Turgut Özakman, şimdi de Kıbrıs’ın kurtuluş tarihini kaleme aldı.
Diriliş, Şu Çılgın Türkler ve Cumhuriyet adlı kitaplarıyla yakın Türk tarihini milyonlarca kişiye okutmayı başaran ünlü yazar Turgut Özakman, şimdi de Kıbrıs’ın kurtuluş tarihini kaleme aldı
“Çılgın Türkler-Kıbrıs” adıyla bu hafta yayınlanacak kitaptan bazı bölümler şöyle:
39 lira borç var
- Vehbi ve arkadaşları gözden kaybolup epey sonra güneş batarken Anamur Kalesi’ne geri döndüler. Kendilerine böyle talimat verilmişti. 10 makineli tabanca (sten) ile 20 tabanca ve iki sandık mermi kayığa yüklendi. “Bu silahlar sizin değil, örgütün. Erenköy’e gidince bunları gözden uzakta, güvenli bir yerde toprağa gömün. Parola ‘39 lira borç var’. Bu parola ile gelen kişiye silahları topraktan çıkarıp teslim edeceksiniz.”
Sarıldı: “Haydi çocuklar selametle.”
Hava kararırken Anamur’dan ayrıldılar. Zahmetli bir yolculuktan sonra, gün ağarmadan Erenköy’e ulaştılar. Silahları köyün dışında sessizce toprağa gömdüler. (1958)
Elmas’ın silahları
- 24 Mart 1959 akşamı Elmas motoru yeniden yola çıktı. 15 ton silah ve cephane taşıyordu: 100 tabanca, 200 sten, 30 bren, 154 piyade tüfeği, 250 el bombası ve çok sayıda çeşitli mermi. Bu sefere Binbaşı Tansu da katılmıştı. Kıyıya 15 mil kalınca durdular, İngiliz devriye gemisinin geçmesini beklediler. Geçince ilerlediler. Silahların boşaltılacağı yer olarak Girne’nin doğusunda bir nokta (Ozanköy) bildirilmişti. Işıkla işaretleşildi. Motoru rölantiye alarak o noktaya yanaştılar. Mücahitler karanlığa sığınmış, sessizce bekliyorlardı. Biri seslendi:
“Parola?”
“Anıt-kabir!”
“Hoş geldiniz.”
Kumsala baştan kara ettiler. Kucaklaştılar. Mücahitler 15 ton silah ve cephaneyi, hiç konuşmadan, 30-40 dakikada boşalttılar. Silahlar yine mumlanmış ve muşambalara sarılmıştı. Silahlar mumlanmış değilse, mücahitler mumlu bezler hazırlayıp silahları bu bezlere sarıyor, toprağa öyle gömüyorlardı. Elmas hiç vakit geçirmeden Kıbrıs sularından ayrıldı. 17 Ekime kadar, on-on beş günde bir Kıbrıs’a birçok silah ve mermi taşıyacak, hava elverişli olduğu zamanlar Erenköylü gençler de küçük kayıklarıyla silah getirmeyi sürdüreceklerdi. (1959)
Zaferden size ne?
- Gösteri yapan Türk öncüleri İngiliz Valisinin huzuruna çıkardılar. Vali kızmıştı: “M. Kemal Paşa savaş kazanıyor. Türkler Türkiye’de bunu kutluyorlardır. Ama size ne? Size ne oluyor? Onun zaferini niye kutluyorsunuz?”
Sorunun aptallığı Türkleri şaşırttı. Biri bir adım ileri çıktı:
“Sayın Vali, biz de Türküz, Türkiye’nin kopmaz bir parçasıyız. Hiçbir şey bizi, duygularımızı ve anavatana bağlılığımızı değiştirmeyi başaramaz.”
Vali yutkundu. Demek ki kırk dört yıldır aldıkları sıkı önlemler Türklerin milli duygularını öldürmeye yetmemiş, aşındıramamıştı bile. Üstelik bu gençler İngiliz yönetiminde doğmuş ve yetişmişlerdi. Bütün mazlum milletler de bayram ediyordu. Birçok mucize ardarda gerçekleşmiş ve Türkiye yeniden var olmuştu. Saklanan bayraklar yetmedi. Kadınlar yeni bayraklar diktiler. Kıbrıs kırmızı-beyaz oldu. Camiler dolup dolup boşaldı. İngilizler bayrakları toplattılar. Suratları asılmış, neşeleri kaçmıştı. Çünkü bütün olayların, yayılmaların, haksız heveslerin ve dökülen kanların arkasında onlar vardı. Asıl yenilen emperyalist İngiltere’ydi.
Paradan önce yumruk
Geçitkale mücahitlerinin Komutanı Yüzbaşı Mehmet, Makarios’un Türklere benzin verilmesini yasakladığını duyunca, arabasına Türk bayrağını taktı, atlayıp anayolda bulunan ilk Rum benzin istasyonuna gitti.
