Yeni Türkiye algısı ile ilgili önemli tespitler

Yeni Türkiye algısı ile ilgili önemli tespitler

İletişim Stratejisti Engin Şenol ile Yeni Türkiye algısı ile ilgili önemli tespitlerde bulundu.

 

Yeni Türkiye algısının özellikle Batı tarafından hazmedilemeyeceğini savunan Şenol, "Türkiye algısının değişmesinden çok rahatsızlar. Bu algının değişmesini kolay kolay hazmedemezler." dedi.
Türkiye algısının tarihi bir eşikte olduğunu da ifade eden Şenol, Yeni Türkiye algısının akıl ve gönül üzerinden yürümesi gerektiği konusunda görüş bildirdi.
"Yeni Türkiye algısının altı müthiş dolu" diyen Şenol, yeni Türkiye algısına büyükelçilerinin çok fazla katkı sağlayamadıklarını gözlemlediğini dile getirdi ve uyardı: "Kafası karışık adamlarla Türkiye algısı oluşturulamaz."
İşte Şenol'un Haber 7'ye özel yaptığı Türkiye'nin algı yönetimi ile ilgili açıklamaları:
ALGI YÖNETİMİ ANLAMINDA OLUMLU DEĞERLER BİRİKTİ
Algı yönetimi nedir? Türkiye, kendisiyle iletişir hale geldi mi? Birbirimizi anlayabiliyor muyuz? Bu süreç için ne yapmalı?
Algı, bir şeye dikkati yönelterek, o şeyin bilincine varma, idrak olarak tanımlamaktır. Başka bir ifade ile algı, nesne ve olaylara karşı organizmanın yaptığı anlamlı, sistemli bir toptan tepkidir. Algılama, dış dünyadan gelen uyarıların etkisiyle oluşan fiziksel duyuların zihni yorumu diye tarif edebiliriz. Algılama yönetimi ise biraz daha geniş kapsamlı, daha çok fayda sağlayan ve daha az belirsiz enformasyon elde edebilmek için dış dünyadan veri akışını kontrol etmek ve geliştirmektir.  Hayır tam anlamıyla  Türkiye kendisiyle iletişir hale gelmedi. Zihin haritası ve Algı haritası buluşturulamadı. Hiç bir zaman kendi insanının değerleriyle uyum olmadı, düşüncelerden öte duygulara hitap edilmedi. Fakat iletişimin insan hayatındaki öneminin anlaşılması noktasında gelişmeler var. Artık hedef kitlelerin kültürlerine özen gösterilmesi, beklentilerin üzerinde yaklaşım sergileme, net olmak, kafaları karıştırmaktan uzak kalma, sonuca odaklılık, ölçümleme, gerçeklere dayanma, tekrarlama, farklılaşmayı yönetebilme, görselliği doğru yönetmenin başarılı örnekler görülüyor. Türkiye açısından da algı yönetimi anlamında olumlu değerler birikti. 
ALGI YÖNETİMİ'NİN MERKEZİ AMERİKA
ABD'de  çıkan bu kavram, artık dünyanın gerçeği. Aslında insanoğlunun yaradılışından bu yana olan bir eylemin tanımlanması yapıldı.  Özellikle literatür oluşturulmasında ABD Savunma Bakanlığı önemli rol oynadı. Çok da etkili olarak yüzlerce olayda bunu kullandı.  Bugün  Psikolojik operasyon, algı yönetimi, yumuşak güç, halkla ilişkiler, kamu diplomasisi hatta bir anlamda pazarlama   gibi isimler verilse de propaganda bir anlamda ikna yöntemleri, araçlarıdır. Türkiye, geçmişte Algı yönetimi açısından çok önemli operasyonlara maruz bırakılmış bir ülke. Değerli iletişimci, bana göre de Türkiye'de ki en iyi isimlerinden biri olan Ali Saydam, kitabında insanda rastlanan korkuları listeliyor. Hata yapma, özgüven, başkalarına güvenme, düşünce, konuşma, yanlız kalma korkusuna bir de Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olma korkusunu sayıyor. Düşünün bir iletişim konusunun ülkemizdeki en üst seviyedeki temsilcisi böyle bir madde ekliyor. Neden? Çünkü batı karşısında duyulan aşağılık kompleksinin sonuçlarını en ağır şekilde ortaya koyuyor." Hem de en baskın şekilde "diye de ekliyor.  Tabii söylenenler  olumsuz anlamda. Çünkü bir anlamda Algı yönetimi iletişimi yönetmektir. Bu ülkenin iletişimi  yüzyılı aşkın bir sürede maalesef hiç bir zaman milli olmadı. Kendi gerçekleriyle örtüşmedi, örtüştürülemedi.
