Yargıtay; Mobbing Taarruzuna Devam Ediyor
Lehte de aleyhte de olsa yargı kararlarına saygı göstermek, demokratik bir cumhuriyetin mensubu olmanın gereklerindendir.
Yargıtay; Mobbing Taarruzuna Devam Ediyor, Kutluyorum!
Bu yazı; kendisine mobbing uygulanan tüm memur, işçi ve diğer çalışanlara ithaf edilmiştir.
Giriş ve Açıklama
Lehte de aleyhte de olsa yargı kararlarına saygı göstermek, demokratik bir cumhuriyetin mensubu olmanın gereklerindendir. Sanılmasın ki ‘‘Mobbinge dair istediğimiz bir karara imza attı!’’ diye Yargıtay’ ı göklere çıkartacağız. Yine aynı şekilde aksi yönde kararı için de yerin dibine sokmayız. Biz gibi hukuk ve adalete çok ihtiyaç duyan modern toplumlarda yargı üyeleri ve yargı kurumları ağızlara sakız yapılamaz, yıpratılamaz. Çünkü adalet; sadece ezilenlere, muhaliflere değil herkese ve en acısı her zaman lazımdır. O yüzden yargıdan ortaya çıkan sonuçları değerlendirirken daha farklı bir pencereden olaylara bakmak lazımdır. Tabi ki bir sendikacı, bir öğretmen, bir devlet memuru veya her şeyden evvel aydın bir insan olarak düşüncelerimizi söyleriz; bu bizim en tabi hakkımızdır; hiç kimse engel olamaz. Belirtmek istediğim, aradaki çizgiyi iyi korumaktır. Adaletin tılsımlı terazisi şaştı mı bir daha düzelmez. O andan itibaren bozulan sadece adalet değil toplumun kendisidir aslında. Ayarı bozuk kantarın gün gelip beni ya da başkasını tartmasını istemem.
Anayasa toplumların vicdanının metin halidir. Türk anayasasını Türklükten ayrı düşünemem. Konuya dair birtakım çevrelerin cumhuriyetin ilk yıllarında yapılan kanunların ithal olduklarını söyleseler de kalem kimin elinde ona bakarım. Dünyadan kopuk toplumlar yerinde sayar. Sadece hukukta değil her konuda görüş alışverişi doğaldır. Mesele, buna millî tavrını kaybetmemektir. Töre; milletin geleneğidir, göreneğidir, örfü âdetidir. Dolayısıyla hukukla yargıyla oynamak, milletin kendisiyle oynamaktır. Çünkü demokrasimizin erklerinden sadece yürütme ve yasama değil yargı da millet adına karar verir. (Yeri gelmişken Türk hukuk devriminin mimarı, Atatürk’ ün Adalet Bakanı, fikir adamımız Mahmut Esat Bozkurt’ u da saygıyla anmak istiyorum.)
Yargıtay’ ın Kararı
Yargıtay son zamanlarda mobbingle ilgili önemli kararlara imza atıyor. Daha doğrusu anladığım kadarıyla ihale, Yargıtay’ a kalıyor. Mobbing; çalışma hayatında baskı, ayrım, yıldırma, psikolojik taciz anlamında… Neresinden tutsanız elinizde kalıyor. Mobbing şikâyet ve davalarının yerel mahkemelerde çözülmesi gerekirken kimi ihtilaflı konularda Yargıtay duruma müdâhil oluyor ve müştekî/ mağdurların yüzünü güldürüyor. Yargıtay’ ı öncelikle mobbing hassasiyetinden dolayı kutlarım.
2016 yılına geldiğimiz 80 milyona yaklaşan nüfusuyla dev gibi bir ülkede yaşıyoruz. Ne kadar zengin olursa olsun, rütbesinin hiç önemi yok, etki alanı gücü umrumda değil hiç kimse insanımıza baskı/ ayrım yapamaz. Bunlar kanunlardan önce insanlık onuruna aykırı davranışlardır. Ortaçağ Avrupa’ sının karanlık dünyası, bazı beyinsizlerin kafaları içinde halen yaşıyor. Maalesef ki emek sarf edip iş ve hizmet üreten çalışanlarımız da bu geri, aşağılık insan tipleriyle beraber çalışıyor; biz de bu basit organizmalarla beraber aynı vatanı paylaşmak zorunda kalıyoruz. Bana böyle küçük insanlarla aynı havayı teneffüs etmek bile zûldür.
