Türkiye'nin eğitim meselesi ve öğretmen yetiştirme
Türkiye'de öğretmenlik mesleği ile ilgili önemli bir sorun alanı da öğretmen yetiştirme süreci. Eğitime Bakış 2017 raporunun da çok açık şekilde ortaya koyduğu gibi son yıllarda öğretmenlik mesleği ile ilgili oluşan yüksek bir arz söz konusu.
Doç. Dr. Sedat Gümüş / Necmettin Erbakan Üniversitesi
Son yıllarda eğitim konusunun belirli aralıklarla gündeme geldiğine ve kamuoyunda bir süre tartışıldıktan sonra tekrar rafa kaldırıldığına şahit oluyoruz. Genellikle uluslararası sınavlardaki başarısızlığımız ya da ulusal merkezi sınavlarda yaşanan değişiklikler eğitimi gündemimize taşıyan başlıca konular oluyor. Her iki konu da oldukça önemli olmakla birlikte bu konular üzerinden yapılan tartışmaların çoğunlukla "eğitim sisteminin niteliği" ve "sürekli değişim" başlıkları çerçevesinde ele alınıp sisteme yönelik sert eleştiriler ve eleştirilere cevap verme telaşı arasında kendi kendini bitirdiğini görmekteyiz. Sonuç olarak, bu tartışmalardan ortak aklı ön plana çıkaran ve uygulamaya yön verebilecek çıkarımlarda bulunmak da pek mümkün olmuyor. Oysaki eğitim sistemlerinin eksikliklerinin zamanlıca tespit edilmesi ve bu eksikliklerin giderilebilmesi için yapıcı öneriler geliştirilmesi oldukça önemli. Bu kapsamda, ülkemizde eğitim ile ilgili nitelikli, objektif ve sistematik olarak tekrar edilen izleme ve değerlendirme çalışmalarının oldukça az sayıda oldu-ğunu ve bu tür çalışmaların sayısının artması gerektiğini söylemek istiyorum. Bu tür değerlendirme çalışmaları eğitim eksenindeki tartışmaların daha çok veri temelli yapılmasına katkı sağlayacaktır.
Kuşkusuz eğitim sistemimiz içerisinde üzerinde konuşmaya ve tartışmaya değer birçok konu var ancak ben bu yazıda eğitim sistemimizin geleceği açısından oldukça önemli olduğunu düşündüğüm "öğretmen yetiştirme ve istihdamı" konusu üzerine odaklanmak istiyorum. Kısa süre önce Eğitim-Bir-Sen tarafından yayınlanan ve benim de yazarları arasında bulunduğum Eğitime Bakış 2017: İzleme ve Değerlendirme Raporu'nun alt başlıklarından birisi de "öğretmenler" idi.
100 bin öğretmen ihtiyacı
Bu izleme ve değerlendirme çalışmasında Türkiye'de kamu ve özel sektörde istihdam edilen öğretmenler ile ilgili de oldukça önemli veriler mevcut. Öncelikle mevcut haliyle kamu eğitim sistemi içerisinde 1 milyon civarında öğretmen olduğunu görüyoruz. Bu öğretmenlerin yaklaşık yarısı son 15 yıl içerisinde göreve başlamış. Ancak, bu büyük rakama rağmen halen 100 bine yakın öğretmen ihtiyacı olduğu da yadsınamayacak bir gerçek. Bu açık genellikle nitelikleri konusunda çok fazla bilgi sahibi olmadığımız ve çalışma koşulları çok iyi düzeyde olmayan ücretli öğretmenler aracılığıyla kapatıl-maya çalışılıyor. Bu durum, özellikle öğretmen ihtiyacının yüksek seviyede olduğu bölgelerde eğitimin niteliği ile ilgili sorunlar oluşturabilir. Dolayısıy-la, eldeki imkanlar doğrultusunda mevcut öğretmen ihtiyacının en kısa zamanda giderilmesi ve ücretli öğretmenlik uygulamasının zaruri haller dışında kullanılmaması sistemin başarısı açısından önem arz etmektedir.
Rapordaki verilere bakıldığında, öğretmen ihtiyacına ek olarak mevcut öğretmenlerin ülke genelindeki dağılımları konusunda da bazı sorunlar oldu-ğu anlaşılıyor. Tecrübeli öğretmenlerin bazı bölgelerde yığıldıkları, buna karşın Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde görev yapan öğret-menlerin ortalama hizmet sürelerinin oldukça düşük olduğu görülmekte. Bu durum, bahsedilen bölgelere sürekli olarak göreve yeni başlayan öğretmenle-rin atanması ve bu öğretmenlerin de çok kısa süreler içerisinde başka bölgelere geçiş yapmalarından kaynaklanıyor. Daha önce uygulanıp kaldırılan söz-leşmeli öğretmenlik uygulaması esasen bu sorunun çözümü için 2016 yılında çıkarılan 668 sayılı KHK ile tekrar yürürlüğe sokuldu. Sözleşmeli öğretmen-lik uygulaması bu konuda nispi bir iyileşme sağlama potansiyeline sahipse de uzun vadede başka politikalara ihtiyaç olduğu da açık. Sözleşmeli öğret-menlik uygulaması yeni atanan öğretmenlerin bulundukları yerde daha uzun süre (5-6 yıl) kalmalarını zorunlu hale getiriyor, ancak bu uygulama genelde öğretmenliğin en verimli çağlarında oldukları düşünülen 10-15 yıl tecrübeye sahip öğretmenlerin ihtiyaç bulunan bölgelerde çalışmalarını sağlayacak bir içeriğe sahip değil. Ayrıca, öğretmenlerin bir zorunluluk kapsamında bu bölgelerde uzun süre kalmalarının onların performansları üzerinde olumsuz etkide bulunma riski de söz konusu. Bu konuda en makul çözüm ise öğretmen ihtiyacının fazla olduğu bölgelerde öğretmenlerin istekli olarak uzun süre çalışma-larını teşvik edecek yöntemler geliştirmek.