100 YILDIR İLETİŞİMİMİZ KOPUK
 Türkiye son 100 yıldan bu yana kendi iletişimini yönetememiştir. Tabi bunun sonuçlarını çok büyük faturalar ödeyerek bugüne geldik. Hala da fatura ödüyoruz. Ne zaman ki final algısı oluşturup iletişir hale gelmişsek çok büyük işler başarmışızdır. Çanakkale Savaşı buna en güzel örnektir.  Son 10 yılda olumlu gelişmeler var.  İçine kapanık, gece vehimlerle yatan, sabah endişelerle kalkan, korkmuş, ürkmüş, korku dağıtan bir Türkiye yok artık.Kuyruğa takılan bir konumda değil. Hassas bir köprü ülke. Bölge ağırlığının merkezinde.  Bir anlamda  2000'li yıllardan sonra  Türkiye algı yönetimi açısından çok şanslı argümanlara kavuştu.Üstelik dünya konjonktürü tarihi fırsatları da beraberinde  fırsatlar  taşıyor. Demokrasi diye yutturulan vesayet rejiminden gerçek demokrasiye geçişler yaşanıyor, ekonomik atılımlar,  yaşanmışlardan ders çıkarma, bunu da dile getiren pişmanlıklar, geçmiş mirasına sahip çıkma, risk alan lider, gerçekleri dile getirme, enerji koridoru olan bir ülke, bilimin önemini kavrama, Ar- Ge gerçeği, öngörüler oluşturma gibi atılımlar yaşanıyor. Algı yönetimi konusunda umut veren uygulamalar görüyoruz.  Birbirimizi anlama noktasında kararlılık oluşuyor bu önemli.  Türkiye'nin beyaz propaganda noktasında çok artıları var. Bütün  mesele bunu kullanabilmek.  Başbakan Recep Tayyip Erdoğan bu konuda çok başarılı bir performans sergilemektedir. Fakat yeterli destek var mı? Hayır yok. Zira bunun bütün yönleriyle alttan yukarı doğru güçlü bir şekilde inovatik anlamda  desteklenmesi lazım. İşte burada ciddi bir problem var. Yeterli iletişim kadrosu yok. Olanda ithal edilmiş yaklaşımlarla yönetmeye çalışıyor.   
TÜRKİYE ARTIK ULUSLARARASI AKTÖRDÜR
 
Türkiye Algısının değişmesinden rahatsız olanlar var mı?
Dünya artık yeniden şekilleniyor. Çin, Hindistan, Brezilya, Türkiye gibi yeni aktörler sahneye çıkıyor. Ekonomik paradigmalar değişiyor.  Altı boş, yeni finansman enstrümanları oluşturarak dünyayı soyma, ülkeleri borçlandırarak, faizlerle, altı boş kağıtlarla para kazanma dönemi bitiyor. Nüfusu güçlü, üretim merkezli, askeri operasyon gücü, tarım zenginliği olan en önemlisi aklını kullanan  ülkeler gelecek dünyasının yeni aktörleri.  Türkiye, özellikle Osmanlı'nın yönetiminde olup, batının tüm acımasızlığı ile çöktüğü ülkelerdeki özlem duygusu, son 10 yılda kazanılan değerler, özlü dönüşlerle Afrika, Ortadoğu, Asya, Uzakdoğu'da algısı değişiyor. Oysa Batı'nın bizim için oluşturduğu, savaşçı, işgalci, Kürtlere zulmeden, azınlıkları baskı altında tutan, biraz iyimser bakanların için Doğu'nun gizemli ülkesi, biraz demokratik deneyimli Türkiye algısını korumaya çalışıyor. Hatta eski değerleriyle yaşaması noktasında baskı uygulanıyor.
