TES Yöneticileri Kahramanmaraş Ve Adıyaman’daydı
Genel Mevzuat ve Toplu Sözleşme Sekreteri M. Yaşar Şahindoğan ve Genel Dış İlişkiler ve Basın Sekreteri Sami Özdemir, 11 Mart 2016 tarihinde Kahramanmaraş 1 No’lu Şube’nin, 12. Mart 2016 tarihinde ise Adıyaman Şube’nin düzenlediği il istişare toplantıl
Genel Mevzuat ve Toplu Sözleşme Sekreteri M. Yaşar Şahindoğan ve Genel Dış İlişkiler ve Basın Sekreteri Sami Özdemir, 11 Mart 2016 tarihinde Kahramanmaraş 1 No’lu Şube’nin, 12. Mart 2016 tarihinde ise Adıyaman Şube’nin düzenlediği il istişare toplantılarına katıldı. Toplantılarda Kahramanmaraş 1 No’lu Şubenin Şube Başkanı Mustafa Gökhan , Adıyaman Şube Başkanı Şemsettin Ağar, Kahramanmaraş 1 No’lu ve Adıyaman Şubelerinin Yönetim Kurulu Üyeleri, Kadın Kolları Temsilcileri ve İşyeri Temsilcileri katıldı.
Şube Başkanlarının ardından bir konuşma yapan Genel Dış İlişkiler ve Basın Sekreteri Sami Özdemir şunları kaydetti: “Bu hükümetin düşüncesi iş güvencemizi kaldırmak istemesidir. Türkiye Kamu-Sen olarak 4 yıldan bu tarafa iş güvencesi konusunu gündeme getiriyoruz.
2013 yılında Abant’ta bir çalıştay yapılmıştı. Dönemin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik vardı. O çalıştayda da memur sayısının fazla olduğu iddiaları vardı. Sayın Genel Başkan İsmail Koncuk, ‘Bu yalanları kim söylüyor?’ diye sormuştu. Bakınız; OECD ülkelerinin ortalamasını baz aldığınızda her 15 vatandaşa bir memur düşüyor. Bazı AB ülkelerinde 9 vatandaşa bir memur düşüyor. Türkiye’de ise 29 vatandaşa bir memur düşüyor. Şanlıurfa ve İstanbul’da 43 vatandaşa bir memur düşüyor. Memur sayısını Afrika’nın geri kalmış ülkelerine göre mi, AB ülkelerine göre mi değerlendireceğiz? Hatta OECD ülkelerinin ortaya koyduğu kalitede bir hizmete ulaşmak için 2 milyon 600 bin olan memur sayısını 5 milyon 200 bine çıkarmamız lazım. Bugün iş güvencesiz hale getirmeye çalışıyorlar bizi fakat uyanık olmak zorundayız. 657 sayılı DMK’da değişiklikler yapılmalıdır. Evet, 657 DMK köhneleşmiş bir kanundur. Ama bunu yaparken ben yaptım oldum mantığıyla değil, bu konuyu paydaşlarınızla ya da STK’lar ile değişmesi gereken yerleri değiştirirsiniz ama iş güvencemiz baki kalmak şartıyla.
İş güvencesi elimizden alındığı zaman devletin memuru değil, hükümetlerin memuru olacağız. Bugün ki iktidar ya da başkası fark etmez. Biz devletin memuru olmak istiyoruz. Bugün hükümetin memuru olan valiler, kaymakamların yönettiği ülkeye bakınız ne halde? Çocuklarımızı üniversiteye girmesi için dershanelere gönderiyor, emek veriyoruz fakat yarın işe girmesi için mevcut iktidar partisinin yöneticileri önünde el pençe olacağız ve taşeron patronlarına çocuklarınız işe girmesi için yalvaracaksınız. Böyle bir sistemi Türkiye Kamu-Sen olarak hiçbir zaman kabul etmiyoruz.”
Konuşmasına Türk Eğitim-Sen üyelerinin onurlu ve dik duruşundan dolayı teşekkür ederek başlayan Genel Mevzuat ve Toplu Sözleşme Sekreteri M. Yaşar Şahindoğan da “Sendikacılık insanlara huzur vermelidir. Korkutularak sendikacılık yapılmamalıdır. Ama bunlar maalesef sendikacılığında içini boşalttılar. Kimsenin şüphesi olmasın. Bunların yaptığı sendikacılık dünyada sendikacılık tarihine kara bir leke olarak girecektir. Ancak tarih Türkiye Kamu-Sen’i de dik duruşu ve onurlu yürüttüğü mücadele ile hatırlayacaktır. Her türlü baskıya ve zulme rağmen Türk Eğitim-Sen’i terk etmeyen insanlar çok değerlidir. Herkesin güce ve çıkarlarına biat ettiği bir dönemde sadece doğrudan ve haktan yana oldunuz.” dedi.
