Üniversiteye giriş sistemindeki değişikliğe yönelik değerlendirme
Her yıl 2 milyondan fazla adayın üniversite giriş sınavlarına başvurduğu, adayların yıllarca sınava hazırlanmak için yoğun çaba gösterdiği ve ailelerin çocuklarının üniversite eğitimi alması için birçok fedakarlıkta bulunduğu hepimizin gerçeğidir.
Her yıl 2 milyondan fazla adayın üniversite giriş sınavlarına başvurduğu, adayların yıllarca sınava hazırlanmak için yoğun çaba gösterdiği ve ailelerin çocuklarının üniversite eğitimi alması için birçok fedakarlıkta bulunduğu hepimizin gerçeğidir. Üniversiteye giriş sistemindeki kalıcılık, süreklilik ve istikrar toplumun haklı beklentisidir. Toplumun bu konudaki hassasiyeti dikkate alındığında, mutlaka bir değişiklik yapılacaksa ilgili paydaşlardan görüş alınarak, ihtiyaçlara cevap verecek bir sistem, demokratik teamülleri hayata geçirerek inşa edilmesi gerekir.
Cumhurbaşkanının düzenlediği bir basın toplantısında, “ortaöğretime geçişin yanında üniversiteye giriş sınavlarında da bir değişiklik yapacağız” ifadelerinden sonra gündeme gelen üniversiteye giriş sistemindeki değişiklik bugün birçok kafa karışıklığını da beraberinde getirmiştir. Konuya YÖK Başkanı Prof. Dr. Yekta Saraç’ın, kısa sürede bir değişimin olmayacağını, mevcut sistemin en azından bu yıl da devam edeceğini ifade etmesi bu kafa karışıklığını bir miktar azalmışken; Saraç’ın dört gün sonra, yaptığı konuşmada, üniversite giriş sisteminde değişiklik yapacaklarını ve iki aşamalı üniversite giriş sınavının tek aşamaya ve 18 puan türünün ise sayısal, sözel, eşit ağırlık ve yabancı dil olmak üzere dörde indirileceğini kamuoyuna duyurması kafa karışıklığını yeniden tazelemiş, hatta derinleştirmiştir. Açıklanan bu yeni düzenleme, bir sadeleştirmeden öte radikal bir değişikliği içerdiği için, kapsamlı bir değerlendirme yapılması ihtiyaç haline gelmiştir.
Cumhurbaşkanının “değişiklik yapacağız” ifadesine karşın “değişiklik olmayacağı” yönünde bir açıklama yapıldıktan birkaç gün sonra iki aşamalı ve çok oturumlu mevcut sınav sisteminin tek aşamalı hale getirileceğinin açıklanması, karar verme süreçlerinin sağlıklı işletilmediğini göstermektedir. Milyonlarca aile ve aday, bu açıklama sonrasında tedirgin olmuş ve bir belirsizlik içine girmişlerdir. Bu yıl yeni sistemin uygulanıp uygulanmayacağı konusunda zihin karışıklığı yaşanmaktadır. Dahası, bu kadar büyük bir kitleyi ilgilendiren bir değişim kararının, yeterince olgunlaştırılmadan, kamuoyunda tartışılmadan bir sonuç olarak duyurulması, usul olarak yanlıştır. Bu usul yanlışlığı, önceki benzer kararların da kısa ömürlü olmasının birinci müsebbibidir. Türkiye’nin en büyük eğitim sendikası Eğitim-Bir-Sen olarak, milyonları ilgilendiren bu tür bir konuda herhangi bir oldubittinin kabul edilmesinin söz konusu olamayacağını açıkça ifade ediyoruz. Bu kadar geniş bir kitleyi ilgilendiren bir karar, aceleye getirilmemeli ve belirli bir mutabakattan sonra olgunlaştırılarak hayata geçirilmelidir