TÜRKİYE KENDİ ALGISINI KENDİ OLUŞTURMALI
Tabi algı yönetimi süreci çok ayrıntılı planlanmış, devasa bütçelerin oluşturulduğu, özel uzmanların, özel şartlarda geliştirdiği, uzantıları ile yüzlerce, binlerce insanı içine alan uygulamalarda olabilir. Zira bazı değerlerlerin evrensel olduğunu, fakat pek çok kültür ve değer unsurunun o milletin ortak ruhi yapısı gereği farklılaşabileceğini gördük. Her ülkeye hatta bölgeye göre farklılaşabilen bu milli manevi duruşları ve genetik kodları dikkate almaz, algılamayı, ithal ve yabancı yaklaşımlarla yönetirseniz krizlerle boğuşursunuz.
Güneydoğu politikasının oluşturduğu algı ve bugünkü ekonomik, sosyal, psikolojik sonuçları ile karşı karşıya kalırsınız. İnsan kaynağı, para, kriz, enerji, geciken yatırımları ve acıları düşünün. Hangi milyon dolar'larla ölçeceksiniz bunu?
TÜRKİYE'NİN ENERJİSİNİ BOŞA HARCATACAK PROBLEMLER TÜRETİLİYOR
Türkiye'de özel dizayn edilen, gazeteler, onları besleyen reklam ajansları, işadamı dernekleri, sivil insifiyatifler, hatta bilim kuruluşları, yönlendirilmiş yatırımlar, bankalar,finans kuruluşları, askerler, korumaya alınmış aileler,  özel yetiştirilmiş ihtisaslaşmış  kadrolar hatta silahlı ve silahsız örgütler bile bu algı yönetiminin parçası oldular. Dikkat edin  bazı yayın organları, onların silahşörleri  özellikle son günlerdeki  barış görüşmelerine karşı her türlü kara propagandayı uyguluyorlar, uygulayacaklar.  Türkiye algısının pozitif değerlere kaymasını , ülke insanının olumlu yönde  değişmesini hazmedemiyorlar.  Zaten bu algının değişmesinden çok rahatsızlar. Yeni  Türkiye algısının altı doldukça Türkiye'nin enerjisini harcatacak yeni problemler türetecekler. Fakat  insanımız pozitif düşüncenin, eylemin önemini keşfetmeye başladı. Yeni sermaye sahipleri, girişimciler siyasi kapıların açılmasından ardından hızla oraya giriyorlar, fırtınalardan çekinmiyorlar, bulundukları yerde  konformistler ve tedirginlikleri artık yok. Özgüven tam ve cesaretli, korkusuzlar. Bu düşünce yukarıdan aşağıya doğru dikey şekilde yerleşiyor. Bu gidişat kesin, tabi ki de  olumlu.  
İNANDIRMAK ARTIK TEK YOL
Kılıç devri bitti mi sizce?
Kitleleri istediğinizi yaptırmak için üç etkili yol var. Zor kullanırsınız, para ile satın alırsınız ya da inandırırsınız. 21. yüzyılda savaşların uygulama yöntemleri değişti. Silahlı yöntem tabi ki önemini koruyacak fakat dijital anlamda bir şekil değişikliği söz konusu. Tank, top, füze savaşı despotik, tüm demokrasi değerlerini ayaklar altına alma ve pervasızlık riski var ama kansız savaş yöntemleri artık ön planda. Beyaz Propagandayı, dünya halklarının beklentilerini, algıyı oluşturan bileşenlerini, teknolojinin iletişim süreçlerinde yol açtığı içerik değişikliklerini hatta Afrika'daki dijital devrimi,  sosyal medya gerçeğini, gazeteciliğin değişen yüzünü, yeni medya süreçlerini mutlaka iyi değerlendirmemiz  lazım. Bu alanda Türkiye'nin ciddi anlamda avantajları var. Tabi avantajları kullanabilmek için çok ciddi iletişim süreçlerini geliştirmeye bağlı. İletişimi iyi kullanmak bir anlamda algı yönetimi, enerji yollarındaki merkezileşme ve  finansal entellektüelizm Türkiye'nin gelecekte en önemli argümanlarından biri olacak. Özellikle Türkiye'nin algı yönetimi ve bileşenlerini çok iyi tahlil etmek lazım. Dünyaya hükmetmek için iki güç var.  Kılıç ve akıl Uzun vadede kılıç her zaman akıla mağlup olacak. Aklını kullanan Türkiye ama bunu yaparken gönlünü koyan bir Türkiye. Gelecek Algı yönetiminin  tek yolu bu. 
