Türk Eğitim-Sen'den Karadeniz Çıkarması: Rize, Trabzon, Giresun, Ordu...
Genel Başkan Yardımcıları Cengiz Kocakaplan ile Selahattin Dolğun, 30 Mart tarihinde Rize, 31 Mart tarihinde Trabzon 1 ve 2 No’lu Şubeler, 1 Nisan tarihinde ise Giresun ve Ordu Şubelerinde istişare toplantılarına katıldı.
Genel Başkan Yardımcıları Cengiz Kocakaplan ile Selahattin Dolğun, 30 Mart tarihinde Rize, 31 Mart tarihinde Trabzon 1 ve 2 No’lu Şubeler, 1 Nisan tarihinde ise Giresun ve Ordu Şubelerinde istişare toplantılarına katıldı.
İstişare toplantılarına; şube başkanları ve şube yönetim kurulu üyeleri, ilçe ve işyeri temsilcileri ve üyelerimiz katıldı.
Toplantılarda bir konuşma yapan Genel Başkan Yardımcısı Cengiz Kocakaplan, konuşmasına sınırlarımız içinde ve sınır ötesinde terörle mücadele ederken şehit olan kahraman güvenlik güçlerimizi rahmet ve minnetle yad ederek başladı. Kocakaplan, “Türk Milletinin düşmanları ile sınırlarımız içinde ve dışında mücadele eden kahraman ordumuzun ve emniyet güçlerimizin yanındayız. Bu uğurda hayatını kaybeden şehitlerimize Allahtan rahmet, gazilerimize acil şifalar diliyorum” dedi.
Sendikamızın altıncı döneminin, genel kurullarımızın tamamlanması ile başladığını kaydeden Kocakaplan, “Ekim ayında şube genel kurul delegelerinin seçimi ile başlayan süreç 10-11 Kasım 2017 tarihinde yapılan şube genel kurullarını takiben 24-25 Şubat tarihinde merkez olağan genel kurulumuzun yapılması ile tamamlandı. 21-12 Nisan tarihinde Konfederasyonumuz Türkiye Kamu Sen’in Genel Kurulunu gerçekleştireceğiz. Şubelerimizin kendi genel kurullarını tamamlamasından sonra yeni dönem de görev yapacak olan ilçe temsilciliklerini de oluşturdular. Yeni seçilen tüm yöneticilerimizi tebrik ediyorum. Başarılar diliyorum. Allah hayırlı uğurlu etsin.” dedi.
Türk Eğitim-Sen’in yüzde 100 yerli ve milli bir sivil toplum kuruluşu ve sendika olduğunu bildiren Kocakaplan şöyle konuştu: “Türk Eğitim-Sen iktidarlarla yürüyerek büyüyen değil, eğitim çalışanları ile yürüyerek büyüyen bir sendikadır. Türk Eğitim-Sen; alnı açık, başı dik eğitim çalışanlarının üye olduğu bir sendikadır;
‘Ben milletim uğruna adamışım kendimi,
Bir doğrunun imanı, bin eğriyi düzeltir,
Zulüm Azrail olsa hep Hakkı tutacağım,
Mukaddes davalarda ölüm bile güzeldir’ diyerek, Türk Eğitim-Sen’e gönül veren dava adamlarının üye olduğu sendikadır. Türk Eğitim-Sen gururla ‘Ne mutlu Türküm diyene’ diyenlerin sendikasıdır.
Türk Eğitim-Sen’in yaptığı çalışmalar, kuruluş ilkeleri ve genel amaçları ile haklı olarak Türkiye’nin Sendikası payesini almıştır. Türk Eğitim Sen’e verdiğiniz destek için yürekten teşekkür ediyorum. Türkiye’nin en etkili sendikası maalesef yetki yarışında geri düştü. Türkiye’nin en güçlü, en etkili sivil toplum örgütü ve sendikası olan sendikamızın yeniden yetkili sendika olması için elinizden gelen her türlü desteği yapacağınızdan hiç şüphemiz yok.
