TES Genel Merkez Yöneticileri Burdur'da

TES Genel Merkez Yöneticileri Burdur'da

TES Genel Merkez Yöneticileri Burdur'da

Türk Eğitim-Sen Burdur Şubesinin, Burdur Öğretmenevinde  18.02.2015 tarihinde gerçekleştirilen istişare toplantısına Genel Mevzuat ve Toplu Sözleşme Sekreteri M. Yaşar Şahindoğan, Genel Dış İlişkiler ve Basın Sekreteri Sami Özdemir, Burdur Şube Başkanı Orhan Akın, Şube Yönetim Kurulu Üyeleri, Kadın Kolları Temsilcileri, Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi temsilcileri, İşyeri temsilcileri, Türk Ocağı temsilcileri katıldı.

İstişare toplantısının açılışında konuşan Burdur  Şube Başkanı Orhan Akın, şubenin çalışmalarıyla ilgili olarak katılımcılara bilgi verdi.

Toplantıda bir konuşma yapan Genel Dış İlişkiler ve Basın Sekreteri Sami Özdemir, ”Türkiye soğuk günler yaşamaktadır. Fakat bu soğuk günlere rağmen bizleri bir arada tutan gönül birliği, dava birliğidir. Çünkü biz her zaman şunu söylüyoruz; Türkiye Kamu-Sen ve Türk Eğitim-Sen  mensupları her zaman zoru seçmiştir ve mücadeleyi gururla sürdürmüştür. Yarın, torunlarımıza ve çocuklarımıza anlatacak bir şeyler olması için bu mücadeleyi vermek zorundayız.                          

Türkiye’nin yaşamış olduğu ve geçmiş olduğu süreci aslında çok detaylı anlatmaya gerek yoktur. Çünkü, hep beraber bu süreci yaşayarak  görmekteyiz. Bizim için olmazsa olmazımız 657 sayılı  kanuna  tabi devlet memurunun iş güvencesidir.      

Geçmişteki Başbakan, şu an ki Cumhurbaşkanı ne yazık ki da halen başbakan gibi davranmaktadır. Şu an ki Başbakanın açığını kapatmak için ciddi bir efor sarf etmektedir. Dershaneler Yasası ve dinlemelerden  sonra, ciddi rahatsız oldular. Cumhurbaşkanı Pakistan dönüşü gazetecilerin sorunlarını cevapladı. Başbakan; ’Sayın Başbakan bu adamlar sizleri dinliyor, sizlerin hakkınızda dava açıyor, zor bir şey değil polisleri, savcıları neden toplamıyorsunuz? Diye sordu. Cumhurbaşkanı;’ Bu 657 var ya, bizim elimizi kolumuzu bağlıyor’ ifadelerini kullanıyor. Bu konuları bahane ederek; kamu  çalışanlarının iş güvencesini elinden almaktır.” dedi.                                                 

Kamu çalışanlarının iş güvenliğinin tehdit altında olduğunu vurgulayan Özdemir, ”Bundan dört- beş yıl önce Tekel İşçileri Ankara’da ve Türkiye’nin bir çok yerinde eylem yaptı .Onların akşam yatarken bir iş güvenceleri  vardı. Hepsi bir sabah kalktıklarında, kendilerini kapının önünde buldular. Biz Türkiye Kamu-Sen ve Türk Eğitim-Sen olarak, onların bir  çok eylemine destek verdik. Fakat arkadaşlarımızın bazıları bizlere mail atıyorlar onlar illegal örgütler, onlar aşırı uç örgütler neden onlara destek oluyorsunuz? Biz insanların fikrine, düşüncesine göre destek olmadık. Bugün onların başına gelen iş güvencesinin elinden alınması, yarın bizimde başıma geleceğini biliyoruz ve bu nedenle de onlara destek verdik. Türkiye –AB Karma İstişare Komitesi toplantısında ; Başbakan aynen şunu söylüyor; ’Dünyanın neresinde var ,işçi ve memur ayrımı?’ Türkiye Kamu-Sen bu komiteye üye olduğu toplantıda bir konuşma yapan Genel Başkanımız İsmail Koncuk’da o sorusuna cevap verdi .’Sayın Başbakan işçi ile memur arasındaki en büyük fark iş güvencesidir.’ Türkiye Kamu-Sen ve Türk Eğitim olarak üç yıldır bunun mücadelesinin vermekteyiz. Desteğimizi afişlerimizle,  Çıktığımız televizyon kanallarıyla tavrımızı ortaya koymaktayız.”           