ZİHİNSEL ALGIMIZI FELÇ ETTİLER
Doğru bir algı için Türkiye ne yapmalı?
Türkiye, bilgi akışını geliştirdiği, bilgileri işlediği ve bunu da geçmiş tecrübelerini, uygulamaları içine katarak gönül harmanından  ürüne dönüştürdüğü  sürece farklılaşacak.  Bu konuda bilgiye ulaşmadaki tüm engelleri kaldırması, bilgiyi işleyebilen, rafine edebilen, bunu da üretime kanalize edebilen bir nüfusa sahip olabilmeli. Gören göz değil, beyindir. Akıl görür, akıl duyar. Aklın dışında kör ve sağırız. Fakat iletişimde sadece akıl yetmiyor. Evet  beynimizi  kullanacağız ama o yürek denen merkezin de sinyallerini dikkate alacağız. Herkesimden Türkiye'nin bu durumda olması için bazı sebepler sayabilir. Kısmen doğrudur da  ama   ister derin devlet deyin, ister ABD, ister Avrupa deyin zihinsel algımızı felç ettiler. Türkiye'ye yapılan en büyük kötülük budur. Bunu da içeride ki sadık adamları ile yaptılar.
FİNAL ALGIMIZI MUTLAKA MİLLİLEŞTİRMELİYİZ
Bunlar askerdirler, gazetecilerdir, bilim adamlarıdır, bürokratlardır, din adamlarıdır. Bazen siyasi partilerdir, liderleridir, savundukları değerlerdir. En yakın örnekler 28 Şubat süreci ve Uzan'lardır. İkiside hedef kitlenin değerlerini dikkate almadılar. Zaten düşünceleri önemliydi, duygular ise ayrıntı. Sonuç ortada.  TSK'nın içindeki sağlıksız yapı, ABD'den öğrendiği algı yönetimini bire bir uygulamaya kalktı ama bu kez başaramadı. Zira uyguladıkları yöntemde millilik yoktu, duygu yoktu, konjonktürü iyi okuyamamışlardı.  Türkiye final algısını millileştirdiği sürece gelişecek, saygınlığı artacak, dünya liginde saygın bir ülke haline gelecektir. Özellikle Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın algı yönetiminde ki başarısını takdir etmek lazım. Özellikle geri bildirimleri alıp değerlendirme konusunda  çok ciddi bir disiplini var.  Başarısında bu kararlılığının büyük etkisi var.  
Yeni Türkiye algısının altı dolu mu?
Bu niyetinize bağlı. Yeni Türkiye algısında ki bu algı doğru-net düzlemde olacaksa (ki böyle olmalı) akıl ve gönül merkezli olacak. Temel şart bu. Yeni Türkiye'nin algı sürecinde  en büyük değerlerinden biri Osmanlı'dır ve  geçmişte halklara karşı sergilediği tutumdur. Geçmişte bugün daha da değeri anlaşılan halkların kardeşliği ilkesi Ortadoğu'da, Afrika'da, Balkanlar'da büyük değer ifade ediyor. Bu da ister Yeni Osmanlı, ister yeni Türkiye deyin algılayan açısından çok önemli  faktördür. İkincisi Türkiye algısında, ihtiyaç olan eşitlik, kardeşlik, ortaklık, adalet gibi değerlerdir. Bu yüzden hükümetin yürüttüğü barış görüşmeleri çok önemlidir ve yeni Türkiye algısında olmazsa olmazıdır. Kürtleri tanımadan, bölgedeki gelişmeleri bilmeden, olayları besleyen faktörleri iyi tahlil etmeden ve dost dediğimiz ama gerçekte modernize edilmiş uygulamalarla düşmanlığı en üst seviyesinde Türkiye'ye her türlü saldırıyı yapanlara tedbir almak durumundayız.  İçerde kime hizmet ettiklerini bilen ve gereğini yapan sadık adamları var.  Bunun farkında olan bazı siyasiler içerdeki barışın algı sürecindeki devasa gücünü bildiklerinden Kafkasyalılık, Balkanlardan gelenlerde hesap soracaklarını söyleyecek kadar pervasızlaşıyorlar. Aklınıza güvenip, gönlü bu işe katmadan hayat oluşturup, dünyayı bu şekilde algılarsanız böyle konuşursunuz. Bu tehdidi yapıp sonra özür dileseniz bile artık kâr etmez.   