Türk Eğitim-Sen’in yetki yarışını kaybettiğinde, aslında kaybeden Türk Eğitim Sen değil, eğitim çalışanlarıdır. KİK toplantıları çay kahve içme toplantılarına dönüşmüş, sanki MEB’in evrak kayıt sistemi gibi konuların birimlere sevk edilmesinden başka bir işe yaramamaktır. Toplu sözleşme masası da tiyatro salonuna dönüşmüştür maalesef. 12 Eylül 2010 tarihinde yapılan referandumda kamu çalışanlarına toplu sözleşme hakkı veren düzenlemede var idi. Bu sebeple uyum yasalarının çıkarılması biraz zaman aldı ve 2011 yılında yapılması gereken toplu görüşmeler tarafların anlaşması ile toplu sözleşme yapmak için 2012 yılına kaldı. Bugün yandaşlığı ile yetkili olan sendika birincisi şimdiye kadar 4 toplu sözleşmeye oturdu, hepsi de hezimetle sonuçlandı. 2012 yılı mayıs ayında yapılan ve 2012- 2013 yıllarını kapsayan toplu sözleşme görüşmeleri başladığında, kamu işveren kurulunu yüzdelik zam tekliflerinde hiç esnememesi ve mesafe alınacak gibi görülmediğini ve yetkili sendikanın da acziyetini gören Genel Başkanımız Memur-Sen ve Kesk’e ‘Gelin beraber grev yapalım’ diye teklifte bulunmuştu. Memur-Sen bu teklifi reddetmişti. Konu Kamu Görevlileri Hakem Kurulu (KGHK )’na intikal ettirilmiştir. 25 Mayıs 2012 günü Kurul ilk toplantısını yaptı. İşveren tarafının Kurula getirdiği tekliflerin, sendikaların beklentilerinin çok altında olduğunu gören Genel Başkanımız, sendikalara Kuruldan çekilme ve topu Hükümetin kucağına bırakma teklifini götürdü. KGHK 11 üyeden oluşmaktadır. Kurulun karar alma yetisine sahip olması için en az sekiz üyenin toplantıda hazır bulunması gerekir. Aksi durumda Hakem Kurulu işleyemez ve karar alamaz. İşte bunu sağlamak için Genel Başkanımız KESK ve Memur-Sen üyeleriyle birlikte toplantıya katılmayarak Kurulu kilitlemeyi amaçlamıştı. Bu sağlanmış olsaydı, ücret artışlarını kucağında bulan Bakanlar Kurulu, belki daha toleranslı davranmak durumunda kalacaktı. Buna rağmen Memur-Sen, bu davete katılmamış ve toplantıya girerek Kurulu çalıştırmış ve 2012 yılı için yüzde 4+4 ve 2013 yılı için de yüzde 3+3 maaş artışlarını Kurul kararı olarak tescil ettirmiştir. Şunu da belirtmek gerekir ki; KGHK’na Memur-Sen adına katılan Doç. Dr. Aydın Başbuğ da işveren tarafının masaya getirdiği maaş zammı teklifine EVET oyu vererek, sendikal mücadele tarihinde eşine rastlanmayacak bir duruma vesile olmuştur.