(Şimdi biz böyle deyince sanılmasın ki Yargıtay’ ın mobbing kararları sadece muhaliflerin hoşuna gidiyor. Emin olun, yandaşlar daha memnunlar! Çünkü mobbing sadece üst payedeki kişinin astını ezmesi değil çalışma hayatında iş barışının bozulmasıyla ilgilidir. Yani mobbing uygulayan kişi sizle yasal pozisyonu aynı veya sizden daha düşük olabilir.)
Mobbing sadece kişiyi hedef almaz. Kişinin aile/ sosyal yaşamını, iş yerindeki çalışanları da olumsuz etkiler. Dolayısıyla o kurumdaki herkes mobbingden zarar görür. Kurumun üreteceği hizmet, sekteye uğrar. Millet, hizmetten eksik faydalanmak zorunda kalır. Sonuç itibarıyla basit gibi görünen mobbing olayı, tüm milleti etkileyen bir ihanettir. Terör sadece silahlı değildir, alın size çalışma terörü! Mobbingin vatan ve millete ihanetle eş değer ceza görmesi gerekir!
Ülkemizin caydırıcı ve sert hükümler içeren acilen bir Mobbing Yasası’ na ihtiyacı var. Hükûmet, her yasama döneminde kanun çıkarma rekoruyla övünmeyi bırakmalıdır. Yaklaşık 6700 kanunun olduğu ve nüfusunun yarısından fazlasının çalıştığı ülkemizde Mobbing Kanunu’ nun olmaması nasıl bir utançtır! Sadece iktidar partisi değil tüm partilerin katılımıyla sivil toplum örgütlerinden de görüş almak kaydıyla ortak akılla dört başı mamur bir mobbing yasa metni hazırlayıp kanunlaştırmalıdırlar. Bu hem yargı adına hem de çalışma hayatı adına elzem noktasında ihtiyaçtır.
Ülkemizde mobbingin daha ziyade muhalif veya yandaş olmayan kesime uygulandığı bir gerçektir. TBMM, sadece iktidar partisinin meclisi değildir; milletin meclisi, milletin kalbidir. Hangi partiden olursa olsun her vekil, milletin vekilidir ve artık milletin menfaatine hareket etmek zorunda olduğunu namus ve şerefi üzerine yemin ederek teyit etmiştir. Dolayısıyla meclistekiler; milletin sorunlarına göz yumamaz, sorunlarımızı es geçemezler. Meclis, reklamı ve boks ringini bir kenara bırakıp işin omurgasına inmelidir. Tabi, bunu fazla abartmaya gerek yok: Ben bir vatandaş olarak kanun çıkması gerektiğini düşünüyorsam ceylan derisi koltuklarda oturan böyükler de düşünüyordur!
Davanın Aşamaları
Şimdi gelelim konuya, olayın gelişimi şu şekilde olmuştur:
1. aşama:
X Üniversitesi’ nde yaşanan mobbing olayında fakülte dekanı; bölüm başkanıyla ilgili olarak,
-Ona dikkat edin, onunla görüşmeyin, uzak durun; şeklinde fakülte personelini uyardığı,
-Fakültede yapılan görev dağılımlarında komisyonlarda görev vermediği,
-Gerçekleştirilen etkinliklere davet etmeyerek dışlama ve tecrit etme politikası izlediği,
-Mesai saatlerine gereken özeni göstermesine rağmen mesaiye riayet etmediğinden bahisle bölüm başkanı hakkında soruşturma başlattığı,
-Soruşturma sonucunda bölüm başkanının haksız yere uyarı cezası aldığı,
-Davacının sarf etmediği birtakım sözlerin davalı tarafından rektörlük makamına davacı söylemiş gibi yanlış bir şekilde ya da çarpıtılarak yansıttığı,
-Sıklıkla resmî yazılarla gereksiz uyarılar yaptığı görülmektedir.