OACD ortalamaları
Öğretmenler ile ilgili verilere baktığımızda gözümüze çarpan önemli başka bir nokta ise öğretmen maaşları. Türkiye, son 10 yıl içerisinde öğretmen maaşlarının en fazla arttığı OECD ülkelerinden biri olarak ön plana çıkmış durumda. Ancak, satın alma gücü paritesi göz önüne alındığında Türkiye'deki öğretmenlerin maaşlarının OECD ortalamasının altında kaldığı da bir gerçek. Bu durum, son yıllardaki önemli iyileştirmelere rağmen öğretmen maaşları-nın halen istenilen düzeyde olmadığını gösteriyor. Daha da önemlisi birçok ülkede öğretmen maaşlarının tecrübe ile birlikte önemli miktarlarda arttığını görmekteyiz. Göreve yeni başlayan bir öğretmenin maaşının 15 yıl içerisinde gösterdiği artış tüm OECD ülkeleri düşünüldüğünde ortalama yüzde 40 civarında. Hatta bu farkın yüzde 70'lere vardığı ülkeler bile var. Türkiye'de ise göreve yeni başlamış bir öğretmen ile 15 yıllık tecrübeye sahip bir öğret-menin maaş farkı sadece yüzde 10 civarında. Öğretmen maaşlarında tecrübeye dayalı artış hem öğretmenlerin meslekte tutulmaları hem de motivasyonun zamanla azalmasının önüne geçilmesi açısından önemli görülmekte. Bu kapsamda, Türkiye'de de diğer OECD ülkelerine benzer şekilde öğretmen maaş-larında tecrübeye dayalı bir artış politikası geliştirilmesi gerekiyor. Bu konuda, özellikle yüksek sayıda öğretmen ihtiyacı bulunan bölgelere öncelik vere-rek bu bölgeleri tecrübeli öğretmenler için cazip hale getirmek oldukça faydalı olabilir.
Türkiye'de öğretmenlik mesleği ile ilgili önemli bir sorun alanı da öğretmen yetiştirme süreci. Eğitime Bakış 2017 raporunun da çok açık şekilde or-taya koyduğu gibi son yıllarda öğretmenlik mesleği ile ilgili oluşan yüksek bir arz söz konusu. Dolayısıyla, kamuoyunda sıklıkla dile getirilen "atanama-yan öğretmen" serzenişlerinin önümüzdeki yıllarda artarak devam edeceğini söylemek hiç de yanlış olmaz. Bu konuda hızlı bir şekilde atılması gereken adımlar var. Bu adımları aynı zamanda öğretmen yetiştirme sürecinin niteliğini de artıracak şekilde planlamak ilerisi için önemli bir fayda sağlayacaktır. Örneğin, eğitim fakültesi kontenjanlarının öğretim üyesi başına düşen öğrenci sayıları da dikkate alınarak azaltılması eğitim sürecinin niteliğinin yüksel-tilmesi açısından anlamlı olacaktır. Günümüz eğitim anlayışıyla 50-60 kişilik sınıflarda ya da amfilerde nitelikli öğretmen adayları yetiştirmek oldukça güçtür. Ayrıca, yıllardır kamuoyunu meşgul eden pedagojik formasyon konusuna kökten bir çözüm bulmak gerekmektedir. Bu çerçevede, ortaöğretim düzeyinde çalışacak öğretmenler için kaynak fakültenin Eğitim Fakülteleri mi yoksa Fen-Edebiyat Fakülteleri mi olacağı konusunda net bir karara varıp yıllardır devam eden ikiliğe bir son vermek gerekmektedir. Her iki durumda da alınan kararın arkasında durulmalı ve her halükarda kaynak fakültedeki öğrenci kontenjanları ihtiyaçla uyumlu hale getirilmelidir. Son olarak, öğretmen adaylarının lisans eğitimleri süresince uygulamaya daha yakın olmalarının sağlanması ve okul deneyimlerinin hem süre hem de içerik olarak güçlendirilmesi gerekmektedir. Tabii ki bu öneriler artırılabilir ve geliştirilebilir. Ancak, mevcut öğretmen yetiştirme sürecinin iyileştirilmesi için ilgili paydaşlarla birlikte çalışılarak ivedilikle gerekli adımların atılması gerektiği açıktır.
Star
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.