Peki 2013 yılında yapılan toplu sözleşme önceki yıllara göre çok mu iyi geçti? Hayır. 2013 yılı toplu sözleşmesi tarihin en hızlı imzalanan toplu sözleşmesi oldu. İki oturumda toplu sözleşme imzalandı. Peki sefalet artış oranını imzalayan başkan nerede? Ödül olarak kendisine milletvekilliği verildi. Kamu çalışanları maalesef 123 TL’ye masada satıldı. 2015 yılı toplu sözleşmesine geldiğimizde yeniden yandaş sendika masaya oturdu. Burada da kamu çalışanlarına büyük bir kazık atıldı. O da enflasyon farkı oyunudur. 2013 yılında imzalanan toplu sözleşmede enflasyon farkını düzenleyen 7’inci madde vardı. Buna göre, 2015 yılında kamu görevlilerine ve emeklilerimize öngörülen kümülatif zammın üzerinde bir enflasyon oluşursa, enflasyon farkı ödenmesini hükme bağlanmıştı. Ancak 2013 yılında imzalanan o madde değiştirildi ve bu da bizim cebimizden yüzde 1.8 çalınmasına neden oldu. Eğer o maddeyi kanunsuz, ahlaksız bir şekilde değiştirmeselerdi, bugün yüzde 2.71 enflasyon farkı alacaktık. Ama acemi ve yandaş başkanın enflasyon farkının hesabını değiştiren düzenlemeye attığı imza sonucunda; şu anda her ay, kamuda görev yapan bir şoför arkadaşımızın 39 TL, bir öğretmenin 48 TL, bir profesörün 115 TL kaybı var. Kendilerinin haklarını masada peşkeş çeken, memuru satan zihniyeti mutlaka ve mutlaka kamu çalışanları iyi tanımalı ve cezalandırmalıdır. 2017 yılı Ağustos ayında başlayan 4 Toplu Sözleşmede de yetkili sendikanın yöneticileri tiyatroya devam etti. Kapalıyız dövizleri göstermeler, 4-5 puanlık artış olmaz ise imza atmayız restleri(!), bu teklif elimize kalemi vermiştir ama içine mürekkebi koymamıştır gibi süslü cümleler havada uçuşurken bir baktık 0,5 puanlık artışa balıklama dalıp imzalar atılmış. Yazıklar olsun kamu çalışanlarını masada satanlara. Ancak Kamu çalışanlarının hiç mi suçu yok? Değerli arkadaşlarım; gerçek manada sendikacılık yapan Türkiye Kamu Sen yetkili olduğu 2002 ile 2008 yılları arasında geçen 7 yıllık sürede Hükümetin %66,96 artış teklifine karşılık memur maaşlarının %219,58 artmasını sağlamıştır. Hem de bu artış toplu görüşme imkanı ile sağlanmıştır. Memur Sen’in yetkili olduğu 2010- 2016 yılları arasındaki 7 yıllık dönemde ise Hükümet kümülatif % 65,51’lik bir teklif sunmuş, memur sen bu teklifi ancak %102,93’e kadar çıkarabilmiştir. Bunlar sendikacılığı ancak bu kadar olur. Türk Memurunun gerçek dostu Türkiye Kamu Sen ve bağlı sendikalardır. Artık çalışanlarımız bunun farkına varmalı sendikal tercihlerini buna göre yapmalıdır.
Kıymetli arkadaşlarım; Milli Eğitim Bakanlığı yaptığı uygulamalarla adeta “Milli Eziyet Bakanlığı” “Mağdur Etme Bakanlığı” “Mutsuz Etme Bakanlığı” olmak istiyor gibi çalışıyor. MEB, bir kurum nasıl başarısız olur, çalışanlar nasıl itibarsızlaştırılır, çalışanlar nasıl kamplara bölünür ve çalışma barışı bozulur konusunda rakipsiz yarışıyor. Ortada bir başarısızlık var bir beceriksizlik var. Cumhurbaşkanımız dahi farkında ki bir açıklamasında eğitim ve kültür alanında başarısız olduklarını itiraf ediyor. Yapılan mülakat uygulamalarında yaşanan çirkinlikler, ahlaksızlıklar artık ortaya yayılmış, Noterle tescillenmiştir. Mülakat demek adaletin rafa kaldırılması, adam kayırmanın, torpilin tavan yapması demektir. Hazreti Ali diyorki “Devletin dini adalettir” Yine bir düşünürün çok beğendiğim bir sözü var “ Devletin en değerli ziyneti adaletidir.” Yani adil olmayan devlet çirkin, sevimsiz ve zalimdir. İnsanları mutsuzdur, umutsuzdur, yarınından endişe duyar. Unutulmamalıdır ki adaletsizlik ise en büyük zulümdür.”
Kocakaplan ayrıca, Türk Eğitim-Sen’in üyelerine yönelik ayrıcalıklı hizmetleri, indirim anlaşmaları ve uluslararası faaliyetleri hakkında katılımcılara bilgi verdi.
