AKADEMİK KARİYERDE YÜKSEK LİSANS SORUNSALI
Akademik kariyer, lisans öğrenimi esnasında ya da mezuniyetin hemen ardından birçok öğrencinin hevesle baktığı fakat hevesinin kursağında kaldığı bir sorundur. Lisans mezuniyetinin ardından akademik hayatına devam etmek isteyen adaylar için ilk basamak, master yani yüksek lisanstır. Yüksek lisansını tamamlayan bir kişi hem öğretim elamanı alımlarında hem de doktora alımlarında önemli bir avantaja sahip olur. Hatta son zamanlarda çıkan ilanların çoğunda "yüksek lisans yapıyor olmak" ya da "yüksek lisansını yapmış olmak" ön koşul olarak verilmiştir. Yani akademik sistemin giriş kapısı yüksek lisanstır.
Ülkemizde lisansüstü eğitim ve öğretim YÖK tarafından düzenlenmektedir. Buna göre öğrenci seçiminde ALES puanı, yabancı dil puanı, akademik ortalama ve mülakat baz alınır. YÖK'ün ilgili yönetmelikleri incelendiğinde öğrenci seçiminde, inisiyatifin bir kısmının ilgili üniversitelere verildiği görülür. Bu inisiyatif, özellikle yüksek lisansta daha belirgindir. Öyle ki isteyen üniversite, yabancı dil puanını daha aşağı çekebilmekte hatta öğrencileri yabancı dilden muaf tutabilmektedir. Nitekim bugün yüksek lisans ilanları incelendiğinde yabancı dil barajının 45, 40, 35 veya 0 olduğu görülmektedir. Bununla beraber, mülakatın önemi de üniversiteler arasında farklılık göstermektedir. Hatta bazı üniversiteler, mülakattan asgari 50 puan alma şartını da getirmiştir. Bu durumda ALES'ten 90, dil sınavından da 50 puan alan ve 80 not ortalamasına sahip olan bir öğrenci mülakattan 49 puan aldığında, bu öğrenci sıralamada birinci bile olsa direkt elenmektedir.
Bu sisteme göre yüksek lisansa öğrenci kabulünde mülakat önemli bir etkendir. Mülakatın meşruluğu tartışılabilir. Olumsuz tarafından bakıldığında mülakatın suistimale açık olduğu görülür. Yani bütün puanları en düşük seviyede olan bir öğrenci, değişik referanslarla diğer adayları saf dışı bırakabilir. Öte yandan, öğretim üyeleri açısından düşünüldüğünde durum farklılaşır. Bir öğretim üyesi lisanstan tanıdığı, başarılı olduğuna inandığı bir öğrenciyle çalışmak isteyebilir. Ya da ilgili öğretim üyesi kendisine sorulmadan öğrenci kabulüne rıza göstermeyebilir. Bunlar anlayışla karşılanabilir ama 20 kişinin başvurduğu bir ilanda son sıradaki adayı almak için, diğer 19 adaya 49 puan vererek onları elemek vicdanları rahatsız edici bir durumdur.
Peki, böyle bir problematik karşısında çözüm nasıl olmalıdır? Bu soru'nun cevabı aslında YÖK'ün, 31.07.2008 tarihli Resmi gazetede yayımlanan ve öğretim elemanı alımları usullerini belirleyen yönetmeliğinde bulunabilir. Söz konusu yönetmelikte YÖK, "ön değerlendirme" sistemini geliştirmiştir. Yani ALES puanı, yabancı dil puanı ve akademik ortalama baz alınarak, ilan edilen kadro sayısının dört katı kadar aday mülakata ya da giriş sınavına çağrılır ve seçim bu adaylar arasından yapılır. Bu usul, yüksek lisans için de uygulanabilir. Böylece, bir yüksek lisans programına başvuran 20 aday içersinden, belirlenen kontenjanın iki ya da üç katı kadar aday mülakata çağrılıp ilgili öğretim üyelerinin bu kişiler arasından seçim yapması sağlanabilir. Sistemin bu şekilde olması, liyakatin devreye girmesini sağlayacak ve vicdanları bir nebze rahatlatacaktır.
Yazının başında belirtildiği gibi yüksek lisans, üniversiteler için önemli bir yere sahiptir. Bütün öğretim üyeleri, kariyerlerine yüksek lisansla başlar. Öğretim üyelerinin niteliklerini daha da arttırmak için, yüksek lisans sisteminin biraz daha iyileştirilmesi gerekir. Unutulmamalı ki gömleğin ilk düğmesi yanlış iliklendiğinde devamı da yanlış olacaktır. Doğru son için doğru bir başlangıç gerekir.
memurlar.net