        Kamu Çalışanları uyanık olun iş güvenceniz elinizden gidiyor.        

7 Haziran 2015 ‘deki seçimlerin önemine değinen Özdemir şöyle konuştu:” Şu anki hükümet yeniden  iktidar olursa, bizim iş güvencemiz elimizden gidecektir. Hepimiz gördük Mecliste yapılan İç Güvenlik Yasa Tasarısı ile  ilgili kavgaları. Bunların derdi kendilerini kurtarmaktır. Memurun ve kamu çalışanlarının sosyal hakları çok da umurlarında değildir. Kredi yurtlarda yapılan haksızlıklar, yönetici atalarında yapılan torpiller ne dine, ne imana ne de hukuka  uygun değildir. Ama güç bende isteğimi yaparım diyorlar.”                

Türk Eğitim-Sen olarak her yıl anket yaptıklarını söyleyen Özdemir,”. Bu ankette her yıl aynı soruyu sorduk; Size göre Türkiye’de en önemli gündem maddesi nedir? Bu yıla kadar terör sonra mobing geliyordu. Fakat bu yıl yapmış olduğumuz ankete yirmi üç bin sekiz yüz kişi katıldı. Anketin sonucuna göre; yüzde 43’ü ötekileştirme demiştir. Ötekileştirme bu  ülkedeki sosyal patlamanın en önemli sebeplerinden bir tanesidir .Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ da Bunları söyledi ‘yüzde ellisi bize oy veriyor. Fakat bizden yüzde ellisi de nefret ediyor’ ifadelerini kullandı. Onlarda yaptıkları yanlışın farkındalar. Bu sıkıntıları millete anlatacak olan bu ülkenin aydınlarıdır. Aydın kişiler bu ülkenin geleceğine yön çizecektir. Bizim Allah’tan başka kimseye verecek, hesabımız yoktur.” dedi.

12 yıllık AKP iktidarı döneminde bu kadar zulme rağmen, makam koltuk uğruna başka yere gidenlere karşın biz kişiliğimizden davamızdan vazgeçmediklerini ifade eden Özdemir, ”Onların iktidar olduğunda 125bin üyemiz vardı. Şimdi ise 235 bin üyemiz bulunmaktadır.2016-2017 Toplu Sözleşmelerdeki haklarının gasp edilmemesi içinde yetki almak zorundayız. Mücadele edenler her zaman kazananlardır. ’Keser döner sap döner gün gelir hesap döner’ makam mevki yüzünden kişiliğinden ödün verenlerin yarın insanların yüzüne nasıl bakacağını merak ediyoruz?                                             

Bizler her ay 50 bin aylık bülten basmaktayız. Üç ayda bir üniversite ve Kredi Yurtlardaki çalışanlarımızı sorunlarını anlatan bir bülten basıyoruz. Bunun dışında akademik kariyer yapmak isteyen arkadaşlarımız, çocuklarımızın çalışmalarının yayınlandığı Eğitim ve Toplum adlı bir dergi çıkarmaktayız. Doçentlik sınavında bu dergide eseri yayınlanan arkadaşlarımızın artı on puan aldığını belirtmeliyiz. Üç ayda bir çıkardığımızı Eğitimin Sesi Dergisinde ise güncel olayları işlemekteyiz. Güncel konular hakkında uzmanların görüşünü alıyoruz. Bu kişiler akademisyenler, siyasi parti liderleridir. Milletvekillerine, öğrencilerimize ve okullarımıza dergilerimizden göndermekteyiz.    Üyelerden haber akışı sağlanması isteyen Özdemir; Afişlerin Broşürlerin panolarda güncellenmesi gerektiğini söyleyerek ”Biz çok okuyan bir toplum değiliz, ama görsel bizim için daha önemlidir. Görsel olduğu zaman insanların aklında daha fazla bilgi kalmaktadır.”                             