KARDEŞLİK, BARIŞ, HUZUR VE EKONOMİK ORTAKLIK
Aslında Türkiye, bu sürecin farkında ve olumlu işlerde yapılıyor tabi. Başbakan'ın Ortadoğu, Afrika ziyaretlerini bu çerçevede görebiliriz. Temel sorun yeni Türkiye'nin algılanma ortamında fiziksel, sosyal ve örgütsel yapının ortamıdır ki bunda ciddi sorunlar olabilir. Bunlar bölgeden bölgeye, ülkeden ülkeye değişebilir.  Bazı Ortadoğu ülkelerindeki Arap Baharı, demokrasi istekleri, despot yapılara isyan etme, Afrika'da ise Fransa'nın Mali'deki askeri müdahalesi, yerel anlamda farklı halkların kavgaları vb. olaylar önemli faktörler. Suriye'de ki  olaylar karşısında ki duruşu bu çerçeveden görmek gerekir. Bunlarda da tutumumuz ne olmalı sorusu gündeme gelebilir. Bu sorunun cevabı bellidir: Kardeşlik, barış, huzur ekonomik anlamda da ortaklık ve tecrübe.
ALGI YÖNETİMİ KANDIRMAK DEĞİLDİR
Algı yönetimi bir anlamda hedef kitleleri kendi çıkarları doğrultusunda kandırmak ve onları kendi hedefleri doğrultusunda kullanacakları birer unsur haline getirmek amaçlı bir iletişim disiplini olarak görenlerde var. Sizler buna katılıyor musunuz? Türkiye gelecekteki Algı planlamasında nelere dikkat etmeli?
Henry Kissinger ' Bir şeyin gerçek olması pek o kadar önemli değildir; fakat gerçek olarak algılanması çok önemlidir" diyor. Evrensel ve egemen bakış açısıyla bakarsanız ona kendi değerlerinizi, yüreğinizi katmazsanız Algı yönetimini bu merkeze oturtur, vahim hatalar yaparsızın. Dünya dengeleri, güç odakları açısından Kissinger önemli bir adam. Fakat gerçek olmayanın gerçek gibi algılatılmasına böyle masum gösterebilir, kendisi misyonu çerçevesinde böyle düşünmesini normal karşılayabiliriz.
