Şükrü Kolukısa: Soru çözen öğrenciden sorun çözen insana
Eğitim sistemimiz bugünlerde veçhesini başka bir yöne dönme, çocuklarımızın hapsolduğu vazoyu kırma denemeleri yapıyor. Vazonun beden olarak artık dar, tarihî olarak kadük, sistem olarak kağşak, ruh olarak yaban olduğu konusunda fikirler üretiliyor.
17. yüzyılda Çin’de değişik bir tarzda çocuk alım satımı yapan insanlardan söz edilir. Canlı bir insanı porselen kaplarda şekillendirerek büyütmek, farklı şekiller verilen bu çocukların panayırlarda tezgâha çıkarılmasıyla yürütülen bir ticaret. Bu üretim ve pazarlama o dönemin kriterlerine göre özel bir sanat ve endüstriyel ilerleme! Bir çocuk iki-üç yaşında alınır ve grotesk bir şekle sahip olan porselen bir vazoya konulur. Vazonun altı ve üstü açıktır ki, çocuğun ayakları ve başı dışarı doğru çıkabilsin. Vazo gündüz dik tutulur, gece yatay hâle getirilir ki, çocuk uyuyabilsin. Çocuk sıkıştırılmış bir et parçası, zamanla çarpıtılacak kemikleriyle vazonun boşluklarına doğru dolmaya (büyümeye) devam eder. Bu baştan şişelenmiş gelişim (değişim) birkaç yıl sürer. Bir noktadan sonra bedenî hasarı, istense de artık düzeltilemeyecek bir kıvam alır. Vazo kırılır, çocuk dışarı çıkartılır. Artık ortada hilkat garibesi olsa da tasarlanan şekli almış, tezgâha uygun bir ‘kap çocuk’ vardır.
Her devirde tüketim toplumu bir gösterge imparatorluğuyla birlikte kurulur. Her şey farklılık vaadiyle sunulur. Oysa farklılık vaadi hepsinin aynı ve tek yoludur. Her şey nihayetinde kapital olarak görülür, verilen de levhalar ve unvanlar arasındaki semiyotik bir gerilla savaşıdır.
Ortada önceden tasarlanmış bir vazo varsa çocuk, ya siyasi ya ticari bir ham maddeye dönüşmüştür. Bu bağlamda siyaset, toplum imal etmek; eğitim de rıza üretmek için kullanılan bir illüzyondur. Bu zihniyetle kurgulanan eğitim, ülkenin önüne barikat kurmak, geleceğini ipotek altına almak, tuzak hedefler koymak ve herkesi bunun içinde derdest etmektir. Sistem, yetenek ve kapasite farkı gözetmeksizin insanları bir yarışa koşmaktan, onları bir oyunda level atlar gibi sonuca odaklamaktan, tek tipleştirici bir bilgiyi boca etmeyi müfredat denilen bir bohçaya sığdırmaktan ibarettir. Endüstrinin ihtiyaç duyduğu mesleğe uygun beyaz ve mavi yakalı erbaplar yetişecek fakat insani bazı hasletler ya askıda ya da sorguda kalmış olacaktır. Netice, insan kaynağını ya israf etmek ya da kurutmak olacaktır. Oysa bir ülkede kuralları koyanlar ile kurallara uyanlar arasında kader farklı olmamalıdır.
Eğitim sistemimiz bugünlerde veçhesini başka bir yöne dönme, çocuklarımızın hapsolduğu vazoyu kırma denemeleri yapıyor. Vazonun beden olarak artık dar, tarihî olarak kadük, sistem olarak kağşak, ruh olarak yaban olduğu konusunda fikirler üretiliyor. 2023 Eğitim Vizyonu bu iddiayla ortaya konuluyor; ‘başka el’lerce tasarlanmış vazoları kırmak, ortaya bir felsefe koyarak köke dokunmak, güncel yaralara da merhem olarak bir çıkış yakalanmak isteniyor.
Tarihî seyir içinde dünden bugüne kalmış güç problemleri, mevcut düşünce yapınızla çözemezsiniz. Çünkü bu problemler, mevcut düşüncenin sistematik rutinlerinin doğal ürünleridir. Ruh körelten, heyecan duymayan, alışkanlığın adıdır, rutin. Rutine teslim olmamak değişimin en önemli hamlesidir. Rutine düşmüş bir şey karakteristiğini yenileme ihtimalini imha etmiştir. Zihin haritasını (paradigmasını) değiştir(e)meyen şey çözüm istidadını yanlış yerlerde gezdirir. Eski zihniyetin bürokratik rutinleri zamanla yeniyi kuşatır, hantal ve dev cüssesiyle ağırdan hareket eden rutin, değişim iradesini yoracak, geçmişin gerçekleşmemiş ihtimallerini bir kez daha en güncel resmiyle tarihin hangarına atacak kuvveti, zaman kaygan bir zemine dönüştüğünde kendinde bir kez daha bulacaktır.
Her değişimin gecikmişlikten kaynaklanan bir şiddet potansiyeli vardır. Gecikme ne kadar uzunsa beklenti de o derece şedit olacaktır. Gecikmiş bir değişimi yönetmek, sunum becerisi kadar, pratik bilgisi, şeffaflık ilkesi ve paydaşlık duygusu gerektirir. Daha değişimin başında, nihayetinde elde edilecek başarının telifi kaygısıyla paydaşlara tekliften kaçmak şeffaflığı örter, ‘bazı mahfillerde planlanan vizyon’ algısı niyetlere zarar verir. Ortaya konulan vizyonun misyona dönüşebilmesi, bürokrasinin rutinlerinden çıkma becerisine (niyetine), akademinin pratik handikabını yenmesine bağlıdır.
Vitrinler hep bir bolluğu işaret etmek için kurulur. Günümüzde iyi bir görüntü ‘imaj’a dönüşecek kadar birikmiş vitrinlik sermayedir. Eğitimin vizyon anlamında imajinatif sorunu büyük oranda aşılmış, doyma noktasına yaklaşmış, buna ek olarak uygulamaya dair enformatif beklenti de artmıştır. Yani, vitrinin ekranlardaki süresi dolmuş, sıra mutfaktaki maharete gelmiştir. Unutulmamalıdır ki, bazı alanlardaki genişleme başka bir alanda daralmadır; bir noktadaki daralma da başka bir alanda genişleme kapasitesidir. Bu zıtlığın doğası doğru okunmalıdır.
Artık, dekoratif güzellemeler tamam, senaryo da sağlamsa, eğitimi sonuç odaklı olmaktan çıkarıp bir sürece dönüştürecek; öğretmeni başrole taşıyacak ve bizi ‘soru çözen öğrenciden’ ‘sorun çözen insana’ götürecek sistem için hep birlikte emek verme zamanıdır.
Şükrü Kolukısa
Eğitim-Bir-Sen Genel Başkan Yardımcısı
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.