Konuşmasına Türkiye’nin soğuk hava şartlarına değinen ve soğuk havada geldikleri için katılımcılara teşekkür ederek başlayan Genel Mevzuat ve Toplu Sözleşmeler Genel Sekreteri M. Yaşar Şahindoğan”12 yıldır devam eden bir AKP iktidarı var. Tamamen baskıyla, zulümle insanları ötekileştirerek kendisine biat etmeyenleri hayat hakkı tanımayan bir iktidar anlayışı vardır. Türkiye Devleti bu zamana kadar çok farklı iktidarlar tanıdı, çok farklı partiler tanıdı. Ancak toplumun kendisinden olmayanlara hiçbir hakkı reva görmeyen bir anlayışla ilk defa yönetilmektedir.” dedi.                                   

Yönetici atamalarına değinen M. Yaşar Şahindoğan ”Kimler ki kendilerine biat etti, onların elini eteğini öptü ise, bunlar koltuklarında oturmaya devam ettiler. Ya da kendilerine biat eden insanlar makamlara mevkilere getirildi. İnsanların özelliklerine bakılmadı, adamlığına bakılmadı. Neye bakıldı? Bunlardan mı değil mi, ellerini eteğini öpmüş mü hep bunlara bakıldı. Hiç bir hak adalet ölçüsü gözetilmedi. Güya İslam adına hareket eden Müslümanım diyen inşalar bu ülkeyi yönetiyorlar İslam’da haksızlık adaletsizlik var mı? İslam bir adalet dini değil midir? Yöneticilerin adalet üzerine davranması gerekiyor. Bunların İslam anlayışı nasıl bir anlayıştır? Anlamak mümkün değildir.” dedi.

Görev süreci uzatılmayan yönetici çalışanlarımız müsterih olsunlar her zaman onların yanlarında olduklarını vurgulayan Şahindoğan,” Görev süresi uzatılmayan yönetici arkadaşlarımızın suçu değildir. Tam tersi onların dik ve onurlu duruşlarından kaynaklanmaktadır. Bunlara biat etmedikleri için makamlarını mevkilerini kaybetmişlerdir.Bu durum utanılacak bir durum değildir. Aksine yönetici olan arkadaşlarımız için övünçtür.Çünkü onlar dik durup kimseye boyun eğmemişlerdir.                   

Yönetici atama süreci ile ilgili ve iş bırakma eylemi dahil, meşru platformlarda sendikamız tarafından yapılmıştır. Her türlü hukuki mücadele yolları sonuna kadar zorlamaktayız . Bizimde teşvikimizle, Anayasa Mahkemesine CHP MEB Yasasının iptali için dava açtı. Bu dava esas dan görüşülmeye devam ediyor. Henüz karar çıkmamıştır. Umarım buradan çıkacak olumlu bir karar ile yaşanılan sıkıntıların sona ermesine neden olacaktır. Böyle bir kararı hak adına, hukuk adına bekliyoruz. Ucube bir yönetici görevlendirme yönetmeliği ortaya koyuyorlar .Güya puan vererek , çeşitli kriterlere göre değerlendiriyorlar.75’in altında alanların başarısız , 75’in üstünde alanların başarılı sayacakları bir sistem oluşturdular. Peki bu sisteme göre hak ve adalete dayalı bir değerlendirme yapıldı mı? Kesinlikle yapılmadı. Neye bakıldı bizim adamımız mı değil mi? Buna bakıldı. Bir çok kişinin pek çok başarısı olmasına rağmen, yönettikleri eğitim kurumunu çok üst düzeylere taşımış olmalarına rağmen, bir çok kişi başarısız sayıldı. Bu yönetmelik konusu Türk Eğitim-Sen tarafından Danıştay’a taşınmıştır. Yönetmelikteki olumsuzlarında, keyfiliğinde son bulacağını ümit ediyoruz. İlerimizde İdari Mahkemelerine çok sayıda dava açtırdık. Bu davaların bir çoğunda yürütmeyi durdurma kararı alındı. Hatta esasdan karar verilen yerlerde oldu. Bunun neticesinde yeniden değerlendirme yapıldı. Aslında yeniden değerlendirme yapılıyormuş gibi görüsünde aslında uygulanmadı. Mahkeme kararını uygulamamak suçtur. Görevi kötüye kullanma suçunun içermektedir. Dolayısıyla somut değerlere dayanmayan keyfi değerlendirme yapanlarla ilgili suç duyurunda bulunulması gerekmektedir. Bu konuda Genel Merkez ve Şubelerimiz olarak yöneticilerimize her türlü desteği vermeye devam etmeyiz.” dedi.                                                   

