Biliyorsunuz bağımsız mahkemeler Millet adına yetkilerini kullanır ve karar verirler. Bu nedenle verdikleri kararlarını yazarken de “Türk Milleti Adına” başlığı ile başlarlar. Hiçbir siyasi düşünce, etnik köken, inanış, ekonomik güç vs. ayrımı yapmaksızın kararlarını hukuk çerçevesinde alırlar ve adaletin tecil etmesini sağlarlar. O nedenle “Adalet herkes için gereklidir.” cümlesi genel olarak bilinen ve kabul gören bir cümledir.
Bu günlerde mahkemelerden, idarenin yönetici görevden alma işlemi tesisleriyle ilgili yazımızın başlığında da ifade ettiğimiz gibi “Türk Milleti Adına” başlığı ile başlayan yürütmeyi durdurma kararları ardı ardına gelmektedir.
Mahkemeler bu kararlarıyla ne demektedirler? Anlamak ve anlatmak için kararları söyle bir incelemekte yarar var. Mahkeme, önce ilgili mevzuatı incelemiş. Demiş ki, mevzuat hükümleri bunlardır, ancak bu hükümleri uygularken siz, bir dizi gayri hukuki işlemler yapmışsınız.
Bu gayri hukuki işlemleri kabaca ifade edecek olursak, öncelikle, yöneticileri değerlendirme sürecinde yer alan, yönetilen konumundaki yöneticinin birinci derecedeki muhatapları okulundaki mesai arkadaşları, bir kritere evet deyip puan almasını sağlarken, aynı kritere onun daha uzağındaki ilçe müdürü ve şube müdürleri hayır demek suretiyle puan vermemiştir. Değerlendiriciler tarafından aynı kritere farklı farklı değerlendirmeler yapılmıştır. Bunun yanında mahkeme kararlarında, olumsuz kanaat verilen hususlara ilişkin olarak kanıtlayıcı mahiyette bir bilgi ve belgenin de bulunmadığı ifade edilmiş, dava konusu değerlendirme işleminin, nesnel, somut ölçme ve değerlendirme kriterlerine dayanmadığı ve bu haliyle objektiflikten uzak, soyut ve dayanaksız olması nedeniyle hukuka aykırı olduğu sonucuna varıldığı ifade edilmiştir. Tüm bu ve benzer nedenlerle idari işlemin yürütmesi durdurulmuştur. Yürütmesi durdurulan işlem artık yok hükmündedir.
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun, İdare Mahkemeleri tarafından verilen kararların, idare tarafından uygulanmasının mecbur olduğuna dair vermiş olduğu, 31.03.2009 tarih ve 2008/4-194 esas numaralı emsal kararda ifade edildiği üzere;
"Anayasamız erklerin eşitliği ilkesiyle birlikte hukukun üstünlüğüne bağlı devlet anlayışını da benimsemiş, bunun sonucu olarak da Anayasa yargısıyla yasamanın, yönetsel yargı ile de yürütmenin ve yönetimin işlemlerinin hukuk dışına çıkmasını ÖNLEMEK İSTEMİŞTİR. T.C. Anayasasının 125/1 inci madde ve fıkrası, 'İdarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolu açıktır' hükmünü kabul etmiş; 138/son madde ve fıkrası, 'Yasama ve yürütme organlarıyla idare, mahkeme kararlarına uymak zorundadır; bu organlar ve idare mahkeme kararlarını hiçbir surette değiştiremez ve bunların yerine getirilmesini geciktiremez' buyurucu kuralını, 2577 sayılı İdare Yargılama Usul Yasasının 28/l. madde ve fıkrası ise, 'Danıştay, bölge idare mahkemeleri, idare ve vergi mahkemelerinin esasa ve yürütmenin durdurulmasına ilişkin kararların icaplarına göre idare, gecikmeksizin işlem tesis etmeye veya eylemde BULUNMAYA MECBURDUR. Bu süre hiçbir şekilde kararın idareye tebliğinden başlayarak otuz günü geçemez. Ancak, haciz veya ihtiyati haciz uygulamasıyla ilgili davalarda verilen kararlar hakkında bu kararların kesinleşmesinden sonra idarece işlem tesis edilir' buyurucu KURALINI GETİRMİŞTİR.”
Dolayısıyla İdare, en geç 30 gün içinde mahkemenin kararını uygulamakla yükümlüdür. Yani mahkemenin kararı gereği görevden alınan idarecinin eski görevine tekrar iade edilmesi gerekmektedir.
Ancak, ilgili idari işleme dayanak olarak gösterilen Yönetmelik halen yürürlüktedir. O halde idare yeni bir işlem tesisine gidebilir. Bu; yeniden değerlendirme olur ya da başka bir işlem, onu bilemeyiz. Ama idarenin yapacağı her işlemin yargının denetimine açık olduğu da unutmamalıdır. Bundan sonra konuyla ilgili yapacağı işlem mahkeme kararlarına uygun olarak objektif, nesnel, bilgi ve belgeye dayalı olmak zorundadır.
Yürütmeyi durdurma kararları her geçen gün artarak gelmeye devam etmektedir. Kararlar gereği idare öncelikle yargı kararını uygulayıp idareciyi eski görevine iadesini sağlaması gerektiğini vurgulamıştık. Ancak, göreve iade etmez, mahkeme kararını uygulamaz ya da şeklen uygulama cihetine giderse ne olur? Yine yukarıda da ifade edilen Yargıtay Ceza Genel Kurulunun, İdare Mahkemeleri tarafından verilen kararların, idare tarafından uygulanmasının mecbur olduğuna dair vermiş olduğu, 31.03.2009 tarih ve 2008/4-194 esas numaralı emsal kararda konu şöyle ifade edilmektedir:
“…Atama işlemlerinin her seferinde idari yargı kararıyla yürütmesinin durdurulduğu ve akabinde iptal edildiği anlaşılmaktadır. Bu atama kararlarında, yargı kararlarının şeklen uygulanarak, sonuçlarının etkisiz hale getirilmesinin amaçlandığı ve bu işlemle katılanın maddi ve manevi bakımdan zarara uğratıldığı saptandığından, 765 sayılı TCY'nın 228/1 inci maddesinde düzenlenen, görevde yetkiyi kötüye kullanarak keyfi işlemde bulunmak SUÇU OLUŞMUŞTUR. Olayda kişilerin mağduriyetine neden olma öğesi de gerçekleşmiş bulunduğundan eylem 5237 sayılı TCY'nın 257/1 inci maddesi kapsamında da SUÇ OLUŞTURMAKTADIR.”
Eğitim sistemimizin, yönetici atama işlerine harcadığı enerji, zaman ve ekonomik kayıpları artık bir son bulmalıdır. Eğitim kurumlarının yaşadığı yönetici gelgitleri artık bitirilip, kendi doğal mecrasına yani eğitim alanına dönmeleri sağlanmalıdır. Yönetici atamaya harcanan enerji ve zaman da eğitimde niteliğin yükseltilmesine harcanmalıdır. Bunun için mahkemelerin, Türk Milleti Adına vermiş olduğu kararlar hemen uygulanmalı ve fazla uzatmadan artık bu süreç de burada sonlandırılmalıdır.