Van’da okullar neden açılsın, niye açılmasın?..

Görünen o ki Van'daki ilk ve orta dereceli okulların açılışı, üçüncü kez ertelenecek. 14 Kasım'da açılacaktı,

Erciş depremi oldu ve 5 Aralık’a ertelendi. Ancak mevcut ortam, okulların açılışına hiç uygun değil. Çünkü okulların yarısı harabeye dönmüş durumda. Diğer yarısı ise güven vermiyor. Üstüne üstlük öğrencilerin çoğu Türkiye’nin dört bir yanına dağıldı. Şimdi bir de, 8 ve 12’nci sınıf öğrencilerine, SBS ve YGS nedeniyle devlet destekli nakil olanağı sağlanınca, kentteki öğrenci sayısı, daha da azaldı. İşte böylesi bir ortamda 5 Aralık’ta okulları açmanın hiçbir anlamı yok...
Kapalı mekânlara girme korkusu sona ermeden, dönüşler gerçekleşmeden, okulların tümü teknik kontrolden geçmeden eğitime başlasanız bile öğrenci bulamazsınız. Ayrıca öğrencilerin şu anda yaşadıkları çadır kentlerle, okulları arasındaki mesafe öylesine büyüdü ki bu kış koşullarında ne kendi olanaklarıyla gidebilirler ne de taşımalı eğitimle bu sorun çözülebilir.
Bu arada, çok daha sağlam ve organize durumda olan 100. yıl Üniversitesi’nde, derslere şubat ayına kadar ara verilirken, ilk ve orta dereceli okulların ısrarla açılmak istenmesine de zaten kimse anlam veremiyor. En başta da öğretmenler...
Şimdi bu çerçeveden bakıldığında, okulların açılması, hiç doğru bir karar gibi gözükmüyor. Nitekim bugünkü bu atmosfer nedeniyle, okulların açılışı bir kez daha ertelenecek. Ama madalyonun bir de öteki yüze var ki, okullar açılsa sanki daha iyi olur dedirtiyor...

Öğrenciler açılsın istiyor
Van’da çadır kentleri gezerken özellikle çocuklarla konuştum. Okulların açılıp, açılmamasına, onlar nasıl bakıyor, onu öğrenmeye çalıştım. İstisnasız neredeyse hemen hepsi, açılsın görüşündeydi. Çünkü okulların, çadır koşullarından çok daha iyi olacağını düşünüyorlar. Üç beş saatliğine de olsa, titremekten kurtulacak, karınları doyacak, güven altında olacak, hijyenli koşullarda yaşayacak, en önemlisi de yaşıtlarıyla bir arada olacaklar...
Eğitimden geri kaldıklarını düşünenler yok mu? Elbette var ama sanki o öncelikli bir istek değildi!
Onlar açısından bakıldığında haklılar. Bir an önce, çok daha sağlıklı yaşam koşullarına kavuşmak, herkesten çok onların hakkı. Ama eğer bu gerçekleşemiyorsa, çok daha uygulanabilir projelerin gerçekleştirilmesi gerekiyor.
Örneğin tüm okulların açılması imkânsız olduğuna göre, sadece çok sağlam okullar açılmalı ve orada da ortak sınıflar oluşturarak, müfredata göre değil de, eksikleri gidermeye yönelik etüt çalışmaları gerçekleştirilmelidir. Ama henüz kapalı mekân korkusu devam ettiği için katılım yüksek olmayabilir. Ulaşımda da sorunlar yaşanabilir. İşte bu nedenle, her çadır kente ve kentin belirli noktalarına, çadır etüt merkezleri kurulursa, katılım oranı, kesinlikle çok yüksek olacaktır.
Umarız bu pratik yöntem bir an önce hayata geçer...

Partner kentler!
Van’daki yaşam koşullarının normale dönmesi çok zaman alacak. Benzeri bir deprem Van’da değil, başka bir kentimizde de gerçekleşseydi, durum farklı olmazdı. Bunun da tek nedeni var, bu konuda yeterince organize değiliz.
Körfez depreminden hiç ders çıkartmadığımız kesin. Van’ın da geleceğe yönelik yol göstermesi, örnek olması çok zor. İşte bu nedenle, bu konuda yeni projelerin üretilmesi gerekiyor.
Elbette önemli olan koruyucu önlemlerin alınarak, doğal afetlere yönelik zararın en alt düzeye indirilmesi. Ama ondan sonrası için de yeni fikirler gerekiyor.
Kocaeli, Sakarya, Düzce ve şimdi de Van depreminde ortaya çıkan önemli ipuçları var:
* Yeterli stok bulunmuyor. Ne teçhizat konusunda ne de çadır ya da konteyner kentler konusunda.
* Kurumlar arası koordinasyon dün de yoktu bugün de. Örneğin Van’da hemen her bakanlıktan onlarca hatta yüzlerce personel var. Herkes bir şeyler yapıyor ama ortada hâlâ bir şey yok.
* Böylesi afetlerde, görev alacak kişi ve kurumlar da büyük kayıplar veriyor. Yani kendileri de mağdur durumda oluyor...
İşte bu nedenle hemen her kentin çok yakınındaki kentlerden birisiyle kader ortaklığı yapmasında sonsuz yarar var. Deprem tatbikatlarından malzeme stokuna, görev alacak personelden hastane hizmetlerine kadar her şeyleri ortak olmalı ve birinde felaket yaşandığında, hemen diğeri gelip duruma el koymalıdır. Böylece hem zaman kazanılmış olur hem de dışarıdan gelen yardımseverlerin işleri daha da zora sokmasının önüne geçilmiş olur...
Özetin özeti: Kırk yıl önceki yöntemlerle, bugünün deprem yaralarını sarmak mümkün değil. Sadece binaları değil kafaları da değiştirmemiz gerekiyor...

Abbas GÜÇLÜ_Milliyet

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

KAMU PERSONELİ Haberleri