“Depoyu doldur!”
Rum yılışık yılışık “Artık Türklere benzin vermek yasak” dedi. Yüzbaşı duymamış gibi bir daha söyledi:
“Depoyu doldur!”
Rum yine sırıtarak yasak olduğunu söylüyordu ki ağzına müthiş bir tokat yedi, kütük gibi yere yuvarlandı. Bütün ön dişleri dökülmüştü. Benzincide çalışan üç Rum Yüzbaşının üzerine atladı. Biraz sonra üçü de yere oturmuş, iki büklüm inliyordu. Yüzbaşı sakin sakin içlerinden birine emretti:
“Depoyu doldur!”
Adam iskeleti gacırdayarak doğruldu. Depoyu doldurdu. Yüzbaşı parasını verdi, selamlayıp ayrıldı.(1963)
72 helikopterli ilk harekat
- (KİTAPTAN) Dünyada 72 helikopterin katıldığı ilk harekâttı bu. Türk ordusu bazı önemli ilklere imzasını atıyordu.
Art arda havalandılar. Saat 07.15’ti.
Uçuş savaş uçaklarının koruması altında 45 dakika sürecekti. Kıbrıs’a yaklaşırken Türk tarihinde hiç eşi olmayan bir görünüm oluştu. Denizde 43 gemiden oluşan konvoy vardı. Onun üzerinden 72 helikopter geçiyordu. Helikopterlerin üzerinde 3 koruyucu jet uçuyordu. Karşıdan, paraşütçüleri atıp V düzeninde geri dönen 36 büyük uçak göründü. Bu görkem birçoklarının gözlerini yaşarttı. Bütün Türk tarihi boyunca ordu hiç bu kadar güçlü olmamıştı.
- Turgut Özakman, 72 helikopterin aynı anda düzenlediği harekâtın dünyada ilk olduğunu söyledi. Özakman, bu konuda Vietnam dahil bir çok örneği incelediğini ve uzmanlarla görüştüğünü belirtti.
Bayrağa işeyeni vurdu
- SABAH Ledra Palas önündeki Rum barikatında bulunan Milli Muhafız Ordusu askerleri, yani çeteciler bir gün önce Geçitkale’nin alınmış olmasına seviniyorlardı. Köylerin boşaltılacağından, Türklerin serbest bırakılacağından daha haberleri yoktu. Geçitkale zaferinin keyfini çıkartmak isteyen bir çeteci yere bir Türk bayrağı serdi. Karşıdaki barikatta mücahitler vardı. Yapacağı gösteriyi Türklerin görmelerini istiyordu. Baktıklarını görünce, önünü açtı, Türk bayrağı üzerine işemeye başladı. Mücahitlerden biri hemen tüfeğini doğrulttu, bayrağa işemekte olan Rum’un kasıklarına birkaç el ateş etti. Kasıkları parçalanan Rum askeri önce iki büklüm oldu, sonra af diler gibi bayrağın önünde diz çöktü ve yana devrilip kaldı.
33 kurşun
(KİTAPTAN) Sesler daha da yakından gelince, Mürüvvet Hanım eşinin tavsiyesine uyarak üç çocuğunu alıp güvenli diye banyonun küvetine girdi, uzandı, çocuklarını kollarının arasına aldı. Sımsıkı sarıldı. Altı aylık Hakan iki kardeşinin arasındaydı. Rumlar kapıyı tekmeleyip banyoya daldılar. İnleyen yaralılara, ağlayan Işıl’a bakmadılar bile. Küvetin içindeki anneyi ve çocukları görmüşlerdi. Türk subayının eşi ve çocukları bunlardı işte! Görerek, nara ata ata otuz üç el ateş ettiler. Dördü de öldü. Çocukların kanları, beyin parçaları, saçları tavana sıçrayıp yapıştı. Eserlerini şeytanı bile utandıracak bir keyifle izlediler. Sonra evden çıktılar. Tutsak aldıkları Kumsallılarla birlikte dönüşe geçtiler. (24 Aralık 1963)
Türk canını esirgemez
- Birkaç Rumlaşmış Türk dışında Türkleri Enosis’e razı etmek imkânsızdı. Enosis’i gerçekleştirmek için Türkleri ya sindirmek ya da yok etmek gerekiyordu. Biri ‘enosis’ deyince hemen tepki gösteriyor, miting yapıyor, birçok yere telgraflar yağdırıyorlardı. Makarios Başpiskoposluğa dönünce, Eoka ile ilgili ön hazırlıklara katılmış olan güvenilir adamı Polikarpos Yorgacis’i çağırttı ve planı bildirdi.
“İngilizlerden sonra Türklere de döneceğiz.”
