Türkiye’de bilim ve üniversite var mı?

Türkiye’de bilim ve üniversite var mı?

Celal Şengör’ü, hep sivri çıkışlarıyla tanıdık. Kimilerine göre o Türkiye’nin en önemli bilim insanlarından birisi. Ama kimilerine göre de sadece konuşuyor.

Lafını hiç esirgemeyenlerden. Bazen dozunu öylesine kaçırıyor ki, haklı olsa bile üslubu nedeniyle, haksız duruma düşebiliyor. Eleştirilerin odağı haline gelebiliyor.
Renkli kişiliği var. Alanında en fazla uluslararası yayını olan hocalardan birisi. Dünyanın en önemli akademik kurullarının üyesi. Ama onu asıl renkli kılan, neredeyse hemen her konuda bilgi sahibi olması. Bazen hiç tahmin edemeyeceğiniz bir konuda bile konferans verirken, görürseniz hiç şaşırmayın...

Rektörlük seçimleri
Hemen her şeye karşı olduğu gibi rektörlük seçimlerine de karşı. Gönderdiği mektupta, bunu gerekçeleriyle açıklıyor. Haklı olduğu noktalar da var, haksızlık ettikleri de. Ama en azından, katılsanız da, katılmasanız da görüşlerini cesurca ortaya koyuyor.
Şimdi birileri çıkıp da, iktidara ve Cumhurbaşkanı’na karşı olduğu için bu sistemi eleştiriyor diyebilir. Hiç alakası yok. Celal Hoca’yı 25 yıldır tanırım. O hep böyleydi. Hep, her şeye karşıydı. Çünkü, hep mükemmeli arıyor.
Peki, kendisi mükemmel mi?
Ona ve yakın çevresine göre evet.
Bilim insanı olarak haklılar da eleştirilerin dozu konusunda kantarın topuzunu kaçırdığı çok oluyor...
Muhtemeldir ki dikkat çekmek için bunu özellikle yapıyor. Peki, popüler olmak için mi? Hiç sanmıyorum.
Sanki daha çok, üzerinde durduğu konulara dikkat çekmek için dersek daha doğru olur. Ama yine de kelime seçerken, çok daha özenli olsa, hem kırıcı olmaz hem de getirdiği eleştiri ve öneriler, çok daha fazla dikkatle ele alınır.

“Neden oy kullanmayacağım”
Haziran ayında onlarca üniversitede rektörlük seçimi var. Celal Hoca’nın üniversitesinde de. Ve o, bu seçimde oy kullanmayacağını söylüyor. Gerekçelerini de önem sırasına göre bir bir sıralıyor.
Mektubunu önce yazının içine koydum, sonra üç kez okuduktan sonra çıkarttım. Çünkü, dikkat çektiği konular önemliydi ama hakaret unsuru taşıyan ciddi göndermeler vardı. O bölümlerini çıkarttığımda da, mektubun özü kaybolduğu gibi sansüre uğradı eleştirisi de gelebilirdi.
Celal Hoca, mektubunda üç gün önce rektörlük seçimleriyle ilgili yazıma atıfta bulunup, ortada bir kandırmaca olduğunu ve kendisinin bunun bir parçası olmayacağını, dolayısıyla, seçimlerde oy kullanmayacağını söylüyor.
Dün olduğu gibi bugünde ısrarla Türkiye’de üniversite ve bilim olmadığı vurgusunu yapıyor. Yani bir anlamda kendi varlığını da inkâr ediyor. Bunu da akademik unvanlarını kullanmayarak göstermeye çalışıyor. Celal Hoca‘nın eleştirilerini ve üslubunu, öyle ya da böyle ağır bulanlar, söylediklerini, ne olur hafife almasınlar. Kızgınlığının ifadesi olan cümlelerin, bir öncesinde ya da bir sonrasında, Türk yükseköğretimine ve bilim politikamıza yönelik çok önemli tespit ve uyarılar da var. En azından onlar gümbürtüye gitmesin.
Ve en azından, görüşlerini, özgürce söyleyen bilim insanları hâlâ var diye sevinmeliyiz. Keşke hakaret içeren cümleler olmasaydı da o mektubu sizlerle paylaşabilseydik...

Hakaret etme özgürlüğü?
Kişisel olarak, hiç kimsenin, hiç kimseye hakaret etme özgürlüğünün bulunduğuna inanmıyoruz. Eleştiriye elbette sonuna kadar saygımız var. Ve bunu sık sık biz de yapıyoruz. Ama hakaret, hele hele kişiye, topluma ve kurumlara yönelik hakaretler, sanki biraz saygı ve özgürlük sınırlarını zorluyor.
Canlı yayınlarda, bazen bu konuda çok zorlanıyoruz. Konuşma özgürlüğüm var deyip, mikrofonu eline alan, bazen hakaretin her türlüsünü saydırmaya başlıyor, uyarıyorsunuz, yine devam ediyor. Sözü ondan alıp başkasına verdiğinizde de, demokrasi, özgürlük yok, bak sen de susturuyorsun diye kıyameti koparıyor.
Oysa yapmaya çalıştığımız, sadece ve sadece, kendi istediği saygı ve hoşgörüyü, başkalarına da göstermesi. Ama maalesef bazen   orta noktada buluşmak mümkün olmuyor. Çünkü herkesin doğruları kendine göre çok farklı...

Hoşgörü ve saygı
Sanki şu günlerde en çok ihtiyaç duyduğumuz eksiklik, hoşgörü ve saygı. Hemen herkes, karşı taraftan bunu bekliyor ama kendisi sergilemiyor. Daha da vahimi, neyi eleştiriyorsa daha fazlasını kendisi yapıyor. Ve maalesef bu konuda ilk sırada hep siyasetçiler gidiyor. Medya olarak biz de arka sıralarda sayılmayız. Üniversiteler ise öyle suskun ki, bireysel çıkışlar dışında, sıralamaya bile giremiyorlar...
Özetin özeti: Çuvaldızını önce kendimize batırmak koşuluyla, saygı sınırlarını zorlamayan her türlü eleştiriye sonuna kadar açığız...

Abbas GÜÇLÜ-Milliyet

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.