Bu anlamda geçmişte bizim kandırmak anlamında makro ve mikro ulusal veya yerel uygulamalar olabilir. Hatta saymakla bitmez. Fakat    Algı yönetimi bir kandırma eylemi değildir. Algılama yönetimi geçmişte - hedef kitleleri kendi doğrultusunda kandırmak- anlamında da  kullanılmıştır. Bunu da en iyi yapan bu disiplini ortaya atanlar ve  kullananlar olmuştur. Bizim böyle bir Algı yönetimi oluşturmamız, planlamamız, uygulamaya koymamız mümkün değil. Fakat bizim yanlış merkezli dediğimiz onların kendi değerlerinde doğru diye tanımladıkları yüzleri aşan örnekler var. Kendi içimizde darbeler buna en güzel örnektir. Türkiye'nin iflas ettirilip, soyulması,  28 Şubat süreci yukarıdaki tarife ne kadar uyuyor.   11 Eylül, İran- Irak Savaşı, Irak işgali, Afganistan, Somali örnekleri. En son Fransızların Mali müdahalesi. Türkiye'mizde ise Danıştay saldırısı, Cumhuriyet Gazetesi'ne bomba, en son ABD Büyükelçiliği'nde ki canlı bomba olayı algı yönetiminin birer uygulama atakları.  Şimdi ABD'nin Türkiye Algısı ile Türkiye'nin ABD Algısının aynı merkezde olması mümkün değil. Fransa'nın , Almanya'nın, Ermenistan'ın Türkiye Algısı'nı düşünün.  Türkiye, stratejik  hedefini belirlemiş durumda. Netleşmeler var.  En azından Ak Parti Hükümeti veya Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın 2023 için hedefler koyması önemli bir adımdır. Zira amaçlar belli, ulaşılmak istenen hedef ortaya konulmuştur. Buna bazıları  şimdiden Osmanlıyı canlandırmak diyor. Bence hiç mahsuru yok. Çok da akıllıca bir hedef. Türkiye'nin gelecek kurgusu da bence Osmanlı olmalı. Fakat bunu Cezayir'deki algı açısından kullanabilirsiniz. Fakat Gürcistan'da  olmaz. Sirbistan'da başarılı olma şansı yok. Ne yapacaksınız? Ülkelere, hatta bölgelere göre Algıyı yöneteceksiniz.
BİLGİNİN KATLANMA HIZI 3 AYA DÜŞTÜ
Bu hedefler iç ve dış olarak ikiye ayrılabilir. Araştırmalar, karşıt durum-kişi, hatta ülkeler, kültür, inanç ve geçmişi de dikkate alarak net ve kesin karar verme süreci başlamalıdır. Afrika yaklaşımı, Ortadoğu, Balkanları aynı merkezde planlayamazsınız. Tüm hedeflere aynı şekilde yaklaşamayız. Farklı kültürler farklı tepkiler verebilir. Riskler iyi analiz edilip, geri bildirimler alınmalı, çalışmalar ölçümlendirilmelidir. Artık bilginin ikiye katlanma hızı 3 aya hatta daha aşağı zamana indi.Saatlerden söz ediyoruz.  Sindirme ve korkutma aracı olarak  sopanın, asker sayısının, silah sayısının yerine bilgi üstünlüğü (Psikolojik savaş, algı yönetimi, medya savaşları, propaganda) paradigmasını kabul etmeliyiz. Mükemmellik yüz savaşın yüzünü de kazanmak değildir. Asıl maharet düşmana hiç savaşmadan boyun eğdirmektir…' diyor akil insan.
FRANSA'DAN NEFRET EDİLİYORDU ŞİMDİ MİNNETTARLAR
Mali konusunda Haber 7'de yayınlanan bir röportajınız oldu. Fransa konusunda uyarılarınız vardı. Mali algısı oluşturmakta geç mi kaldık?
O röportaj olumlu anlamda çok  etki  yaptı. Çok yoğun geri dönüşler yaşadık. En yakın örnek olması açısından  güzel yakaladınız. Mesala Afrika'nın kalbi olan Fransa'nın askerlerini gönderdiği  Mali'de Türkiye algısı oluşturmada evet geç kaldık. Fransa nefret edilen bir ülke iken, şimdi Mali halkının kahramanı oldular. Maalesef Mali'li Fransa'nın niyetini bilse de minnettar hale geldi. Başkent Bamako'da her Mali bayrağının yanında Fransa bayrakları dalgalanıyor. Ali Kolibali," Fransa'nın yardım niyeti beni çok da ilgilendirmiyor. Fransa sayesinde ülkem bölünmedi."diyor. Böyle düşünmesi normal çünki küresel medya, sürekli haber döngüsü, anlık haber alma, bildirme, gerçek zamanlı bilgi, internet Mali'li Kolibali'nin böyle düşünmesini sağladı. Fransa, bu gibi siyah propagandayla gerçek niyetini saklamayı becerdi ve bu algıyı oluşturdu. Tabi bize göre siyah, Fransa'ya göre beyaz.
