Tedavi olana sahip çıkmazsak kimseyi uyuşturucudan kurtaramayız

Tedavi olana sahip çıkmazsak kimseyi uyuşturucudan kurtaramayız

"Uyuşturucu başta olmak üzere madde bağımlılığı ve kaçakçılığı sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla" oluşturulan Meclis araştırma komisyonu geçtiğimiz perşembe günü raporunu Meclis Başkanlığı'na sundu.

414 sayfalık raporu inceleme imkânı bulamadan, Komisyon Başkanı Necdet Ünüvar'la konuştum. Raporu sonradan okuduğumda, sorunu bütün boyutlarıyla ele alan harika bir çalışma yaptıklarını gördüm.Ancak rapor PKK'nın uyuşturucu ticaretinden beslendiği gerçeğinin altını çizmekle yetinmiş. PKK'nın Ergenekon örgütüyle bağlantılarına dair her gün yeni bir bilgi ve belgeyle karşılaştığımız şu günlerde, uyuşturucu ticaretinden nemalanan derin devlet mekanizması afişe edilmedikçe, bu sorunun çözüleceğine inanmıyorum. Geçmişte Asala terörüyle mücadele bağlamında kendilerine devlet görevi verilen kimi zevatın yurtdışında uyuşturucu kaçakçılığından yargılandığı bilgisi henüz hafızalarımızdayken, bu derin gerçeğin günümüzdeki manzarasına kararlı bir şekilde eğilmezsek, 1983'te gündemimize giren PKK terörü daha on yıllarca devam edecektir.

TBMM'de bugüne kadar birçok komisyon raporlarını hazırladı. Ama içlerinde hayata geçirilebilen olmadı. Ya da çok az oldu. Hep raflarda kaldı. Sizin bu komisyonun diğerlerinden farkı olacak mı?

Araştırma komisyonları bir konuda çalışır. Rapor yazar. Meclis Başkanlığı'na teslim eder. Ve işi biter. Biz iki farklı şey yapıyoruz. Birincisi, insanların çok rahatlıkla okuyabilecekleri ve kendilerine düşen görevi anlayabilecekleri ve uygulamada kullanacakları bir yol haritası olsun diye on beş sayfalık küçük bir kitap haline getiriyoruz. İkincisi komisyonun on altı üyesi, ayda bir toplanıp, ilgili kurumlara giderek, raporumuzun ne kadar hayata geçtiği ile ilgili bilgileneceğiz.

Raporunuzdaki çözüm önerileri konusunda hükümeti sıkıştırmanızı beklerdim sizden.

Ben beş yıl müsteşarlık yaptım. 99'daki depremde icracı kurumlar kendi üzerine düşen görevleri fazlasıyla yaptılar. Ama koordinasyonda öyle bir sıkıntı yaşandı ki adeta insanlar daha sonra kendilerine yardım için gelen şeyleri bir ciddi yük olarak gördüler. Ve o yükten kurtulmak adına başka bir tavır içerisine girdiler. Türkiye'de koordinasyonla ilgili pek çok problem yaşıyoruz. Uyuşturucu konusunda TUBİM (Türkiye Uyuşturucu Bağımlılığı İzleme Merkezi) diye bir kuruluş var. O kurum gayet iyi çalışıyor. Ama o kurumun uhdesinde olan kurumların yaptığı çalışmalar birbirleriyle entegre hale gelemiyor.

TUBİM Emniyet'in kaçakçılık dairesinin içinde bir şube müdürlüğü. Her şeyden önce genel müdürlük olması ve Başbakanlık'a bağlı olması gerekmez mi?

