'Yeni Anayasa'ya herkes katkı yapmalı

İşadamı Cem Boyner'in eşi. Boyner Grubu'nda para ile ilgili her konunun en yetkili ismi.

Ocak 2010'da patronlar kulübü TÜSİAD'a başkan seçildi. Genel kurulda yaptığı konuşmada 'Korkularımızın üstüne gitmeliyiz ve devleti koruyan değil, bireyin özgürlüklerini merkeze alan yeni bir anlayış geliştirmeliyiz.' sözleriyle TÜSİAD'da yeni bir dönem başlayacağı beklentisini oluşturdu. Ancak referandum öncesi 'Bitaraf kalacağız.' açıklamasıyla bir anda tartışmaların odağına yerleşti. Başbakan Erdoğan, samimi olmamakla suçladı süper patronları.


Ümit Boyner; o günkü tartışmaları, özel hayatını, TÜSİAD'ın yeni anayasa çalışmalarını ve Ergenekon davasını içine alan geniş bir yelpazede Zaman Pazar'da Ayın Konuğu oldu. Kendilerine yöneltilen eleştirileri, başörtüsü özgürlüğü hakkında ne düşündüğünü, en büyük tutkusu su altı filmlerini, emeklilik planlarını içtenlikle anlattı. Biz de 1,5 saat süren röportajı aynı titizlikle siz okurlarımıza aktarıyoruz.


Yumurtalı protestolarla ilgili ne düşünüyorsunuz?

Şimdi doğrusunu isterseniz, bu tartışma çok rutin hale geldi. Hep soruyorlar 'Sen olsan ne yapardın' diye. Açıkcası, her hangi biri bir yere davet ediliyor ve konuşturulmuyorsa bu güzel bir şey değil. Konuştum beğenilmedim ve yumurta attılar, güler geçerim doğrusunu isterseniz. Bence bu gayet normal bir tepki. Biraz burada hoşgörüyle yaklaşılması gerektiği kanaatindeyim. Unutmayalım ki, öğrencilerin hepsi deli dolu yaşlarında. Ben de o yaşta tepkiliydim. 'Gençlik muhalefet' demektir, derken ben onu kastediyordum. Her zaman sistemde karşı çıkacağınız bir şeyler bulursunuz. Ama birini konuşturmamak elinizi güçlendirmez. Bırakın o da kendini ifade etsin. Beğenmiyorsan protesto et. Fakat şu da var, bir yerde istendiğine emin olmadan gitmemek lazım. Bu gerginliğin bir şekilde indirilmesi lazım. Ama şunu da görüyoruz; polisin tepkileri zaman zaman sert olabiliyor. Geçen gün ODTÜ'de toplantıdan çıktığımda ben hiç öğrenci görmedim. Polisin sayısı öğrenciden fazlaydı. Medyadan da takip etmeye çalıştım, genelde tepkiler, Başbakan'a veya bir şahsa değil, sisteme karşı. Seslerini duyurmak istiyorlar. Orada bulunan polis sert müdahele ettiği zaman olay büyüyor. Bence bu daha yumuşak bir şekilde aşılmalı.

Pınar'ın patroniçesi İdil Hanım'a (Yiğitbaşı) 'üniversitede sermaye istemiyoruz' diyerek yumurta atıldı.

Evet, atmışlar ama o devam etmiş konuşmasına. Çok küçük bir çekirdekte başladı. O çekirdeğe polis sopayı vurduğu zaman o çekirdek büyüyor. O çekirdekten olmayanlara bile gençlere destek oluyor. Yoksa kimse şiddetin öne çıkmasını arzu etmez. Bu noktaya gelmemek için biraz otoritenin daha fazla empati yapıyor olması lazım. Farkındaysanız benim gibi düşünen yetkililer de oldu, 'Polis fazla güç kullandı, bunu bir araştıralım' dendi. Daha fazla polisi içeri sokarak bence gençleri provoke ediyoruz. Sermaye de sistemi temsil eden bir şey. Çıkıp sermaye sistemi temsil etmiyor diyemeyiz. İdil Hanım tabii şaşırmış önce, sonra gayet güzel devam etmiş konuşmasına. Bence bunu yapmak lazım. Maliye Bakanı Mehmet Şimşek'in rakamları verirken ekonomik büyümeyi yumurta ile ifade etmesi çok hoşuma gitti. Birbirimize biraz daha sevgiyle yaklaşmamız lazım.

Türkiye'de ortam çok kolay gerilebiliyor. Her zaman provokasyon olacaktır ve her zaman bunu kullanmak isteyenler olacaktır. Ceberrut devlet algısından kurtulmamız lazım. Devlet kendini değil vatandaşları korumalıdır.


HEPİMİZİN İÇİNDE DERİN BİR RÖNTGENCİLİK VAR
Wikileaks belgeleri çok tartışılıyor. Başbakan'ın çok sert tepkisi oldu. Siz TÜSİAD'ın diplomatlarla yaptığı görüşmelerden notlardan birşey çıkar diye endişelendiniz mi?

Hepimiz konuşuyoruz diplomatlarla. Çok ciddiye alıp da 'Acaba ne demiştik?' endişesine girmedik ama kendi aramızda, 'Bu ne kadar geriye gidiyor, hangi başkanlardan çıkar' gibi espriler yapıldı. Edelman büyükelçi iken TÜİSAD'da başkan kimdi gibi espriler yaptık. Wikileaks'ın bendeki kişisel etkisi, 'Artık hiç bir şey de mahrem değil mi?' şeklinde oldu. Şeffaflık iyi bir şey ama diplomasinin doğasında gizlilik var. Bir de bir takım izlenim ve duyulan dedikoduları yazıyorlar kriptolarda. Ben çok ciddiye almıyorum. Ama şu var, hepimizin içinde derin bir röntgencilik var, bu olurken 'Vay be, neler oluyormuş' diyoruz.

Bu olaydan sonra TÜSİAD'ın ikili münasebetlerde kullanacağı dille ilgili yeni bir çerçeve çizdiniz mi?

Çok açık söyleyeyim, kamuoyuna söyleyemeyeceğim hiç bir şeyi benim yurt dışında söylememe imkân yok. O şeffaflık bizim içimizde çok önemli. Türkiye'de ne diyorsam yurt dışında görüştüğüm insanlarla da aynısını konuşmam lazım. Gizli-kapaklı işleri yapmamak lazım. Bu bizim gibi sivil toplum kuruluşları için çok önemli. Çünkü sürekli ve kurumsal olmak zorundayız. Böyle işlere girersek zarar görürürüz. En çok başkanlık dönemimde Hillary Clinton'la görüştüğümde çıktığımızda çok merak ettiler. Her zaman ne konuşuyorsak, Clinton'la da onları konuştuk ama yine o tedirginlik oluyor. 'Kapalı kapılar arkasında aman ha, Türkiye'yi şikâyet etmiş duruma düşmeyeyim' diye. Bence bu doğal bir şey. Diğer taraftan da, STK'ların kamuoyu ile paylaşamayacağı hiç bir şeyi başka yerde paylaşmaması lazım.
zaman

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

KAMU PERSONELİ Haberleri