Yorgacis, “İngilizler kolay..” dedi, “..Onların canı tatlı. Türkler zor. Bunlar inatçı, bunlar canlarını esirgemez, bunlarda mücadele ruhu var. Bu ruhu öldürmeliyiz.”
Makarios’un uzun sakalı keyifle titredi. Türk sorunu böyle çözülürdü:
“Haklısın. O ruhu öldürmeliyiz.”
Yazmak, boynuma borçtu
- Bu kitabı neden yazdınız?
Tarihin akışı içinde Kıbrıs sorununu ve olayları, Kıbrıslı kahramanları öğrendikçe, Kıbrıs’ı yazmanın bir borç olduğuna inandım. 1974 harekatı bu büyük hikayenin doruk noktasıdır. Türk askerinin Kıbrıs’ta, Çanakkale’yi ve Milli Mücadele’yi anımsatan destanları vardır. Bir noktayı belirteyim. Türkiye bu çıkarma harekatının maddi koşullarını sabırla, uzun yıllar içinde hazırlamıştır. Bu soruna katkıda bulunan büyük yöneticilerin adlarını saygı ile anacağım: Adnan Menderes, İsmet İnönü, Süleyman Demirel ve Bülent Ecevit. Sonunda fethinden bugüne kadar Kıbrıs’ın olağanüstü hikayesini bütün yönleri ile bir bütün olarak anlatmaya oturdum. Hikaye yazarın hayaline gerek bırakmayacak nitelikte. Kitaba bu nedenlerle ‘Çılgın Türkler-Kıbrıs’ adını verdim.
Muhabir gittim
- Siz bir gün Kıbrıs’a muhabir olarak gittiğinizi söylemiştiniz. Doğru mu hatırlıyorum?
Evet. 1963’teki Noel kıyımı dolayısıyla, Basın-Yayın Genel Müdürlüğü radyodan bir muhabir istemişti. Ben gönüllü oldum. Uygun bulundu. Askeri bir uçakla ocak ayı ortasında Lefkoşa’ya gittik. Basın Yayın’dan bir kamereman ile bir fotoğrafçı da geldi. Uçak un çuvalları ve ilaç sandıkları ile doluydu. Un çuvallarına oturarak uçtuk. Havacı binbaşı, kameramana Girne’den Lefkoşa’ya kadar arazinin çekimini yaptırdı. “Bir gün lazım olur” demişti. Bu sözü hiç unutmuyorum. Tek otel vardı. Yeni yapılan Saray oteli. Daha odalar döşenmemişti. Bize yer yatakları yaptılar. Lokanta kısmı açılmamıştı. Bir aşçıda yedik. İyi değildi. Basın Ataşesi Selahattin Sonat, bizimle birlikte 20’ye yakın gazeteciyi her gün öğle ve akşam evine yemeğe götürdü. Hanımı da güler yüzle bizi ağırladı. Barış gücü daha gelmemişti. İngiliz askerleri barış gücü görevini üstlenmişlerdi. Noel kıyımı adını taşıyan olayın kalıntılarını gezdik. Rumların yakıp yıktıkları evleri, sokakları, mahalleleri gördük. Tüylerimiz diken diken oldu. Binbaşı Nihat İlhan’ın eşinin ve üç çocuğunun, güven umuduyla sığındıkları bir küvet içinde öldürüldükleri evi ve banyoyu da gördük. Bizi gezdiren görevli de ağladı, biz de ağladık. Kan izleri daha tavanda, kurşun izleri duvarlarda duruyordu. Dr. Fazıl Küçük çok üzgün ve sinirliydi. Kısa bir demeç verdi. Özeti, ‘Bizi yenemezler’di. Alay komutanı ile konuştum.
- Kitabı ne kadar zamanda yazdınız?
Cumhuriyet kitabının ikinci cildini bitirir bitirmez başladım. Bir buçuk yıl kadar sürdü. Doktorlara gitmek dışında hiç dışarı çıkmadım. Sabah çalışmaya oturdum, gece kalktım. Bir çok olayı, sahneyi birlikte yaşadım. Özellikle uçaklarla, direnişlerle ve 1974 çıkarma sahnelerini yaşayarak yazdım.
- Kitap kaç sayfa?
400 sayfa kadar. Resimler ve bazı çatışmaların kolayca anlaşılması için basit krokiler de var. Eşim, onca işinin arasında bilgisayar çıkışını üç günde okudu. Su gibi okunsun diye elimden geleni yaptım. Bazı bölümleri birkaç kez yazdım. İçim rahat edene kadar uğraştım. Kitabı herkesle birlikte gençlerimizin de büyük bir ilgi ile okuyacaklarına, 40 yıllık öğretmenlik sezgisi ile inanıyorum. İlgi duyacakları yüzlerce olay, pek çok ayrıntı, unutamayacakları kişilikler var. Özellikle Kıbrıslı Türk gençlerin okumalarını da candan diliyorum. Tarihlerini bilmeyen milletler kuru kalabalık olur. Kimi güçler de kuru kalabalıkları sürü gibi güderler.
m Bu arada Çanakkale ile ilgili bir film çalışmanız varmış.
