpeace Akdeniz Genel Direktörü Dr. Uygar Özesmi, Yasak Meyve: Cehennemden Çıkış Rehberi adlı kitabı ile ilgili sorularımızı yanıtladı:

- Çevre alanında olan bu kitabınıza neden 'yasak meyve' adı verdiniz? Ne ilgisi var?

Yasak Meyve bilgiyi ve bütünü sembolize eder. Bu açıdan kitabı çevre alanında diye kategorize etmek bence çok doğru değil. Ancak kitap şüphesiz doğa ile uyumlu yaşamaya dair
Kitap yaradılış öyküsü ile başlıyor. Öyküde Yasak Meyve'nin yetiştiği ağaç Bilgi Ağacı veya bazılarına göre Yaşam Ağacı, gerçi farklı hikayeler var ancak konumuz zaten bu değil. Yasak Meyve'yi yiyen Adem ve Havva cennetten kovulur. Bilgiyle masumiyetleri ortadan kalkar, iyi ve kötü, dişi ve erkek, isan ve doğa birbirinden ayrılır, bütünlük bozulur. Esasında bu toplayıcı-avcı toplumdan göçer ve tarım toplumuna geçişi sembolize eder.

Doğayla uyum içinde yaşanan cennet bahçesinden toprağın boyunduruk altına alındığı tarım toplumuna... Bunun en uç noktası şu anda yaşadığımız gezegeni yok eden endüstriyel tarım toplumu. Gezegenimizi bir cehenneme çevirdik ve altındaki ateş giderek ısınıyor, alev almadan harekete geçmemiz gerekiyor. İşte bunun için Yaşam Ağacı'nın bilgelik meyvesini tekrar ısırıp cehennemden çıkmamız gerekiyor. Cehennemden çıkmanın ve cennete ulaşmanın temel ilkeleri bu kitapta var... Bu yüzden ismini “Yasak Meyve” koydum ve “buyrun ısırın” diyorum.

Gezegenimizi bir cehenneme çevirdik ve altındaki ateş giderek ısınıyor, aleve almadan harekete geçmemiz gerekiyor. İşte bunun için Yaşam Ağacı'nın bilgelik meyvesini tekrar ısırıp cehennemden çıkmamız gerekiyor. Cehennemden çıkmanın ve cennete ulaşmanın temel ilkeleri bu kitapta var... Bu yüzden "Yasak Meyve" koydum ve "buyrun ısırın"... Dr. Uygar Özesmi
- Ekolojik gelecekten umutlu musunuz?

Umutsuz olmak baştan kaybetmektir. İnsanlığın ve bizimle beraber bu gezegeni paylaşan bütün canlıların geleceği söz konusu olduğunda umutsuz olma hakkımız yok. Umutluyum ve dönüşüme inanıyorum. Hadi diyelim Serengeti'de koşturan filler, And dağlarında uçan kondorlar, Birecik'teki Kelaynaklar umurunuzda değil peki kendi çocuğunuzun hayatta kalıp kalmayacağı da mı önemli değil? Bazı öngörülü kişiler çocuklarını hayatta kalma ve silah kullanma derslerine yolluyorlar… Ben çocuğum böyle bir dünyada yaşasın istemiyorum, hele eline silah hiç veremem. Onun için arzu ettiğim bir gelecek için bu kitabı yazdım. Herkesin yapabilecekleri var ve bunun anahtarlarını kitaba serpiştirdim. Umuyorum okurlar çocuklarını savaş okulu yerine barış okuluna gönderir… Ve gezegeni korumak için kolları sıvarlar! Demek ki umutluyum…

- İklim felaketini aşabilmek için toplumsal dönüşümün şart olduğunu düşünüyorsunuz, bunu yapmanın yolu nedir?