Tabii ki gerekir. Bizim öyle bir önerimiz var. Bir kere arzın ve talebin azaltılması ile ilgili boyutu var konunun. Tedavi var, rehabilitasyon var, korunma var, toplumsal algı oluşturma var. Bütün bu boyutları sadece İçişleri Bakanlığı uhdesindeki bir kurumun yapması mümkün değil. Dünyada da, AB'de de pek çok örnek bundan farklı bir yapılanma ile bütün kurumlar üzerinde etkili olacak yeni bir kurumsal yapıyı şart kılıyor. Direkt Başbakanlık'a bağlı, en az genel müdürlük seviyesinde ve bütün kurumlardan temsilcilerin alındığı ve o kurumlar üzerindeki yetkisinin, etkisinin fazla olduğu bir kurumsal yapıya kavuşmamız lazım.

Komisyon başkanı olarak Başbakan'a gidip, "Efendim olay polisin sırtına binmiş. Bu sadece polisle olacak iş değil." diyecek misiniz?

Emine Erdoğan Hanımefendi'nin himayesinde aylık milletvekili eşlerinin toplantısı var. Geçen ay orada bir sunum yaptık. Çok da beğenildi. Şimdi Sayın Başbakan'ımızdan da randevu alacağız ve kendisine küçük kitapçığımızı ve raporumuzu takdim edeceğiz. Bizim öncelikler listemizin birinci sırasında Başbakanlık'a bağlı olacak bu kurumsal yapı var.

İkinci sırada ne var?

Madde bağımlılığı ile ilgili Türkiye'nin tablosunu net olarak ortaya koymak lazım. Uyuşturucu, tütün ve alkolden sonraki üçüncü sıraya girmiş durumda. Ancak bunun oranı ile ilgili net bir tablomuz yok. Yeniden bir çalışmanın yapılması ve uyuşturucu, sigara, alkol, uçucu madde şeklinde tasnif yapılarak Türkiye'deki tablonun net olarak ortaya konulması gerekiyor.

Türkiye'de kaç kişi madde bağımlısı?

Kesin bir rakam yok. İçine tütünü ve alkolü aldığınız zaman oran bir hayli artıyor. Ama sadece uyuşturucu dediğiniz zaman 14 ile 25 yaş arası genç nüfusun yüzde biri ila dördü civarında değişebiliyor. Yani yaklaşık 150 bin kişi. Yeni bir çalışmanın yapılması gerekiyor.

Yaşlı insanlarda uyuşturucu kullanımını sık görmeyiz. Zaten kırk yaşın altında uyuşturucu bağımlıları ya vefat ederler, ya hastanede ya hapishanede olurlar.

Ama esrar bu toplumun bir kesiminde sigara gibi görülür...

Evet. Biliyorsunuz cenazeye gidildiği zaman sigaralar sarılı, açık olarak ikram edilir. Bir hocamıza Van'da bir tane de elle sarılmış sigara ikram ediyorlar. Bu ne diyor? Bu ot deniyor. Ve orada yaşlı insanlara sigara gibi esrar ikram ediyorlar. Ama buradaki toplumsal algı esrarı uyuşturucu değil de sigara gibi görme şeklinde.

Komisyon çalışmaları sırasında bugüne kadar bilmediğiniz başka neler öğrendiniz?

Mali Suçları Araştırma Kurulu'nun komisyona yaptığı sunumdan öğrendik ki, yasadışı para ticaretinin yüzde 46'sı uyuşturucu ile ilgili. Cezaevinde yatan insanların yüzde 14'ünde uyuşturucu var. Trafik kazalarında keza uyuşturucunun çok önemli rolü var. Ceza ve Tevkif Evleri genel müdürünü dinlediğimizde uyuşturucu tacirlerinin nasıl profesyonel çalıştıklarını öğrenip şaşırdık. Mesela orijinal bir spor ayakkabısının tabanında uyuşturucu tespit ettiğini söyledi. Mesela geçenlerde bir Nijeryalı yakalandı biliyorsunuz. Küçük küçük kapsüller halinde bir buçuk kilo uyuşturucuyu yutmuş. Bir tanesi açılsa ölecek.

Mahkûmlar içeriden de yardım alıyorlardır herhalde...

