Ali Yalçın: Öğretmeni örseleyen her yaklaşımın karşısındayız
Gündeme ilişkin açıklamalarda bulunan Yalçın, Millî Eğitim Bakanlığı’nın öğretmen performans değerlendirmesiyle ilgili sahaya sürdüğü yöntemin kabul edilebilecek bir tarafı olmadığını vurguladı.
Eğitim-Bir-Sen ve Memur-Sen Genel Başkanı Ali Yalçın, öğretmene değer veren, onları gayretlendiren ve yüreklendiren ödül eksenli çalışmalar yapılması gerektiğini ifade ederek, “Eğitim çalışanlarının moral ve motivasyonunu bozan, onları örseleyen her tür çalışmanın karşısında olduk, olmaya da devam edeceğiz. Öğretmenlik mesleğini itibarsızlaştıracak, ayaklar altına alacak, öğretmeni örseleyecek hiçbir yaklaşıma taraf olmadık, olmayız” dedi.
Ali Yalçın, Memur-Sen Yozgat teşkilatıyla bir araya geldi. Vali Kemal Yurtnaç, İl Milli Eğitim Müdürü Yusuf Yazıcı, Aile ve Sosyal Politikalar İl Müdürü Abdullah Neşeli, Bozok Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Salih Karacabey’e ziyarette bulunan Yalçın, Bozok Üniversitesi’nde Eğitim-Bir-Sen Temsilciliği’nin açılışını gerçekleştirdi.
Gündeme ilişkin açıklamalarda bulunan Yalçın, Millî Eğitim Bakanlığı’nın öğretmen performans değerlendirmesiyle ilgili sahaya sürdüğü yöntemin kabul edilebilecek bir tarafı olmadığını vurguladı. Eğitim-Bir-Sen olarak, bu konudaki kararlarını kamuoyuyla paylaştıklarını hatırlatan Yalçın, “Öğretmeni kum torbasına çevirmenin, şamaroğlanına döndürmenin kimseye faydası yok ama böyle bir uygulamanın tüm ülkeye zarar vereceği muhakkak. Öğretmenin moral ve motivasyonunu düşürecek uygulamaların maliyeti yüksek olacaktır. Öğrencinin ve velinin öğretmene parmak sallamasını, öğretmenin yan yana durduğu arkadaşıyla karşı karşıya gelmesini ya da okul yönetiminin performans notu üzerinden öğretmene baskı yapmasını bu anlamda doğru bulmuyoruz. Bunlar tartışılmış, ortak akıldan geçirilmiş ve kabul katsayısı oluşturulmuş uygulamalar değil. Pilot uygulamaya ilişkin bütün kamu görevlilerinden, öğretmenlerden, ‘meslektaşımın notu yüzdür’ diyerek birbirlerine yüz vermesini ve böyle bir uygulamanın akim kalmasını istedik. Bu konuda duruşumuz nettir. Bakanlık, bu uygulamayı derhal geri çekmeli, bu tip zihni sinir projeleriyle öğretmenleri germekten de uzak durmalıdır. Öğretmene değer veren, öğretmeni merkeze alan, gayretlendiren ve yüreklendiren, ödül eksenli çalışmaların tamamını konuşmaya, tartışmaya varız. Öğretmenlik mesleğini itibarsızlaştıracak, ayaklar altına alacak, öğretmeni hırpalayacak bir yaklaşıma kesinlikle taraf olmadık, olmayız” şeklinde konuştu.
Ortaöğretime geçiş bir an önce netleştirilmelidir
Bakanlıkta, Temel Eğitimden Ortaöğretime Geçiş (TEOG) sistemine ilişkin sürecin işlediğini belirten Yalçın, sözlerini şöyle sürdürdü: “Bütün tartışmaları dikkate alarak, en uygununu kamuoyuyla paylaşmalarının ve eleştirileri de dikkate aldıktan sonra son şeklini vermelerinin doğru olacağını düşünüyorum. Bunda da gecikmemeleri, bir an önce bu işin noktalanması gerekiyor. Çünkü 8. sınıflarda süreç işliyor. TEOG’dan sonra çocuklarda bir ara boşluk oluştu. Bu da eğitimciler olarak çok net şekilde gözlemlediğimiz bir durum.”
Sorun kamu görevlilerinde değil, bürokrasidedir
657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’yla ilgili tartışmalara da değinen Yalçın, 657’nin değişmez ve değiştirilmesi teklif dahi edilemez bir kanun olmadığını dile getirerek, “657’yi değiştirmekten kasıt, eğer iş güvencesi konusunu tahrip etmekse, bu anlamda kamu görevlilerini tedirgin etmekse, buna taraf olmadığımızı baştan ifade ettik ve bunu kırmızı çizgi olarak gördüğümüzü beyan ettik. Buradaki arayış, devletin hantal yapısına ilişkin bir çözüm üretmekse, bu konuda önerilerimiz var. Öncelikle kamu bürokrasisinden başlayarak, kamu bürokrasisinin hantal yapısına neşter vurarak bu işi çözebilirsiniz. Sorun, kamu bürokrasisinin tadil edilmemesinde, elden ve gözden geçirilmemesindedir. Kamudaki bürokratik sistemi bu anlamda gözden geçirmek gerekiyor” ifadelerini kullandı.