Bunu iki cümlede özetlemek imkânsız. Bunlar kitapta ayrıntılı olarak var. Ancak hemen söyleyeyim, çöplerinizi ayrıştırın, geri dönüştürün, daha iyisi tekrar kullanın, çam fidanı, meşe tohumu dikin, toplu taşıma kullanınla iş bitmiyor... Bunları yaparak sadece sonu geciktiriyoruz. Dünya'da 100 milyon insan olsa ve bütün bu insanlar en feci şekilde yaşasalar, etrafa çöplerini atsalar, kanalizasyonlarını doğrudan göllere akarsulara verseler, sadece kömürle ısınsalar, gezegeni nükleer bombalarla yok etmek haricinde sanıyorum gezegenimiz 100 milyonun hor kullanımını telafi eder, kendini sürekli yenileyebilirdi. Ancak şu anda mevcut ekonomimizi kaldırmıyor gezegen... Mevcut milyarlarca insanın ısınmasını, kullandığı elektriği, attığı toksik maddeleri, madenlerin kazılmasını, ormanların yakılmasını, kesilmesini, meraların aşırı otlatılmasını kaldıramıyor gezegen. Yapmamız gereken en somut şey bütün enerji sistemlerimizi acilen, ama çok acilen yenilenebilir ve sera gazı salmayan enerji sistemlerine dönüştürmemiz, bütün endüstriyel sistemlerimizi acilen toksiklerden arındırmamız, atık üretmeyen endüstriyel ekosistemlere geçmemiz ve bütün bunları yaparken de nüfusu sağlıklı bir biçimde azaltacak adil nüfus planlama politikalarını hayata geçirmemiz gerekiyor. Her sektörde yapılması gerekenlerin somut detaylarını kitabın son bölümünde bulabilirsiniz.
Dönüşümü bugün başlatabiliriz, hemen çevreyle ilgili mevcut bütün sivil toplum kuruluşlarına kişisel olarak maddi destek vermekle ve üye olmakla başlayabiliriz. Bu sivil toplum kuruluşlarına en az yıllık gelirimizin yüzde beşini veriyor olmamız gerekiyor. Bu herhangi bir insani yardım veya başka bir alandan şu anda çok daha öncelikli... Milyonların hayatı ve çocuklarımızın geleceği söz konusu, yoksa hiçbir insani yardım faydası yok. Sonra evimizde, daha da önemlisi işyerimizde kitapta verilen prensipleri uygulamaya başlamamız ve dönüşüme liderlik etmemiz gerekiyor. Kendimizi ve çevremizi dönüştürmeden olmaz.

Son elli yılda, doğanın işleyişine ve bizim ona verdiğimiz zarara ilişkin çok önemli bilgiler edindik. Geliştirdiğimiz teknoloji bugün doğa ile dost bir gelecek yaratmak için yeterli. Eski ve yeni arasında gerçek bir sentezle doğa ile uyumlu sosyal ve ekonomik açıdan adil bir dünya yaratmak mümkün. Dr. Uygar Özesmi
- Yine "teknoloji gerçek dostun olsun" diyorsunuz... Bunun için birkaç ipucu verebilir misiniz?

Teknolojinin kendisi iyi veya kötü değil, önemli olan hangi teknolojilerin geliştirildiği ve kimin elinde nasıl kullanıldığı. Bugün fosil yakıtlar ve fosil yakıt teknolojileri büyük oranda sübvanse edilirken, devlet araştırma kurumları genetiği değiştirilmiş organizmalara yönelik araştırmaları desteklerken veya bir uluslararası tohumculuk karteli bir üniversiteye laboratuvar hediye ederken, toplum yararına veya doğa ile uyumlu bilim ve teknolojiden söz etmek mümkün mü? Teknoloji dostumuz olacaksa teknoloji üretimi doğaya dost biçimde ve bilim insanlarının kendi özerk inisiyatifinde olmalı ve kendi anayasası ile düzenlenmeli.

Daha fazla teknoloji kullanarak ve daha fazla tüketerek yaşam standardımızı artıracağımıza inanıyoruz. Oysa daha fazla tükettikçe doğayı da tüketiyor ve kendimizi de bir tükenişe sürüklüyoruz. Peki o zaman tüm teknolojik aletlerimizden kurtulmamız mı gerekiyor? Bunu yapabilecek çok fazla insan olduğunu sanmıyorum. Öyleyse geriye tek bir seçenek kalıyor. Yaşam standardımızı yükselttiğine inandığımız şeylerin doğa dostu olması ve doğayı tüketmemesi. Bunun için kullandığımız enerjinin tamamını yenilenebilir kaynaklardan sağlamalı, üretirken atık çıkarmamalı, kullandıklarımızı yeniden kullanılabilmeli ve dönüştürebilmeliyiz. Söylemesi kolay, peki ya yapması?... Yapmasının da kolay olması için toplumsal mücadele tek anahtar.

- Yeni bir toplumsal ekonomik yapılanma mümkün mü gerçekten? Temelleri ne olmalı bu yapılanmanın?

Temelleri ekoloji olmalı. Eko-nomi ve Eko-loji, bir benzerlik gözünüze çarptı mı? Oikos Eski Yunan'da ev ve araziye verilen isim; evimiz, arazimiz, gezegenimiz. Hem ekolojinin, hem de ekonominin kökü eko, yani oikos. Ekolojik yaşamak için dönüşüm, ekolojinin ve ekonominin yani loji-logos ve nomi-nomos'un bir araya gelmesiyle mümkün. Logos yerkürenin işleyişinin, canlı ve cansızların kendi aralarında ve birbirleriyle etkileşiminin bilimi ve bilgisini temsil ederken, nomos bu işleyişin kanun ve kurallarını yani yönetimi temsil eder. Ekoloji olmadan ekonomik düşünmek, Oikos'un, evimizin nasıl işlediğine dair bilgimiz olmadan toplumu yönetmeye çalışmak demek. Bunun sonu sürekli kriz ve hüsran... mümkün kılacak insan.

