Reklamın iyisi kötüsü olmaz örneğinde olduğu gibi ödülün de öylesi böylesi olmaz. Ödül ödüldür.
Geriye dönüp baktığınızda, bu ödüle kimleri aday gösterirsiniz bilmiyorum. Liderlerle ilgili pek çok örnekler var. Ama sanki şu sıralar hiç kimse ÖSYM’nin ve Başkan Ali Demir’in eline su dökemez.
Daha YGS tartışmaları bitmeden, şimdi de ALES’te kaos yaşanıyor. Allah beterinden korusun. Eğer bu kafada gidilirse daha da vahim tablolarla karşılaşmamız, işten bile değil...
Bu kadarı da olmaz!
ÖSYM’nin kontrolü nasıl elden kaçırdığını görme açısından pazar günü yapılan ALES’e yönelik şu üç gözlemi okumakta yarar var:
“Telefonumu ve metal cisimlerimi, istendiği gibi evde bıraktım. Sınav çıkışı işe gitmek zorunda olduğum için işyerimin dolap anahtarı, kredi kartı yanımdaydı. Tek başına yaşayan insan sınava girmesin o zaman. Anahtar yok! Getirilmesi yasak olan şeyler emanete de bırakılmıyor! Kantin görevlisi bile yanaşmadı eşyalarımızı almaya. Bahçede gözümüze kestirdiğimiz, iyi birine benzeyen bir teyzeden rica ettik, sağ olsun kabul etti sınav sonuna kadar çantalarımıza sahip çıkmaya, kendi çocuğunu da bekleyecekti zaten. Saat oldu 09.25... Kavga kıyametiz, kapıdan giremiyoruz. Önce erkek adaylar girdi binaya, kadın adaylar içinse tek bir görevli var ve adaylardan biriyle kavgaya tutuşmuş halde. Bizler de arkadan destek çıkıp, aday yakınları olayları kameraya almaya başlayınca sesler kesildi, daha hızlı içeri alınmaya başladık. Daha önce bize kredi kartıyla bile içeri almadıklarını, emanete bırakmanın da mümkün olmadığını söyleyen yetkililer, ben binaya girerken sadece bileğimi yoklamakla yetindi. Çünkü artık saat, sınavın başlama saatiydi, yani adayların çoktan sıralarına yerleşmiş olmaları gereken saat. Telefonum olsaydı, kredi kartım (sınavda ne yapacaksam onunla), yüzüğüm, kalemim, hepsiyle girebilirdim içeri. Saat dokuz buçuk olunca iyice paniklediler, balık istifi girdik. Niyeydi onca kavga o zaman? Az daha erkek bir aday arabasının anahtarı yüzünden alınmıyordu sınava. Birkaç bağrışmadan sonra görevli teslim almak zorunda kaldı. Emanete almıyorsunuz madem ne yapacak arabayla gelenler, tek yaşayanlar, sınavdan sonra telefonuna ihtiyacı olanlar?..”
Meğerse saat bozukmuş
“Sınav binasına alınmaya başladığımızda saat 09.05’ti, ancak yaklaşık 15-20 dakikalık bir kontrolden sonra içeri girebildim. O anda sınav salonundaki saate baktığımda 08.57’ydi. Fazla önemsemedim çünkü saatler kontrol edilmiş ve ayarlanmıştır diye düşündüm. Salonundaki saate göre 09.30’da sınava başladık. Sınavın sonuna doğru saat 11.45’i gösteriyordu. Görevli, sınav salonumuzdaki saatin 40 dakika geri kalmış olduğunu ve 5 dakika içinde sınavın sona ereceğini söyledi. Bunun haksızlık olduğunu söyleyip yakınsak da etkili olmadı. Kitapçık ve optik formlarımız toplandı. Tam dışarı çıkmak üzereyken görevlilerden diğeri sınıfa girip ÖSYM sorumluları ile görüştüğünü ve 30 dakika daha ek süre verileceğini söyledi.
Bunun üzerine tekrar yerlerimize oturduk. Kâğıtları bize dağıtıp 12.45’te sınavı yeniden başlatıp, 13.00’te alacaklarını söylediler. Hani yarım saatti desek de fayda etmedi. Tekrar sorulara döndüğümde, 10 dakika kaldığını gördüm ve o motivasyonumun altüst olması sebebiyle sınav kitapçığına dahi dokunamadım.
Sadece ben değil, sınıftaki hiç kimse kitapçığını dahi açamadı. Sonrasında da görevliler kâğıtları topladı ve her şey bitti...”
Demir’in mektubu!
İzmir’de ise durum daha vahimdi. Yaklaşık 500 kişiye hatalı soru kitapçığı dağıtıldı. Bu kitapçıkların verildiği adayların saat 09.30’da başlaması gereken sınavı, bir saat geç başladı. Hatalı soru kitapçıkları yerine yedekleri dağıtıldı. Yedek kitapçıklar yetmeyince Manisa’dan yedek kitapçık getirildi. Ancak bunlar da yetmedi ve bazı adaylara yedek kitapçık verilemedi.
Prof. Dr. Demir, adaylara gönderdiği e-postada, “basım hatası” olduğunu kabul etti ve “Kitapçıklarınız incelenecek ve sizlerin mağdur olmaması için ÖSYM Yönetim Kurulu tarafından değerlendirilerek gereken işlem yapılacaktır“ dedi.
Oysa bu sınavların aynı anda başlayıp, aynı anda bitmesi gerekir. Aksi bir durum, iptali gerektirir diyenler de var!..
Özetin özeti: Yazacak daha o kadar çok şey var ki!..
Abbas GÜÇLÜ-Milliyet