Talip Geylan,“EK GÖSTERGE SÖZÜ NE OLDU?”
Türk Eğitim-Sen Genel Başkanı Talip Geylan, Genel Başkan Yardımcısı Cengiz Kocakaplan ile birlikte 18 Mayıs tarihinde Osmancık İlçe Temsilciliği’nin düzenlediği iftar programına katılOsmancık İlçe Temsilciliği’nin düzenlediği iftar programına katıldı.
Türk Eğitim-Sen Genel Başkanı Talip Geylan, Genel Başkan Yardımcısı Cengiz Kocakaplan ile birlikte 18 Mayıs tarihinde
Osmancık İlçe Temsilciliği’nin düzenlediği iftar programına katıldı. Programda Çorum Şube Başkanı Selim Aydın, Osmancık Belediye Başkanı Ahmet Gelgör, Osmancık İlçe Temsilcisi Mustafa Potuk, ilçe yönetim kurulu üyeleri, çevre ilçelerin temsilci ve yönetim kurulu üyeleri ile çok sayıda üyemiz katıldı.
Her durum ve koşulda, hiçbir denge hesabı gütmeden, sağımızda solumuzda kim var diye bakmadan öne çıkıp devletimizin ve milletimizin yanında saf tutan Türkiye sevdalılarıyız.
Bir konuşma yapan Türk Eğitim-Sen Genel Başkan Talip Geylan, sözlerine “Osmancık’ta her iki eğitim çalışanından birini Türk Eğitim Sen’le buluşturan başta İlçe Temsilcisi Mustafa Potuk olmak üzere tüm yol arkadaşlarıma teşekkür ediyorum” diyerek başladı.
Geylan, Türk Eğitim-Sen’in başarılı işlere imza attığını söyleyerek, “Üyemiz olsun olmasın, tüm eğitim çalışanları bizi takdir ediyor. ‘Türk Eğitim-Sen sendikacılığı adam gibi yapıyor’ diyor. Bu başarının haklı gururunu yaşıyoruz” dedi.
Türk Eğitim-Sen’in aynı zamanda sivil toplum kuruluşu olduğunu da bildiren Geylan, “Türkiye Kamu-Sen ve Türk Eğitim-Sen’i diğer sivil toplum kuruluşlarından ayıran özelliği milli olmasıdır. 1992 yılında bu teşkilatı kuran büyüklerimiz ‘Türkiye sevdamız ekmek için kavgamız’ dedi. Ekmek kavgasını adam gibi yapıyoruz. Tabi ekmek kavgamızın önüne Türkiye sevdamızı koyuyoruz. Bizler; her durum ve koşulda, hiçbir denge hesabı gütmeden, sağımızda solumuzda kim var diye bakmadan öne çıkıp devletimizin ve milletimizin yanında saf tutan Türkiye sevdalılarıyız” dedi.
İnşallah tez zamanda zulüm altında yaşayan soydaşlarımız refaha kavuşur.
Dünyanın farklı yerlerinde soydaşlarımızın zulüm altında olduğunu söyleyen Geylan, “Başta Doğu Türkistan olmak üzere Irak’ta, Suriye’de dindaşlarımız, soydaşlarımız sükûnetten mahrum Ramazan ayını geçiriyor. İnşallah tez zamanda zulüm altında yaşayan soydaşlarımız refaha kavuşur ve zalimler zalimliklerinde boğulur” diye konuştu.
Talebimiz; sadece 4 meslek grubu için değil, tüm çalışanların ek göstergelerinin artırılması, yardımcı hizmetler sınıfının bu haktan faydalanmasıdır.
3600 ek gösterge sözünün hala yerine getirilmediğine dikkat çeken Geylan sözlerini şöyle sürdürdü: “Sayın Cumhurbaşkanı, 24 Haziran seçimleri öncesinde 4 meslek grubu için ek gösterge oranlarının 3600’e çıkarılacağı müjdesini verdi. Hatta Sayın Cumhurbaşkanı 1 ay önce Mayıs ayı içinde TBMM’de öncelikli gündem maddelerinden birinin ek gösterge olacağını söyledi. Ancak şu ana kadar bir adım atılmadı. Meclis tatile girmeden ek göstergenin genel kuruldan geçirilmesini istiyoruz. Konuyla ilgili Türkiye Kamu-Sen olarak yasa tasarısı hazırladık. TBMM’ye sunduğumuz tasarı, Plan ve Bütçe Komisyonu’nda sıraya alındı. Talebimiz; sadece 4 meslek grubu için değil, tüm çalışanların ek göstergelerinin artırılması, yardımcı hizmetler sınıfının bu haktan faydalanmasıdır.”
657 sayılı DMK’dan haklarımızın baki kalmasını talep ediyoruz.
Öğretmenlik Meslek Kanunu’nun gündemde olduğunu hatırlatan Geylan, “Türk Eğitim-Sen olarak yıllardır öğretmenlik mesleğinin statüsünün sağlam zemine kavuşturacak bir kanun talebi ortaya koyuyorduk. Dolayısıyla MEB’in bu adımı destekliyoruz. Ancak 657 sayılı DMK’dan haklarımızın baki kalmasını şartıyla.” dedi.