Biz cezaevlerini de ziyaret ettik. Benim ayakkabımı çıkarttılar mesela. Ben milletvekiliyim. Normalde arama yapması gerekmez. Dediler ki efendim bizim kuralımız böyle. Bir kapı kapanmadan diğerinin açılmaması gibi tedbirler alınmış. Ona rağmen görevlilerden yardım alıyor mudur bilemem. Başka şaşırdığımız şeyler de oldu. Mesela Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü'nün yaz kampları var biliyorsunuz.

Evet. Karne başarısı olan öğrencileri alıyorlar...

Peki madde, sigara, alkol, uyuşturucuya kimler daha çok yatkın? Okul başarısı daha düşük insanlar. Dolayısıyla biz onları gençlik kamplarına dahi almayarak veya daha az alarak esasında onları sokağın o acımasızlığına atmış oluyoruz. Bu riskli grubu oluşturan gençlerin de özellikle rehber öğretmenler tarafından bu kamplara katılması motive edilmeli. Başka fark ettiğimiz bir şey var. Diyelim ki bir genç, madde bağımlısı oldu. Sonrasında hastaneye girdi. Orada tedavi oldu ve çıktı. Toplum onu etiketliyor, damgalıyor. Çünkü toplum uyuşturucuyu ahlakî ve adlî bir problem gibi görüyor. Ve onların tekrar sokaktan hayatın içine girmesinde çok ciddi problemler oluyor. Bir defa o çocuğun yakın çevresi onu kabullenecek. İkincisi bunların istihdamı ile ilgili mutlaka teşvik edici bir mekanizmanın olması gerekiyor. Yani o gençlerimizin o eski kötü hallerine yeniden düşmemesi adına toplumda onların iş, eş ve yuva sahibi olabilmesini temin etmek gerekiyor.

Kaçakçılıkla mücadelede mevzuatın dağınıklığı da olumsuz etki yapıyor mu?

Tabii. Mesela yedi tane kanunda uyuşturucu ile ilgili madde var. Şimdi bu kanunlardaki dağınıklık ve uygulamada zaman zaman içtihat oluşmamış hükümler bazen problem oluşturabiliyor. Mesela müsadir ikramiyesi dediğimiz bir ikramiye vardır. Uyuşturucu yakalandığı zaman o yakalayanlara ödül verilir. O ödülün uygulanmasında birtakım sıkıntılar var.

Uyuşturucu kullanımı suç mu değil mi?

Uyuşturucu kullananlarla ilgili olarak son yapılan yasal düzenlemelerle bazı şartların tahakkuku halinde hemen cezai işlem uygulanmıyor, bunun yerine şahıs denetimli serbestlik kapsamına alınıyor. Uyuşturucu kullanan insanı gördüğünüz zaman hâkimin, savcının önüne çıkarıyorsunuz. Sonra onu denetleme ve tedavi boyutuyla takibe alıyorsunuz. Bir yıl boyunca sizin istediğiniz noktaya geliyorsa artık onu denetimli serbestlikten çıkarıyorsunuz. Bu Amerika'da 1930'lardan beri uygulanan ama Türkiye'de zannediyorum 2006'dan beri uygulanan yasal düzenleme. Tiner ve bally kullanan kişilerin de denetimli serbestlik altına alınması gerekiyor.

Aslında bu tür suçlara bir ihtisas mahkemesi baksa daha iyi olmaz mı?

Evet, komisyon olarak uyuşturucuya bağımlı suçlarla ilgili özel bir ihtisas mahkemesinin kurulması ve bu konuda bir Türkiye savcılığının oluşturulması gerektiği gibi bir kanaatimiz oldu. Adalet Bakanlığı'mız bunun teknik detayını tabii ki çalışacaktır. Böyle bir statünün Türkiye'deki uyuşturucu ile ilgili suçlarda içtihat hükümlerinin oluşması açısından da çok faydalı olacağını düşünüyorum.

Hukukta ispat yükümlülüğü iddia makamına aittir. Bu yüzden mahkemelerin bu konuda uzmanlaşması lazım.

