Yeni öğretmene 4 yıl tayin yok!

Siyasette kesin ifadelerle konuşmamak gerektiğini galiba hiç öğrenemeyeceğiz.

Bakan Dinçer, şimdi de yine çok kesin ifadelerle, göreve yeni başlayan öğretmenlerin 4 yıl süre ile tayin isteyemeyeceklerini söylüyor. Ve hiçbir açık kapı bırakmıyor. Örneğin eş durumu, yüksek lisans ya da doktora yapma veya sağlık özrü olduğunda da tayin  isteyemeyecekler mi?
Eğer öyleyse, kesinlikle, üzerinde bir kez daha düşünmekte yarar var!
Bakan Dinçer’in bu konudaki söylemi şöyle: “Milli Eğitim Bakanlığı’nın yeni aldığı tedbirler ve kanun hükmünde kararname sebebiyle bundan sonra öğretmen aldığımızda 1 yıl stajyerlik süresi, artı öğretmenler atandıkları yerde 3 yıl görev yapmak zorunda bulunacak. Kanun ve sistem değişiyor. Şubatta alacağımız 17 bin öğretmen, göreve başladıkları yerde 1 yıl staj yapacaklarını, en az da 3 yıl görev yapacaklarını, başka yere tayin talebinde bulunamayacaklarını bilerek müracaat etsin.“

Öğretmenler tedirgin
Ve bu konuda gelen yüzlerce tepki mailinden birisi:
“Okulöncesi öğretmeniyim ve büyük ihtimalle şubat’ta atanacağım. Kızım 1 yaşında ve yanımda götüreceğim. Şimdi ben bu kadar küçük bir çocukla ailemden uzak 4 yıl nasıl yaşayacağım? Bakanımızın da bir ailesi var. Çocuklarından, eşinden, bu kadar zaman ayrı kalabilecek mi? Keşke açıklamasında çöpsüz öğretmen alacağız deseydi de bizde ona göre hiç ümitlenmeseydik...”
Durumdan rahatsız olanlar, elbette sadece çocuklu öğretmenler değil, öğrenim görenlerin de ciddi tedirginlikleri var. MEB, eskiden mastır ve doktora yapan öğretmenlere sanki daha hoşgörülü davranıyordu. İstismar edenler var diye, şimdi öğrenim gerekçeli mazeret tayinlerine, hiç sıcak bakmıyor.
Oysa tam tersine teşvik etmeli. Mastır, hele hele doktora yapanı, istediği yere tayin etmeli. İleride öğretmenliği bırakıp, üniversiteye gitseler bile, onların arkasında durmalı. Çünkü üniversitelerimizin de, ilk ve orta dereceli okullarımızın da araştırmacı öğretim kadrolarına fazlasıyla ihtiyacı var.
Belki eğitim dışında olanlara tolerans göstermeme gibi bir öneri gelebilir ama ona bile sıcak bakılmaması gerekir. Çünkü her alanda iyi yetişmiş kadroların hiç bir zararı olmaz...

Ödev var mı, yok mu?
Güya yarıyıl tatili. Güya öğrenciler dinlenecek.
Bakan Bey öyle söyledi.
Üstüne basa basa tatilde dinlenin dedi. Ama dün öğrencilerle konuşunca tatilin hayal olduğunu anladım. Kendilerine öylesine yüklü ödevler verilmiş ki, dinlerken ben yoruldum. Ödevsiz eğitim olur mu? Elbette olamaz. Ama işkenceye dönüşen, aile boyu yapılan ödevler, hatta ve hatta parayla dışarıya yaptırılan ödevler, eğitimin bir parçası olamaz?
Bakan Bey, bu konuda bir araştırma yaptırsa, nelerle karşılaşacak nelerle. Özellikle de özel okullarda! Bu arada yarıyıl tatilini fırsat bilip pek çoğu da hızlandırılmış kurslar için dershanelere koştu. Peki ne zaman dinlenecekler ve ikinci yarıyıla dinlenmiş olarak nasıl başlayacaklar?
Şu günlerde, eğitime çeki düzen vermek isteyenler, işe önce öğrenicinin artık altından kalkamayacağı kadar ağırlaşan ödevlerden başlayabilirler?

Neye göre başarı?
Başkaları böyle bir saçmalığı yapsa hadi neyse diyeceğiz. Ama kalkıp da İstanbul Milli Eğitim böyle bir yanlışlığa imza atarsa, üstelik Milli Eğitim Bakanı da bu toplantıya katılırsa, ne diyeceksiniz. Güya İstanbul’un en başarılı liseleri seçilmiş.
Peki kriter ne?
Üniversite giriş sınavlarıymış.
Eğer tek kriter buysa yuh olsun.
Eğitim sistemini felce uğratan SBS, YGS, LYS, KPSS tarzı sınavlara göre başarı sıralaması yapılıyorsa, vay halimize.
Eğer ille de bir sıralama yapılacaksa, Türk eğitim sisteminin temel hedeflerine bakılıp, ne kadar ona uygun insan yetiştiriyoruz ona bakılsın. Yok eğer ille de piyasa koşulları aranıyorsa, o zaman da iş dünyası başta olmak üzere kamuoyu nezdinde bir araştırma yapılması gerekmez mi?
Hangi liselerden, hangi üniversitelerden mezun olanlar, beklentilerini ne kadar karşılıyor ve hangi düzeyde mesleki donanıma sahipler?
Yani çok geniş kapsamlı bir araştırma yapmayıp, uydur, kaydır verilerle sıralamalar yapmak, en başta eğitimin temel hedeflerine aykırıdır. Sınavlara endeksli bir başarı sıralaması, hemen herkesin karşı çıktığı sınav yarışını daha da körüklemenin, dershaneye olan bağımlılığı daha da artırmanın ötesinde bir işe yaramaz...
Özetin özeti: Körler, şaşılar bir birini ağırlıyor. Doğrular, yanlışlar, bir birine karışıyor... 

Abbas GÜÇLÜ-Milliyet

Yorum Yap
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumlar (1)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.

EĞİTİM Haberleri