Kanunda öğretmenlik mesleğinin itibarını koruyan düzenlemelerin yer alması gerektiğini ifade eden Geylan, “Öğretmenlere yönelik şiddeti önleyici müeyyideler hayata geçirilmelidir. Kariyer basamakları mutlaka kanunda yer almalıdır. Ancak kariyer basamaklarının sınavla belirlenmesine karşıyız. Öğretmenlik sadece bilgi değil, bildiğini aktarma mesleğidir. Bildiğini aktarmak da tecrübe ile olur. Dolayısıyla kariyer basamakları belirlenirken hizmet yılı esas alınmalıdır. 10 yılını dolduran öğretmenlere uzman, 20 yılını dolduran öğretmen başöğretmen unvanı verilmelidir.
Öte yandan ehliyetin, liyakatin esas alındığı adaletli bir yönetici atama sistemi hayata geçirilmelidir. Yönetici Atama Yönetmeliği defalarca değiştirildi. Her değişiklikte yandaşlara makam, mevki kazandırma gayreti görüldü. Buna son verilmeli, yöneticiler yazılı sınav esasına göre atanmalıdır.
Ayrıca elverişsiz koşulların hâkim olduğu bölgelerde yönetici ve öğretmenlerimize zorunlu hizmet tazminatı verilmedir. Tüm bu taleplerimizi Milli Eğitim Bakanlığına ulaştırdık” dedi.
Eğer Türkiye Kamu-Sen o masada olmasa idi, anlattığım tüm bu rezillikler, becerisizlikler, başarısızlıklar tarihi bir başarı gibi sunulacaktı.
1-31 Ağustos tarihleri arasında 2020-2021 yıllarını kapsayan toplu sözleşme görüşmeleri yapılacağını hatırlatan Geylan, yetkili konfederasyonun başkanının ‘Yetkili olmayan sendikalar toplu sözleşme masasına oturmasın’ şeklindeki sözlerine bir kez daha sert tepki gösterdi. Böyle bir durumu aslında işverenin istemesi gerektiğini bildiren Geylan, sözlerini şöyle sürdürdü: İşveren, ‘Karşımda oturan sendikalar ne kadar az sayıda temsil edilirse pazarlık gücüm o kadar fazla olur’ diye düşünür. Ne gariptir ki, işverenden ses çıkmıyor ama yetkili konfederasyon başkanı sağındaki solundaki gücün o masada oturmasını istemiyor. Peki neden? Bu nedeni geçtiğimiz üç toplu sözleşmede yatmaktadır.
Bakınız; 2012 yılında ‘Bu toplu sözleşmeyi tanımıyoruz’ diyerek, sözüm ona ayağa kalktılar. Hatta konuyu Kamu Görevlileri Hakem Kurulu’na taşıdılar. Ancak o kurula yetkili sendikayı temsilen katılan akademisyen üye gelen ilk teklife imza attı.
2013 yılına gelindiğinde, 2014-2015 yılının toplu sözleşme metni imzalanacaktı. 123 TL’ye imza attılar. 123 TL’nin ortalama memur maaşlarına yansıması ise yüzde 5.2 idi. Peki 2014 yılında enflasyon oranları nasıl gerçekleşti? Enflasyon yüzde 8.17 oldu. Çok bilmiş sendika, seyyanen artıştan dolayı toplu sözleşme metnine enflasyon farkı hususunu girdirmediği için, o sene kamu çalışanları bırakın zam almayı, enflasyondan dolayı yüzde 2.97 oranında cepten yedi. 2015 yılına gelindiğinde ise enflasyon farkı hesabını yanlış yaptıkları için 2015 yılının ikinci altı ayında yüzde 1.8 enflasyon farkını hiç ettiler.
2017 yılında yine amatör bir tiyatro gösterisine şahit olduk. ‘Elimize kalemi verdiler ama içine mürekkep koymadılar’ dediler fakat yüzde 7’ye dolmayan mürekkep ne hikmetse 4 saat sonra gelen telefonla yüzde 7.5’e doldu. 2018 yılı enflasyonu ise yıl sonu itibariyle yüzde 20.31 gerçekleşti. Bunların beceriksizliği nedeniyle tarihimizde ilk kez maaş zammının neredeyse iki katından fazla enflasyon farkı aldık.
2019 yılında ise alınacak maaş zammı yüzde 9’dur. Merkez Bankası yıl sonu enflasyon hedefini yüzde 16.43 olarak güncelledi. Yani hesap tutturulmuş olsa dahi kamu çalışanları yüzde 7.43 oranında zarardadır. Eğer Türkiye Kamu-Sen o masada olmasa idi, anlattığım tüm bu rezillikler, becerisizlikler, başarısızlıklar tarihi bir başarı gibi sunulacaktı. Ellerdeki medya gücü ile öyle bir provokasyon bombardımana tabi tutacaklardı ki, belki bizler dahi attıkları imzanın tarihi bir başarı olduğuna inanacaktık. İşte becerisizlikleri, öngörüsüzlükleri ifşa olmasın diye Türkiye Kamu Sen’in o masada olmasını istemiyorlar.
Osmancıktan bir kez daha ifade ediyorum: Türkiye Kamu-Sen toplu sözleşme masasına hiç kimsenin ulufesini alarak oturmuyor. Biz o masaya 4688 sayılı yasanın 29. Maddesinden aldığımız yetki ve 400 bini aşkın üyemizden aldığımız güç ile oturuyoruz. Bizim o masaya oturmamızı engellemek hiç kimsenin haddi değildir. Hele Ali Yalçın’ın hiç haddi değildir.”
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.