Yaşam/Beyin Organizasyonuna Uyumlu Sosyal Organizasyonlar
Yaşam enformasyon işleyen temel sistemdir ve bu büyük bağlantısallığın bir matematiği vardır. Bu matematik yaşamda var olan tüm varlıkların üzerinde etkilidir hatta temel izleğidir. Bunun dışında insan canlısı özgür bir irade üretebilmiş değildir. Yaşam matematiğinin temel yaklaşımı tüm canlılar için yaşamda kalmak ve bunun için de daha iyiye doğru devinimdir. Bu bir matematiksel gerçekliktir.
Tıp alanında kullanılan tüm yöntemlerin sağaltım için kullanılan ilaçların vs. tamamı aslında var olan ve işleyen yaşam algoritmasına ve yine yaşamda kalma düsturuna göre şekillenmiş bedenin bu gayretine destek vermekten öte bir şey değildir. Temel işleyişi belirleyen anlaşılacağı gibi yaşamın kendisidir.
Yaşam matematiği ağaçların dallarının uzamasının matematiğinden, akciğerlerin bronş bronşçuklarının şekli ya da bir nehrin düz ovada dallanarak ilerleyişini belirleyen bir yaşam enformasyonudur, her şeyi kapsayan bütüncül değişmez bir matematiksel algoritmadır. İnsan vücudunun her organında olduğu gibi beyninde de yaşam matematiğinin etkisini görürüz.
Bu gerçeği sanki eski bir bilgiymiş (!) gibi bir kenara bırakalım. Beni asıl heyecanlandıran bu bilginin sosyal alanda uygulanması, insanın oluşturduğu sosyal kurumları da olası dönüştürücü etkisidir. Artık bu gerçekliğe göre en küçük sosyal birimlerin bile dizayn edilmesi insanı çevreleyen her bir alanın yaşam enformasyonuyla senkronize hale getirilmesi düşüncesidir.
Sahiplenme, ayrıştırma ve katı uzmanlık (uzmanlıkta keskin sınırlar çizme) kültürünün yerini bağlantısal ve bütüncül bakabilme anlayışına bırakıyor olması hayalidir. Belki de artık gezegenimizin ve toplumların ihtiyacı olan müthiş bir dönüşüm...
Günümüzde tıp alanındaki bazı doktorların ben karaciğer uzmanıyım kalpten anlamam bakış açısının yerine bu organların bağlantısallığının önemine binaen bütüncül tıp yaklaşımını benimsemesi gibi. Ya da kendinin mutlu/başarılı olmasının bağlamındaki diğerlerinin mutluluğuyla/başarısıyla bağlantılı olduğunu düşünmek gibi...
Bu bağlamda hayalini kurduğum bir şey var. En büyük enformasyon işleyen ve yapılandırıcı sistem olan yaşamın birebir uzantısı olan insan beyninin işleyişini örnek alan bir eğitim ve eğitim yönetimi metodu/metodolojisi geliştirmek. Bunu; beyni bir okul, çalışan, idare, öğretmen, veli ve öğrencileri aralarında bağlantısallık geliştiren nöron, yetenekleri ise patern (nöron örüntüsü) olarak görme metaforuyla anlatabiliriz. Nöronal bağlantısını yitirmiş bir beynin depresyona girmesi ya da alzheimer geliştirmesi gibi bağlantısını kaybetmiş bir okulun zeka üretemeyeceği ve okulun olumlu bir bilinci olamayacağı tam tersi olması durumunda ise müthiş bir zeka üreteceği seklinde bir benzeşimle bu metaforu sürdürebiliriz.
Bana asıl önemli görünen, bir sosyal organizasyonda tüm farklı nöronların birbiriyle bağlantısını sağlayarak irtibata geçirilmesidir. Ve bunun yanında sosyal ilişkilerde olduğu gibi bilim ve sanat alanlarının da fen bilimleriyle sanatın, sosyal bilimlerle matematiğin, fizikle biyolojinin vs. birbiriyle bağlantısının tıpkı beyindeki farklı alanların birbiriyle "zeka üretmede ortak işleyişi" gibi bağlantısının kurulmasıdır.
Metafora devam edelim. Okuldaki nöron topluluğu nedir? Nöronlar (çalışanlar) kendi aralarında nasıl harekete geçerler? Birlikte ateşlenen ve harekete geçen nöronlar birlikte bağlantı kurarlar. Beynin bu ilkesi bize okul ortamında şunu göz önüne almamızı ister gibidir. Birlikte üretin, birlikte harekete geçin ve birlikte bir yetenek (başarı) örüntüsü oluşturun...
Bu anlamıyla beyin çalışma yöntemini de öğreten sınırları ve yerel alanları olmayan her çalışanını üretime katabilen global bir çalışma alanıdır. Beyin hiç bir zaman fizik, matematik, sanat alanı, sosyal alan gibi sınırlarla ve duvarlarla örülmüş ve sahiplenilmiş kortikal bir arazi değildir..
Biraz size algoritmik bir çalışma ortamı gibi mi geldi? Hayır...
Metafordaki "nöron topluluğu bireylerin tekilliğini yitirdiği, kolektif kurallara boyun eğdiği, ekonomik veya ideolojik buyruklara itaat ettiği bir alan değildir. Esnekliğin aksine plastikiyet, biçimin bozulmasına direnmeyi, bir tahammül eşiğini reddetme kudretini de içerir. Bir araya gelmeye evet, birlikte harekete geçmeye evet ama asla kişiliğini yitirmek ve yabancılaşmak pahasına değil." (C.Malabou)
Bu nedenle beyinsel organizasyonu temel alan sosyal organizasyonlar ve bu alanlar arasında kurulan benzeşim, yaşamla veya doğadaki diğer varlıklarla olan ve onlarla birlikte var ettiğimiz bedenimizin ve bilincimizin gerçek mecrasına dönmesini sağlayacaktır. Yaşamımıza ve kurduğumuz sosyal organizasyonlarımıza karşı reel bir bakış açısı kazandıracaktır. Yaşam realitesinden ve doğallığından kopan kaygılı, mutsuz bireylerden ve toplumlardan oluşan ve bu yapısıyla ekolojik olarak gezegene de zarar veren sosyal yapılar, yüzyıllar süren paradigmasını değiştirerek yeni bir paradigma ile doğal rayına yeniden oturacaktır.
Sosyal bir organizasyon olan okuldan başlamakta fayda var...
Hüseyin Özkan