Türk Eğitim-Sen olarak Milli Eğitim Bakanlığı’na 05.06.2010 tarih ve 1288 sayılı yazı ile, ihtiyaç olmamasına rağmen şube müdürlüğüne geçici olarak görevlendirilen 214 kişinin görevlendirmelerinin bir an önce sona erdirilmesi talebi ile başvuruda bulunulmuştur. Milli Eğitim Bakanlığı tarafından 21.06.2010 tarih ve 30683 sayılı cevabi yazı ile; bahse konu geçici görevlendirmelerin ihtiyaç doğrultusunda gerçekleştirildiği belirterek talebimiz reddetmiştir.
Türk Eğitim-Sen olarak konu yargıya intikal ettirilmiş yerel mahkemece dava açma ehliyetimizin olmadığı gerekçesi ile dava reddedilmiştir. Yerel mahkeme kararı Danıştay nezdinde temyiz edilmiş ve Danıştay 2. Dairesinin 2012/6379E, 2012/5495K sayılı karar ile ehliyetten red kararı bozulmuştur.
Yerel mahkemece verilen karar da “Bakanlık bünyesinde norm kadrosu olmamasına karşın geçici olarak görevlendirilen 214 adet şube müdürüne ait görevlendirmenin sona erdirilmesi" istemli başvurunun reddine ilişkin 21.06.2010 günlü 30683 sayılı işlemin iptali istemiyle bakılmakta olan davanın açıldığı anlaşılmış olup; yukarıda anılan Danıştay İçtihatları Birleştirme Kurulu'nun kararında belirtildiği gibi, iş bu davanın, davacı sendika tarafından herhangi bir üyesi adına tesis edilmiş bireysel (subjektif) bir işlemden dolayı açılmadığı, üyelerinin -bireysel veya ortak- hangi hukuksal menfaatini ihlal ettiği hususu belirlenmeden genel ifadelerle yapılan "geçici görevlendirme işlemlerinin iptal edilmesi" yönündeki başvurunun reddi üzerine doğrudan sendika tarafından açıldığı ve söz konusu atama işlemlerinin davacı sendikanın menfaatini etkilemediği gibi işlemin genel düzenleyici işlem niteliğinin de bulunmadığı görülmekle, açılan bu davada davacı sendikanın dava açma ehliyetinin bulunmadığı sonucuna varılmaktadır.” Denilmektedir. Kısacası, yerel mahkeme usulsüz 214 kişinin görevlendirmesinde sendikamızın herhangi bir üyesi adına tesis edilmiş bireysel bir işlem olmadığı ve Türk Eğitim-Sen’in menfaat ihlalinin olmadığını söylemiştir.
Ancak; Danıştay 2. Dairesi 2012/6379E, 2012/5495K sayılı kararında “Kamu görevlileri sendikalarının, kamu görevlilerinin ortak ekonomik, sosyal ve mesleki hak ve menfaatlerinin korumak ve geliştirmek amacıyla kurulmuş olması, iptal davasının içtihat ve doktrinde belirlenen hukuki nitelikleri göz önüne alındığında, idare hukuku alanında tek taraflı irade açıklamasıyla kesin ve yürütülmesi zorunlu nitelikte tesis edilen idari işlemlerin, bu idari işlemlerle kişisel, meşru ve aktüel bir menfaat ilgisi olanlar tarafından iptal davasına konu edildiğinin kabulünün zorunlu olması, taraf ilişkisinin kurulması için gerekli olan kişisel, meşru ve aktüel bir menfaat alakasının varlığının, davanın niteliğine ve özelliğine göre idari yargı yerlerince belirlenmesi ve davacının idari işlemle ciddi ve makul, maddi ve manevi bir ilişkisi bulunduğunun anlaşılması halinde dava açmaya ehil sayılması, iptal davaları ile idari işlemlerin hukuka uygun olup olmadığının saptanmasına, hukukun üstünlüğünün sağlanmasına, böylece de idarenin hukuka bağlılığının belirlenmesine, sonuçta hukuk devleti ilkesinin gerçekleştirilebilmesine olanak sağlıyor olması, bu davalarda menfaat ilişkisinin bu amaç doğrultusunda yorumlanmasını gerektirmektedir.
Bu durumda, sendikaların, üyelerinin ortak hak ve menfaatlerini ilgilendiren işlemlerle ilgili olarak dava açma ehliyetlerinin bulunduğu tartışmasız olup, dava konusu işlem de davacı Sendikanın davalı Kurumda çalışan ve şube müdürlüğü kadrosuna atanabilecek durumda olan tüm üyelerinin ortak menfaatini ilgilendirdiğinden, uyuşmazlığın esası hakkında bir karar verilmesi gerekirken, davanın ehliyet yönünden reddine ilişkin İdare Mahkemesi kararında hukuki isabet bulunmamaktadır.” denilmektedir.
Daha önceleri sendikaların 4688 sayılı yasanın 19/f maddesi uyarınca üyelerinin idare ile olan ihtilaflarında taraf oldukları gerekçesi ile direkt tüzel kişilik olarak bireysel işlemlerde dava açma ehliyetinin olmadığı yönünde kararlar verilmekteydi. Bu da şu anlama geliyordu ki; idareler istedikleri kişileri istedikleri yerlere atayabiliyor, istedikleri kadroları verebiliyor, göz göre göre hukuka aykırı işlemler tesis ediyor ve biz sendikalar bu hukuka aykırılıklarda dava açma ehliyetimiz olmadığı gerekçesi ile çaresiz kalıyorduk. Ancak Danıştay İkinci Dairesi, sosyal hukuk devletinde olması gereken bir şekilde çok doğru ve hakkaniyetli bir karar vererek bu durumlarda sendikaların dava açma ehliyetlerinin olabileceğine hükmetmiştir.
Bu karardan anlaşılması gereken, artık sendikaların hukuka aykırı olan idari işlemlerde menfaatinin yanı sıra ciddi ve makul bir ilişkisinin bulunduğunu ispatlaması durumunda dava açma ehliyetinin bulunduğudur. Bu karardan sonra hak etmediği halde hak etmedikleri kadrolara ataması yapılanların karşında sendikalar taraf ehliyetine sahip olacak ve bu hukuka aykırılıklar yargı denetimine tabi tutulacaktır. Bu karardan önce bakanlık tarafından yapılan usulsüz atamalara üyelerimiz adına dava açmadığımız sürece taraf olamıyor ve yapılan hukuka aykırılık dava açılmadığı sürece devam ediyordu. Ancak bu karara binaen bundan sonra bu tip hukuka aykırılıkların karşısında daha emin bir şekilde duracağız. Yargı bu kararı ile sendikaların elini güçlendirmiş ve daha adil uygulamaların yapılması için yol açmıştır.