Eğitim-Bir-Sen olarak mevcut sınav sistemini sadeleştirme adına temel Türkçe ve matematik becerilerine ağırlık veren tek aşamalı bir sınava geçilmesinin, eğitim sistemindeki sorunları daha da derinleştireceğine dikkatlere sunuyoruz. Önerilen tek aşamalı sınav modeli, 28 Şubat sonrasında uygulanan tek aşamalı giriş sınavına birebir benzemektedir. Dönemin YÖK Başkanı tarafından başlatılan tek aşamalı sınav sistemi, eğitim sistemini krizlere sürüklemiştir. Öyle ki, 2007 yılında YÖK tarafından yayınlanan Yükseköğretim Stratejisi raporunda bu dönemde uygulanan tek aşamalı sınav sisteminin, zaten sorunlu olan lise eğitimini tamamen önemsizleştirdiği, öğrencileri dershanelere yönlendirdiği ve bu öğrencilerin üniversiteye oldukça hazırlıksız gelmelerine neden olduğu açıkça vurgulamıştır. Söz konusu sorunlardan dolayı, sonraki yıllarda sınav sisteminde değişimlere gidilmiştir. Özetle, temel Türkçe ve matematiği üniversite giriş sınavının merkezine alacağı belirtilen bu yeni önerilen modelin 28 Şubat sonrasında uygulanan sınav sistemi gibi okulları önemsizleştirmesi, özel kurslara olan yönelimi artırması ve öğrencilerin üniversiteye hazırlıksız gelmelerine neden olması muhtemeldir. Dolayısıyla, böyle bir modelle, Cumhurbaşkanının ısrarla vurguladığı, okulu merkeze alma ve okul dışı kaynaklara yönelmeyi azaltma gibi hedefler kesinlikle gerçekleşmeyecek, tam tersine eğitim sistemindeki sorunlar daha da kangren haline gelecektir.
Şu an yükseköğretime geçiş sistemindeki en önemli sorun, yeni ve radikal bir sınav sistemi ihtiyacından ziyade, YÖK’ün izlediği politikalar sonucunda, yükseköğrenime yönelik talep ile yükseköğretim sisteminin arzı (kontenjanlar) arasında uyumsuzluğun daha da artmasıdır. Daha açık ifade ile aşağıdaki şekilde de görüldüğü üzere sınava giren öğrenci sayısı ile yerleşen öğrenci arasındaki oran sorunudur. 2017 yılında lise son sınıftaki her 3 öğrenciden 1’i ancak bir lisans ve önlisans programına yerleştirilmiştir. Lise son sınıf öğrencilerinin lisans ve önlisans programlarına yerleşme oranı 2017 yılında %32,9 olarak gerçekleşmiştir ve bu oran, son 10 yılın en düşük oranıdır. Daha önemlisi, üniversite kontenjanlarının dolmadığı görülmektedir. 2017 yılında yapılan ilk ve ek yerleştirme sonrasında 322 bin kontenjan boş kalmıştır.
Şekil 1. Lise son sınıf öğrencilerinin lisans ve önlisans programlarına yerleşme oranı
Sonuç olarak, üniversiteye giriş sisteminde iki aşamalı olan sınavı tek aşamaya indirmek ve sadece temel matematik ve Türkçeyi esas almak, ortaöğretim ve yükseköğretimin mevcut sorunlarını çözmekten uzaktır. Dahası, önerilen model, eğitim sistemindeki sorunları büyütme riski taşımaktadır. Ayrıca, eğitimde yapılması planlanan sistem değişikliklerinde, ilgili konu uzmanlarla ve tüm paydaşlarla geniş bir şekilde tartışılmalı, sahici bir şekilde toplumsal uzlaşı arayışında olunmalı ve gelen öneriler doğrultusunda Türkiye şartlarına uygun bir sistem geliştirilmelidir. Hızlı bir şekilde yapılan sistem değişiklikleri, ileride öngörülemeyen sorunlara sebep olacak ve kısa zaman içerisinde yeni sistem arayışlarına yol açacaktır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.