Aralık ayı enflasyonu kritik! Politika faizinde tek haneye doğru
Merkez Bankası yayımladığı karar metninde yılsonunda politika faizinin yüzde 9'a çekileceğinin net mesajını verdi. Eğer baz etkisi devreye girer ve enflasyonda iniş süreci başlarsa, ekonomi yönetimi yeni yılla birlikte kredi musluklarını açabilir.
Eğrisini doğrusunu konuşacağımız noktayı çoktan geçtik. Merkez Bankası'nın istikameti belli. Hedef, politika faizini olabildiğince düşük seviyelere çekmek. Para politikasıyla ilgili asıl mesele faiz indirimlerinin hangi hızda yapılacağı ve nerede sonlanacağı ile alakalı.
Merkez Bankası (TCMB), son toplantısında politika faizini yüzde 12'den 10.5'e indirerek tek haneli rakamlara bir adım daha yaklaştı. Faiz indirimi piyasa beklentilerinin 50 baz puan üstünde olsa da finans piyasalarının buna şaşırdığını söyleyemeyiz.
Zira, piyasalar faizin bu yıl bitmeden tek haneye ineceğini çoktan fiyatlamışlardı. Hatta reel sektör, faiz tek haneye indirilecekse bunun bir an önce gerçekleşmesini ve böylece belirsizliğin ortadan kalkmasını haklı olarak talep etmeye başlamıştı.
TCMB yayımladığı karar metninde şu ifadelere yer vererek bu belirsizliğe son verdi: "Kurul, takip eden toplantıda da benzer bir adım atıldıktan sonra faiz indirim döngüsünün sona erdirilmesini gündeme almıştır." Yani bir sonraki toplantı da 150 baz puanlık bir indirimle faiz yüzde 9'a çekilecek ve faiz indirim sürecine nokta konulacak.
Faizler düşmesine rağmen krediye erişim noktasında sorunlar yaşandığı bir süredir reel sektör tarafından dillendiriyor. Kur etkisinden arındırılmış üçüncü çeyrek verileri de kredilerdeki kontrolü genişlemeyi teyit ediyordu. Son iki haftadır ise ticari kredi büyüme oranı, yeniden başını yukarıya kaldırdı. Özellikle KOBİ'lere sağlanan kredilerde kıpırdanma yaşandığını görüyoruz. Ama bu enflasyonist ortamda mevcut kredi artışının reel sektörün beklentilerini tam olarak karşılamadığı da bir gerçek.
Ekonomi yönetimi kredi musluklarını bilinçli bir şekilde az açıyor. Eğer geçmiş yıllardaki reel kredi büyüme rakamları ile yola devam edilseydi, enflasyonun daha da yukarılara sıçrama riski oluşabilir. Bunun önüne geçmek için kredi büyümesinde temkinli ve seçici bir tutum sergileniyor.
ARALIK ENFLASYONU KRİTİK
Ekonomi yönetimi ayrıca KKM, makro-ihtiyati tedbirler ve rezerv yönetimi yoluyla döviz kurlarını belli bir bandın içinde tutmaya çalışılıyor. Böylece hem kur belirsizliğinin azaltılması hem de enflasyonun kontrol altında tutulması amaçlanıyor. Baz etkisi kendini gösterip enflasyonun yönü aşağıya inmeden kredi musluklarının gevşetilmesini beklememek lazım.
Eğer baz etkisi devreye girer ve enflasyonda zirveden aşağıya iniş süreci başlarsa, ekonomi yönetimi yeni yılla birlikte kredi musluklarını biraz daha fazla açmayı gündemine alabilir. Bu noktada özellikle aralık ayı enflasyonu çok belirleyici olacak.
Dış pazarlarımızda ekonomik koşullar kötüleşiyor.
Savaş ortamı ve küresel faizlerdeki yükseliş özellikle gelişmiş ülkelerde yatırım ve tüketim harcamalarını törpülüyor. Dış pazarlardaki kadar olmasa da yavaşlama eğiliminin iç talep tarafında da hissedilmesi kaçınılmaz.
Salgının sonrası intikam alışverişi çılgınlığının ve yüksek enflasyon ortamından kaynaklı öne çekilen talep eğiliminin de belli sınırları var. TCMB küresel yavaşlamanın ve jeopolitik risklerin altını çizerek bu dönemde üretim ve istihdamda yakalanan ivmelenmenin sürmesi için faizlerin düşürülmesi gerektiğini savunuyor. 2023'ün seçim yılı olduğunu da unutmayalım. Tüm bu ekonomik ve siyasi koşullardan dolayı ekonomi yönetimi, 2023'ün ilk yarısında iktisadi faaliyetteki canlılığı koruma refleksiyle hareket edecektir.
AR-GE VE TEKNOLOJİ TEMELLİ BÜYÜME
Ekonominin kısa ve orta vadeyi ilgilendiren gündemi oldukça yoğun. Ama bir de uzun vadeli meseleler var. Aslında bunlar yüksek büyümeyi sürdürülebilir kılmak için daha hayati unsurlar. Tıpkı Ar-Ge harcamaları gibi. TÜİK bu hafta 2021 yılına ait Ar-Ge verilerini açıkladı. Kişi başına düşen gayrisafi yurt içi Ar-Ge harcaması, 2021'de bir önceki yıla göre TL bazında yüzde 48, dolar bazında ise yüzde 15 artış kaydetti. Ar-Ge harcamalarının GSYH'ye oranı ise yüzde 1.13'e yükselerek tarihi zirve noktasını gördü. 2002'de bu oran sadece yüzde 0.51 idi. 20 yılda kayda değer bir artış yaşandığı ortada. Ancak, teknoloji yoğun üretime ve verimlilik artışına dayalı ekonomik büyümeye geçiş yapmak için Ar-Ge yatırımlarına daha fazla kaynak aktarmalıyız. Küresel ekonomiden aldığımız payı artırmanın da yolu Ar-Ge'den geçiyor. Zira rakiplerimiz Ar-Ge'ye bir hayli önem veriyor. İsrail ve Güney Kore gibi yenilikçi ekonomilerde Ar-Ge yatırımlarının oranı yüzde 4.5-5 bandında. ABD, Japonya ve Almanya gibi G7 ülkelerinde ise yüzde 3'ün üzerinde. Çin son yıllarda yaptığı sıçramayla Ar-Ge'nin payını yüzde 2.4'e kadar çıkarttı. Çekya ve Slovenya gibi gelişen Avrupa ülkelerinde ise bu oran yüzde 2 civarında. Ar-Ge'nin payını orta vadede yüzde 1.5'e uzun vadede ise yüzde 2-3 bandına çekmeyi hedeflemeliyiz. Tabii bir taraftan da bu Ar-Ge yatırımlarının hangi oranda patent ve faydalı modele dönüştüğü takip edilmeli.
NURULLAH GÜR - Sabah
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.