Bunlar biri ötekini mayalar, biri ötekini harekete geçirir büyük olaylar. Filmi 18 Ekimde izleyebileceğiz.
Ağabeyim öldü sandım
- Denktaş’la tanıştınız mı?
Tabii. Denktaş, Birleşmiş Milletler’de çok etkili bir konuşma yaparak Kıbrıs sorununun nedenlerini, sorumlularını açıklamıştı. Birçok kötülüğün yapımcısı olan Makarios bu konuşmaya kızdı ve Denktaş’ı birkaç yıl Kıbrıs’a almadı. Böyle bir yetkisi var mıydı? Hayır! Ama Makarios böyle bir yöneticiydi. Kıbrıs’ın başına çöreklenmişti. Kana doymuyordu. Denktaş ara sıra Radyo Müdürü Yılmaz Hiçyılmaz’ı ziyarete gelirdi. Yılmaz bir süre Lefkoşa’da Basın Ataşe Yardımcısı olarak bulunmuştu. O zamandan tanışıyorlar. Bazı ziyaretler sırasında ben de bulundum. Birçok sorunu birinci elden dinledim. Denktaş Art Tv’de konuşurken masasının üzerinde iki kitap dururdu. Biri büyük Atatürk’ün Nutuk’u, ötekisi Şu Çılgın Türkler. Ölümüne ağabeyim ölmüş gibi yandım. Kıbrıs’ta öncü lider Dr. Fazıl Küçük’tür. Milli lider, devlet kurucu, ilk mücahit ve büyük lider Rauf Denktaş’tır. KKTC başta onun eseridir. 1974’ten önce kişi başına düşen milli gelir 600 dolar kadardır. Şimdi 20 bin dolar kadar.
Hürriyet’in katkısı büyük
- Sizin Kıbrıs’la ilginiz 1964 Ocak’ında Lefkoşa’ya gitmekle mi başladı?
Hayır. Gazetelerin başlıca konusu Kıbrıs olmuştu 1950’lerde. Başta Hürriyet vardı. Öteki gazetelerimiz de bu davayı önemsediler. Kıbrıs’ta Türklere bir haksızlık olsa, Türkiye’de şehirlerde 50 bin ile 300 bin kişinin katıldığı büyük protesto mitingleri yapılıyordu. Bir aşamada on binlerce gencin Kıbrıs’a gitmek için gönüllü yazılmak istediklerini hatırlıyorum. Her genç gibi benim için de Kıbrıs her zaman taze bir yaraydı. Kıbrıs hakkındaki bir çok gazete röportajını kesip saklamıştım. Bazı kitaplar almıştım. 1964’ten sonra bu ilgi daha da arttı. Bir gün yazarım umuduyla bir Kıbrıs kitaplığı oluşturmaya başlamıştım. Yazmaya karar verince bir çok kişiden yardım ve destek geldi.
- Türkiye’nin Kıbrıs’la ilgisi nasıldır?
Türkiye’deki bütün devrim hareketleri Kıbrıs’a yansımıştır. Kıbrıslılar sömürge yönetimlerine boyun eğen bir dini cemaat olmamışlardı. Türkiye’nin açık, yakın ve yoğun ilgisi Rumların çeteleşmeleri, terör olayları üzerine başlar. Tarihi bir gerçeği belirtmek için şunu söylemeliyim. Kıbrıs sorununun milli bir dava olarak benimsenmesinde Hürriyet Gazetesi’nin, Sedat Simavi’nin, Hürriyet çalışanlarının büyük katkısı vardır. Bir çok miting Hürriyet Gazetesi’nin öncülüğü ile gerçekleşir. Hükümetler daha açık bilgi vermeye ve tavır almaya başlarlar. Kıbrıs tarihi yazılırken Hürriyet bir bölüm olarak yer alacaktır.
Gazeteye yasak
(KİTAPTAN) Hürriyet gazetesi bu süre içinde, 43 miting, 10 kapalı yer toplantısı yapıldığını, 790 kişinin konuştuğunu, miting ve toplantılara 2 milyon 690 bin kişinin katıldığını açıkladı. Türkiye gazetelerinin Kıbrıs’a sokulması yasaklanmıştı. Kıbrıslı Türkler haber alamıyorlardı. Ankara radyosu Kıbrıs Saati adıyla özel bir program yapmaya başladı. Kıbrıs’ı ilgilendiren her türlü habere yer verilecekti.
Hürriyet
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.