5. Sınıfa yabancı dil: Eyvah 'reform'
"Eğitim" sistemlerinin unsurlarının "sistemik" özellikleri nedeniyle birbiri içine geçmiş olduğunu, birbirini etkilediğini sık sık gözden kaçırıyoruz. Yabancı dil reformunda da sanki benzer bir durum var.
Hasan Şimşek
Bizim kuşak 1940'ların sonunda Türkiye'de basılan ve Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) tarafından aralıksız 20 yıl liselerde okutulan efsanevi E.V. Gatenby'nin cep kitabı boyutundaki İngilizce ders kitabından İngilizceyi öğrenmeye çalıştı. Mr. Brown'ın baba, Mrs. Brown'ın anne olduğu ailede George, Jack, Mary ve Rose isimlerinde dört kardeş vardı. Bize İngilizce öğretmek için kitapta zaman zaman onlar da devreye girerdi. Mr. ve Mrs. Brown'lı bu İngilizce kitabına ve İngilizce öğretmenlerimizin harcadıkları o kadar çabaya ragmen İngilizcemiz "Mr. and Mrs. Brown went to the zoo" düzeyinin üstüne çıkamamıştı. Ancak, hepimiz İngilizceden geçtik, bazılarımız hem de 10 üzerinden 8, 9 gibi yüksek notlar alarak.
Öğretim pogramındaki harcadığımız bu kadar saate rağmen lisans eğitimi için Orta Doğu teknik Üniversitesi'ne (ODTÜ) girdiğimde en düşük kurdan hazırlık okuluna başladım. Hazırlık okulu, üstüne dört yıllık ODTÜ eğitimi sonunda doktora için burslu olarak ABD'ye gittiğimde Chicago havaalanına iner inmez ODTÜ'de de meğer sadece okuma ve biraz da yazma İngilizcesi öğrenmiş olduğumun farkına vardım. Siyah bir havaalanı görevlisinin karşısında nasıl zorlandığımı çok iyi hatırlıyorum.
Sonuçta, bu dil eğitimi meselesinde Türk eğitim sistemi hiç parlak bir sınav vermedi. Yıllar içinde programda ayrılan o kadar zamana ve üniversitelerden yetişmiş İngilizce öğretmenlerinin varlığına rağmenyabancı dil öğretimi konusunda birkaç yabancı özel okul hariç parlak sonuçlar elde edemedik.
Örneğin, Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı (TEPAV) raporuna göre, İngilizce Yeterlilik Endeksi'nde (İYE) Türkiye, 44 ülkenin içerisinde 43. olarak Şili, Endonezya, Suudi Arabistan gibi ülkelerin bile gerisinde kalmıştır. Rapora göre, bu sonuçta Türkiye'de öğrenci başına yeterli yatırım yapılmadığı, öğretmenlere daha az fırsat ve gelir sunulduğu, ders kitaplarının kötü olduğu ve çok az ders dışı aktivite uygulanması gibi etkenler vardır.
Ülkemizde ilkokul, ortaokul, lise ve üniversitede yabancı dil dersleri verilmesine rağmen, henüz bir yabancı dili konuşamayan ve anlayamayan bireylerin varlığı, mevcut eğitim sistemimizde yabancı dil öğretimi ve öğreniminin yetersiz olduğunu göstermektedir. Bu olumsuzlukları tek bir nedene bağlamak ve açıklamak doğru olmaz. Yabancı dil öğretimindeki başarısızlığımızın arkasında tek etken olarak öğretmeni görmek haksızlık olur. Bu başarısızlıkta öğrencinin de son derece sınırlı sorumluluğu vardır. Yabancı dil öğretimindeki başarısızlığın ardında karmaşık ve iç içe geçmiş okul için ve okul dışı etkenler vardır. Toplumsal yapı, kültür, yabancı dil öğretiminde kullanılan yöntem ve tekniklerle eğitim politikalarını yan yana ve birlikte dikkate almak zorundayız. Öğrencilerimize ilkokuldan üniversite sonuna kadar yabancı dil derslerini öğretmeye çalışıyor ve bu konuda bir arpa boyu yol alamıyorsak, kullanılan yabancı dil öğretim yöntemlerini, yabancı dil öğretmeni yetiştirme sistemini, yabancı dil öğretmeni yetiştiren yükseköğretim kurumlarını, yabancı dil öğretmeni yetiştirme programlarını, öğretim kadrolarını, üniversitelere yabancı dil öğretmeni seçme sistemini hep birlikte ele almak zorundayız.