Toplantıda bir konuşma yapan Genel Başkan Yardımcısı Selahattin Dolğun da MEB’in performans değerlendirme sistemi ile ilgili önemli açıklamalar yaptı. Bu uygulamanın öğretmenlerin itibarını azaltacağını, onları rencide edeceğini söyleyen Dolğun, aynı zamanda öğretmenlere yönelik psikolojik şiddetin de aracı haline geleceğini de bildirdi. Geçtiğimiz Ekim ayında 12 pilot ilde başlatılan sistemin öğrencilerin hakaret ve tehdit içerikli paylaşımlarının ardından iki gün içinde kapatıldığını hatırlatan Dolğun, şunları kaydetti: “ ‘Hocam yüz ver yüz vereyim’ ‘Hocam sözlüleri girmedim ona göre’ ‘Hocam sözlüm en son kaça olur?’ ‘Hocam 100 ver ben de 100 vereyim, Yıl intikam yılıdır.’ şeklindeki mesajlar hafızalarımızda dün gibi tazeliğini korumaktadır. Öte yandan öğrencilerin değerlendirmeleri hiçbir zaman objektif olmayacaktır. Sevdiği öğretmene yüksek puan veren, sevmediği öğretmene düşük puan veren ya da öğretmenleri ile not pazarlığına yeltenen öğrenciler olacaktır. Velilerin öğrencileri puanlaması da başlı başına trajik bir durumdur. Öğretmenin adını dahi bilmeyen, veli toplantılarına katılım sağlamayan, öğretmenin dersteki performansı hakkı hiçbir fikri olmayan veliler öğretmenlere nasıl puan verebilir?
Öte yandan öğretmenlerin okul müdürleri, zümre öğretmenleri, diğer öğretmenler tarafından değerlendirilmesine de karşıyız. Milli eğitimin en büyük sorunlardan biri yetkin, işin ehli, liyakatli yönetici ataması yapamamasıdır. Şu anda okullarımızın büyük kısmı siyasi, ideolojik, sendikal saiklerle atanmış idareciler tarafından yönetilmektedir. Bu yöneticilerin idarecilerin öğretmenlere yönelik değerlendirmesinin adil, objektif, tarafsız olması beklenmesi safdilliktir. Unutulmamalıdır ki; öğretmen not verendir, not verilen değil. Dolayısıyla MEB’in öğretmenleri huzursuz edecek, çalışma barışını bozacak, verim ve motivasyonu düşürecek, eğitimde infial yaratacak uygulamaların zeminini hazırlamaması gerekir.
Üstelik MEB bu sistemde öğretmenlere 4 yılda bir mesleki yeterlilik sınavı getirilmesini öngörmektedir. Öğretmen yeterliliğini sadece akademik olarak ölçemezsiniz. Öğretmenlik; sadece bilgi aşılamak değil, bilgiyi derste iyi bir sunumla aktarmayı gerektirir. Öğretmenlik sevgi, sabır ve tecrübe gerektiren bir meslektir. Kısacası öğretmenlerin sadece akademik bilgisini ölçerek, mesleğindeki başarısını, verimini tespit edemezsiniz. Türk Eğitim-Sen olarak öğretmenlerin sınava tabi tutulmasına kesinlikle karşıyız.
MEB’in performans değerlendirmesi, öğretmenlere sınav getirmesi yerine; tüm öğretmenlerimizi içi sağlam, altı doldurulmuş bir hizmet içi eğitime alması gerekir. Bu; öğretmenlerin mesleki gelişimlerini artıracak, onları teknoloji ve yeniliklerle buluşturacak bir uygulama olacaktır.”
Selahattin Dolğun, sendikamızın, öğretmenlere performans değerlendirme sistemine karşı kamuoyu oluşturmak ve eğitim çalışanlarının kanaat ve hassasiyetlerinin daha iyi anlaşılması için MEB Alo 147 bilgi hattı üzerinden gerçekleştirdiği başvuru kampanyası ile CİMER ve BİMER üzerinden başlattığı kampanyaya vurgu yaptı.