Davacı bölüm başkanı, bunun üzerine ‘‘fakülte dekanının kişilik haklarını tahrip ettiği, ruh ve beden sağlığının zedelediği, davalının yöneticilik sıfatını kötü niyetli olarak davacının kişilik haklarını zedelemek amacıyla kullandığını belirterek’’ manevi tazminat davası açmıştır.
2. aşama:
Asliye Hukuk Mahkemesi; ‘‘fakülte dekanının üniversitede amir pozisyonunu kullanarak davacının kişilik haklarını çiğnediği, çalışma arkadaşları arasında davacıyı küçük düşürdüğü gerekçesiyle’’ davanın kısmen kabulü ile 5000 TL manevî tazminatın tahsiline karar veriyor. Bunun üzerine fakülte dekanının avukatı tazminatı reddederek kararı temyize götürüyor.
Özel Daire, kararı fakülte dekanının avukatının temyizi üzerine Asliye Hukuk Mahkemesi kararını bozuyor. Özel Daire; davanın usûl yönünden yanlış olduğunu, husûmetin kişiye değil devlete olması gerektiğini belirtiyor. Buna gerekçe olarak Anayasa'nın 129/5. maddesi ile 657 sayılı DMK’ nın 13/1. maddesi gösteriyor.
Ancak Asliye Hukuk Mahkemesi, Özel Daire’ nin kararına karşın kendi kararında direniyor.
3. aşama:
Asliye Hukuk Mahkemesi’ nin kararında direnmesi üzerine fakülte dekanının avukatı kararı Yargıtay’ a taşıyor, yani tekrar temyiz ediyor.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, davaya konu olan eylemin ‘‘hizmet kusuru mu, hizmetten ayrılabilen kişisel kusur mu’’ olduğuna bakıyor. Dosyayı inceleyen Kurul, ‘‘personelin kişisel eylem ve davranışlarının idarî eylem ve işlem sayılmadığına’’ hükmediyor.
Kurul, devlete dava açabilmenin ön koşulunu ‘‘hizmet kusurundan kaynaklanan, idarî işlem ve eylem niteliğini yitirmemiş davranışlar’’ ile sınırlandırılmasına karar veriyor. Fakülte dekanı ve bölüm başkanı arasındaki anlaşmazlığın idarî olmadığı fakülte dekanının tamamen kişisel kusuru olduğunu tescilliyor.
Yargıtay HGK, Özel Daire’ nin bozma kararına karşın Asliye Hukuk Mahkemesi’ nin kararının yerinde olduğuna hükmediyor. Böylelikle Yargıtay; mobbing olayında davanın anayasada ifadesi bulunduğu şekilde idareye değil mobbing uygulayan suçlu kişiye açılabileceğine karar veriyor.
Yasalar Ne Diyor?
657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’ nun ‘‘Kişilerin uğradıkları zararlar’’ başlıklı 13. maddesi: ‘‘Kişiler kamu hukukuna tabi görevlerle ilgili olarak uğradıkları zararlardan dolayı bu görevleri yerine getiren personel aleyhine değil ilgili kurum aleyhine dava açarlar.’’
2709 sayılı 1982 Anayasası’ nın ‘‘Görev ve sorumlulukları, disiplin kovuşturulmasında güvence’’ başlıklı 129/5 maddesi: ‘‘Memurlar ve diğer kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken işledikleri kusurlardan doğan tazminat davaları, kendilerine rücû edilmek kaydıyla ve kanunun gösterdiği şekil ve şartlara uygun olarak ancak idare aleyhine açılabilir.’’
2709 sayılı 1982 Anayasası’ nın ‘‘Temel hak ve hürriyetlerin korunması’’ başlıklı 40. maddesi: ‘‘Kişinin, resmî görevliler tarafından vâki haksız işlemler sonucu uğradığı zarar da kanuna göre devletçe tazmin edilir.’’
