Türkler olmasaydı Almanya fakir olurdu

Türkler olmasaydı Almanya fakir olurdu

Bu sözler, Baden Württemberg eyaletinin Başbakan Yardımcısı, Maliye ve Ekonomi Bakanı Nils Schmid'e ait

Türklerin Almanya’ya göçünün 50’nci yılını konuşmak için buluştuğumuzda, “Türkler olmasaydı Almanya nasıl olurdu” sorumuza Schmid bu karşılığı verdi.Farklı kültürler arasındaki sorunların sonsuz hoşgörüyle çözüleceğini savunuyor. Bunu aile yaşantısıyla da delillendiriyor. Zira 10 yıldır evli olduğu göçmen Türk eşi avukat Tülay Schmid’le ayrı dinleri yaşıyor. Evlendikten sonra tanıdığı İstanbul’u “İstanbul benim için biraz da Tülay demek” diye anlatıyor. Schmid çifti ile İstanbul’da konuştuk:

YEMEKTE TANIŞTIK

- Tülay Schmid: Göçmenlerle ilgili çalışmalar yapan bir derneğin gecesinde tanıştık. Ben 26, Nils 27 yaşındaydı ve milletvekiliydi. 8 yaşındaki oğlum Oğuzcan da yanımdaydı. İlk evliliğimi arkamda bırakmış, hayatımda yeni bir dönem açmıştım. Zor olmuştu tabii o noktaya gelmek. Çalışmam gerektiği için önce fırında ekmek sattım. Başarılı bulup beni fırın sorumlusu yaptılar. Ama meslek edinmek istiyordum, avukat sekreterliğine başvurdum. İki sene sonra yanında çalıştığım avukatların benden farkları olmadığını görünce üniversiteye gitmek istedim. Ancak Türkiye’den aldığım lise diplomam kabul edilmedi. Almanya’daki bir liseye başvurup 1.5 yılda ikinci lise diplomamı aldım. O diplomayla başladım üniversiteye. O gün, hukuk fakültesine başladığımın ilk haftasıydı. Oturduğum masada Nils de vardı. Birbirimize şöyle bir baktık ve bakış o bakış. Hâlâ bakıyoruz. Bir sene sonra evlendik. Oğuzcan’ı Nils büyüttü.
- Nils Schmid: Tülay ile evlenmem ailem için çok normaldi. Tülay zaten o toplumda yaşayan, o toplumun insanıydı. Ailemdeki ilk Türk gelin. Ben de onun ailesinin ilk yabancı damadıyım. Ama Almanya’da Türk-Alman evlilikleri gittikçe çoğalıyor.

KİLİSEDE EVLENDİK
- T.S.: Kilisede evlendik, imam nikâhı yaptırma gereği duymadık. Din değiştirmedim. Bir Müslüman olarak doğdum ve bir gün bir Müslüman olarak bu dünyaya veda edeceğim. Bunu değiştirmeyi kesinlikle düşünmüyorum. Aynı şey onun için de geçerli. Nils Protestan. Aramızdaki uyumu karşılıklı saygı, sevgi ve sonsuz hoşgörüye borçluyuz. Saygı, Türkiye’de gelişigüzel bir kelime oldu ama biz bunu her gün yeniden yaşıyoruz. Farklılıklarımızdan ziyade ortak yönlerimize önem veriyoruz. Geleneklerimize de sadık kalıyoruz ve birbirimizi bu konuda destekliyoruz.
- N.S.: Almanya’da birçok Müslüman ve Hıristiyan için geçerli olan bizim için de geçerli. Din bizim için her zaman var ama günlük yaşantımızda çok fazla belirleyici değil. Her Hıristiyan, her Alman her pazar kiliseye gitmez, her Türk de her cuma namazını kılmaz ama bu onların ateist olduğu anlamına gelmiyor. Dini açıdan sıradan ve vasat sayılırız.
- T.S.: Oğlum Müslüman dedesiyle birlikte bayram namazlarını kaçırmaz. Bayram namazları önemlidir çünkü bizim için. Onlar namazlarını kılarken biz evde bayram hediyelerini hazırlar, annemlere gideriz. Ablam ve ailesi de oraya gelir ve birlikte güzel bir bayram kahvaltısı ederiz.
- N.S.: Benim için işin ilginç tarafı, içinde bulunduğum ortamda çok az Türk ve Müslüman olduğu için her bayram sabahında onlara o sabah işe niye gitmeyeceğimi açıklamak durumunda kalmam. Bürom bayram günlerinde öğleden önceleri randevu kabul etmiyor.
- T.S.: Elif’in dinine henüz karar vermiş değiliz, biraz düşünme payı bıraktık kendimize. Farklı dinlerden evli bazı aileler bu kararı çocuğuna bırakıyor, biz bunu istemiyoruz. Çünkü bir çocuğun hangi dine ait olması gerektiği kararını veremeyeceğini düşünüyoruz. Bu “Bugün hangi pantolonu giymek istiyorsun” sorusu değil.
- N.S.: Aslında ne şekilde karar verirsek verelim, Elif her iki dini de, her iki kültürü de çok yakından tanıyacak.