Milli Eğitim Bakanlığına bağlı okullarda Nöbet Tutmama eylemi yapıldığını ve eylem sonuçlanana kadar devam edeceklerini söyleyen Şahindağan, ”Bir çok kamu kuruluşunda nöbet hizmeti denilen bir hizmet vardır. Bu nöbet hizmeti kamu kuruluşlarında bir ücret karşılığı verilmektedir. Sadece öğretmenler tarafından asri görev gibi maaş karşılığında yapılıyordu. Bizce bu hakız ve adaletsiz durumun kabul görmesi mümkün değildir. Öğretmenler çok refah içerinde geçinen insanlar değillerdir. Öğretmenlere tuttukları nöbet karlığında ücret ödenmelidir. Eylemimiz ,öğretmenlerimize nöbet ücreti verilene kadar devam ettirmeye kararlıyız. Siyasi iktidarın bakanlar kurulu gibi bir düzenleme yaparak konuyu çözmesini bekliyoruz. Katılımcı sayısını daha azaltmak yerine daha çoğaltarak eylemi etkili hale getirmeliyiz. Sendikamız tarından alınmış olduğu bir karar olduğundan dolayı, hiçbir eğitimci çalışanlarımıza ceza verilmesi mümkün değildir.Velev ki süreç içerisinde öğretmenlerimizin savunması istendi ya da ceza verilmek istendi; o zamanda sendikamız  bütün öğretmenlerimizin yanında olacaktır. Verilmiş olan cezanın da yargıdan dönmemesi mümkün değildir. En son Anayasa Mahkemesi karar verdi. Sendikası üyesi birisine sendikanın eylemine katıldığı için verilmiş cezayı, Anayasa Mahkemesi iptal etti. Dolayısıyla yargı ve hukuk bizden yanadır. Yargı ve hukuk diyor ki; Sendika eylem kararı aldıysa ve üyede bunu uyguluyor ise, siz buna ceza veremezsiniz.                           

15 Mayıs sendikalar için çok önemlidir. Bir yetki süreci bulunmaktadır. Bu yetki, süreci daha önemlidir. Ağustosta Hükümetle Toplu Sözleşme yapılacaktır. Bundan iki sene önce yetkili konfederasyon olarak, Memur Sen Toplu Sözleşmelere katılmıştı.2014 yılı için 123 TL  zam yapılmıştır.2015 yılı için de yüzde 3artı 3 zam yapılmış ve enflasyon farkını içine almayan bir zam yapıldı. Bunlar siyasi iktidarla pazarlık yapamazlar. Göbekten bağlı oldukları siyasi iktidarın, talimatlarına bağlılardır. Bir aylık pazarlık süreci bulunmasına rağmen beşinci günde, Memur Sen başkanı Toplu Sözleşmeyi imzaladı. Memur Sen konfederasyonun başkanı milletvekilliği sözü aldı. Bu nedenle de Memur Sen’in başkanı Toplu Sözleşme masasında memuru pazarladı. Memurun çıkarını bıraktı, kendi çıkarını seçti. O konfederasyonun başkanı görevinden istifade etti. Aday adayı oldu fakat adayda olacaktır. Belki de milletvekili de seçilecektir. Kamu çalışanlarını   Toplu Sözleşme masasında satmanın karşılığı alçaktır. Yeniden Toplu Sözleşme masasında pazarlanmak istemiyor isek, yetki sürecine çok önem vermemiz gerekmektedir.                          

