Uzman Pedagog Adem Güneş] Üniversite sınavı her şey demek değildir

Öyle bir vefa töreni düşünün, adına tören tertip edilen kişi, kendisine iltifatlar edileceği, alkışlanıp, övücü sözler söyleneceği için kendi vefa törenine katılmıyor, sadece yazılı bir mesaj göndererek mahcubiyetini belirtip katılımcılara teşekkür ediyor

Vehip Sinan'a vefa günü düzenlenmiş ve ben de konuşmacı olarak çağrılmıştım. Aslında, sanatçılara vefa günü düzenlemek ancak o sanatçının vefatından sonra gerçekleşmesine inat İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür AŞ "Yaşayanlara vefa" adına etkinlikler planlıyor. En son vefa sunulan kişi de Vehip Sinan oldu.

İlginç bir yaşam hikâyesi var Vehip Sinan'ın. O bir karikatürist... Bir sanatçı yani. Hani her fırsatta "sanata saygı"dan bahsettiğimiz, adına günler ve geceler düzenlediğimiz bir sanat dalının yaşayan en yaşlı temsilcilerinden biri o...

Panelde, konuşma sırası bana geldiğinde, tam da bundan bahsetmek istedim; "Nedense, yetişkinler sanatın güzelliklerini anlatırken kulak büyüleyen sözler söylerler, fakat gelin görün ki, kendi çocuklarının bir sanatçı olmalarına gönülleri razı olmaz" dedim ve "Acaba bu salonda bulunan bu kadar sanat dostundan kaç kişi çocuğunun bir karikatürist olmasına 'tamam' diyebilir?" diye sordum. Maalesef öyle kolay kolay her ebeveynin "Evet ben çocuğumun bir karikatürist, bir yazar, bir sporcu olmasına izin veririm" diyemez...

Zira, günümüzde anne-babaların en büyük isteği, çocuklarının iyi bir üniversitede okuması ve ardından da iş bulup kendi ayakları üzerinde duruyor olmasıdır. Anne-babaların bilinçaltında bir fısıltı anne-babalara; "Evet, sanat önemlidir, ama üniversite daha önemlidir" mesajı veriyor.

Halbuki, kendi törenine katılmayan Vehip Sinan belki de bu yüzden olsa gerek ki kendini hep perdeler arkasında gizliyor, kendisinin alkışlanmasına çok izin vermiyor.

Ve belki de bu yüzdendir ki, ülkemizde bir Mozart, bir Van Gogh veya bir Shakespeare çıkmıyor.

Galiba anne-babalar ve öğretmenler için bir çocuğun başarısı ancak onun matematik problemlerini çok iyi yapıyor olmak ile ölçülüyor. Eğer bir çocuk yanılıp da bir kağıt üzerine hayal dünyasını ince ince çizecek olsa, muhtemel ki, anne-babasından veya öğretmeninden "Vaktini boşa harcama, ders yap, sınavlarına hazırlan!" ikazını işitecektir. Çünkü günümüzde anne-babalık demek, çocuğun yanlış (!) yönlerden kurtarmak anne-babanın isteklerine doğru yönlendirebilme becerisi demektir. Öyle ya, "çocuktur neye aklı erebilir ki? Azıcık serbest bıraksan, ya davulcu olur, ya zurnacı, ya da karikatürist" korkusu anne-babaların ruhunda kol gezmekte.

Çocuk okulda ne kadar başarılı ise anne baba o kadar memnun oluyor, çocuk okul dışında ne kadar bir şeylere heves duysa "vaktini boşa geçirmiş" gibi algılanıyor.

Evet, maalesef günümüzde anne-babalığın ölçüsü, çocuğun eğitimde gösterdiği başarı ile eş anlam taşıyor.

Eğer bir çocuk orta öğretimden liseye geçiş sınavında yüksek puan almış ise, ya da üniversiteye giriş sınavında burs kazanmış ise, anne babalar kendi anne-babalık görevini yapmış olmanın verdiği rahatlık (!) ile derin bir nefes alıyorlar...

Öyle ki, çoğu defa, çocuklarının okullarda elde ettikleri başarı ile bizzat anne-babaların kendileri haz duyuyor, çocuklarından daha çok kendileri seviniyorlar.

Ve daha da ötesinde, çocuklarının elde ettikleri bu başarı, bir bakıma konu komşuya karşı kendi anne-babalık görevlerini nasıl da yerine getirdiklerinin ispatı olacağı için, alınan haz daha bir keyif verici hale bürünüyor.

Veya bunun tam tersi olarak, eğer çocuk üniversiteye giriş sınavında başarısız oldu ise, bu durum anne-babanın bizzat kendisi için "onur kırıcı" bir sonuç gibi algılanıyor. Ve işin içinden sıyrılıp çıkma gayreti başlıyor anne-babalar için. Eş dost ve akraba arasında "Sizin oğlan sınavdan kaç aldı?" sorusuna anne babalar kendi "gururlarını!" koruyabilmek için; "Çalış, çalış dedik, o kadar üstüne düştük ama bizi dinlemedi, çalışmadı. İşte sonuç da bu!" diyerek kendilerini aklamaya girişiyorlar.

Hâlbuki hiçbir sınav ve ölçüm sistemi annebabalık performansını ortaya koymaz. Ve eğitimde fırsat eşitsizliğinin olduğu hiçbir sistemde elde edilen "anlık" başarı çocuğun zihinsel performansını ortaya koymaz.

Öğrenci, belki, dershanelerde ve sınava hazırlık birimlerinde bir koşu atı gibi kamçılandıkça, mahmuzlandıkça veya önüne serilen soruların her birisine doğru cevap verdikçe belli başarılar sergileyebilir ama böylesi bir başarı pedagojik açıdan gerçek bir başarı değildir. Her ne kadar, böylesi bir başarı anne-babaların hatıra defterinde "gurur verici" bir gün olarak yer alsa da, çocuk açısından baskı ve zorlamalar ile anne babasının beklentisine cevap verme gerginliği ile geçen bu günler, sıkıntı dolu günler olarak hatırlanacaktır.

Hâlbuki bir çocuğa çizilecek hedef, o çocuğun ruh dünyasına göre olmalı ve anne-baba da çocuklarının ruh dünyalarından çıkan isteklere saygı duymalıdır. Her çocuk üniversite sınavını kazanmak zorunda değildir. Ayrıca her üniversiteyi bitiren de kendisine ve ailesine faydalı biri değildir.
zaman

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

EĞİTİM Haberleri