TÜRKİYE KENDİNİ BİLECEK, SONRA AYDINLATACAK
Algı Yönetimi için acilen yapılması gereken nedir?
Türkiye, güçlü ve zayıf yanlarını bilip, ona göre iç ve dış iletişim süreçleri belirlemeli. Bu bilinç oluşursa hedeflenen algı ve uygulama sonuçları daha çabuk alınır. Çinli filozof Lao-tzu'nun "Başkasını bilmek bilgeliktir, kendini bilmek ise aydınlanmadır…"diyor. Kendini tanıyan Türkiye'nin gelecek dünyasında çok önemli bir yeri olacaktır. Hem fiziksel hem de ruhumuzda hastalık üreten yaşam tarzımızdan hemen uzaklaşmalıyız. En basit örnek beyaz ekmek, ilaç, yayınlar, bizden adam olmaz söylemleri.    Algıyı yöneterek Türkiye'yi esir alan anlayış hızla terk edilmeli, bilinçaltı kurgulamasından uzaklaşmalıyız. Gerçek şu ki çok kirli bir algı saldırısına maruz bir ülkeyiz. 
HASTALIK SATARAK ALGIMIZI YÖNETTİLER
Hastalık satmaktan alında ekonomik kriz, terör, korkutma, beklenti oluşturma, umutsuzluk yükleme gibi her türlü argümanla karşı karşıyayız. Buna karşı Ulusal Algı Yönetimi gibi bir birim oluşturulabilir. Zira  hastalık üreten  onyıllarca yıl önce kanal oluşturup bunları bize pazarlayan Dünyanın da Anadolu sevgisine, yaklaşımına, adaletine ihtiyacı var. Türkiye insanının algısı ne? Gelecek dünyasına eylemleri ve taktikleri ne olacak? Türkiye'nin sözcüleri kim olacak? İmajı, itibarı ve kimliği Türkiye'nin geleceğinde ki en önemli fonksiyonları.  İşte Algı yönetiminde şimdinin cevap isteyen soruları bunlar. Umarım ki Türkiye'yi yönetenlerin bu soruları cevapları vardır veya soruların cevaplarını hazırlıyorlardır. Ben şahsen umutluyum.
Türkiye'nın dünyada temsili konusunda bir yetersizlik söz konusu mu? Türkiye'nin ana bileşimleri süper güç olması için yeterli mi?
Birde aslında ulusal bir güç olan ama sürüklenen bir ülke konumuna getirilen  Türkiye'nin ana bileşenlerine bir bakalım. Coğrafya, doğal kaynaklar, askeri hazır bulunuşluk-nüfus, ulusal özellikler, diplomasi ve yönetim şekli olarak dikkate değer bir farkı var. Fakat geçmiş 100 yıllık sembolleri kökten değişmeli diye düşünüyorum. Zira bu sembollerle yeni Türkiye'nin algısını pozitif yönde gelişmesi mümkün değil. Zira Türkiye'nin dikte edilen temel değerleri ile bugün ki yönetimin algı yönetimi uygulamaları aynı doğrultuda değil. Bunu anlamamak için direnenler belli. Bunlar kendi inandıkları değerler açısından çok dirençli ve kararlılar. Bir de anlamadıkları için karşı olanlar var. Zira zihinsel algıları, değişimin farkında değil. Buna en iyi örnek bana göre Türkiye Cumhuriyeti'ni dünyanın bazı ülkelerinde en üst düzeyde temsil eden bazı büyükelçileridir.   