Dolğun şunları söyledi: “Tüm öğretmenlerimiz. 29 Mart 2018 Perşembe günü 17:00-20:00 saatleri arasında Alo 147’yi arayarak, ‘Öğretmenlerimizin itibarını rencide edecek olan performans sistemine karşıyım’ dedi. Yine CİMER ve BİMER üzerinden bir başka kampanya daha başlattık. Buna göre de öğretmenlerimiz; 29 Mart-5 Nisan 2018 tarihleri arasında, performans değerlendirme sisteminin öğretmenlerin itibarını daha da azaltacağını, çalışma barışını bozacağını, bu uygulamanın psikolojik şiddetin aracı haline geleceğini belirten metni, CİMER ve BİMER üzerinden Cumhurbaşkanlığı ve Başbakanlık makamına iletiyor.
Herkes bilmelidir ki; öğretmenlere performans sistemi getirilmesi halinde tüm demokratik ve hukuki haklarımızı kullanacağız. ‘Meslektaşıma puan vermiyorum’ eylem kararını da devam ettireceğiz.”
Türk Eğitim-Sen’in nöbet ile ilgili aldığı 4 ayrı eylem kararı hakkında da konuşma yapan Selahattin Dolğun nöbet görevlerinin suiistimale açık olduğunu, öğretmenlere angarya işler yüklediğini söyledi.
MEB’in nöbetçi öğretmenleri öğle arası vermeden çalıştırdığını belirten Dolğun “Nöbet görevi hak ve hukuk gözetilmeden yapıldığında öğretmenleri huzursuz kılmakta, çalışma barışını bozmakta, moral ve motivasyonu düşürmektedir” dedi.
Dolğun sözlerini şöyle sürdürdü: “Sendikamız. tam gün eğitim yapılan okullarda öğretmenlere nöbetçi olduğu günlerde tam gün nöbet görevi verilmesi; taşımalı eğitim kapsamında eğitim veren okullarda nöbetçi öğretmenlere aracın plakasını, sürücüsünü ve aracı kontrol etme, öğrencileri indirme bindirme, servis gelene kadar öğrencilerin başında bekleme gibi görevler verilmesi; çeşitli kurs, seminer, hizmet içi eğitim faaliyetleri ya da projeler kapsamında öğretmenlerin ders saatleri dışında ve gönüllülük esasına dayanmadan zorunlu tutulması, bu çalışmalar karşılığında herhangi bir ücret ödemesi de yapılmaması; haftada birden fazla nöbet görevi verilen öğretmenlerimize bu görev fiilen yerine getirilmesine rağmen, haftada bir günden fazla nöbet ücreti ödenememesi ile ilgili eylem kararları almıştır.
Buna göre; 2017-2018 eğitim-öğretim yılı sonuna kadar tüm üyelerimiz sendikamızın aldığı bu kararları ilgi tutarak, eylem yapabilecektir. Sendikamız konuyla ilgili dilekçe de hazırlamıştır. Bu dilekçeleri okul müdürlüklerine sunan üyelerimize her türlü desteği vereceğiz.”
Dolğun ayrıca, 5 Nisan-3 Mayıs tarihleri arasında mülakat süreci ile ilgili de açıklamalar yaptı. Geçtiğimiz yıllarda yapılan yönetici mülakatlarında çok sayıda rezillik yaşandığını söyleyen Dolğun, bu süreci takip etiklerini kaydetti. MEB’e yaptıkları başvuruları da anlatan Dolğun, “Sözlü sınav komisyonlarında gözlemci olarak Türkiye genelinde en çok üye kaydetmiş iki sendikanın temsilcilerine yer verilmesi için talepte bulunduk. Sözlü sınav komisyonlarında görev yapacak kişilerin; yöneticilerin kariyer ve liyakat ilkesi gereğince işinin ehli olan, görevini layıkıyla yerine getirebilecek kişiler arasından adaletli ve özenli bir şekilde seçilmesi sağlanmasını talep ettik. Bu yıl komisyonlarda kul hakkı yenmemesi, torpile geçit verilmemesi ve liyakatli insanların iş başına getirilmesi için her türlü girişimde bulunacağız” diye konuştu.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.