- Kitapta "yeşil boyama"dan da bahsediyorsunuz. Gerçek ile boya arasındaki ayrımı nasıl yapabilir bireyler?

Bir ürün alırken ya da yatırım yaparken bir şirketin yeşil badanalı mı yoksa gerçekten yeşil mi olduğunu anlamak hiç kolay değil. Bunun için iç uygulamaları ve ürünleri denetleyici bir kuruma ihtiyaç var. Adil Ticaret ve Organik sertifikaları ve logoları bu konuda yardımcı. Ancak bundan daha fazla sektöre yayılmış ve daha sıkı kriterlerin mevcut olması gerekiyor.

Konu yeşil olunca günümüzde şirketlerin sadece iki nedenden ötürü çevreci yaklaşımları var. Birincisi son yıllarda hakim sosyal sorumluluk anlayışı içinde, daha çok marka değeri ve itibar yönetimi açısından çevreci projeleri destekliyorlar. İkincisi çevreci önlemler maliyet düşürdüğü için, yani kârlılığı artırdığı için. Bu yeterli değil, şirketler bütün tedarik ve üretim süreçlerini sertifikalandırmalı, piyasa uygun şekilde düzenlenerek kârın düşmemesi sağlanmalı.


- Şu anda yapmamız gereken, son 50 yılın bilgeliğini de katarak nedir?
Evet, bu cümleyi kitabın son bölümünde her paragrafın başında tekrarlıyorum. Amacı ise, atalarımıza ve geleneklerimize gerekli saygıyla bizden önce geliştirilen doğa ile uyumlu yaşam biçimlerini hatırlamak ve uygulamak. Ama bunun yanında, son elli yılda doğanın işleyişine ve bizim ona verdiğimiz zarar ilişkin de çok önemli bilgiler edindik. Geliştirdiğimiz teknoloji bugün doğa ile dost bir gelecek yaratmak için yeterli. Eski ve yeni arasında gerçek bir sentezle doğa ile uyumlu sosyal ve ekonomik açıdan adil bir dünya yaratmak mümkün. Bunun ideolojisini Yasak Meyve'de vermeye çalıştım. Şu an yapamamız gereken son 50 yılın bilgeliğini de katarak temelde atalarımızın yaptıklarıdır... geleceğin ideolojileri doğayla kurulan uyumlu ilişkiden doğacak.

Dr. Uygar Özesmi

Doğa koruma çalışmalarına çocuk yaşta Sultansazlığı'nda bilimsel araştırmalarla başlayan
Dr. Özesmi, çeşitli TÜBİTAK ödülleri aldıktan sonra 19 yaşında Çevreden Sorumlu Devlet Bakanı Adnan Kahveci'nin danışmanlığını yaptı. Orta Doğu Teknik Üniversitesi'nden mezun oldu ve Fulbright Burslusu olarak Amerika Birleşik Devletleri'nde Ohio State Üniversitesi'nde Çevre Bilimleri alanında master, daha sonra ünlü MacArthur Burslusu olarak Minnesota Universitesi'nde Koruma Biyolojisi, Kalkınma ve Sosyal Değişim konularında doktora yaptı ve aynı üniversitede dersler verdi. Erciyes Üniversitesi Çevre Mühendisliği Bölümü'nü kurmak üzere 2000 yılında yurda döndü. Türkiye'de Doğa Derneği'nin kurucu başkanlığını yaptı, Karadeniz STK'ları ve yönetim kurulu üyeliği yaptığı TÜRÇEK ile Karadeniz Doğa Koruma Federasyonu'nun kuruluşunu sağladı. Sivil Toplum Geliştirme Merkezi'nin de kurucu üyeleri arasında olup, halen STGM'de ve CIVICUS'ta yönetim kurulu üyesi. 2004 yılında Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı'nda görev almak üzere New York'a gitti. 2006'da TEMA Vakfı Genel Müdürü olarak Istanbul'a geldi. Mart 2008'den beri Greenpeace Akdeniz Genel Direktörü görevini yürüten Dr. Özesmi'nin 90'dan fazla bilimsel yayını var.

Kitap bedelinin yüzde 10'u, Greenpeace Akdeniz'e doğayı koruma çalışmaları için aktarılacak. TB Yayıncılık tarafından basılan Yasak Meyve: Cehennemden Çıkış, kitapçılardan ve Greenpeace'e ait internet sitesinden alınabiliyor.
ntvmsnbc

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.