13 Nisan tarihli Hürriyet Gazetesi'nde Nuran Çakmakçı'nın "Ortaokul 5'ler Hazırlık Sınıfı Oluyor" başlıklı haberindeki önemli ayrıntılar şunlar:
"5'inci sınıflar, yabancı dil hazırlık sınıfı olacak. Haftalık 35 ders saatinin 22-23 saati yabancı dile, 6 saati Türkçeye ayrılacak. Beden eğitimi, müzik, görsel sanatlar, bilişim-teknoloji, yazılım gibi dersleri öğrenciler almaya devam edecek. Yapılan çalışmaya göre esnek bir program hazırlandı. İlk etapta isteyen kolejler bunu uygulayabilecek, daha sonra projenin tüm devlet okullarına yaygınlaştırılması bekleniyor... ilk etapta isteyen kolejler bu konuda başvuruda bulunduktan sonra programları onaylanacak, devlet okulları ise kadro ve altyapı sorunları çözüldükten sonra uygulamaya geçebilecek. 5'inci sınıfta yer alan matematik, Türkçe, fen ve teknoloji gibi temel dersler de sırasıyla 6, 7 ve 8'inci sınıflara eklenecek. Böylece öğrenciler yıl kaybı olmadan bir dili öğrenmiş olacak."
Öncelikle Milli Eğitim Bakanlığı'nı Cumhuriyetin kuruluşundan beri eğitim sisteminin en önemli sorunlarından biri olan yabancı dil öğretimi ile ciddi biçimde ilgilenmesi takdire değer. Bütün dünyada yabancı dile öğretiminin erken yaşlara çekilmesi konusunda genel bir eğilim var.
Ancak, bu girişime ilişkin olarak birkaç noktaya özellikle dikkat etmek gerekli. Haftalık 35 saatlik beşinci sınıf programının 22-23 saati yabancı dile, 6 saati Türkçeye ayrılacak. Dolayısıyla 35 saatlik haftalık programın yaklaşık 30 saati dil öğrenimine ayrılmış olacak (haftalık programın %85'i). Geri kalan 5 saat beden eğitimi, müzik, görsel sanatlar, bilişim-teknoloji, yazılım gibi derslere ayrılacak (beş farklı derse 5 saatlik sürenin nasıl yeteceği şimdilik açık değil). Dolayısıyla, her ne kadar 5. sınıfın bir hazırlık sınıfı olmadığı iddia edilse de içeriğe bakıldığında programın %65'inin tek başına yabancı dil hazırlığına ayrıldığını görüyorsunuz.
Etkili bir yabancı dil öğretiminde geçmişten beri ülkemizde yaygınlıkla kullanılan "gramer" öğretimi yönteminden farklı öğretim yöntemleri izlenmesi gereklidir. Uzmanlara göre, ikinci dil edinimi, aynen birinci dil ediniminde olduğu gibi, biçim-gramer yerine anlam üzerinde durulduğunda en etkili şekilde gerçekleşir. Çocukta ikinci dil öğreniminin ilginç, anlamlı ve iletişime yönelik bağlamlarda olması gerektiği doğrultusunda bir görüş birliği vardır. Çocuklar ne kadar çok iletişimsel etkinliklerle dili anlamlı bağlamlarda öğrenirlerse, bu öğrenme o kadar etkin olur. İletişimsel etkinlikler dinleme, konuşma, okuma ve yazmadır. Bu etkinlikler yoluyla dil yapay olmayan gerçek durumlara yakın durumlarda etkileşimli olarak "kullanılmalıdır."