3657 sayılı kanunun 1. maddesi: ‘‘Kişiler kamu hukukuna tabi görevlerle ilgili olarak uğradıkları zararlardan dolayı bu görevleri yerine getiren personel aleyhine değil ilgili kurum aleyhine dava açarlar.’’
2709 sayılı 1982 Anayasası’ nın ‘‘Yargı yolu’’ başlıklı 125. maddesinin son fıkrası: ‘‘İdare, kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlüdür.’’
Sıraladığım yasa maddeleri, mobbingcileri koruyor. Kamu hizmetinin doğurduğu olumsuz sonuçlarda emri verenin değil idarenin yani devletin sorumlu olduğu kanunlarda belirtilmiş. Özel Daire’ nin Asliye Hukuk Mahkemesi kararını (mobbing lehinde verdiği kararı) reddetmesinin sebebi de bu zaten. Ancak kanunlarda keyfî hareket etmenin ve rütbeyi kullanarak eziyet/ ayrım yapmanın da önüne geçilmiştir. Şimdi gelelim mobbingcileri titreten, aleyhlerindeki kanunlara:
5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’ nun ‘‘Ceza sorumluluğunun şahsîliği’’ başlıklı 20. maddesi: ‘‘Ceza sorumluluğu şahsîdir.’’
2709 sayılı kanunun ‘‘Kanunsuz emir’’ başlıklı 137. maddesi: ‘‘Kamu hizmetlerinde herhangi bir sıfat ve suretle çalışmakta olan kimse; üstünden aldığı emri yönetmelik, tüzük, kanun veya anayasa hükümlerine aykırı görürse yerine getirmez ve bu aykırılığı o emri verene bildirir. Ancak üstü, emrinde ısrar eder ve bu emrini yazı ile yenilerse emir yerine getirilir; bu halde, emri yerine getiren sorumlu olmaz.’’
5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’ nun ‘‘Görevi kötüye kullanma’’ başlıklı 257. maddesi: ‘‘Kanunda ayrıca suç olarak tanımlanan haller dışında görevinin gereklerine aykırı hareket etmek suretiyle kişilerin mağduriyetine veya kamunun zararına neden olan ya da kişilere haksız bir menfaat sağlayan kamu görevlisi, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.’’
657 sayılı kanunun ‘‘Amir durumda olan devlet memurlarının görev ve sorumlulukları’’ başlıklı 10. maddesi: ‘‘Amir, maiyetindeki memurlara hakkaniyet ve eşitlik içinde davranır. Amirlik yetkisini kanun, tüzük ve yönetmeliklerde belirtilen esaslar içinde kullanır. Amir, maiyetindeki memurlara kanunlara aykırı emir veremez.’’
Sonuç ve Değerlendirme
Kanunlarda kamu hizmetinin devamı ve yapılması için amir ve memurlara birtakım haklar tanınmıştır. Kamu hizmetinden doğabilecek olumsuz sonuçlar, kamu personelinin değil devletin suçu olarak tanımlanmıştır. Bunu Yargıtay hizmet kusuru olarak görüyor. Yargıtay kararındaki önemli nokta, hizmet kusuru adı altında kişisel kusur/kin güdülemeyeceği ve böyle olması durumunda davanın devlete değil doğrudan kişiye açılabilmesinde anayasal bir engel bulunmadığı yönündedir.
Kamu görevi yürüten amirlerin yetkilerini uygulamakla mobbing yapmak arasında bıçak ağzı kadar ince bir çizgi bulunuyor. Evet, kanunlar devlet memurlarına birtakım imkân ve ayrıcalıkları sunabilir ancak aksi yönde de çok sayıda hüküm bulunmaktadır.
Yargıtay’ ın yeni kararı ile mobbing uygulayan kamu görevlileri topu devlete atamayacak; hâkim karşısına çıkmaktan, mahkeme mahkeme sürünmekten kurtulamayacaklardır!
Yücel ÖNDER
Türk Eğitim-Sen
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.