Nöbet eylemini de değinen Şahindoğan, “Hepinizin bildiği nöbet tutan arkadaşlarımıza haftalık 6 saat nöbet ücreti verilmesi talebiyle geçtiğimiz yıl bir nöbet eylemi yaptık ve bu eylemin neticesinde belli bir kamuoyu oluştu. 6 saat olmasa dahi 2 saat nöbet eylemi ücreti verildi. Bu konuda hiçbir şey yapmayan hatta kendi yöneticileri yoluyla nöbet tutmayan arkadaşlarımızı tehdit edip, cezalar veren yandaş sendika, ‘nöbete ücreti biz aldık’ diyerek bunun propagandasını da yaptı. Hiçbir şey yapmadıkları konuda başarıyı biz elde ettik diyebiliyorlar. Tabii bu 2 saatlik nöbet ücreti yeterli değildir. Türk Eğitim-Sen olarak 6 saat nöbet ücreti ödenmesini ve isteğe bağlı hale gelmesini istiyoruz. Özellikle okullarımızda 2 saatlik nöbet ücreti uygulaması başladıktan sonra, okul müdürleri; ‘siz artık ücret alıyorsunuz, biz size ne kadar nöbet verirsek bunu tutmak zorundasınız’ anlayışıyla hareket etmeye başladılar. Bazı öğretmenlerimize haftada 2 ya da 3 defa nöbet yazılmaya başladı. Bu tamamen mevzuata aykırı bir uygulamadır. Maalesef birçok arkadaşımızda çifte nöbet verilmektedir. Biz Türk Eğitim-Sen olarak bu konuda bir eylem başlatıyoruz. Milli Eğitim Bakanlığı’na 14 Mart tarihine kadar zaman verdik. İlleri ve kurumları uyarmalarını birden çok nöbet verilmemeleri sağlamalarını istedik. Eğer 14 Mart’a kadar bakanlık bu konuda düzenleme yapmazsa bir eylem kararı alacağız. Bu kararın neticesinde arkadaşlarımız haftada bir nöbetin dışında başka nöbet tutmayacaklar. Hiç kimse öğretmenleri okulun güvenlik görevlisi gibi ya da her türlü angarya işi yükleyebilecekleri insanlar olarak göremez. Öğretmenler bu toplumun en onurlu şerefli mesleğini temsil etmektedirler. Onurlarını gasp etmeye çalışmasını Türk Eğitim-Sen olarak asla kabul etmiyoruz.” dedi.
Üniversite rektörlük seçimlerinin demokratik olmadığını belirten Şahindoğan, “Biz Türk Eğitim-Sen olarak üniversitelerimizi ülkemizin geleceği olarak görüyoruz. Bu ülkenin kalkınmasının bilimde, teknolojide, sanatta gelişmenin lokomotifi üniversitelerimiz olacaktır. Peki bizim üniversitelerimiz bu görevlerini yerine getirebiliyorlar mı? Buna da çok olumlu cevap vermemiz maalesef çok mümkün değil. Bunun birçok sebebi var. Tabi ki akademisyenlerimizin bilgisizliklerinden kaynaklanmıyor. Üniversitelerimizde o kadar anti-demokratik bir ortam oluşturulmuş ki; ne bilimsel özgürlük var, ne de düşünce özgürlüğü var. Üniversiteler, MEB’in bünyesine göre gerçekten demokrasi açısından daha geri kurumlar haline getirilmiştir. Türk Eğitim-Sen olarak üniversitelerimizin demokratikleşmesini istiyoruz. Bunun için de rektörlerin derebeyi olmaktan çıkarılmasını istiyoruz. Her şey rektörün iki dudağı arasında. Böyle bir sitem ile üniversite yönetilmez. Rektörlük mutlaka tüm üniversite personelinin katılacağı adil bir seçimle olmalıdır ve seçim sonuçlarına da rektörlük atamaları esnasına mutlaka uyulmalıdır. En çok oy alan kişinin değil de, 6. sıradaki kişinin rektör yapıldığı bir uygulamanın demokratik bir seçim olduğundan kimse bahsedemez. Rektörlere adeta derebeyi yetkisi veren YÖK Kanunun 13/b maddesinin de mutlaka değiştirilmesi gerekir. Üniversite rektörü kendi kafasına göre hareket etmemelidir.” diye konuştu.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.