GRİ TONLAR DA VAR

- N.S.: Alman toplumunda sınırsız bir uyumdan bahsedemeyiz, gri tonlar da var. Bizim gibi çok büyük uyum içinde, çok normal yaşam süren aileler var ama kimse onlardan bahsetmiyor, çünkü göze çarpmıyorlar. Uyum sağlamakta zorlananlar büyütülüyor. Uyumlu ailelerden, başarılı idollerden daha fazla bahsetmeliyiz ki toplum bilinci de bu yönde gelişsin. Almanca anaokulunda başlamalı. Eğitimde Alman çocuklarla eşit imkânlar yaratılmalı.
- T.S.: Karşımızdakinin dilini anlayamayabiliriz, ten rengini yadırgayabiliriz, pişirdiği yemeğin kokusu bize yabancı gelebilir ama bunlardan korkmamalıyız. Hoşgörü önyargıları yıkar.

ÇİFTE PASAPORT TEKLİFİ VERECEK

Almanya’da yaşayan Türkler için çifte pasaport olmak zorunda. Bunu mümkün kılmak için ortağımız Yeşiller’le birlikte Federal Parlamento’ya kanun teklifi vermek istiyoruz.
- Başı örtülü bir kadın, sakallı bir adam ve bir Afrikalıyı uçan halı üzerinde tasvir eden ‘Yurdunuza iyi uçuşlar” mesajlı seçim afişleri ve bu yönde propagandaların toplumda olumsuz etkileri oluyor. Ancak Almanya Milliyetçi Demokratik Partisi (NPD) çok önemli bir rol oynamıyor ama farklı azınlıkları birbirine düşürme amacı güdüyor. O yüzden biz SPD olarak bu partinin yasaklanmasını istiyoruz. Anayasa Mahkemesi’nde bir kez şansımızı denedik ancak başarılı olamadık, tekrar deneyeceğiz. Almanya’nın Başbakanı Gerhard Schröder olduğundan bu yana toplum yabancılarla ilgili değişimlere eskiye göre çok daha açık.

BİZ BİR KÖPRÜYÜZ

Tülay Schmid, iki kültür arasında kaldığımı en çok Türk-Alman futbol milli takımlarının karşılaşmalarında hissettim. Çocukluğumda 8-0, 9-0’lık yenilgiler olur, ertesi gün okula gitmeye cesaret edemezdik. Almanya’da göçmenler için en büyük sorun kimlik sorunu. “Ben kimim”in cevabını bulmak için çok kafa patlattım ve kendime göre bir cevap buldum. Ben Almanya’da yaşayan bir Türk göçmen ailesinin çocuğuyum. Geçmişim Türk olabilir, geleceğim Alman olacak. Bunu huzurla kabul edebiliyorum. Hiç kimse bizlerden yüzde 100 Alman ya da yüzde 100 Türk olmamızı beklemesin, çünkü yeryüzündeki hiç kimse yüzde 200 olma imkânına sahip değil. Herkes yaşamı boyunca karşılaştığı kültürlerden etkilenir. Bizim en büyük özelliğimiz iki kültür arasında hiç sıkıntı çekmeden gidip gelebilmek. Aslında bir köprüyüz biz. Bu takdir edilmesi gereken bir olay.
Göçmen olmak demek köklerinizden kopmadan yeni bir yaşam tarzı geliştirmek, ama her geleneği yaşayamamak demek. Çocuklarımızdan da birebir sizin yaşadığınız kültürü devralmasını beklememek demek. Almanya’da yaşayan Türkler bu konuda büyük gelişmeler gösterdiler, bence “Aferin, siz bu işi iyi yaptınız” demenin zamanı geldi de geçiyor.

ELİF'İN İSMİNİ NİLS KOYDU

- T.S.: Elif (1.5 yaşında) ismini Nils koydu. İsminin Türk olması hiçbir zaman aramızda tartışma konusu olmadı çünkü soyismi Alman ve Schmid; o kadar sıradan bir Alman ismi ki; Ahmet, Mehmet gibi.
- N.S.: Çocuğumuzun isminde Türk kültürünün de bulunması benim için önemliydi. Ayrıca Elif kulağa da hoş geliyor, telaffuzu da Almanlar için kolay. Babaannem biraz yabancılık çekti ama ailem için de isminin Türkçe olması sorun olmadı. Kızımız için önceliğimiz her iki kültürü tanıması. Türkiye’nin onun için sıradan bir tatil ülkesi olmasını istemiyoruz.
- T.S.: Ben ikinci kuşağım, Elif üç olacak. Onun için vatan demek zor ama köklerinin uzandığı bir ülke Türkiye ve bunu ona yansıtmak istiyoruz. Her iki kültürü, her iki ülkeyi tanısın istiyoruz. Türkçe’ye önem vermemiz de bundan. Elif’le başından beri ben ve ailem Türkçe, Nils ve ailesi de Almanca konuştu. Küçük bir tercüman oldu, Türkçe söylediği kelimeyi karşısındakinin anlamadığını fark ettiği zaman Almanca’ya çeviriyor veya tersini yapıyor.


 Hürriyet

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.