Doğru, bizim hukukumuzda ispat yükümlülüğü tamamen iddia makamına ait. Halbuki Amerika'da o yükümlülük uyuşturucudan gelir elde eden kazanç sahibine ait. Avrupa'da iddia makamı ile o kişi arasında dengeli bir uygulama var. Bizim Adalet Bakanlığı'ndan ve hukukî mevzuat ile ilgili çalışan arkadaşlarımızın böyle bir kanaati oldu. İspat yükümlülüğünü hem iddia makamına, hem kişiye eşit olarak dağıtalım önerimiz var.

Uyuşturucu kullanan kişilerin kendiliklerinden resmî makamlara başvurması halinde haklarında soruşturma başlatılması doğru bir şey mi?

Raporumuzda bu konuya da değindik. Bu kişiler hakkında cumhuriyet savcılığınca kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilerek denetimli serbestlik merkezlerine yönlendirilmesi konusunda TCK'da düzenleme yapılmasını öneriyoruz. Uyuşturucu ve psikotrop maddelerle ilgili suçları ihbar edenlerin, kendi rızaları olmadıkça kimliklerinin gizli tutulması, tanık veya başka sıfatla dinlenmemeleri; bu suçların unsurunu ya da cezasını etkileme ihtimali bulunanlar dışında, başka suçlarla ilgili davaların bu suçlarla ilgili davalarla birleştirilmemesi sağlanmalı ve bu suçların tümünün muhbirleri ve tanıkları, "Tanık Koruma Kanunu" kapsamına alınmalı dedik.

Alkol ve madde bağımlılarının tedavi edildiği AMATEM'lerin sayısı yeterli mi?

Değil. Türkiye'de şu anda 20 tane AMATEM var. Ve bunlar İstanbul, Ankara, İzmir yoğunluklu olarak çalışıyor. Bunun Türkiye içinde dengeli bir şekilde dağılımının sağlanması ve insan gücü ve ekipmanının mutlaka dizayn edilmesi gerekiyor. Yani oraya sadece bir psikiyatri uzmanı vermekte yetmiyor. Psikiyatri uzmanları da madde bağımlıları ile çok fazla uğraşmak istemiyor. Biliyorsunuz TCK'da kişi ile ilgili bildirim yapmak zorunlu. Ama siz madde bağımlısısınız. Bana geldiniz. Ben psikiyatri uzmanıyım. Sizi bildirsem sizin için kötü. Bildirmesem benim için kötü. Dolayısıyla psikiyatri uzmanları için bu madde bağımlısı kişilerle uğraşmak sıkıntı oluyor.

Ne yapmak lazım?

Ya TCK'daki o hükmü yeniden gözden geçirmek lazım. Yahut başka bir teşvik edici unsur ortaya koymak lazım. İş hekimle de bitmiyor. Sosyal çalışmacı diye esasında toplum ile hekim arasında hastanın bağlantısını sağlayacak bir personel var. Sosyal çalışmacıların sayısı çok az. Bunların hem yetiştirilmesi, hem de toplum sağlığı için aktif hale getirilmesi gerekiyor.

İşin kaçakçılık boyutunda çalışan personel de çok az. İran'da elli bin kişi bu iş için uğraşıyormuş. Ama Türkiye'de 7 bin kişi. Bunlar gündeme geldi mi komisyonda?

Tabii, mutlaka sayısının artırılması gerekiyor. Türkiye'nin yurtdışında beş yerde temsilcisi var. Bunların da sayısı artmalı. Yurtdışında yaşayan gençlerimizin korunma, tedavi ve rehabilitasyonu ile ilgili olmak üzere belirli bölgelerinde sağlık ataşelerinin de oluşturulmasının yararı olduğunu düşünüyoruz. Almanya'da üç buçuk milyon civarında Türk yaşıyor. Onların içinde de 30 bin civarında uyuşturucu madde bağımlısı insan var. Bunların sağlığı ve rehabilitasyonu ile ilgilenecek bir mekanizma da yok.

NURİYE AKMAN
zaman

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.