Yalçın, şunları söyledi: “Kamu bürokrasisini düzgün çalışacak şekilde kurguladığınız zaman kamu görevlilerini tedirgin etmenize gerek yok. Kamu görevlileri, amirlerinin verdiği görevi yapan kişilerdir. Amirler görevi vermiyorsa, işi yaptıramıyorsa, çalıştırmayı beceremiyorsa, bu anlamda amirleri rahatlatan bazı düzenekler ortaya konulmuşsa, o zaman bunun suçunu kamu görevlilerine yıkmak sağlıklı bir yaklaşım değil. Burada bu konu mutlaka ve mutlaka kamunun üst noktasından, bürokrasiden başlamalı. Bizim de yakındığımız nokta, bürokratik oligarşidir. Onun için kamu görevlilerini tedirgin etmemek gerekir. 657 konusunda yapılması gereken, kamu bürokrasisini yeniden dizayn etmek ve onları çalışabilir hale getirmektir.”
Toplu sözleşme sistemi değişmeli
Toplu sözleşme kanununun çözümsüzlük ürettiğini dile getiren Yalçın, “İşçilerin toplu sözleşme görüşmelerinde yetkili olan konfederasyon dışında muhatap bulunmuyor. Ancak memurların toplu sözleşmesinde yetkili olmayanlar da yasanın merhametiyle masada oturabiliyorlar. Zaten yetkili olmayanlar, kimseye hesap vermeyecekleri için alanı karıştırıyorlar. Bu sistemin değişmesi gerekiyor. ” değerlendirmesinde bulundu.
Yalçın, “Toplu görüşme denilen ve bizim bazen ironi olarak toplu gülüşme dediğimiz yasa o kaotik haliyle devam etti. Amir koltuğunda hükûmet, siz de ziyaretçi koltuğunda oturuyordunuz. Sonra toplu sözleşmeye geçildi. Bu hak geldikten sonra kazanımlar oluşmaya başladı. Ne alındıysa geride kalan 4 toplu sözleşmede alındı. Daha iyisi olabilir mi olabilir ama öncelikle bu sistemin değişmesi, toplu sözleşme kanununun uluslararası normlara uygun hale gelmesi gerekir” dedi.
Memur-Sen sendikacılığa nefes olmuştur
KESK Başkanı Lami Özgen’in terör operasyonları kapsamında hakkında gözaltı kararı çıktığını belirten Yalçın, şöyle konuştu: “Bir sendika başkanı farklı bir ülkeye kaçıyor ve iltica talebinde bulunuyor. Konu ne? KCK. Detayı nedir? Ülkemizin çocuklarına kurşun sıkanların arkasında durmak, ülkemiz hakkında kara propaganda yapmak. Bunu ülkemizde emek örgütü adı altında faaliyet gerçekleştiren bir kuruluş yapıyor, bu kuruluşun başkanı yapıyor. Bir defa PKK’yı sayfalarından kınayamayanlar yapıyor. Sendikacılık işte tüm bu nedenlerden dolayı yeni bir nefes bekliyordu, işte Memur-Sen sendikacılığa böyle bir nefes olmuştur. Bizim derdimiz, eşit dağılım ve adil paylaşımdır. Ham demokrasinin tam demokrasi olmasıdır.”
İsviçre’deki ILO toplantısında yaşadığı bir olayı anlatan Yalçın, “ILO’da bazı ülkelerin yetkilileri, konfederasyonumuz dış ilişkiler departmanında görevli arkadaşlarımıza, ‘biz yetkili kişilerle görüştük, çalışma bakanımızla görüştük, sizin hükûmeti perişan edecekler, size şunları şunları yapacaklar’ demişti. Bizi Türkiye’den farklı bir sendikayla karıştırmışlardı ve tüm bunlar böylece ağızlarından dökülmüştü işte. Bunların bir nedeni de Türkiye hakkında bu tür organizasyonlarda oluşturulan algılardır” diye konuştu.
Yalçın, sosyal kazanımların birçoğunda emeklerinin, terlerinin olduğunu belirterek, Memur-Sen teşkilatlarına minnettar olduğunu kaydetti.
Yalçın, dik durmaya, adaleti savunmaya, ‘kral çıplak’ demeye devam edeceklerini vurguladı.
Balfour Deklarasyonu, Herzl’in kurguladığı İsrail projesinin adımıdır
Yüzyıl önce 2 Kasım’da imzalanan Balfour Deklarasyonu’na da değinen Yalçın, deklarasyonun Theodor Herzl’in kurguladığı büyük İsrail projesinin bir adım ilerisi olduğunu kaydetti. Yalçın, “Balfour Deklarasyonu, Orta Doğu’nun tüm coğrafyalarına sirayet eden, yeni dünya düzenine kapı aralayan, Siyonizmin ve emperyalizmin bölgedeki tahakkümünü güçlendiren yüzyıllık bir süreci başlattı. Deklarasyon, Siyonizmin, emperyalizmin ve dolayısıyla kaosun, sömürünün mazlum coğrafyalara sirayetidir, ülkeleri bölmenin, insanları ayrıştırmanın başlangıç noktasıdır” şeklinde konuştu.
Coğrafyanın yüzyıl önce cetvelle çizildiğini ifade eden Yalçın, yüzyıl önceki planın yeniden devrede olduğunu, aktörlerin ise Siyonistler ve emperyalistler olduğunu, bu coğrafyanın yeniden çizilmeye, dizayn edilmeye çalışıldığını söyledi.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.