BÜYÜKELÇİLERİMİZ YENİ TÜRKİYE'NİN FARKINDA DEĞİLLER
Bu yüzden devletin başındakilerin çok yoğun çabaları, istekleri, kararlılıklarına rağmen harekete geçmiyor,  pasif kalmakta direniyorlar, yorulmak istemiyorlar. Dışişleri ne kadar çaba içindeyse uygulama merkezinde rehavet devam ediyor. Tabi  bütün büyükelçileri buna katmıyorum.  Başbakan Erdoğan, 5. Büyükelçiler Konferansı'nda çok önemli bir konuşma yaptı. "Kalıpları aşmak zorundayız, ezberleri bozmak, alışkanlıkları değiştirmek zorundayız. Biz tribünlerden seyreden değil, hadiselerin meselelerin içinde yer alan, onları yöneten ve yönlendiren aktörler olmalıyız." Daha ne desin Başbakan? Nüfusu, iktidarın vizyonu, ekonomisini gücü, entelektüel kapasitesi ile -varım- diyen Türkiye gerçeği ortadayken, dünyanın üçte birinin ezeli ve ebedi havzasından geçen Türkiye'yi hakkıyla ülkesini temsil eden, gelecek vizyonu oluşturup gecesini gündüzüne katan, bulunduğu ülkede Dışişleri Bakanı ile istediği zaman görüşebilen kaç büyükelçimiz var?Cumhurbaşkanlığı, Başbakanlık, Dış İşleri, hükümet programı ile büyükelçilerin  ortak ruhi şekillenmesi buluşma bir türlü mümkün olmuyor. Küresel ve evrensel değerlere oturmuş dışişleri mantığından bir türlü sıyrılamıyorlar. Değişen, millileşen şartları algılayamıyorlar. Tabi yeni Türkiye algısının dışında kalıyorlar.  
Sizce Algı yönetimi açısından Türkiye ne yapmalı ?
Gelecek sinyalleri algılayacak reseptörlerini tam açmalı ve global, makro, mikro gelişmeleri saniye saniye izlemeli, yorumlamalı, çıkarımlar yaparak harekete geçmeli. Malesef tüm iyi niyetlere, koşuşturmalara, kararlılıklara rağmen Algı yönetimindeki temel değerleri oluşturan faktörler konusunda gelimleri  çalışmıyor ülkenin. Çalıştırmaya niyetli olmayanların hızla elenmesi  lazım. Türkiye, artık sürüklenen değil, müdahil olmalı.
BİNLERCE İNSANA İHTİYAÇ VAR
Türkiye artık gelecek değeri oluşturan olmalı. Bunun içinde stratejik iletişimi en üst düzeyde kullanmalıyız. Bunun kaynağı bellidir: 21. Yüzyıl yerini insani ve ahlaki değerlerle donatılmış bir yönetim anlayışına bırakıyor. Türkiye'de bu kaynak da 1000 yıldan beri zaten var. Yüreğini iletişime katan Türkiye, algı yönetimi açısından çok başarılı süreçler yaşayabilir.  ABD en büyük olabilir ama en beğenilen değil. En büyük değil sevilen ülke olmak lazım. Artık haritalar bölge değil. Yereli keşfedip, ona göre Algı yönetimi uygulamaya koymalı. Tabi  hızla kadroların oluşturulması lazım. Türkiye'nin algı yönetiminde yetişmiş insan gücü yeterli değil. Hızla, dünya ile entegre fakat kendi değerlerini bilen, yaşayan, yaşatan, yaratılmışlığın sebebini kavramış, söylediği gibi yaşayan Algı yönetimi kadrosuna ihtiyaç var. Bu sayı yüzlerle değil binlerle ifade edilebilir kadrolardan oluşmalı. Ne demiştik önce kendini bilecek. Beyni ile yüreği arasında iletişimi kopuk kişilerden söz etmiyoruz. Türkiye kendinle iletişir hale gelince dünyadaki algısı çok hızla değişecek. Algılar gerçektir. Eğer kazanmak oynuyorsanız algılar sizin lehinize olmalıdır. İnsanları sizi dinlemeye, söylediklerinizi anlamaya ve sizi desteklemeye ikna edebilme kabiliyetiniz, kazanma ve kaybetme ihtimalinizi belirleyecektir. Türkiye'nin ikna kabiliyeti arttıkça sonuç lehimize olacaktır.  Nitekim de bu süreç başladı. Ne diyoruz. Bundan sonraki tüm süreçlerde  sihirli sözcük iletişim. Algı yönetimindeki süreçlere karışık denir. Karışık gibi gösterenler kafası karışık adamlardır.  "İçine ne koyarsan onu alırsın..."
 
haber7.com

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.