4 Nisan tarihinde iş güvencesi ile ilgili Ankara’da çok büyük miting yapacağız. İş güvencesi de çok ciddi tehdit altındadır. Eğer ki iktidar yeniden seçilir ise, seçimlerden sonra iş güvenmemizi kaybettiğimizin resmidir. Kamu çalışanlarının aleyhinde her türlü düzenlemeyi yaptılar. Kamu çalışanlarının  içerisin de hale dik ve onurlu duranlar var. Bunu kendilerine yediremiyorlar. Bizim yönettiğimiz bir devlette, bize muhalif olan bir kamu çalışanı nasıl olur? Bunların anlayışına  göre kamu çalışanları bunların kulu kölesi olmalıdır. Kamu çalışanlarını  devletin memuru olarak göremiyor. Hükümetin çalışanı olarak görüyorlar.                                                                              

7 Haziranda  bir fırsat olarak bilmeliyiz. Gereken cevabı sandıkta vermeliyiz. Çözüm noktamız önümüzdeki seçimlerdir. Bir  daha seçilmezler ise, sıkıntıların hepsi gidecektir. İş güvencesine sahip çıkmak için 4 Nisandaki mitinge yoğun bir katılım ve destek bekliyoruz 7 Haziran seçimlerinde sadece bizim için değil çocuklarımız için onlarda gelecekte devlet memuru olduklarında hükümetin değil ,devletin memuru olmaları için seçimlere katılmalıyız ve üzerimize düşen görevi yerine getirmeliyiz.        Türk Eğitim- Sen olarak üniversitede çalışan personelin de rektörlük seçimlerinde de hak sahibi olması gerektiğini vurgulayan Şahindoğan, ”Üniversite  çalışanları son derece önemlidir. Üniversitelerimiz dünyada olması gereken yerde değildir. Maalesef Yök Yasası, üniversitelerin kuruluşu, rektörlerin seçimlerin tamamen anti-demokratik bir şekilde yapılmaktadır. Rektörün iki dudağının arasında hocalarımızın ve idarecilerin geleceğinin teslim edildiği bir sistem vardır. Rektör seçimlerine endekslenen bir beş yıllık dönem , daha sonra tekrar yeniden seçilen rektör döneminde yeni bir dönem var üniversitelerimizde. Üniversite hocalarımız  yeterli ücreti alamamakta hem de düşüncelerini, fikirlerini rahatça söyleyememektedir. Sendikamızın gayretiyle akademisyenlerimize zam yapıldı. Bu zam asla yeterli değildir. Bu zam benzeri bir zamanda üniversitelerin  idari personeline yapılmalıdır. Üniversite personeli üvey evlat muamelesi görmemelidir. Üniversite personeli de rektör seçimlerinde hak sahibi olmalıdır.          

Üç yıl önce Yök Yasa tasarısı diye bir taslak ortaya atıldı. Bu taslak için çeşitli sivil toplum ve sendikalarının görüşleri talep edildi. Bu taslakla bizde üniversite hocalarımızın katılımıyla, kendi Yök yasa taslağımızı oluşturduk. Bunu web sitemizde yayınladık. Bizim ortaya koyduğumuz şekilde bir yapılanma olur ise, hem akademisyenlerimizin hem de üniversite personelinin sorunu rahatlıkla çözülebilir. Biz taslağımızın arkasındayız. Benzeri bir düzenlemenin de Yüksek Öğrenim kurumlarımıza yapılması gerektiğini düşünüyoruz.” dedi.

 

 

 

 

 

 

 

 

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.