"Kullanılmalıdır" kelimesi önemlidir. Çocuk, dili etkileşimli ve uygulamalı olarak kullanarak öğrenmelidir. Dolayısıyla, çocuklara ikinci dil öğretiminde konuşma ve dinlemenin öncelikli olarak öğretilmesi önerilir. Yapıdan daha çok anlam üzerinde durulması, sınıf içi etkinliklerin eğlenceli olması, yaparak öğrenmeye önem verilmesi, resim/nesne/şarkı/öykü/şiir/uyak/drama etkinliklerini içermesi ve bu etkinliklerin uğraştırıcı ama çocuğun bilişsel seviyesini çok zorlayamayacak şekilde olması gerekmektedir. Sonuç olarak, çocuklara dil öğretiminde dilbilgisi yerine ağırlıklı olarak dinleme ve konuşmanın oranının yüksek olduğu etkileşimli bir ortam yaratılması kritik bir öneme sahiptir.
İşte tam burada Milli Eğitim Bakanlığı'nın giriştiği yabancı dil öğretimi "reformunun" potansiyel bir zaaf alanı gündeme gelmektedir. Şu an Milli Eğitim sistemimizde aktif olarak çalışan yabancı dil öğretmenlerinin yüzde kaçının öğretmeni oldukları yabancı dili etkili olarak konuşabildikleri sorusu yanıtlanmaya muhtaçtır. Bu sorun dikkate alındığında, gündeme gelen reformun büyük bir fiyaskoyla sonuçlanma olasılığı da bir hayli fazladır. Bu sorunla ilişkili olarak, yüksek öğretim sistemi içinde yabancı dil eğitimi programlarının öğretmen adaylarını ne kadar iletişimsel becerilerle donattıkları ve eğittikleri de son derece şüphelidir. Eğitimle ilgili her sorunun en kritik unsurlarından biri olan öğretmen kalitesi bu reform girişiminde de kritik ve belirleyici bir öneme sahiptir.
Beşinci sınıfın ağırlıklı olarak yabancı dil ve Türkçe öğretimine ayrılması konusunda gelecek tepkilere ilişkin bazı kültürel kodlara da dikkat etmek gerekli. Yabancı dil öğreniminin önemi konusunda veliler ikna olmuşlar mıdır? Kocaman bir öğretim yılının ağırlıkla dil öğretimine ayrılması, matematik ve fen bilgisi gibi velilerin gözünde adeta eğitimin merkezine konan derslerin bir öğretim yılında program dışında bırakılması velilerde nasıl bir tepki doğuracaktır? Çocuklarına beşinci sınıfta matematik, fen bilgisi ve sosyal bilgiler dersi aldırmak isteyebilecek veli potansiyelini eğitim otoriteleri dikkate almalıdır.
Beşinci sınıfta ağırlıklı yabancı dil eğitiminin başarısı konusunda bir noktaya daha dikkat çekerek bu yazıyı bitireyim. Gündeme getireceğim yöntemi 2004-2005'te ilköğretim programlarını "yapılandırılmış öğrenme" temelinde yeniden tasarlarken de yaptık. Aslında bu konu Türkiye'de pek çok eğitim reformunun da fiyaskoyla sonuçlanmasının asli nedenidir: Sistemdeki pek çok şeyi sabit tutup birkaç değişkenle oynamak. "Eğitim" sistemlerinin unsurlarının "sistemik" özellikleri nedeniyle birbiri içine geçmiş olduğunu, birbirini etkilediğini sık sık gözden kaçırıyoruz. Yabancı dil reformunda da sanki benzer bir durum var. Yine pek çok değişken (öğretmen ve öğretmenlerin sahip olduğu dil becerileri ve bilgisi, veli, kültür, öğretmen yetiştirme sistemi, alt yapı, vb.) sabit, yabancı dil öğretiminde bir reform yapıyoruz.
Ben geleceği görür gibiyim ancak yine de iyimser olalım.
Al Jazeera
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.